10 Ocak 1937 Pazar.
ATATÜRK; hasta ve mevsimin kış olmasına karşın, Hatay sorunu nedeniyle, 9 Ocak günü saat 16.00’de özel treni ile Ankara’dan hareket ederek İstanbul’a tekrar gelmişlerdir. ATATÜRK ‘ün İstanbul’a yirmi beşinci kez gelişidir ve 9 Mart 1937’e kadar elli sekiz gün boyunca İstanbul’u büyük şereflerle onurlandıracaktır.
ATATÜRK ‘ün Ankara’dan İstanbul’a dönüşündeki amacı, Hatay konusu ile ilgili gelişmeleri İstanbul’dan izlemek ve büyük gazetelerdeki bazı başmakaleleri de bizzat yazmaktır.
ATATÜRK, İstanbul il sınırında, İstanbul Valisi Muhittin ÜSTÜNDAĞ, Merkez Komutanı General Halis BIYIKTAY tarafından karşılanmıştır.
Haydarpaşa Garı’na ATATÜRK ‘ün özel treni girdiği zaman, garda bekleyen General Ali Sait, Harp Akademisi Komutanı General Suphi, General Osman Tufan, hükümet üyeleri, Hataylılar tarafından sevinç ve hararetle karşılandı.
ATATÜRK, hasta ve yorgundu. Güzel yüzünden bunu anlamak hemen mümkündü. Karşılayanların ellerini sıktıktan sonra yavaş yavaş, Haydarpaşa Rıhtımı’nda, kendilerini bekleyen deniz yollarının “Kalamış” adlı vapuruna binen ATATÜRK ‘ün yanında Ankara’dan gelen kız kardeşi Makbule ATADAN da bulunuyordu. ATATÜRK büyük gösterilerde bulunan İstanbullulara şapkasını çıkarıp selam vererek karşılık vermiş ve saat 16.00’ya doğru Dolmabahçe Sarayı yönüne gitmek üzere Haydarpaşa Rıhtımından ayrılmıştır.
Burada ATATÜRK ‘ün “Kurun Gazetesi”nde yazmış olduğu Hatay ile ilgili birkaç başmakaleden pasajlar vermeden geçemeyeceğiz.
22 Ocak 1937 tarihli Kurun Gazete ’sinde ATATÜRK gazeteci Asım US ‘a yazdırdığı başmakalede Fransa’ya şöyle hitap ediyordu:
(Not: ATATÜRK tarafından dikte edilip Asım US imzasıyla Kurun (Vakit) gazetesi yayımlanan bu makalenin sayısı beştir. 22 – 26 Ocak tarihleri arasında yayımlanmıştır.)
…”Acaba Fransız devlet adamlarının bu işi böyle çıkmaza sokmaktan amaçları ne olabilir?” diye soruyor ve cevabını gene bizzat kendisi veriyor;
…” Doğrusunu söylemek gerekirse biz bunu anlıyoruz. Anladığımızın açıklaması da şudur:
Fransa’nın başına her nasılsa baş diye üşüşmüş olan bu efendiler, idare etmekte oldukları büyük Fransız Milletinin nasıl idare olunacağını bilmedikleri gibi Hatay sorunu ile milli alaka güden yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin haklarını müdafaa ve gereğinde onların yerine getirilmesi için göstereceği fiili enerjiyi de takdirden uzak bulunmaktadırlar.
Bu itibar ile sorunun çözümü henüz olumsuz yöndeyse bunu sadece Fransız ricalinin siyasetçiliklerinde ve ferasetsizliklerinde aramak pek tabiidir. Şu kadar var iki, bundan barışsever insanlığın beklemediği birtakım olaylar çıkarsa benin sorumluluğumu yalnız Fransa’nın başında bulunan, fakat yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, muhatap olmak kabiliyetinden de uzak bulunan üç beş kişinin sırtına yüklemekten yarar ve olumlu sonuç beklemek caiz değildir.
