21 Haziran 1934’te çıkarılan ‘2525 sayılı Soyadı Kanunu’ ile her Türk’ün Öz adından başka soyadı taşıması zorunlu kılınmıştır. Soyadı Kanunu’nun kabulünden sonra 24 Kasım 1934’te 2258 sayılı kanunla, TBMM’si Türk milletinin bir şükran ifadesi olarak Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya “ATATÜRK” soyadını vermiştir.
Atatürk, Soyadı Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra, arkadaşlarını ve yakın dostlarını davet ettiği eğitim sofralarında, soyadlarını bizzat kendisi vermeye başlamış, 10 Aralık 1934 günü de Tahsin Bey’e de “Uzer” soyadını vermişlerdir.
Tahsin (Uzer) Bey, yakın tarihimizin değerli ve ender şahsiyetlerinden birisidir. Mustafa Kemal Paşa ile olan samimiyeti çok öncelere dayanmaktadır. Çocukluk arkadaşıdırlar ve Mustafa Kemal Paşa’nın annesi Zübeyde Hanımefendi, Tahsin Bey’i öz evladı gibi sevmektedir.Araştırmacı Yazar Nevzat Onaran’a göre: Tahsin (Uzer) Bey, Atatürk’ün Beşiktaş’taki Akaretler’de ikamet ettiği evden sonra 16 Aralık 1918’de taşındığı günümüzde ‘Mustafa Kemal’in Kurtuluş Planlarını Hazırladığı Ev’ olarak bilinen ve bugün Atatürk Müzesi“İnkılâp Müzesi” olan Şişli, Halaskâr Gazi Caddesi’ndeki binanın da sahibidir.
Onaran, eserinde: (—)”Mustafa Kemal’in 1919’da Samsun’a çıkmadan önce ikamet ettiği, Hüseyin Rauf’dan (Orbay) İsmet’e (İnönü), Kâzım Karabekir’e, Ali Fuat’a (Cebesoy) kadar pek çok kişiyle görüşme yaptığı için ‘Mustafa Kemal’in Kurtuluş Planlarını Hazırladığı Ev’ olarak bilinen ve bugün Atatürk Müzesi olan Şişli, Halaskâr Gazi Caddesi’ndeki bina da Kasapyan ailesinin.
Eğer isim benzerliği değilse, Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve Şişli’deki ev Kasapyan Ailesi’ne aittir.
Binanın kaymaklı alışveriş hikâyesi şöyle: Mustafa Kemal, Akaretler’deki evden sonra, Madam Annik Kasapyan’dan Şişli’deki evini 16 Aralık 1918’de kiraladı ve taşındı. Bugünkü müzenin bulunduğu yer 1899’da arsa. Bu arsanın bir tarafı Mihran oğlu Vartan arsası, diğer iki tarafı vakıf malı arsa ve dört tarafı yoldur. Arsanın ilk sahibi Gazuros oğlu kuymcuArtin. Arsa 1899’da, Ankaralı Ermeni Kasapyan Osep tarafından 10.000 kuruşa (100 liraya) alındı. 11 yıl sonra bina yapıldı.
Binanın tapudaki kaydı şöyledir:
Sahibi: Osmanlı Devlet-i Âliyesi’nin Ermeni Katoliği milletinden Kifork oğlu KasapyanOsep Efendi.
Tapu Tarihi: 4 Mart 1326 (17 Mart 1910).
1910’da yapılan evin yanına 1917 Kasım ayında ek otomobil tamirhanesi inşa edildi.
Mustafa Kemal, eve ilk taşındığı sırada binanın sahibi vefat eden Kasapyan Osep’in eşi Annik (Onnik de yazıyor) Kasapyan’dır.
1917’den sonra 11 yılda ne yaşandıysa anlatılmadan 1928’e geçildi.
Peki, bu 11 yılda ne oldu?
Bina ve tamirhane 1928 yılı başında, eski vali ve sonrasında milletvekili Tahsin (Uzer)’in eşi Hatice Mediha (Uzer) tarafından 8.000 liraya satın alındı. Hatice Mediha Hanım, binayı ipotek ettirerek, 10 Nisan 1928’de Emlâk ve Eytam Bankası’ndan 5.000 lira kredi aldı ve 5 yıl vadeli kredinin faizi %9 ve komisyonu da %3’tü.
Hatice Mediha hanım, 28 Mayıs 1928’de belediyeye başvurusuyla binanın bulunduğu arsa üzerinde keşif yapıldı, o tarihte otomobil tamirhanesi yıkılmıştır. Yapılan keşif sonucunda arsa iki parçaya ayrıldı ve buna göre imarı düzenlendi. Bunlardan 2 numaralı harita üzerindeki 346 arşın 97cm. miktarındaki yer bugünkü müze-bina da 28 Mayıs 1928’de İstanbul Belediyesi tarafından 20.000 lira karşılığında Hatice Mediha (Uzer)’dan satın alındı. Binanın Şehremanetince (belediyece) satın alınma nedeni, bu tarihi binanın “İnkılâp Müzesi” haline getirilmesi içindir. Arsa üzerinde keşif yapıldığı tarih ve belediyenin alış tarihi: 28 Mayıs 1928. Oysa binanın müze olmasıyla ilgili ilk girişimler belediye tarafından satın alınmadan üç yıl önce başlamıştır. Binaya hatıra plakası koymak ve plakaya yazılacak metni saptamak için bir kurul oluşturuldu. Kurul, ilk iş olarak 17 Temmuz 1925’te binanın sahibi Tahsin (UZER) Bey’e başvurarak, plaka için kendisinden müsaade istedi. Tahsin Bey, teklifi kabul etti. Kapısına “Gazi Mustafa Kemal Paşa Vatanın Kurtuluşu 1335 (1919) Senesinde Bu Evde Hazırladı” levhası, 14 Kasım 1925’te asıldı ve bina 15 Haziran 1942’de müze olarak ziyarete açıldı.
