31 Mayıs 1926 tarihinde Bursa’da İstanbul Şehri temsilcilerini kabul ettiği gün, kendilerini ısrarla İstanbul’a davet eden heyet üyelerine şöyle diyordu:
-…”İstanbulluların doğrudan doğruya içinde bulunmak, onları bizzat selamlamakla bahtiyar olacağım günün uzak olmadığını söyleyebilirim.”
İşte ATATÜRK bunları söyledikten 395 gün sonra 1 Temmuz 1927 Cuma günü muhteşem bir tören ve karşılama ile kurtuluş savaşından sonra ilk kez İstanbul’a geliyordu.
O gün İstanbul’da yer yerinden oynamış, tüm İstanbullular yollara dökülmüş, Büyük Kurtarıcısını bağırlarına basıyordu. İstanbul’un bütün sokak ve caddeleri halkın sevinci ve neşesi ile bir cennet haline gelmişti. Resmi binalar, evler apartmanlar, defne dalları ve ATATÜRK ‘ün resimleri ile donatılmıştı. Halkın kendi elleriyle yaptığı taklar çiçek ve rengârenk lambalarla süslenmişti, kente bir başka hava, bir başka renk vermişti. Üniversite binası baştanbaşa bayraklarla donatılmış, binanın dış cephesine ATATÜRK ‘ün büyük bir boy resmi asılmış, altına şunlar yazılmış:
“Üniversite feyz aldığı deha ve irfan güneşini, reisini tazimle selamlar”
Belediye’nin takı’nın üzerinde de şöyle yazıyordu:
“Kurtardığın ve mesut ettiğin milletinin başında çok yaşa büyük Gazi”
Kızkulesi’neise üç cepheli tak kurulmuştu. Ön cephesinde elektrikle “Safa geldin büyük Gazi” yazılmıştı…
Halk ATATÜRK ‘e yapılacak karşılama törenini izleyebilmek için sadece sokak ve caddeleri değil denizi de doldurmuştu. Denizyollarının 13 küçük, 8 büyük vapuru özel bir şirketin (Şirketi Hayriye) 12, Haliç Şirketinin 7 vapuru sabahleyin saat 10.50’de Galata Rıhtımından hareket ederek Marmara Denizi’ne açılmıştı…
Ayrıca tamamen dolu 20’den çok özel şirket vapurları da Adalar’a doğru yol almıştı. Diğer özel motorları, sandalları, kayıkları ve benzerlerini saymak mümkün değildi. Marmara Denizi vapurlar, motorlar, sandallar tarafından adeta istila edilmişti.
İşte 1 Temmuz 1927 Cuma Sabahı İstanbul’un görünümü böyleydi:
16 Mayıs 1919 Günü vatanı kurtarmak için, Kaptan İsmail Hakkı (DURUSU) idaresindeki köhne Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıkmak üzere İstanbul’dan ayrılan Mustafa Kemal, bağımsızlığına kavuşturduğu ülke halkının başkanı olarak bu güzel kentte, böylesine görkemli bir karşılama ile geleceğini biliyordu.
Biliyordu,
Çünkü Türk halkına inanıyor, O‘nun kahraman Mehmetçiğine güveniyordu. O‘nun hayal ettikleri değil, düşündüğü ve istediği her şey bir bir gerçekleşmişti. Sadece İstanbul’dan değil, Misak-ı Milli sınırları içinden “Geldikleri gibi” gitmişlerdi. Hem de ne gidiş, yanlarına saltanat artıklarını da alarak.
Burgaz Vapuru karşılama kuruluna ayrılmıştı. Vapur, kurul üyelerinden oluşan 800 kişi ile köprüden ayrılıp Marmara Denizi’ne açıldığı zaman saatler 11.00’i gösteriyordu. Burgaz Vapuru saat 12.00’de Büyükada İskelesine yanaştı. Burgaz’ı diğer vapurlar izledi, onlar da ada etrafında demir attılar. Burgaz Vapurundan adaya çıkanlar, ATATÜRK ‘ü getirecek olan Ertuğrul Yatı’nı beklemeye ve ufuktan gözükmesini izlemeye başladılar…
Saat 12.50’de İzmit’ten ayrılan ATATÜRK, 15.50’de Ertuğrul Yatı’na yanaşma talimatını verdi. Burgaz Vapuru Ertuğrul Yatı’na yaklaşırken, Hamidiye kruvazörü ile Berk-i Satvet, Peyk-i Şevket zırhlıları ile Taşoz, Samsun, Yarhisar torpidosundan kurulu filo da gözüktü…
Bu arada Burgaz Vapuru, Ertuğrul Yatı’na yanaşırken ATATÜRK ‘de güverteye çıkmış, kendilerini çılgınca alkışlayan, vapurlardaki, motorlardaki ve Burgaz Vapurundaki kurul üyelerini, beyaz mendilini sallayarak karşılık veriyordu…
Burgaz Vapurunun hemen yanında seyreden Maltepe Vapurunda Galatasaray Lisesi öğrencileri ve diğer öğrenciler kulakları yırtan bir gösteride bulunuyorlardı. Burgaz Vapuru, Ertuğrul Yatı’nı bir süre izledikten sonra verilen bir emirle tekrar ada önlerine döndü. Ertuğrul Yatı ise daha sonra yetişen başta Hamidiye Kruvazörü olmak üzere diğer kruvazörlerin eşliğinde Heybeliada açıklarına doğru ilerliyordu. Ertuğrul Yatı’nın hemen arkasında, Deniz Komutanı Miralay Mehmet Ali Bey ve diğer kurmay heyetini taşıyan Ankara motoru geliyordu…
Heybeliada açıklarına gelindiği zaman bütün vapurlar düdükleriyle büyük misafirlerini selamlamaya başladılar. Bütün vapurlar bayraklarını bir indirip bir tekrar göndere çekiyorlardı. Bu ara törene Demirkapı açıklarında bulunan Gülcemal, Gülnihal, Karadeniz ve bazı yabancı bayraklı gemiler de katıldılar.
