Değerli dostlar bugün 12 Mart 2017 Pazar. Büyük şair Mehmet Akif ERSOY tarafından yazılarak bizlere armağan edilen İstiklal Marşı’mızın yazılmasının ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabulünün 96’ncı yıldönümü. Hepimize kutlu olsun efendim.
Milli marşlar genellikle düzenli ritimle, uygun adım yürüyüşler için yazılan marşlardır ve ulus devletin oluşmaya başladığı ve düzenli orduların kurulduğu 19. yüzyılın ilk yarısından itibaren yaygınlaşmışlardır. Kahramanlık duygularını harekete geçirmek için kullanılan milli marşlar, ülkelerin zor dönemlerinde yazılmış, tüm milletin ortak duygularını yansıtmışlardır.
1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı kaldıran Sultan II. Mahmut (1808-1839), Ocak’la beraber Mehter Teşkilatı’nı da kaldırmıştır.
Mehter, yeni kurulan Nizam-ı Cedit adlı düzenli orduda üniforma giyen askerlerin talim ve yürüyüş düzenlerine uymadığı gibi, resmi törenlerde de Mehter Bandosu’nun kıyafetleri ve marşlar yeni düzenle büyük tezat teşkil etmiştir.
Bu durum karşısında, yeni kurulan düzenli askeri birliklerin ihtiyacına uygun Muzika-yı Hümayun adlı askeri bir bando kurulmuştur.
Bandonun yöneticiliğine getirilen İtalyan besteci Guiseppe Donizetti ise 1829 yılında Mahmudiye Marşı’nı bestelemiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlar için bestelenen melodik, daha çok salon marşı olarak tanımlanabilecek sözsüz marşlar bir nev’i ulusal marş olarak kullanılmaktaydı.
Örneğin, kendisi için pek çok marş bestelenen Sultan II. Abdülhamit (1876-1909), Donizetti’nin Sultan II. Mahmud için bestelediği Mahmudiye Marşı’nı milli marş gibi kullanmayı tercih etmişti.
Ancak, Sultan Mehmet Reşat (1909-1918) döneminde baskın hale gelen milliyetçilik ideolojisi milli bir marş bestelenmesi ihtiyacını ortaya çıkartmıştı. Ancak, Milli marş yazılması ve bestelenmesi için gösterilen uğraşıların sonunda, Osmanlı İmparatorluğu’nda Guiseppe Donizetti’nin bestelediği “Sultan Mecit Marşı” milli marş olarak kabul edilmişti.
Bir ülkenin Milli marşı, bir şiirin bestelenmesi ya da önceden belli olan bir besteye söz yazılması ile oluşturulur. Milli marşlar, ülkelerin dönüm noktası olarak kabul edilen zor dönemlerinde yazılırlar. Bir ülkenin milli marşının değişmesi ise o ülkede çok önemli siyasi değişikliklerin, alt üstlerin oluştuğuna işaret eder. Bu bilinçte olan İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif ERSOY da kendisine yöneltilen bir soruya:
—“Allah bu millete yeniden milli marş yazdırmasın” diyerek cevap vermiştir.
İstiklal Marşı’nın yazılmasından bir sene evvel, 1920 yılında, Osmanlı İmparatorluğu topraklarının büyük bölümü işgal altındaydı. Çanakkale Zaferi’ne rağmen, Birinci Dünya Savaşı’nı kaybedenlerden olan İstanbul Hükümeti, Mondros Mütarekesi hükümleri gereğince orduyu terhis etmişti. Anadolu’ya geçen ordu mensupları ve gönüllülerden oluşan birlikler İzmir, Aydın, Balıkesir, Bursa ve Doğu Trakya çevresinde Yunanlılarla; Muğla, Antalya, Burdur çevresinde İtalyanlarla; Çukurova ve Güneydoğu’daki illerde Fransızlarla; Kars-Ardahan civarında ise Ermeni çeteleriyle mücadele etmekteydi.
Oldukça zor koşullar altında, 23 Nisan 1920 tarihinde kurulan Büyük Millet Meclisi, verilmekte olan Kurtuluş Savaşı mücadelesi esnasında Türk halkına kendi bağımsız hükümetine sahip olma şansını vermişti.
Mondros Mütarekesi ile başlayan, İzmir ve 16 Mart 1920 tarihinde payitahtın başkenti İstanbul’un işgali ile devam eden acılı süreçte kurulan Büyük Millet Meclisi, bir yandan cephelerde işgalcilerden kurtuluş mücadelesi verirken, diğer yandan da Milli Mücadele’ye engel olmaya çalışanlarla mücadele etmekteydi. Büyük Millet Meclisi’nde kurulan İrşat Heyeti ve Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiyesi ise yanlış bilgilerle isyan ettirilen halkı irşat* etmek, ordunun moralini yükseltmek ve Milli Mücadele’nin haklılığını yurt içinde ve yurt dışında türlü faaliyetlerle duyurmak için çalışıyordu.