Sadi Borak’ın kitabında verdiği bilgiye göre Hatice Mediha (Uzer) Hanım kârlı bir alışveriş yapmıştır; …”8.000 liraya almış ve sadece Mustafa Kemal’in kiraladığı evin de olduğu parseli İstanbul Belediyesi’ne 20.000 liraya satmıştır. Bu kârlı alış ve satışta, tapudaki sahibi Ermeni Kasapyanlar’dan birisinin adının hiç geçmemesi nasıl işlem yapıldığını yeterince anlatmaktadır. (Bakınız: Nevzat Onaran, “Cumhuriyette Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1920 – 1930)”, 5.2- Şişli’deki müze binası da Kasapyanlar’ın)”
Tahsin (Uzer) Bey, 29 Ağustos 1877’de Selanik’te Hacı İbrahim Efendi ve Hatice Hanım’ın oğlu olarak dünyaya gelmiştir.23 Eylül 1897’de Mülkiye Mektebi’nden mezun olmuş, henüz 19 yaşında iken Pürsiçan Nahiye Müdürlüğü’ne atanmıştır.Sırasıyla; Pürsiçan, Çiç, ikinci defa Pürsiçan, Ağustos nahiyeleri müdürlüklerinde bulunmuştur. Sonra sırasıyla; Yenicevardar Kaymakam Vekilliği, Razlık, Gevgili, Florina, Kesendire ve Selanik Merkez kaymakamlıklarında bulunmuştur. Pürsiçan, Çiç, ikinci defa Pürsiçan, Ağustos nahiyeleri müdürlüklerinde bulunmuş, sonra sırasıyla; Yenicevardar Kaymakam Vekilliği, Razlık, Gevgili, Florina, Kesendire ve Selanik Merkez kaymakamlıklarında görev yapmıştır.
Tahsin (Uzer) Bey, 1910’da atandığı Drama Mutasarrıflığı görevinden 1912’de azledilmiş, yine aynı yıl Beyoğlu Mutasarrıflığı’na tayin edilmiştir. Bursa Vali Vekilliği’nde bulunan Tahsin Bey, 1913’deVan Valiliği’ne tayin edilmiştir. Ardından tayin edildiği Erzurum Valiliği’nde, 3’üncü Ordu’nun iaşe hizmetini yürütmüş bu dönemde Ermeni tehcirinde Ermenilere oldukça insancıl muameleler yapmıştır.
(—) “Erzurum Valisi Tahsin (UZER) Bey; İttihat ve Terakki, Berlin Konferansı sonrası tüm emperyalist güçlerin gözünü diktiği Doğu Anadolu’da ıslahat yapmak üzere en seçkin idarecileri görevlendirmişti. Bu çerçevede Tahsin Bey Van’a vali olarak atanmıştı. Savaş çıkınca Erzurum Valiliği’ne atanan Tahsin (Uzer), 3’ncü Ordu’nun ikmal işlerinde de birçok yararlı hizmetlerde bulunmuştu. Savaş sırasındaki hizmetlerinden dolayı “Fahri süvari mülazımı” olarak taltif edilmiş, daha sonra da rütbesi yüzbaşılığa yükseltilmiştir.” (Bakınız: Mehmet Bilgin, “Teşkilat-ı Mahsusa’nın Kafkasya Misyonu ve Operasyonları”, Fotoğraf-58: Tahsin Uzer)
Daha sonra merkezi Şam’da olan Suriye Valiliği’ne tayin edilen Tahsin Bey, 1918 yılında Aydın Valiliği’ne atanmış, aynı yıl valilikten azledilmiştir. (Bazı kaynaklarda; 1918 yılında I.Dünya Savaşı yenilgisiyle İttihat ve Terakki iktidarı ortadan kalkınca, 9 Ocak 1918’te İzmir Valiliğine tayin edilmiştir.)
19 Ocak 1919’da Osmanlı Meclisi Meb’usanı’na İzmir Milletvekili olarak seçilmiştir. İstanbul’un işgali üzerine Osmanlı Meclisi kapatılmış, Tahsin (Uzer) Bey de tutuklanarak Malta’ya sürülmüştür.Malta dönüşünde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne Birinci Dönem İzmir Milletvekili olarak girmiştir. 2’nci Dönem ‘de Ardahan, 3’üncü Dönem ‘de Erzurum, 4’üncüDönem ’de Konya, 5’inci Dönem ‘de Erzurum Milletvekili olarak Meclis’te bulunmuştur.
1935 yılında Üçüncü Umumi Müfettişlik görevine atanan Tahsin Uzer Bey, 5 Aralık 1939’da ölünceye kadar bu görevde kalmıştır. Fransızca ve Bulgarca da bilen Tahsin Bey, görevleri esnasında başarılarından dolayı birçok madalya, nişan ve rütbe ile ödüllendirilmiştir. Hatice Mediha Hanım’la evlenmiş, iki oğlu ve iki kızı olmuştur.
Tahsin Bey’in, Mustafa Kemal Paşa ile olan samimiyeti çok öncelere dayandığını, çocukluk arkadaşı olduklarını ve Mustafa Kemal Paşa’nın annesi Zübeyde Hanımefendi, Tahsin Bey’i öz evladı gibi sevmekte oluğunu belirtmiştim. Dolayısıyla bu iki eski dostun Suriye’de buluşması elbette ilginç olmuştur. Daha sonradan Türkiye Cumhuriyeti’ne yön veren bu önemli simaların, Suriye Vilayetinde buluşmasını, bir tarihi rastlantı olarak değerlendirmek mümkündür.
Tahsin (Uzer) Bey, Suriye Valiliği’ne 12 Eylül 1916’da başlamış, 10 Haziran 1918’de istifa etmiştir. 21 Eylül 1918’de yeniden Suriye Valiliği’ne atanmış, ancak görevine başlayamadan Suriye’nin kaybedilmesi üzerine 30 Ekim 1918’de Aydın Valiliği’ne tayin edilmiştir.
Tahsin Bey, Suriye’de iken Birinci Dünya Savaşı devam etmektedir. Bu sebepten Askeri erkân ile yan yana çalışmış, Dördüncü Ordu’nun iaşe ve yakacak tedariki ile uğraşmıştır. Mustafa Kemal Paşa, Suriye Valisi Tahsin Bey ile birincisi 17 Şubat 1917’de 7’nci Ordu Komutanlığı’na atanması ile ikincisi 7 Ağustos 1918’de Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’na atanması ile olmak üzere- Suriye’de iki defa birlikte görev yapmışlardır. Mustafa Kemal Paşa ile Tahsin Bey çoğu zaman Ordu Karargâhı ve valilikte bir araya gelmişler, memleketin içinde bulunduğu problemler üzerinde fikir alış verişinde bulunmuşlardır. Tahsin Bey ile birlikte İngilizlerle ve bedevilerle mücadele etmişler, hatta Osmanlı Hükümeti’nde yer almak için bir girişimde dahi bulunmuşlardır.