Bizce bu sorumluluk bu dalgın ve gafil Fransa ricalinden çok, Fransa’yı dünya barışı için değerli bir unsur halinde bulundurmak fikrinde olan ve uluslararası barış dostluğu ile kendilerini göstermekte bulunan devletleri ilgilendirir. Onun için biz artık Fransız ricaline hitap etmeye lüzumlu görmüyoruz. Bundan sonra Fransızların kendi menfaatleri namına dostları ve müttefikleri olan devletlerin hakikati yakından görerek vaziyetin icabına göre hareket etmelerini istiyoruz.”
ATATÜRK, “Zavallı Fransa”başlığı ile yazdığı ikinci başyazısında şöyle diyordu:
…”Paris’te Kedorseğ denilen bir yer vardır ki, Fransa’nın Dışişleri Bakanlığı olarak tanınmıştır. Bu yer, acaba, Fransız milletinin ve devletinin hakiki menfaatlerini, ciddi bir şekilde sezerek, yerinde müdahale eden uzak görüşlü diplomatların çalıştığı yer midir?
Yoksa,
Bir takım anlamsız ve formüllerle saplanarak hakikati, dosyaların içeriğine feda edecek kadar dalgın ve dar görüşlü bürokratların yeri midir?
İsmi, asırların hatıraları arsına karışan Kedorseğ’in yeşil masasında oturanlar, İnsan Hakları Bildirgesini yayınlayan büyük Fransız İnkılapçılarının fikir, hürriyet aşkı ve ahlak varisleri için, telakki yolunda yükselen memleketlerde himayeye yeltenen ve onların muzır ve yıkıcı faaliyetini müdafaaya çalışan mutaassıplar mıdır?
ATATÜRK makalesinde sormaya devam ediyor:
…”Koserdağ, şeref ve onur için hayatını feda etmekten çekinmeyen Fransız milletinin, dürüstlük ruhu ile çalışan ve bu milletin dış siyasetini o suretle idare eden evlatlarının büroları mıdır?
Yoksa,
Mahiyeti hukuki durumları pek şüpheli, küçük bir borç için, diğer milletlerin benliğine taarruz ve donanma kuvvetiyle o memleketin bir adasını işgal ettiren nobran ve kabadayıların yuvası mıdır?
Ve ATATÜRK makalesini şöyle noktalıyordu:
…”Zavallı Fransa, bugün kendisine pek meyilli bir dostunu daha kaybetmek üzeredir.”
ATATÜRK, 3’ncü makalesinde ise çok daha kararlı:
…”Hatay Anavatana ya kavuştu ya kavuşacak.” Bakın Fransa’ya ve dünya devletlerine İstanbul’dan nasıl haykırıyor?Bu sütunlarda sık sık bahsettiğimiz bir hakikati bir kere daha tekrar edelim:
Fransa hükümetini müşkül vaziyetine sokmak, Türkiye’nin hiçbir zaman hatırından geçmez. Siyasetimizde şimdiye kadar böyle bir zehaba mahal verecek hiçbir emare yoktur. Ancak bilinmek lazımdır ki, Türkiye bu emel üzerine yürürken yalnız, Fransa’nın hatırı için değil, aynı zamanda hatırlarına çok riayet ettiği başka devlet ve milletlerin dostluklarına da büyük kıymet verdiği için siyasetini tespit etmiştir. Bu hakikat tarafından anlaşılamıyorsa bunu kendisine dost devletler açık surette anlatmalıdır.
Böyle yapılmayacak olursa artık, bu o demektir ki, dost tanıdığımız ve dostluklarına değer verdiğimiz o devletler Türk şeref ve haysiyetine, Türk onuruna karşı Fransa’nın ihmalkâr bir vaziyet ve meslek takınmasında sakınca görmüyorlar. O halde biz de gerek Fransa’ya, gerek Fransız siyasetini tenvir etmeye her nedense yanaşmayan o devletlere Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi şeref ve haysiyetini kendi hak ve menfaatini korumanın yolunu bildiğini söylemek isteriz. Ancak işin bu şekle dökülmesi Türkiye’yi hiç de arzu etmediği bir siyaset sahasına sevk edebileceği ve bunun tesirleri başka taraflara dokunulabileceği endişesidir ki bizi, azami ihtiyatla harekete sevk etmektedir.
