Mustafa Kemal Paşa, İnönü Savaşları günlerinde (12 Şubat 1921), yanında yaveri A. Muzaffer Kılıç olduğu halde, Ankara’nın Dikmen sırtlarına çıkarken gördüğümüz üsteki resmin üstünde; “Sevgili kardeşim Naime’ye, Muzaffer, 26 Haziran 37.) yazmaktadır.
16 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa, Polatlı’dan Ankara’ya dönmüştür. Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşayla Ankara’dan Polatlı’daki Cephe Karargâhına 12 Ağustos 1921’de gelmiş, cepheyi inceledikten sonra geri dönerken atına bineceği sırada “atın ani ürkmesi sebebiyle”yere düşerek bir kaburga kemiği kırılmıştı. Tedavisi için 16 Ağustos’ta Ankara’ya gitmişse de 17 Ağustos’ta tekrar cepheye dönmüştü.
Görselde; Mustafa Kemal Paşa, Sakarya Savaşı öncesinde Ankara’dan cepheye hareket ederken görülmekte (12 Ağustos 1921).
Çok genç yaşta ATATÜRK ‘ün silah ve mücadele arkadaşı, vefatına kadar da O ‘nun en güvendiği dostlarından, sırdaşlarından olan Kılıç Ali o günü şöyle kaydeder:
—“ 12 Ağustos 1921 günü Paşa, yanında Fevzi ve Halit Paşalar, diğer subaylarla yaverleri olduğu halde, savunma hattının belirlenmesi için Yıldıztepe’den Katrancı’ya geldiğinde araziyi incelemek için ata binerken hafif bir baş dönmesiyle yere düşmüştü. Çevresindekiler telaşlanmış, civardaki doktorları çağırmışlardı. Doktorlar adale ezikliği teşhisi koymuşlardı. Paşa’nın ıstırabı giderek artmış ve Ankara’ya gitmek zorunda kalmıştı.
O sırada Ankara’da bulunan Operatör M. Kemal (ÖKE), Paşa’yı muayene etmiş, adalesinin ezilmediğini, aksine kaburga kemiklerinden birinin kırık olduğunu belirlemişti. Mustafa Kemal, savaşı o kırığın ıstırabı ve sıkıntı içinde yönetmişti.
Mustafa Kemal Paşa’nın muayene için Ankara’ya geldiği gün bir rastlantı olarak kız kardeşim Naime’nin Maraş Mebusu Mithat Bey ile nikâhı yapılacaktı. Mustafa Kemal Paşa, muayeneden sonra, Rauf Bey’i de yanına alarak nikâha gelmek nezaketini göstermiş, hatta kendisi kız kardeşimin vekili olmuş, Rauf Bey de şahidi olmuşlardı.
Gazi sevdiklerinin özel hayatıyla ilgilenmekten ayrı bir zevk alırdı. O tarihlerde eski usul nikâh kıyıldığı için mihr-i müeccel ile mihr-i muaccel olarak bir kuruştan bahis olunuyordu.
Paşa,
-…”Vekâletim hasebiyle ben bir kuruşa kız vermem!” demiş ve nikâhı on lira üzerinden kıydırtmıştı.
O gün, çok ıstırap çekmesine rağmen, geceyi de bizimle geçirmek lütfunda bulundu.
Hiç unutmam; kendisi minderin üzerinde oturuyordu. Rahatsız olmaması ve acısının azalmaması için, etrafını yastıklarla doldurmuştuk. Bu şekilde gecenin geç saatine kadar bizimle kaldı. Ertesi gün de tekrar cepheye, Başkomutanlık görevinin başına, karargâhı olan Alagöz’e hareket etti. (17 Ağustos 1921)”