İşgalci kuvvetleri yurttan kovmak için en önemli unsur, ordunun durumu idi. Askerlerin düşmanla mücadele edebilmesi için sadece lojistik desteğe değil, kuvvetli bir inanca ve teşvike de ihtiyaçları vardı. İrşat Heyeti ve Matbuat ve İstihbarat Müdüriyeti Umumiye si halkı ve orduyu bilgilendirmek ve moral vermek maksadıyla gazete ve dergi basıyor, matbuatı askerlere ve halka dağıtıyordu. Heyetin ve Müdüriyetin yürüttüğü bu faaliyetlerin yanında, İstiklal Marşı’nın yazılması ve bestelenmesi de irşat ve propaganda faaliyetlerinden olarak orduya ve halka manevi güç verecek bir unsur olarak düşünülmüştü.
— İSTİKLAL MARŞI’NIN YAZILMASI BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NCE SEÇİMİ:
Anadolu’da şehirlerde ve cephelerde koşturan, özellikle askerlere moral vermek için büyük çaba sarf eden İrşat Heyeti üyeleri, Genel Kurmay Başkanı İsmet Paşa ile Garp Cephesi’nde görüşmüş, halkın ve askerlerin maneviyatı güçlendirecek bir milli marş yazılması hususunu mütalaa etmişlerdi.
Aynı zamanda, yeni kurulan Ankara Hükümeti’nin de gelişen dış temasları ve diplomatik ilişkileri de bir milli marşa duyulan ihtiyacı güçlendirmekteydi.
Hükümet üyelerini ziyaret eden Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa, İrşat Heyeti’nin bu talebini ilgililere iletir; milli heyecanı canlandıracak, Fransızların Marseyez Marşına benzer bir milli marş yazılmasını ordu adına hükümetten talep eder.
Kurtuluş Mücadelesi esnasında tüm bu gereksinimler değerlendirilerek bu talebi ve genel ihtiyacı değerlendiren Eğitim Bakanlığı da İstiklal Marşı’nın yazılması için -çalışmanın başında zikredilen- Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde ilan edilmiş olan yarışmayı açar.
Yarışma 25 Ekim 1920 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde şöyle ilan edilir:
“Şairlerimizin nazar-ı dikkatine: Milletimizin dâhili ve harici İstiklali uğrunda girişmiş olduğu mücadeleyi ifade ve terennüm için bir İstiklal Marşı, Umur-u Maarif Vekâleti Celile’since müsabakaya vazedilmiştir. İşbu müsabaka, 23 Kanun-i evvel sene 1336 tarihine kadar olup bir heyet-i edebiye tarafından gönderilen eserlerden intihap olunacak ve kabul edilen eserin güftesi için beş yüz lira mükâfat verilecektir. Ve yine laakal beş yüz lira tahsis edilecek olan beste için bilahare ayrıca bir müsabaka açılacaktır. Bütün müracaatlar Ankara’da Büyük Millet Meclisi Maarif Vekâletine yapılacaktır.”
Ancak, Maarif Bakanlığı’na yarışmaya katılmak için verilen 23 Aralık 1920 tarihine kadar gönderilen, hatta bu tarihten sonra dahi gönderilen eserler değerlendirildiği halde, İstiklal Marşı olacak bir eser seçilemez.
İstiklal Marşı için yarışmanın açıldığı günlerde Mehmet Akif görevli olarak Kastamonu’da çalışmaktadır. İstiklal Marşı için bir yarışma ve ödül olması fikrinden hoşlanmayan şair, müsabakaya katılmak istemez.