Manzara anlatılır gibi değildi…
İstanbul, İstanbul olalı öyle bir coşkuyu yaşamamıştı, şimdi bunun zevkini çıkarıyor, Büyük Kurtarıcısını; büyük ve tanımsız bir sevgi ile karşılıyor, bağrına basıyordu. Tüm İstanbul halkı sanki sahile ve denize dökülmüştü.
Ertuğrul Yatı Kadıköy ve Moda yönüne doğru ilerlerken, yatın etrafını 50 – 60 kadar vapur sarmıştı. Ada sahilleri insandan, başı ve sonu görülmeyen bir duvarla örülmüştü sanki. Bu duvardan rengârenk mendiller, bayraklar sallanıyor, “Yaşa Gazi, Yaşa Büyük Halaskâr” sesleri Marmara’dan, Anadolu’nun en ücra köşesinden bile duyabilecek şekilde gökyüzüne yükseliyordu. Belki de tarih şimdiye kadar böyle bir karşılama kaydetmemişti…
Halk sevincinden gözyaşlarını tutamıyordu. Büyük Önder, Kurtarıcı bu görkemli manzarayı güverteden ama güler yüzle gururla seyrediyor, mendili ile sevgi gösterilerine karşılık veriyordu.
Moda açıklarında Fenerbahçe Kulübü’nün gençleri ATATÜRK ‘e benzersiz güzellikle bir gösteride bulundular. Ertuğrul Yatı daha sonra Kadıköy ve Haydarpaşa sahillerinden dolaşarak Ahırkapı yönünü izleyerek Sarayburnu’ndan ayrılan yat kendisini takip eden 60-70 kadar vapuru geride bırakarak Üsküdar yolu ile Çengelköy’e geldi. Halk evlerden balkonlardan sarkıyordu.
“Yaşa Var Ol, Hoş Geldin Büyük Gazi” feryatları göğe yükseliyor, genç erkek, kadın, yaşlı, çocuk, herkes ama herkes ATATÜRK ‘ü bir kez görebilmek için can atıyordu…
Üsküdar önlerindeki bir tak’a renklendirilmiş ampullerle İstiklal Madalyası simgesi yapılmıştı. ATATÜRK, bu manzaradan çok duygulandı ve:
-…”Pek güzel” diyerek takdirini bildirdi.
“Görselde Ertuğrul Yatı’nı görmekteyiz. 1 Temmuz 1927 günü İzmit’ten İstanbul’a ATATÜRK ‘ü getirecek olan bu yata bindiklerinde, ATATÜRK, Bandırma Vapurunu hatırlamışlar ve nerede olduğunu merak etmişler, çok geçmeden de yanındakilere:
-…”Bandırma nerede?” diyerek sormuştur.
Sorduğu kişiler şu yanıtı vermişti:
—“Tersanede, tamirde Paşam!” Hâlbuki Bandırma Vapuru 1924 yılında hizmet dışı bırakılmış, sonrada sökülmek üzere satılmıştır.”
İzmit’ten Büyükada’ya kadar 3 saatte gelen Ertuğrul Yatı, Büyükada’dan Çengelköy’e kadar da ancak 3 saatte gelebildi. Çengelköy’den sonra Rumeli sahilini izleyerek Dolmabahçe önüne gelen Ertuğrul Yatı burada demirledi ve ATATÜRK beraberinde Kazım (ÖZALP) Paşa, Kılıç Ali, Salih (BOZOK), Belediye Reisi Muhittin (ÜSTÜNDAĞ) ve manevi evlatları Zehra, Rukiye, Sabiha (GÖKÇEN) Hanımlar olduğu halde Dolmabahçe Sarayı’na çıktı. Akşam sarayda ordu komutanlarının, milletvekillerinin, resmi erkânın ve heyetlerinin “Hoş geldiniz” dileklerini kabul eden ATATÜRK, gecede Dolmabahçe Sarayı’nın önündeki şenlikleri seyredip geç vakit yattı.
ATATÜRK ‘ün İstanbul ziyaretini izleyen bir yabancı gazeteci ertesi gün gazetesinde bu ziyaretle ilgili bilgi verirken şöyle diyordu:
—“İstanbul kuruldu kurulalı ne böyle bir gün, ne de böyle bir gece yaşamamıştır. Bilmem bundan böyle, bir daha böyle bir karşılama olur mu?”
Aşağıda görmekte olduğumuz “Vakit” gazetesinin birinci sayfasının manşetinde ise: “Aziz Gazi, başımıza bir mezar taşı hazırlamışlardı. Sen ondan muhteşen, zihayat (hayat dolu) bir abide yarattın, seninle yeni bir tarihe kavuştuk, “Vakit”ten sana bin selam, bin hürmet.” Resminin hemen altında Ercümend EKREM Bey’in şu kıtası:
“Kaç zamandır bekleriz bizler Mesih Asa seni, Ruyet-i didar-ı paki içün Paşam düştük yola, Tercümandır hissine tarihimiz şerheylesin, Bedi-i şan-ü şereftir mukdinin İstanbul’a”
Yararlanılan Kaynak Eserler:
1-Niyazi Ahmet BANOĞLU, “ATATÜRK ‘ün İstanbul’daki Hayatı”
2- S. Eriş ÜLGER “Mustafa Kemal ATATÜRK, Verlag Anadolu”
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.