Binaenaleyh meseleyi bu raddeye getirmemek için dostlarımızın kendilerine teveccüh eden vazifeyi yapmaları pek lüzumlu olduğu kanaatindeyiz. Biz, dostluğa layık ve lazım olduğu kadar hürmette, hak ve menfaatlere azami riayette kusur etmiyoruz. Fakat Türkiye Cumhuriyeti’ne eski Osmanlı İmparatorluğu’nun bir temadisi nazarı ile bakılarak ona karşı dejenere bir politika takip olunduğu ve hala bu sevda da yaşayan diplomatların siyasette hükümran olduklarını görürsek bunun yalnız isabetsiz değil, aynı zamanda tehlikeli bir meslek olduğunu da söylemekten de kendimizi alamayız.”
ATATÜRK kararlıdır. Kendi hükümetine ve Başvekiline de sitem etmekten çekinmez:
…”Hükümete hitap ediyoruz” diye makalesine başlayan ATATÜRK, devamla soruyor:
…”On beş gün bekleyiniz dediniz, bekledik. On altıncı gündeyiz. Vaziyet nedir? Ne oluyor? Ne olacak? Türk milletini yeniden aydınlatınız.”
Ve ATATÜRK devam ediyor:
…”Biz bu sözü Cumhuriyet Hükümeti teşebbüs atının ümit verici bir hedefe erişmesi maksadı ile makul yollara sükûnet, sabır ve ciddiyet ile çalışmasına mani olabilmek, umumi bir Türk heyecanını muvakkaten durdurmak için bir devlet emri olarak telakki ettik.
Türk milleti bugünden sonraki hareketlerini o sesi vereceği talimata uyduracaktır.” diye devam eden ATATÜRK, Büyük devletlerin görüşlerinin, Türkiye’nin görüşlerine çok yaklaştığını belirttikten sonra:
…”Ne yazık ki buna rağmen hala biz Türkler kendimizi tereddütten kurtarıp kolaylıkla görülebilecek açık ve müspet sahaya geçmiyoruz” diyor ATATÜRK ve nedenini de şöyle izah ediyor:
…”Bunun sebebini, biz Türklere değil, bizi, Türkleri asırlardan beri alt alta gelmekle olan bir eski siyaseti Türkiye Cumhuriyeti devleti üzerinde temellendirerek, tavlandırarak yürütebileceği akılsızlığında hala inat edenlere sormalıdır.”
Ve ATATÜRK 5’nci ve son makalesi ile Fransa’yı bir kez daha ama son kez uyarıyor:
…”Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti aldatılır bir varlık değildir. O’nu aldatabilirim zehabında bulunanların, işte asıl onların kendileri için telafisi çok güç olacak derecede aldanmış olduklarına şüphe edilmemelidir.
Türkiye Cumhuriyeti çok haklı olduğu Hatay davasını ortaya atarken bunun bütün sonuçlarını düşünmemiş olduğunu kim iddia edebilir. Dava uluslararası olmuştur. Davası haklı olan Türkiye’dir. Artık dinlenilecek sözün kimin ağzından çıktığına çok dikkat etmelidir. Türk’ün sözü, Türk’ün haklı ve yerinde sözü Türk’ün kendisidir. Ona riayet etmemek, onu hiçe saymak, buna cesaret gösterenlerin düşünmedikleri akıbetle karşılaşacaklarına asla şüphe etmemelidir.”