Mehmet Akif’in yarışmaya neden katılmak istemediğini, dostu Karesi Milletvekili Hasan Basri (ÇANTAY) Bey şöyle anlatır:
—“İstiklal Marşı’nın İstiklal Mücadele’sinin içinde Büyük Millet Meclisi’nde görev yapan Mehmet Akif tarafından yazılmasını kendisine söylediğimizde zaman O; ‘ben ne müsabakaya girerim ne de caize alırım!’ demişti. Ben ricalarımı tekrar ettikçe o da aynı sözü söylemiş ve ‘Bırak yazsınlar. Ben bu yaştan sonra yarışa mı gireceğim ayıp değil mi?’ demişti. Bir gün Hamdullah Suphi Bey beni mecliste gördü ve dedi ki: ‘şimdiye kadar beş yüzden fazla marş geldi. Ben hiç birisini beğenmedim; üstadı ikna edemez misin?’ ben Akif Bey müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor; eğer buna bir çare ve bir şekil bulursanız yazdırmaya çalışırım. Düşündü dedi ki ‘ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna tabi olacağımızı bildireyim. Fakat tezkireyi siz kendisine veriniz.’ Ben de uygun gördüm. Yarım saat sonra getirip tezkireyi bana verdi…”
Hasan Basri Bey davet mektubunu 5 Şubat 1921’de Mehmet Akif’e iletir:
—“Pek aziz muhterem efendim, İstiklal Marşı için açılan müsabakaya iştirak buyurmamalarındaki sebebin izalesi için pek çok tedbirler vardır. Zat-ı üst denelerinin matlup şiiri vücuda getirmeleri, maksadın husulü için son çare olarak kalmıştır. Asil endişenizin icap ettirdiği ne varsa hepsini yaparız. Memleketi bu müessir telkin ve tehyiç vasıtasından mahrum bırakmamanızı rica ve bu vesile ile en derin hürmet ve muhabbetimi arz ve tekrar eylerim efendim. 5 Şubat 1337 (1921) Umur-u Maarif Vekili Hamdullah Suphi”
Hasan Basri Bey, şair Mehmet Akif’i ikna edebilmek için şiiri kendisinin yazacağını söyler; şairden yardım talep eder. Mehmet Akif, birlikte yazalım der; ancak ikramiyeyi almayacağını söyler. Hasan Basri Bey, yarışma koşullarının şairin istediği gibi düzenleneceğini, ikramiyeyi ise bir hayır kurumuna vereceklerini söyleyince Mehmet Akif İstiklal Marşı’nı yazmaya ikna olur.
Mehmet Akif, Ankara’ya vasıl olduktan sonra Tacettin Dergâhında ikamet etmiş, şiirlerini, yazılarını bu güzel mekânda yazmıştır. Ancak Dergâh sadece bir ikametgâh değildir. Mehmet Akif ve onu ziyaret edenler için edebi, fikri, tasavvufi, kültürel ve sanatsal sohbetlerin yapıldığı, cephelerdeki durumdan halkın bilgi almak için uğradığı bir mekândır.
Akif İstiklal Marşı’nı da bu mekânda yazmıştır.
İstiklal Marşı’nı yazarken adeta dünya ile ilişkisini kesen şairin halini kendisi gibi Tacettin Dergâhında ikamet eden Konya milletvekili Hafız Bekir Efendi şöyle anlatır:
—“Üstat bir gece birden uyanır. Kâğıt arar; bulamayınca kalemiyle yattığı yer yatağının yanındaki duvara marşın ‘Ben ezelden beridir hür yaşadım hür yaşarım…’ mısrası ile başlayan kıtasını yazar. Ben sabah namazına kalktığımda üstadı çakısıyla duvardaki yazısını kazırken gördüm.”
Dostları, Akif’in İstiklal Marşı’nı yazarken derin tefekküre daldığını, saatlerce düşünüp yazdığını anlatmışlardır.
Herkesin sabırsızlıkla beklediği şiir on gün içerisinde tamamlanır ve 17 Şubat 1921 tarihinde Sebilürreşad Dergisi’nin ilk sayfasında “Kahraman Ordumuza” ithaf edilerek yayınlanır. Şiiri 21 Şubat 1921 tarihinde Açık Söz Gazetesi de neşreder.
26 Şubat 1921 tarihinde ise İstiklal Marşı konusu Meclis görüşmelerine taşınır; görüşmelerde şiirin basılarak milletvekillerine dağıtılması kararlaştırılır.
1 Mart 1921 günü Başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı Meclis görüşmelerinde İstiklal Marşı’nın seçimi konusu tafsilatlı olarak tartışılır.
Verilen teklifin oylama ile kabulü üzerine, Hamdullah Suphi Bey İstiklal Marşı’nı okumak üzere kürsüye çıkar: Mehmet Akif’ten şiiri yazmasını kendisinin istediğini, şairin ikramiye nedeniyle yarışmaya katılmayı uygun görmediğini, ancak görüşmeler neticesinde Mehmet Akif’i ikna ettiklerini, elemelerden kalan son altı şiirle birlikte Mehmet Akif’in şiirini Meclis’in seçimine sunduklarını söyler. Ardından, İstiklal Marşı’nı kürsüden okur.
Görsel’ de: Meclis kürsüsünde Hamdullah Suphi Bey tarafından okunan İstiklal Marşı’mız.