Merkezi Şam’da bulunan Suriye Vilayetinin boşaltılması üzerine Mustafa Kemal Paşa ve Tahsin Bey Halep Vilayeti ’ne gelmişlerdir. Tahsin Bey, Hükümet’in çağrısı üzerine 23 Ekim 1918’de Halep’ten ayrılmıştır. Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal Paşa ise 26 Ekim 1918’de Halep’ten çekilmiş, 26 Ekim 1918’de “Katma Muharebesi”ni kazanarak 28 Ekim 1918’de Kilis’e gelerek, Kilis’te Milli direnişi başlatmış ve müteakiben Anadolu’nun kuzeyine Adana’ya doğru hareket ederek Kilis’ten ayrılmıştır.
Tahsin Bey’in Suriye Valiliği’ne Tayini;
(—)”İttihat ve Terakki Fırkası’nın ve iktidarının en gözde valilerinden birisi olan Tahsin Bey, Erzurum Valiliği’nden 1916’da Suriye Valiliği’ne tayin edilmiştir. Suriye Valiliği o tarihte hemen hemen bütün Suriye’yi içine almaktadır. Vilayet merkezi Şam’dır. Tahsin Bey’in Suriye Valiliği iki yıl sürmüş, Suriye’de de savaş içerisinde Ordu’ya, Menzil Müfettişliği bünyesinde hizmet etmiştir.
Tahsin Bey, Suriye Valiliğine atanması sonrasında 28 Temmuz 1916’da Erzurum Valiliği’nden ilişiğini kesmiş ve 11 Eylül 1916’da “nakline mebni açık”ta kalmıştır. Tahsin Bey, 12 Eylül 1916’da 15.000 kuruş maaşla Suriye Valiliği görevine fiilen başlamıştır.
Tahsin Bey’in Suriye Valiliği’ne atanma mazbatası, 26 Temmuz 1916’da düzenlenmiştir. Bu mazbata sonrasında 27 Temmuz 1916’da, Suriye Vilayeti Valiliği’ne Erzurum Valisi Tahsin Bey’in naklen tayinine ilişkin irâde-i seniyye, Padişah Mehmet Reşat tarafından onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Tayin İradesi çıktıktan sonra 31 Ağustos 1916’da Padişah’ın emir ve dualarını almak üzere Huzûr-ı Hümâyûn’a kabul edilmiştir.
Tahsin Bey’in Suriye’ye atanma emrini gören kadim dostu Beyrut Valisi Cemal Azmi Bey; …”12 Ağustos 1916’da şifre telgraf ile “Şam’da yalnız çamaşır saire lazım. Gelirken hediyesiz gelir isen karışmam. Bir kasa birayı beraber almayı unutma” diye şaka yollu öneri ve isteklerini bildirmiştir.
Tahsin Bey’in Suriye’deki Faaliyetleri, Toprakların Kaybedilmemesi İçin Üstün Bir Mücadele;
Tahsin Bey, Suriye Valiliği’ne henüz yeni atanmıştı ki Suriye Vilayeti ‘ne bağlı Havran Sancağı’nda Şerif Faysal’ın kışkırtmaları ile isyan başlamıştır. Bunun üzerine Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa, askeri kuvvetlere ayaklanmanın bastırılması emrini verirken, ayaklanmanın “gizli sebeplerini” araştırması konusunu, Suriye Valisi Tahsin Bey’den rica etmiştir. Tahsin Bey, olayı araştırmış ve devleti temsil eden kişilerin baskı ve zulmü ile ayaklanmanın çıktığı, yolundaki raporunu Cemal Paşa’ya sunmuştur. Tahsin Bey, bu raporunda; …”Havran’ın elde ettiği tarım ürünlerinin, müteahhitler eliyle satın alınmamasını, ordunun beslenmesi görevinin Suriye Valiliği’ne bırakılmasını” istemiştir. Bu isteği yerinde bulan Cemal Paşa, …”Ordunun müteahhitler ile yaptığı sözleşmelerin bu istek doğrultusunda feshedildiğini” bildirmiştir.
Tahsin Bey, Erzurum’dan da deneyimli olduğu Ordu İaşe hizmetini Suriye’de de uygulayacaktır. Ancak o esnada Suriye, Cebeli Lübnan ve Beyrut’ta kıtlık ve açlık baş göstermiştir. Açlıktan ölümlerin üzerine Cemal Paşa, Ordu ambarlarından gayrimüslimlerin de içinde bulunduğu yerli halka yiyecek dağıttırmıştır.
Falih Rıfkı Atay; Suriye’nin savunulmasını şu şekilde ifade etmektedir: …”Eski Alman Orduları Başkumandanı VonFalkenhein, VonKress, Liman VonSanders 4’üncü Ordu’ya kumanda ettiler. Fon Kress Cemal Paşa’nın emrinde idi. Falkenkein ve ondan sonra Liman Fon Sanders, Cemal Paşa’sızkumanda etmişlerdir. Hiçbirinin durduramadığı İngiliz seli, yine bir Türk, fakat öz bir kumandan, Mustafa Kemal Paşa tarafından Halep’in aşağısında tutulmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın orada seçtiği savunma hattı, Milli Misak’taki Türkiye sınırı idi” Suriye’nin savunulması için Vali Tahsin Bey, önemli mücadeleler vermiş, orada Mustafa Kemal Paşa ile işbirliği içerisinde çalışmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, 17 Şubat 1917’de Suriye’deki 7’nci Ordu Komutanlığı’na atanmıştır. O sırada Cemal Paşa, Suriye ve Garbi Arabistan Umum Kumandanı olmuş, Orduların komutasını, Cemal Paşa’dan devralan Alman VonFalkenhein Paşa da Yıldırım Orduları Komutanlığı’na atanmıştır. 7’nci Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa’nın amiri konumundaki Falkenhein Paşa, Mustafa Kemal Paşa’nın yetkilerine fazlaca karışmaktadır. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, 7’nci Ordu Komutanlığı’ndan istifa ederek İstanbul’a dönmüştür. Mustafa Kemal Paşa, Cemal Paşa’nın da istifa etmesini istemiştir. İstifası konusunda söz veren Cemal Paşa, durumun karışıklığından söz ederek bir müddet daha Suriye’de kalmak zorunda olduğunu Mustafa Kemal Paşa’ya bildirmiştir. Bu kararında Enver Paşa’nın ricası etkili olmuşsa da, Beyrut Valisi Azmi Bey, Halep Valisi Bedri Bey ve Suriye Valisi TahsinBey; o derece ısrarcı olmuşlar ki: Suriye’yi terk etmemeye mecbur olmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Cemal Paşa’nın bu hareketinden dolayı epeyce darılmıştır. Fakat Cemal Paşa, bundan dolayı kırılan Mustafa Kemal Paşa’yı sonradan ikna etmiştir. “Falkenhein Paşa’nın hatası yüzünden Kudüs’ün düşmesi üzerine” Cemal Paşa da istifa ederek Suriye’den ayrılmıştır. Fakat Tahsin Bey’in Suriye’deki görevi henüz bitmemiştir.