Bu makalenin sonucunda ne olduğunu merek eden siz değerli okurlarımıza sonucu söyleyelim:
Cenevre’de Milletler Cemiyeti toplantısında Hatay’ın bağımsızlığı kabul edilmiştir. Bu durum, 29 Mayıs 1937’de Cenevre’de toplanan Milletler Cemiyeti Konseyi’nde de Hatay Anayasasıyla beraber onaylanmış, bağımsızlık rejimi 29 Kasım 1937 günü yürürlüğe girmiştir. 2 Eylül 1938’de Hatay Millet Meclisi açılarak Devlet Bakanlığına Tayfur SÖKMEN seçilmiştir. Devletin adı “Hatay Devleti” olarak kabul edilmiş, 23 Haziran 1939’da Türkiye ile Fransa arasında yapılan antlaşma ile Türkiye’ye bırakılmış, 7 Temmuz 1939 tarih ve 3711 sayılı Kanun’la yeni Hatay ili kurulmuştur.
ATATÜRK ‘ün, Cenevre’de toplanan Milletler Cemiyeti toplantısında Hatay’ın bağımsızlığının kabul edilmesi üzerine Başbakan İsmet İNÖNÜ ‘ye telgrafı:
…”Başarılmış olan milli davada izlenen uygar ve insani yola uluslararası layık olduğu kıymetin verileceğine şüphe yoktur. Türkiye Cumhuriyeti haklı olduğuna inandığı davasını, büyük ve adil hakem heyeti olmasını temenni ettiği Milletler Cemiyeti’ne bırakmakla insanlık adına isabetli bir harekette bulunmuştur. Bu suretle uygarlık adına da yüksek bir vazife yapmış olmakla sadece takdir ve tebrike layıktır!”
ATATÜRK ‘ün, 27 Ocak 1937 tarihli telgrafına Başbakan İsmet İNÖNÜ ‘nün cevabı:
…”Hatay davasında hükümetin izlediği yol ve hareket, yüksek şefimizin ilham ve telkini eseridir.”
29 Ocak 1937 Cuma, Hatay davasının başarılması nedeniyle ATATÜRK ‘e, İsmet İNÖNÜ Hükümetine ve Genelkurmay Başkanı Fevzi ÇAKMAK ‘a teşekkür edilmiş ve Kahraman ordumuza selam gönderilmesi hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisince karar verilmiştir. (Kaynak: Zabıt Cerideleri (Türkiye Büyük Millet Meclisi) Devre:V, cilt:XV, s.160, 173).
31 Ocak 1937 Pazar, İstanbul Beyazıt Meydanında, Hatay’ın bağımsızlığına kavuşması nedeniyle düzenlenen büyük mitingi takiben halkın vapurlarla Dolmabahçe Sarayı önüne gelerek ATATÜRK ‘e sevgi gösterilerinde bulunması üzerine ATATÜRK balkona çıkarak halkı selamlamıştır. (Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 1.2.1937).
1 Şubat 1937 Pazartesi,Atatürk’ün, Hatay davasının başarılması nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin teşekkürlerini ileten Meclis Başkanı Abdülhalik Renda’ya cevabı: …”Hatay mukadderatının tespitini memnuniyete değer görmüş olan büyük Kamutay’ın hakkımızda taltif kararı vermiş olduğunu bildiren telgrafınızı memnuniyetle aldım. Teşekkür ve minnetlerimi bildirmekle bahtiyar olduğumun Kamutay’a arz edilmesini dilerim” (Kaynak: Ulus Gazetesi, 2.2.1937).
29 Ekim 1937 Cuma,Atatürk’ün, Cumhuriyet balosu balosunda Fransa Büyükelçisi Henri PONSOT ’ya sohbet esnasında söyledikleri: …”Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam edemem. Büyük Millet Meclisi’nin kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay’ı alacağım! Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam!”(Kaynak: Atatürk Tarih ve Dil Kurumları (Hâtıraları), Ruşen Eşref Ünaydın, 1954. s.5-6).