Mehmet Akif’in yazdığı İstiklal Marşı bu görüşmeden on iki gün sonra Meclis’te yapılan türlü tartışmalardan sonra kabul edilir. Bazı vekiller marşın seçimini Meclis’in mi ilgili komisyonun mu yapması gerektiği konusunda tartışsalar da görüşmelerdeki çoğunluk Mehmet Akif’in şiirinin seçilmesi konusunda kararlı davranırlar.
Meclis tutanaklarına göre, marş için hangi güftenin seçileceği konusunda pek çok husus müzakere edilmiştir.
Kastamonu vekili Suat Bey gibi Mehmet Akif’in şiirinin seçilmesinden yana fikir beyan edenler olduğu gibi, Bolu vekili Tunalı Hilmi Bey gibi Akif’in şiirinin milletin ruhuna tercüman olamayacağını iddia edenler de olmuştur.
Birinci Meclis’teki demokratik tartışma ortamında hemen her konudaki fikir ve görüşler serbestçe tartışıldığından, İstiklal Marşı’nın seçimi hususu da ciddiyetle müzakere edilmiştir.
12 Mart 1921 tarihli takrirlerinde Suat Bey müzakerelerin bitirilmesini ve Mehmet Akif Bey’in şiirinin İstiklal Marşı olarak kabulünü teklif ederken, Tunalı Hilmi Bey ise İstiklal Marşı’nın şubelerce teşkil edilecek özel bir encümen tarafından tetkik ve tasdik olunmasını teklif etmiştir.
Aynı gün Bursa Milletvekili Emin Bey verdiği takrirde, İstiklal Marşı önceden basılıp dağıtıldığı, tüm vekiller tarafından ayrı ayrı tetkik edildiği için ayrı bir encümene havaleye lüzumun olmadığı belirtmiştir.
Emin Bey, ayrıca takririnde Mehmet Akif’in şiirinin Milli Marş olarak kabul edilmesini teklif etmiştir. Bitlis vekili Yusuf Ziya Bey, Isparta vekili İbrahim Bey de öteden beri İslam şairi olarak bilinen ve takdir edilen Mehmet Akif’in şiirinin Meclis-i Ali’nin maneviyatına uygun olduğundan bahisle Milli Marş olarak kabul edilmesini teklif etmişlerdir. Yine aynı oturumda, Kırşehir mebusu Yahya Galip Bey ise Mehmet Akif’in şiirinin, şairin kendisi tarafından Meclis kürsüsünden okunmasını teklif etmiştir.
12 Mart 1921 tarihinde art arda verilen bu takrirlerden sonra, Meclis Başkanı takrirlerin hepsinin Mehmet Akif’in şiirinin kabulüne muta zammın olduğunu söylemiş, söz isteyen Tunalı Hilmi Bey’e
—“Müzakere bitmiştir” diyerek cevap vermiştir.
Başkan, ardından, her güfteyi ayrı ayrı oylamayı sunmuş bu güfteler reddedilince de Hasan Basri Bey’in Mehmet Akif’in şiirinin kabulünü teklif eden takririni oya sunmuştur.
Ekseriyet oyla Mehmet Akif’in şiirinin kabul edilmesinin ardından, Kırşehir vekili Müfit Bey, Hamdullah Suphi Bey’in İstiklal Marşı’nı kürsüden tekrar okumasını teklif ederken, Konya vekili Refik Bey ise milletin ruhuna tercüman olan bu marşın ayakta okunmasını teklif etmiştir.
Meclis başkanı ise cevabında şöyle demiştir:
—“Müsaade buyurunuz efendim. Heyeti muhtereme bu marşı kabul ettiğinden tabii resmi İstiklal Marşı olarak tanınmıştır. Binaenaleyh, ayakta dinlememiz icap eder. Buyurunuz efendiler.”
Marşı en ön sıra ayakta, alkışlayarak dinleyenlerden biri de Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır. Marşın kabulünden sonra, İstiklal Marşı’nın önemini şu sözlerle anlatır:
-…“BU MARŞ, BİZİM İNKILABIMIZIN RUHUNU ANLATIR… İSTİKLAL MARŞI’NDA DAVAMIZI ANLATMASI BAKIMINDAN BÜYÜK MANASI OLAN MISRALAR VARDIR. EN BEĞENDİĞİM YERİ ŞU MISRALARDIR: ‘HAKKIDIR HÜR YAŞAMIŞ BAYRAĞIMIN HÜRRİYET, HAKKIDIR HAKK’A TAPAN MİLLETİMİN İSTİKLAL.’ BENİM BU MİLLETTEN ASLA UNUTMAMASINI İSTEDİĞİM MISRALAR İŞTE BUNLARDIR… BU DEMEKTİR Kİ EFENDİLER TÜRK’ÜN HÜRRİYETİNE DOKUNULAMAZ!”
Büyük Taarruzun zaferle kazanılmasından sonra, Mehmet Akif de kendisinden Mustafa Kemal Paşa hakkında bilgi isteyen Hakkı Tarık (US) Bey’e:
—“Ben yemin etmem; fakat işte yemin ediyorum. Milli Mücadele’de onun yanında bulundum; yakından tanıdım. Vallahil’azim, eğer Mustafa Kemal Paşa olmasaydı bu zafer kazanılmazdı” diyerek ATATÜRK hakkındaki görüşlerini bildirmiştir:
12 Mart 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklal Marşı olarak kabul edilen Mehmet Akif’in şiiri, haber olarak, gazete ve dergilerde geniş yer bulmuştur. İkamet etmekte olduğu Tacettin Dergâhında Mehmet Akif’i ziyaret eden arkadaşları ve pek çok mebus samimi bir törenle şairi kutlamışlardır. Mehmet Akif, kazandığı beş yüz liralık ödülü yoksul kadın ve çocuklara iş öğreten Darülmesai’ye bağışlar.
17 Mart 1921 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde bu durum şöyle ifade edilmiştir: “Teberru: Burdur mebusu, şairi muhterem Mehmet Akif Beyefendi’nin Büyük Millet Meclisi’nde kabul edilen İstiklal Marşı için mahsus beş yüz lira mükâfatı nakdîyeyi, müşarünileyh fakir İslam kadın ve
çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine nihayet vermek emeliyle teşekkül eden Darülmesai menfaatine hediye eylemiştir.”
Mehmet Akif, kendisinin İstiklal Marşı’nı para için yazdığının düşünülmesinden endişe etmektedir. Hâlbuki, ciddi maddi sıkıntı içerisindedir. Durumunu ve ödül konusundaki hassasiyetini Eşref Edip şöyle anlatır:
—“İstiklal Marşı için tahsis edilen beş yüz lira mükâfatı, üstadın kabul etmemesi o zaman çok kimseye tuhaf gelmişti. Bahusus, o sırada sıkıntısı da vardı. Bu ikramiyeden bahsedenlere çok kızardı. Baytar Şefik de bir gün bu sebepten üstattan azar işitti. Üstat, Ankara’da ceketle gezerdi. Paltosu yoktu. Çok soğuk günlerde Şefik’in muşambasını istişare ederek giyerdi. Bir gün Şefik, ‘Akif Bey mükâfatı reddetmeyip bir muşamba yahut bir palto alsaydın daha iyi olmaz mıydı?’ deyince üstat hiddetlendi. Bunu söylediği için tam iki ay Şefikle konuşmadı.”
Kabulünün ardından, İstiklal Marşı, İngilizce, Almanca, Fransızca, Macarca ve Farsçaya çevrilerek, yurtiçinde ve yurtdışında dağıtılmış; mitinglerde, törenlerde halkın manevi ve milli duygularını güçlendirmek maksadı ile okunmaya başlamıştı. Orduya ve halka büyük moral olan İstiklal Marşı, yurtdışındaki elçiliklerde de törenlerle kutlanmış, elçilik mensuplarınca, sevinç gözyaşları içerisinde ayakta dinlenmiştir.
Görsel ’de; 21 Mart 1921 Tarihli Resmi Gazete’nin ilk sayfasında yer alan İstiklal Marşımız.
İstiklal Marşı’nı milletine hediye eden büyük şair 29 Aralık 1936 tarihinde vefat eder. Tabutu Türk Bayrağına sarılır. Hayatı boyunca taşıdığı asaletine, tevazuuna uygun, gösterişten ve şatafattan uzak
bir merasimle Edirnekapı Mezarlığı’na defnedilir. Oysa birkaç ay önce hasta yatağında kendisini ziyaret eden, İstiklal Marşı ile ilgili sorular soran arkadaşlarına şöyle diyecektir:
—“İstiklal Marşı… O günler ne samimi, ne heyecanlı günlerdi. O şiir, milletin o günkü heyecanının ifadesidir. Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların, ıstıraplar içinde halas dakikaları beklediği bir zamanda yazılan o marş, o günlerin kıymetli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur.” (Kaynak: T.B.M.M. Basımevi – 2016 / ISBN: 978 – 975 8805 – 71 – 6)
Ruhunuz şad olsun.
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.