Tahsin Bey, Suriye’de zararlı faaliyetleri görülenlerin Bursa’ya sürülmeleri konusunda, bu konuda yetki sahibi olan Dördüncü Ordu Komutanı Cemal Paşa’ya teklifte bulunmuş ve teklifi Cemal Paşa tarafından kabul edilmiştir.
Tahsin Bey, bir raporunda Suriye’deki durumu şöyle anlatıyor: …”Halep civarında içtima eden kuvvetleri, mevzileri görmek üzere dün Mustafa Kemal Paşa ile gittik gezdik. Elde top olmadığından ve askerin kuvve-i maneviyesi bozuk bulunduğundan, imkânı müdafaa göremedi. Mamafih gelecek düşman süvarisine mukavemet ile sulha kadar, Halep’i elde tutmaya çalışacaktır. Müdafaa kâfi değildir. Şehir halkı taşkınlık göstermedi”.
Haberleşme şifreli telgraflarla yapılmakta ve telgrafların çözülmesi için şifre anahtarları kullanılmaktadır. Bu anahtarlar düşmanın eline geçtiği takdirde, düşman tüm bilgilere ulaşabilecektir. Bu konudaki sıkıntıları ve dağınıklığı ifade eden ve Suriye Valisi Tahsin Bey’e yazılan aşağıdaki telgraf önemlidir. 1 Şubat 1917’de Suriye’ye ait şifre anahtarının başka yere gittiğinin tespit edildiği, başka bir yerinki Suriye’de ise iade edilmesi istenmiştir.
Tahsin Bey’in Suriye’de bir başka mücadelesi de o toprakların Osmanlı-Türk mülkü olduğunu ifade etme adına; bayındırlık ve inşaat faaliyetleridir. Bunlardan biri: Yol inşaatıdır.
Vali Tahsin Bey, 14 Haziran 1917’de Şam’dan çektiği telgraf ile …”Suriye Vilayeti’nde yolların yapılmasına devam edilmesi gerektiği, erkeklerin çoğunun silâhaltında olduğundan yolların ancak müteahhitlere yaptırılabileceği, bunun için gerekli paranın bir kısmının Suriye’den sağlandığı, fakat ihtiyaç olan elli bin liranın merkezi yönetim tarafından karşılanması gerektiğini” bildirilmiştir.
Tahsin Bey, ayrıca Yakacak Ofisi Başkanlığı görevine getirilmiştir. Trenlerin işlemesi için odun gereklidir. Bu odun yerel müteahhitlerce karşılanacaktır. Mahrukat Ofisi’nin bütçesi yarısı altın olmak üzere ayda yirmi beş bin lira olarak belirlenmiştir. Odun tedariki öyle zor bir hal almıştır ki ormanlar yetersiz kalmış, ipek kozası yetiştirilen dut ağaçları dışında bütün meyve ağaçlarının yüzde kırkının kesilmesi emredilmiştir. Bu konuda Cemal Paşa, Tahsin Bey’e gerekirse Medine’deki özel binaların dahi yıkılıp odun yapılabileceği yolunda yetki vermiştir. Bu faaliyetlerinden dolayı Ordu Kurmay Başkanı Ali Fuat Erden Paşa övgüyle bahsederek, …“Hepsinden önemlisi azim sahibi bir adam: Tahsin Bey. Üç bin kilometre uzunluğundaki Suriye ve Hicaz Demiryolları, dört harp yılında her gün azami kabiliyetle işlediler” demektedir.
Tahsin Bey’e Suriye’de İken Verilen Rütbeler ve Yabancı Madalya;
(—)”Tahsin Bey’e Erzurum Valiliği döneminde savaş lojistiği hizmetlerinden dolayı Fahri Süvari Mülazım-ı Saniliği ve Mülazım-ı Evvelliği rütbeleri verilmiştir. Suriye Valisi iken; 2 Ekim 1917’de ise Fahri Süvari Yüzbaşılığına terfi etmesi konusunda tezkere hazırlanmış, bu rütbeye ilişkin Padişah iradesi 11 Ekim 1917’de çıkmıştır.
1918 Yılı Devlet Salnamesi’nde, Suriye Vilayeti Devlet erkânının kişisel özellikleri verilmiştir. Vali Tahsin Bey’in “Fahri Süvari Yüzbaşısı” rütbesi, burada belirtilmiştir.
Bir yıl sonra, Fahri Süvari Binbaşılığına terfi ettirilmesi için 23 Eylül 1918’de tezkere düzenlenmiş, 9 Kasım 1918’de bu rütbeye ilişkin Padişah iradesi çıkmıştır.
Suriye Valisi Tahsin Bey’e bu dönemde bir de Alman Nişanı verilmiştir. Hariciye Nezareti, 9 Ocak 1918’de “Suriye Valisi Tahsin Bey Efendi ikinci rütbeden Demir-i Salip Nişanı itasını” Dâhiliye Nezareti’ne bildirmiştir. Bunun üzerine Dâhiliye Nezareti, 7 Mart 1918’de nişanın takılabilmesi için gerekli iç işlemlerin yapıldığını bildirmiştir.
Tahsin Bey Drama Mutasarrıfı iken, yaptığı dış gezi sırasında Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından kendisine nişan verildiği, yukarıda belirtilmiştir. Söz konusu “Büyük Kordonlu Fransova Josef Nişanı”; Suriye Valiliği görevinde bulunduğu sırada 27 Ağustos 1918’de Padişah iradesi ile onaylanarak kabul edilmiştir. Dâhiliye Nezareti’ncenişanın onaylandığı, 27 Ağustos 1918’de Hariciye Nezareti’ne bildirilmiştir.
Tahsin Bey’in İstifası ve Vilayat-ı Müstehlasa Müfettişliğine Atanması;
(—)”Tahsin Bey, Suriye Valiliği’nden istifa etmeden önce; bir valiler kararnamesi hazırlığı yapılmıştır. Dâhiliye Nazır Vekili’nin, Sadrazam ve Dâhiliye Nazırı Talat Paşa’ya 17 Mart 1918’de çektiği şifrede belirtildiğine göre; Tahsin Bey’in, ikinci kez Erzurum Valiliği’ne tayini planlanmıştır. Ancak; planlama hayata geçmemiş, Tahsin Bey Suriye’de bırakılmıştır. Fakat yaklaşık üç ay sonra 10 Haziran 1918’de Suriye Valiliği’nden istifa etmiştir.
Hükümet ile ters düşen Tahsin Bey, 12 Eylül 1916’da fiilen başladığı Suriye Valiliği görevinden 10 Haziran 1918’de istifa etmiştir. İstifasını, 10 Haziran 1918’de Suriye’den çektiği bir telgraf ile Dâhiliye Nezareti’ne bildirmiştir.
Tahsin Bey’in istifasının üzerinden iki ay geçmeden, 23 Ağustos 1918’de bir ay süre ile görevde kalacağı “Vilayat-ı Müstahlise Umumi Müfettişliği’ne” atanmıştır. Yeni kurulan bu Müfettişlik; Erzurum, Van, Bitlis, Trabzon Vilayetleri ile Erzincan Sancağı’nı içerisine almaktadır. Bu görevi 23 Eylül 1918’de sona erdiğinden görevine tam olarak başlayamamıştır.
Suriye Valisi Tahsin Bey’in istifasını durdurmak için Suriye’de bulunan Yıldırım Orduları Komutanı Liman VonSanders Paşa veMekke Şerifi Ali Haydar, Hükümet’e epeyce baskı yapmışlardır. Bu baskılar ve durumun zorluğu sebebiyle Tahsin Bey, tekrar Suriye’ye verilecektir ama artık çok geçtir.
Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Liman VonSanders Paşa, 18 Haziran 1918’de Dâhiliye Nezareti’ne çektiği şifre telgrafında; bu istifayı getiren süreci anlatmış ve istifanın durdurulmasının ordu açısından önemini vurgulamıştır. Liman Paşa telgrafında şu hususlara dikkat çekmiştir. Ordu ölmeyecek kadar yemek yiyebilmektedir. Hasadın yapıldığı dönemlerde biraz karınları doyabilmektedir. Ancak 1918 yılında mahsulden ordulara bir şey kalmamıştır. Çünkü aşarın toplanmasında, Hükümet ile Vali arasında görüş ayrılığı olmuştur. Vali Tahsin Bey’in amacı, orduyu ve halkı refah içerisinde yaşatmaktır. Şüphesiz her amirin, memuriyet nüfuzunu kötüye kullanmadan tecrübelerini yönetimde kullanma yetkisi vardır. Bu konuda güvenilmesi gereken iki valinin de görev yerlerinde bırakılmaları ordu açısından çok önemlidir. Ta ki orduları sevk ve idare edenler yiyeceklerinden önce önlerindeki düşmanı düşünebilsinler. Ve durumun fazla beklemeye tahammülü kalmamıştır.
Yıldırım Orduları Kumandanı’nın bütün yalvarmalarına rağmen, Dâhiliye Nezareti bu duruma aldırış etmemiş ve kararından geri adım atmamıştır. Bunun sebeplerini –devlet ciddiyeti içerisinde- izah etmiştir.
Dâhiliye Nazırı Talat Paşa, 20 Eylül 1918’de Yıldırım Orduları Grubu Kumandanı Liman VonSanders Paşa’ya cevaben gönderdiği şifre telgrafta; …”Tahsin Bey’in, Devletçe kararlaştırılan ‘aşarın emanet usulü ile idaresini’ Suriye Vilayeti’nde uygulamadığını ve sonrasında istifa ettiğini, Suriye’de kalmasının artık mümkün olmadığını, Liman Paşa’nın bu isteğini yerine getiremediğinden dolayı üzüntülerini” dile getirmiştir.
Tahsin Bey’in valilikte kalması için ısrarlar devam etmektedir. Bunlardan birisi de Mekke Şerifi Ali Haydar’ın şifre telgrafıdır. Bölgenin yönetim dinamiklerinden olan Şerif’in, bu çalışkan Vali’nin arkasında durması gerçekten ilginç bir vatanperverlik örneği, olmuştur.
Şerif Ali Haydar, “Mekke-i Mükerreme Emiri” unvanı ile 20 Haziran 1918’de Sadaret’e gönderdiği şifre telgrafta; …”Tahsin ve Azmi Beyler ile bölgeden ayrılmak üzere iken görüştüklerini Tahsin Bey’in istifası ve Azmi Bey’in azlinin garazkârane olduğunu, Tahsin Bey’i o sırada Şam’dan ayırmanın çok büyük bir hata olacağını, Arapların gözünde değerinin çok yüksek olduğunu ve meselenin acilen halledilmesi gerektiğini ıstırap ile” dile getirmiştir.
Dâhiliye Nezareti bu telgrafa karşı da geri adım atmamış ve ısrarcı tutumunu sürdürmüştür. Sadrazam ve Dâhiliye Nazırı Talat Paşa tarafından 23 Haziran 1918’de Şerif Ali Haydar’a gönderilen cevabi şifrede; …”Tahsin Bey’in devletçe belirlenen vergi toplama usullerine uymadığı halde istifa ettiğini, Talat Paşa’nın istifayı geri alması konundaki ricasını da kabul etmediğini, devlet işlerinin bir kişi ile kâim olmadığını” belirtmiştir.
Bunun üzerine Şerif, ifadelerinin yanlış anlaşıldığını, ancak Tahsin Bey’in kalmasında hâlâ ısrarcı olduğunu söyleyen bir şifre telgraf göndermiştir. 25 Haziran 1918’de “Sadrazam Fehametlü, Devletlü Talat Paşa Hazretlerine” hitabı ile gönderdiği şifre telgrafta; …“Her şey Tahsin Bey’in vücuduyla kaimdir, manasını arz etmemiştim” diyerek durumu açıklamaya çalışmıştır.
Dâhiliye Nezareti, bu belgenin üzerine “Hıfz” yazarak, telgrafa cevap vermemeyi tercih etmiştir.
Tahsin Bey’in Suriye’de bırakılması için ısrarcı olanlar, yukarıdakilerle sınırlı değildir. Dâhiliye Nezareti, 23 Eylül 1918’de Şam’da bulunan Mahmut Bedreddin Efendi’ye de diğerlerine verdiği cevabı, kısaca tekrarlamayı uygun görmüştür. Sonuç olumsuzdur.
Dâhiliye Nezareti, Tahsin Bey örneğinden hareketle; Dâhiliye Müsteşarlığı eliyle; 20 Haziran 1918’de valilik ve müstakil mutasarrıflara; …“Suriye Valisi Tahsin Bey, aşarın emaneten idaresi hakkında devletçe ittihaz olunan kararı Suriye’de tatbik edemeyeceğinden bahisle istifa eylemiştir. Muhalefet olan memurlara Tahsin Bey hareketini misal olarak beyan eylerim” şeklinde göz korkutan tehditkâr telgrafı yayımlamıştır.
Tahsin Bey’in istifası sonrasında, yerine tayin edilen ve ancak birkaç ay Suriye Valiliği yapan Refet Bey, 2 Ağustos 1918’de -makam atlayarak- doğrudan Sadrazam Talat Paşa’ya çektiği şifre telgraf ile;…”Tahsin Bey’in makam otomobilini giderken kullanılamaz hale getirdiğinden yeni otomobile ihtiyaç olduğunu, Tahsin Bey’in görevi esnasında ayda iki yüz altına (pahalı) bir evde oturduğunu, giderken örtülü ödeneği bırakmadığı konusunda,” şikâyette bulunmuştur.
Dâhiliye Nazırı İsmail Canbulat, bu telgrafa çok kızmış olacak ki 14 Ağustos 1918’de şu azarlayıcı satırları yazmıştır; …”Otomobil ve ödenek için Sadrazam Hazretleri’ne başvurduğunuzu haber aldım. Valiler, nazırların temsilcisi olduğundan nezaretlerle haberleşirler. Sadaret makamına müracaat etmeye yetkileri yoktur” demektedir. Ayrıca, 17 Ağustos 1918’de bir şifre ile örtülü ödeneğe tekrar ihtiyaç duyması halinde Kumandan Cemal Paşa ile görüşmesini söylemiştir.
Tahsin Bey’in istifa ettiği dönemde, Suriye Valiliği görevini yaparken hazırlamış olduğu bir rapor tekrar gündeme gelmiştir. Dürzîler, Dördüncü Ordu Kumandanı Cemal Paşa’ya başvurarak, Tahsin Bey’in kendileri hakkındaki olumlu kanaatler içeren raporun -istifası sonrası endişe ile- akıbetini sormuşlardır. Cemal Paşa, bu talep ve endişeleri Harbiye Nezareti’ne bildirmiş, durumu Harbiye Nezareti’nden alan Dâhiliye Nezareti, 5 Ağustos 1918’de bir şifre ile …”Dürzî meselesine ait raporun Nezaret’çe görüşülmekte olduğundan, Vilayet’e müracaat edenlere bunun nazar-ı dikkate alınarak cevap verilmesi” yolunda tavsiyede bulunulmuştur. Bu yazışmadan da anlaşılacağı üzere; Tahsin Bey, görev yerlerinde daima köklü problemlere çözüm önerileri sunmuş, kendi yetkisi dâhilindekileri –bazen yetki dışına çıkarak- çözmeye çalışmıştır
Tahsin Bey’in Yeniden Suriye Valiliğine Atanması;
(—)”Tahsin Bey, yeni görevi Vilayat-ı MüstahlâsaMüfettişiliği’ne başlamak üzere hareket edeceği sırada “Suriye’deki karışık ve kritik durum” sebebiyle yeniden Suriye Valiliği’ne atanmıştır”. VilayatıMüstahlasa Müfettiş-i Umumisi Tahsin Bey’in, Suriye Valiliği’ne 15.000 kuruş maaşla, ikinci defa atanmasına ilişkin irade layihası mazbatası, 21 Eylül 1918’de hazırlanmıştır. Bu mazbata sonrasında hazırlanan irade-i seniyye, Padişah Mehmet Vahidettin’in onayı ile 23 Eylül 1918’de çıkmıştır. Bu atanma sonrasında Suriye Valisi Tahsin Bey, Halep Valiliği’ne tayin edilen Mustafa Abdülhalik Bey ile birlikte 25 Eylül 1918’de Padişah tarafından -mutat olduğuüzre- huzura kabul edilmiştir.
Görevine başlamak üzere yola çıkan Tahsin Bey, ancak Humus’a kadar gidebilmiştir. Bu çaresizliği anılarında şöyle anlatmaktadır: …”Maalesef ben Şam’a varmadan bu güzelim şehir de düşmüştü, çok üzüldüm, perişan oldum. Eğer Babıâli Hükümeti, yaptığım acil talepleri zamanında karşılamış olsaydı, ben Suriye’den ayrılmayacak ve belki de Arap ileri gelenlerini İngilizlerin satın almasını önleyebilecek ve yararlı olabilecektim. Yazık, hem de çok yazık oldu” şeklinde ifade edilmiştir.
Artık Devlet görevlilerine, geri çekilme emri verilmiştir. Devlet memurları ve aileleri, Halep’e kadar tahliye edilmişlerdir. Bu durumda Tahsin Bey, 12 Ekim 1918’de Maliye Nezareti’ne; …”Suriye, Beyrut ve Cebel-i Lübnan memurlarının iltica ettikleri mahallerde pek sefil bir halde bulundukları, ihtiyaçları için kendilerine iki maaş nispetinde avans verilmesini” isteyen bir telgraf çekmiş ve bu memurların sefaletini ifade etmiştir. Ayrıca Tahsin Bey Maliye Nezareti’nden, bu memurlara ve ailelerine avans verilmesi için Halep Defterdarlığı’na emir verilmesini de istemiştir. Maliye Nezareti ise bu isteğe olumlu yaklaşmış ve 19 Ekim 1918’de Dâhiliye Nezareti’ne yazdığı yazıda;…”Talebin uygun görüldüğü ve telgraf name ile Halep Vilayeti Defterdarlığı’na tebliğ edildiği” bildirilmiştir.
“Tahsin Bey’in Mustafa Kemal Paşa İle Temasları ve Hükümet Kurma Çabaları;
(—)”Mustafa Kemal Paşa, Tahsin Bey’in de valisi bulunduğu, Suriye’nin, an be an elimizden nasıl gittiğini de tasvir eden bir hatırasını şu şekilde anlatmaktadır: Olay Suriye’de 1918 yılında geçmekte ve Mustafa Kemal Paşa hasta yatağından henüz kalkmıştır ve olayı şöyle anlatmaktadır;
-…“Yatağımdan kalktığım gün, karargâhım olan Baron Oteli’ne gittim. Otelde oturuyordum. Yanımda Suriye Valisi Fahri Süvari Binbaşı Tahsin Bey vardı. Halep’in şark cephesinin işgal olunduğuna dair karışık bir haber geldi. Yakın bir tehlikeyi gösteren bu haberin doğru olup olmadığını anlamak için, bizzat o tarafa gitmeyi tercih ettim. Otomobilde Tahsin Bey, yaverim Cevat Abbas Bey vardı. Şehrin şark girişinde bir kalabalığın içine daldık. Bunlar asker kıyafetini taşıyan urban ve bedevilerdi. Esir olmuştuk. Yanımda kuvvet olarak bir tek nefer yoktu. Bedeviler otomobilin etrafını sardılar ve her tarafına yüklendiler. Kalabalığı görünce şoföre: ‘Dur’ emrini verdim. Elimde Tahsin Bey’in verdiği kırbaçla ayağa kalkarak, onlara anlayabileceği lisanla sordum: ‘Reisiniz nerededir?’ Cevap verdiler: ‘Hepimiz reisiz’, ‘Çekilin!’ diye bağırdım. Ellerinde olmayarak çekildiler, emrettim reisleri geldi. Ona dedim ki: ‘Ben sizin yardım ettiklerinizi yendim. Fakat sizin onlara katılmanızı da mazur görürüm. Bu akşam yanıma geliniz. Sizinle görüşeceklerim var’. ‘Emir edersiniz” dedi. Şoföre: ‘Çabuk geriye!’ emrini verdim. Halep’in içindeki karargâhıma döndüm. Biraz sonra şeyh geldi, kendisini onun anlayabileceği merasimle kabul ettim ve sordum: ‘Benden ne istiyorsunuz?’ ‘Şimdilik bin altın, silah, cephane’, dedi. Bin altını o akşam verdim ve cephane için de vaat ettim”.
O yıllarda, Suriye ile birlikte vatanın birçok bölümü kaybedilmektedir. Suriye’de son günlerini geçiren Mustafa Kemal Paşa ile Tahsin Bey’in de içerisinde bulunduğu vatanperver ekip, bu kötü gidişe çareler bulmaya çalışmaktadır. İşte tam bu sırada Suriye o günlerde bir hükümet kurma girişimine sahne olmuştur.
Tahsin Bey’in, Mustafa Kemal Paşa ile olan samimiyeti çok öncelere dayanmaktadır. Çocukluk arkadaşıdırlar ve Mustafa Kemal Paşa’nın annesi Zübeyde Hanımefendi, Tahsin Bey’i öz evladı gibi sevmektedir. Dolayısıyla bu iki eski dostun Suriye’de buluşması elbette ilginç olmuştur. Daha sonradan Türkiye Cumhuriyeti’ne yön veren bu önemli simaların, Suriye Vilayetinde buluşmasını, bir tarihi rastlantı olarak değerlendirmek mümkündür.
Mustafa Kemal Paşa, Halep’teki Ordu Karargâhında sık sık arkadaşları ile buluşmakta, memleketin geleceği hakkında konuşmaktadırlar. İstanbul’da olup bitenleri ve ülkenin içinde bulunduğu durumu değerlendirmektedirler. Mustafa Kemal Paşa, Mondros Ateşkes Antlaşması imzalanmadan önce derhal barış girişiminde bulunulmasını istemektedir. Bunu da yıpranan Talat Paşa Hükümeti’nin değil de Ahmet İzzet Paşa’nın kuracağı bir hükûmetin yapmasını ve kendisinin de bu hükümette Harbiye Nazırı olmasını istemektedir. Fakat Padişah’ın, Tevfik Paşa’yı Hükümet’i kurmak ile görevlendireceğini öğrenince, Padişaha çektiği telgrafta da, bu görüşü ile birlikte kabinede yer alacak birkaç isim (Fethi Okyar, Rauf Orbay, Hayri, Canbolat, Azmi, Tahsin Uzer) bildirmiştir.
Atatürk’ün Suriye’de Yıldırım Orduları Kumandanı iken, Sultan Vahidettin’e arz edilmek üzere 1918’in Ekim ayında, Yaver-i Şehriyarî Naci (Eldeniz) Paşa’ya telgraf şeklinde gönderdiği ilginç mektup şöyledir:
-…”Seryaveri Hazreti Şehriyarî Naci Beyefendi’ye
Talat Paşa kabinesinin meflûç bir halde, Tevfik Paşa Hazretleri’nin muayyen bir kabine teşkilinde müşkülâta maruz bulunmakta olduğunu haber alıyorum. Ordular; muharebe kudretinden mahrum ve zaten kuvveimevcude, müdafaadan aciz bir hale getirilmiştir.
Düşman her gün daha müsait ve ezici şürut (şartlar) ibraz etmektedir. Müttefikan olmadığı takdirde münferiden ve behemehal sulhu takarrur ettirmek lazımdır. Bunun için fevt olunacak bir an dahi kalmamıştır. Aksi takdirde, memleketin kâmilen elden çıkması ve devletimizin, gayrı kabili telafi mehâlike maruz kalması bâidül ihtimâl değildir.
Muhterem padişahımıza olan sadakat ve vatanımın temini selâmeti itibariyle arz ederim ki, Tevfik Paşa Hazretleri filhakika müşkilâta tesadüf etmişler ise, sadaretin derhal İzzet Paşa Hazretleri’ne tevcih ve müşarünileyhin esası: Fethi (Okyar), Tahsin (Uzer), Hüseyin Rauf (Orbay), İsmail Canbulat, Azmi, Şeyhülislam Hayri (Ürgüplü) ve acizlerinden mürekkep bir kabine teşkil etmesi zaruridir. Bu zevâtımezkûreninvücûda getireceği kabinenin, vaziyete hâkim olabileceği zân ve itikâdındayım. Tevfik Paşa Hazretleri, size isimlerini söylediğim zevâta müracaat ettiği takdirde mazharı teşkilat olabilir zannederim. Münâsib ise bu zevâtın, şevketmeâbefendimize arzını rica ederim. Fahri Yaveri Hazreti Şehriyari Mustafa Kemal.”
Dr. RâsimFerid, bu çok gizli telgrafı Dolmabahçe Sarayı’nda Başyaver Naci (Eldeniz) Bey’e götürünce, O, İzzet Paşa’nın hükümetini kurmak üzere içeride huzurda bulunduğunu söyler. Doktor da “Teli vermenin tam zamanıdır” der. Başyaver de teli götürüp Padişah’a verir. Ahmet İzzet Paşa Hükümeti, 14 Ekim 1918’de kurulduğuna göre, Mustafa Kemal Paşa’nın telgrafı Halep’ten 11–13 Ekim günleri arasında çekilmiş demektir. İzzet Paşa O’na;…”Barıştan sonra Allah’ın lütfû ile işbirliği yaparız” yollu bir tel çeker. Bu yaklaşımı ile Ahmet İzzet Paşa, Mustafa Kemal Paşa’ya “ne yeşil ışık yakmış ne de O’nu kırmıştır”.
Mustafa Kemal Paşa, Suriye Cephesi’nden dönmeden önce, savaş döneminde ülkeyi yönetecek kendisinin de içinde bulunduğu İttihatçı bir kabine oluşturulması için saray ile bağlantılarını kullanmıştır. Mustafa Kemal Paşa, kabine için adaylarını sayarken, İttihatçı Vali Tahsin Uzer’in adını da vermektedir. Talat Paşa Hükümeti 8 Ekim 1918’de istifa etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa; yeni kurulacak hükümette Fethi, Tahsin, Rauf, Azmi, Canbolat Beyler ve Hayri Efendi’nin yanı sıra kendisinin de kabinede olması gerektiğini bildirmiştir. Ancak kurulan Ahmet İzzet Paşa Hükümeti’ne Mustafa Kemal Paşa’nın önerdiği Rauf ve Fethi Beyler ile Hayri Efendi girmiş, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte Tahsin Bey de hükümette yer almamıştır.
Ahmet İzzet Paşa Hükümeti’nde; Fethi Bey Dâhiliye Nazırı, Rauf Bey Bahriye Nazırı, Ürgüplü Hayri Efendi Şeyhülislam olarak atanmıştır. Ancak Mustafa Kemal Paşa, işin peşini bırakmaz. Ahmet İzzet Paşa’nın …“barıştan sonra işbirliği yaparız” yolundaki telgrafına, Mustafa Kemal Paşa;…“Barış gecikecektir. Barışa kadar çok çalkantılı anlar geçireceğiz. Bu devrede vatana faydalı olabilirim düşüncesiyle Harbiye Nezareti’ni istemiştim, yoksa barış olduktan sonra onun huzur ve sükûnu içinde Harbiye Nazırlığı’nı benden çok mükemmel yapacak kişiler bulunabilir. Buna göre barıştan sonra işbirliğimizi hiç de zorunlu ve hatta gerekli görmüyorum” şeklinde bir cevap verir.
Böylece Mustafa Kemal’in Harbiye Nazırı ve Genelkurmay Başkanı olarak kabineye girmesi ve barış işlerini, ülke çıkarlarına uygun bir şekilde, hatta gerekirse Padişah ve Hükümet’i Anadolu’ya çekerek yürütme düşüncesi, gerçekleşemez. Öte yandan Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Harbiye Nazırlığı ve Genelkurmay Başkanlığını kendi üzerine alarak Mustafa Kemal Paşa’nın “umut kapısını aralık bırakmıştır”. Sonradan Mustafa Kemal Paşa’nın yeni Hükümet üyeliği arayışları ve kulis çalışmaları olacaktır.Bir proje gerçekleşmemiş, önerilen hükümet kurulamamıştır. İki eski dost (Mustafa Kemal Paşa ve Tahsin Bey) başka ortamlarda tekrar buluşmak üzere Suriye’ye ve birbirlerine veda etmişlerdir.
Tahsin Bey’in Atama İle M. Kemal Paşa’nın Kilis Üzerinden Suriye’ye Vedası;
(—)”Suriye Vilayetinin elden gitmesi kesinleştikten sonra Vali Tahsin Bey, İstanbul’a geri çağırılmıştır. Mustafa Kemal Paşa da ordularını Halep’in kuzeyine çekmektedir. Suriye Vilayetinin merkezi Şam boşaltılmıştır, Tahsin Bey artık Halep’tedir.
Suriye Valisi Tahsin Bey, 19 Ekim 1918’de Halep’ten Dâhiliye Nazırı Fethi Bey’e çektiği şifre telgraf ile …”Halep’e kadar geldiğini, artık işinin kalmadığını, orduda direnişin bittiğini, Mustafa Kemal Paşa’nın askeri, silahlı çatışmanın içerisine sokmak istemediğini,” bildirmiştir.
Dâhiliye Nazırı Fethi Bey, bu telgrafa 20 Ekim 1918’de şifre ile verdiği cevapta, barış için gerekli girişimlere başlandığını, Tahsin Bey’in Halep’ten İstanbul’a dönmesi gerektiği talimatını, vermiştir. Bu yazışmaların üzerine Dâhiliye Nezareti, 22 Ekim 1918’de Halep Valisi Mustafa Abdülhalik Bey’e, Suriye Valisi Tahsin Bey’in İstanbul’a geri çağırıldığının kendisine bildirilmesini, istemiştir. Halep Valisi Mustafa Abdülhalik Bey de 24 Ekim 1918’de verdiği cevapta; …”Tahsin Bey’in 23 Ekim 1918’de İstanbul’a doğru yola çıktığını,” bildirmiştir.
Bu gelişmeler sonrasında kuzeye doğru İngiliz saldırıları başlamış, Halep’teki Türk Ordusu üç gün direnmiştir. Mustafa Kemal Paşa’nın emrindeki 7’inci Ordu, Halep’in kuzeyinde 26 Ekim 1918’de Birinci Dünya Savaşı’nın son muharebesi olan “Katma Meydan Muharebesi’ni” kazanmış, 25–26 Ekim 1918’de Halep’ten çekilerek, Ordu Karargâhı Halep’in kuzeyindeki Katma’ya taşınmıştır. Ordu Komutanı Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim 1918 akşamı Kilis’e gelerek Kuvay-ı Milliye teşkilatını kurmuştur. İngiliz ilerleyişine karşı koyacak Milli direnişin ilk çekirdek kadrosunu oluşturmak üzere emrindeki 43’üncü Tümen’den küçük bir müfrezeyi de Kilis’te görevlendirmiştir. İngiliz işgaline karşı Halep’ten göç etmek isteyen Türkmen aşiretlerinin liderlerine; …”Milli direniş için teşkilatlanmalarını,” söylemiştir.
Kilis’e gelen Mustafa Kemal Paşa, Kilis Mevlevihane’sinin önünde toplanan halka: …”İlk ayak bastığım Türk toprağındaki bu uyanıklığa cidden hayran kaldım. Ve bir daha iman ettim ki bu Millet asla ölmeyecektir. Var olun aziz Kilisliler” şeklinde seslenmiştir.” (Bakınız: Sosyal Bilimler Dergisi Cilt:I, Sayı:2, Aralık 2011 / Mustafa Şahin – Cemile Şahin)