30 Kasım 1937 Salı,Atatürk’ün, Hatay rejimi ile ilgili Ulus gazetesi başyazarına demeci: …”Hatay’da Fransız delegesi, Hataylıların çok sevk ve heyecanla bayram yapmaları doğal olan bir günde eğer Hatay Türklerini serbestçe bugünü kutlamaktan men edecek önlemler almışsa, buna yazık demekle yetinirim. Çünkü böyle bir zihniyet, devletlerarasında yüksek dostluk ilişkilerinin bugün ve yarın için olumlu yolda yürümek lüzumunun henüz anlaşılmamış olmasından ileri gelir!” (Kaynak: Ulus Gazetesi, 1.12.1937).
2 Aralık 1937 Perşembe, Gençliğin İstanbul Beyazıt Meydanında, Türk Hatay’ın bağımsızlığına kastedenlerin protesto amacıyla büyük mitingi ve Atatürk’e telgrafı: …”Şuurlu heyecanlarımızı bütün bağlılığımızla ulaştırıyoruz. Büyük Atamız!”(Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 3.XII.1937).
28 Şubat 1938 Pazartesi,Atatürk ’ün Başbakan Celâl Bayar’ı kabulü ve yabancı hekim getirilmesi isteğine karşı söyledikleri: …”Ortada Hatay meselesi var; hastalığım dışarıda duyulursa fena olur. Dr. Neşet Ömer’le konuş; bizim doktorlar bir muayene ve konsültasyon yapsınlar..”(Kaynak: Tan gazetesi, 1.3.1938).
20 Haziran 1938 Pazartesi,birliklerimize ait öncü müfrezelerin Hatay’a girişi.(Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 5.7.1938 ); (Ana kuvvetler 5.7.1938’de girmiştir).
6 Temmuz 1938 Çarşamba,Atatürk’ün Hatay davasının sonuca ulaşması nedeniyle yurdun her tarafından kendisine gönderilen telgraflara Anadolu Ajansı aracılığıyla cevabı: …”Hatay millî meselemizin dostça tedbirlerle olumlu sonuca ulaştırılmasından duyulan sevinç yerindedir”(Kaynak: Tan gazetesi, 7.7.1938).
Atatürk ’ün, Hatay Türklerinin saygı ve teşekkür telgrafına cevabı: …“Sizin için artan saadet ve refah dilerim!”(Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi, 7.7.1938).
18 Ağustos 1938 Perşembe,Atatürk’ün, Dolmabahçe Sarayı’nda Hatay’dan gelen Tayfur Sökmen’i kabulü. (Kaynak: TayfurSÖKMEN, Hatay’ın Kurtuluşu İçin Harcanan Çabalar, Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1978. s.108).
3 Eylül 1938 Cumartesi,Atatürk’ün, Hatay Millet Meclisi’nin açılması ve Devlet Başkanı’nın seçilmesi üzerine Başbakan Celâl Bayar’a telgrafı:
…”Cumhuriyet Hükümeti’nin bu başarısını tebrik ederim”(Kaynak: ATATÜRK ’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, 1964. s.596).
4 Eylül 1938 Pazar,Atatürk ’ün, Hatay Devlet Başkanlığına seçilen Tayfur Sökmen’e tebrik telgrafı: …“Hatay’daki çalışmalarınızda başarınızı temenni eder ve Hatay’ın yeni idare altında pek çok saadet ve refahlar görmesini yürekten temenni ederim”(Kaynak: Ulus Gazetesi, 5.9.1938).
7 Eylül 1938 Çarşamba,Atatürk’ün, kendisine Meclis’in ve Hatay halkının minnet ve bağlılıklarını bildiren Hatay Millet Meclisi Başkanı AbdülganiTÜRMEN ’in telgrafına cevabı: …”Hatay Millet Meclisi’ne başladığı mühim vazifede başarılar ve Hatay halkına yeni idare altında saadetler dilerim”(Kaynak: Kurun gazetesi,8.9.1938).
Yararlanılan Kaynak Eserler: Niyazi Ahmet BANOĞLU, ATATÜRK ‘ün İstanbul’daki Günleri, s.573 / S. Eriş ÜLGER, Mustafa Kemal ATATÜRK, s.103 / Prof. Dr. Utkan KOCATÜRK, Kaynakçalı ATATÜRK Günlüğü.
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız.