…”Bazı biçaredir sıfırlardan, En müselsel asırların sayısı. Bazı bir günde beş asır vardır: Mesela Türkün 19 Mayıs’ı.”
Bu gece,99 sene öncesinde olduğu gibi, kalplerimizde her daim hissettiğimiz ve edeceğimiz aynı heyecanıiçerisinde, bizleri sevindiren, gururlandıran 19 Mayıs Güneşinin doğumunu bekleyeceğiz. Yarın, tan yeri ağardığında, 19 Mayıs Güneşi bir kez daha doğacak ve ufuklarımıza serpeceği harikulade renklerle içimiz bir kez daha aydınlatacak, damarlarımızda dolaşan o asil kan son zerresine kadar kaynayacak ve biz varlığımızın kudretini, alevden bestelenmiş marşlarla korkmadan bir kez daha haykıracağız;
“Kokma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…”
99 yıl öncesinde İstiklal güneşinin doğuşunu bekleyen Samsun;
Samsun, 9 Mart 1919’da İngilizler tarafından 200 askerle işgal edilmişti. Samsun sokakları, Rum-Pontus eşkıyasının denetimi altındaydı. 17 Mayıs 1919’da İngilizler Samsun’a 100 asker daha çıkarmışlardı. Rumlar, bir Pontus Devleti kurma çabası ile Rusya’daki Rumları bölgeye çekmeye, karışıklıklar çıkararak Osmanlı Hükümeti’ni zor duruma düşürmeye çalışıyorlardı. Bölgedeki Türkleri baskı altına almak için 40’a yakın sayıda çete kurmuşlardı.
Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs 1919 günü Bandırma Vapuru ile Samsun’a hareket etmeden önce, Cuma selamlığını takiben Şişli’deki evine dönerek,annesi Zübeyde Hanımefendi ile kız kardeşi Makbule Hanımefendinin hayır dualarını almış, maiyetiyle beraber akşamüzeri Bandırma vapuru ile İstanbul’dan ayrılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa, Ağustos 1919’da ise Annesi Zübeyde Hanımefendi’ye 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından itibaren yaşadığı gelişmeleri, İngilizlerin padişah ile olan ilişkilerini şöyle kaleme almıştı:
-…”Muhterem Valideciğim,
İstanbul’dan mufarakatımdan beri sizlere ancak birkaç telgraftan başka bir şey yazamadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin ediyorum. Malumunuzdur ki, daha İstanbul’da iken ecnebi kuvvetlerin devleti, milleti fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız varsa cümlesini hapis ve tevkif ve bir kısmını Malta’ya nefi ve tazip etmekte pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişmemişlerdi. Fakat 9. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a ayak basar basmaz İngilizler benden şüphelendiler. Hükümete benim sebeb-i izamımı sordular.
Nihayet İstanbul’a celbimi talep ve bunda ısrar ettiler. Hükümet beni iğfal ederek İstanbul’a celb ve İngilizlere teslim etmek istedi. Bunun derhal farkına vardım. Ve bittabi kendi ayağımla gidip esir olmak doğru değildi. Padişahımıza hakikat hali yazdım ve gelemeyeceğimi arz ettim. Nihayet o da İstanbul’a avdetimi irade etti.
Bu surette artık resmi makamımda kalmaya imkân göremediğim gibi askerliğimi muhafaza ettikçe İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına mukabele edilemeyecekti.
Bir tarafında bütün Anadolu halkı, tekmil millet hakkımda büyük bir muhabbet ve itimat gösterdi. Filhakika vatan ve milletimizi kurtarabilmek için yegâne çare askerliği bırakıp, serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti yek vücud bir hale getirmekle hâsıl olacak.”
Mustafa Kemal Paşa, 16 – 19 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’dan Samsun’a geçebilmek için üç gün süren Bandırma Vapuru yolculuğuna Mirliva (Tuğgeneral) rütbesiyle katılmış, 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkmıştır. Samsun’a çıktığı günü yaveri Cevat Abbas Gürer anılarında şöyle anlatır:
(—)”O zaman Şark vilayetleri sayılan ve cenub-i şarki (doğu ve güneydoğu) hudutlarına nihayet bulan ve memleketin dörtte birini teşkil eden vilayetlerin üzerinde, halk, memur, asker kitlelerinin başına; İtilaf Devletleri ‘nin tamamıyla inkıyadına (boyunduruğuna) girmiş bir devletin aleti olur zannıyla (düşüncesiyle) umumi müfettiş olarak gönderiliyordu.
Mustafa Kemal, Samsun’a hareket edeceği gün Yıldız’dan evine döndüğü zaman eski Bahariye Nazırı Hüseyin Rauf Bey’i kapısı önünde buldu. Rauf Bey, ilk söz olarak şunları söyledi:
-“Gitme Kemal, aldığım malumata göre bineceğin vapuru Karadeniz de batıracaklar!”
Mustafa Kemal’in kafasından o anda şu düşünceler geçti: “Gidersem tutacaklar! Gitmezsem ne olacak? Gene tutacaklar hem de daha kolaylıkla ve hapsedecekler. Kim bilir neler yapacaklar ve fakat memleket ve millet ne olacak?”
-…”Rauf ben gideceğim. Senin de başın sıkışınca hemen bana iltihak et (katıl)” dedi. İki arkadaş el sıkıştılar ve ayrıldılar.
Mustafa Kemal, yaveri ile birlikte sahile indi ve kendisini bekleyen bir motorla Kızkulesi açığında demirli bulunan Bandırma Vapuru’na gitti.
Bandırma Vapuru, İtilaf Devletleri’nin koyduğu rejim icabı olarak Kızkulesi önünde muayene olmak üzere durdurulmuştu.
Vapur kalktı. Boğaz geçildi.
Vapurun pusulası bozuk; paraketesi yoktu.
Hep sahil boyunca yol alan Bandırma Vapuru, bin müşkülat (zorluk) ile bata çıka üç günde Sinop’a varabildi.
Mustafa Kemal, Sinop’ta karaya çıktı. Samsun’a kara tarikiyle gitmek için yol ve vasıta sordu. Aldığı cevap şu idi: ”Ne yol var ne de vasıta!”
Bunun üzerine Mustafa Kemal, bir avuç karargâh arkadaşlarına:
-…”Çocuklar, daha bir gecelik tehlike var. Onu da atlatabiliriz.”
Dalgalar arasında yuvarlanarak nihayet 1919 senesi Mayıs’ının 19. günü, Türk tarihinin en büyük kutsal günü, Salı sabahı Samsun’a varıldı.
Samsun’da ve Samsunlular arasında, hür vatan parçasının bu hür çocukları arasında o tarihlerde İtilaf askerleri ve mümessilleri vardı. Buna rağmen Mustafa Kemal’in ilk planının tecelligâhı (gerçekleşme yeri) Samsun oldu. Çünkü daha fazla bekleyemezdi. İzmir’de, Aydın’da, Ayvalık’ta ve havalisinde Türkler boğazlanıyordu. (Kaynak: “Atatürk’ün yaveri Cevat Abbas Gürer, Cepheden Meclise Büyük Önder İle 24 Yıl, Gürer Yayınları, 2007, s.191-192.)”
Mustafa Kemal Paşa, 16 – 19 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’dan Samsun’a geçebilmek için üç gün süren Bandırma Vapuru yolculuğuna Mirliva (Tuğgeneral) rütbesiyle katılmış, 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkmıştır. Kendisiyle beraber Bandırma Vapuru ile Samsun’a gelenler değişik rütbe ve sınıftan 18 subaydır:
1-Kurmay Albay Kâzım Bey: Dönemin, 9. Ordu Kurmay Başkanı’dır. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Kâzım Dirik Paşa adıyla anılmış, İzmir Valiliği ve Trakya Genel Müfettişliği yapmıştır.
2- Üsteğmen Hayati Efendi: Dönemin Kurmay Başkanı’nın emir subayıdır.
3- Kurmay Albay Mehmet Arif Bey: Dönemin Ordu müfettişidir. Daha sonra 3. Kolordu Komutanı olmuş ve Eskişehir Milletvekili olarak T.B.M.M. ’ye girmiştir. Atatürk’ün yakın dostu olmasına rağmen, 1925’teki İzmir suikasti ile ilişkili görüldüğünden İstiklal Mahkemesi’nce idama mahkûm edilmiştir.
4- Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey: Dönemin Harekât Dairesi Şube Müdürüdür. Cumhuriyetin ilanından sonra Berlin ve Tokyo Büyükelçiliği görevlerinde bulunmuştur.
5- Binbaşı Kemal Bey: Dönemin Topçu Kumandanı ve daha sonra Kırklareli milletvekili olmuştur.
6- Tabip Albay İbrahim Tali Bey: Dönemin 9. Ordu Sağlık Başkanıdır. Daha sonra milletvekili olmuş ve Varşova elçiliği yapmıştır.
7- Tabip Binbaşı Refik Bey: İlk T.B.M.M. ‘de milletvekili olmuştur. Refik Saydam adıyla uzun yıllar Sağlık ve İçişleri bakanlıkları görevinde bulunduktan sonra 1940’da Başbakan olmuştur.
8- Yüzbaşı Cevat Abbas Efendi: Mustafa Kemal Paşa’nın Başyaveri ve ilk sivil havacılığı kuran kişidir.
9- Üsteğmen Muzaffer Efendi: Başyaver yardımcısı.
10- Yüzbaşı Mümtaz Efendi: Kurmay Mülhakı.
11-Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi.
12-Yüzbaşı Ali Şevket Efendi: Emir Subayı.
13- Yüzbaşı Mustafa Efendi: Karargâh Komutanı.
14-Üsteğmen Abdullah Efendi: İaşe Subayı.
15- Kâtip Teğmen Faik Efendi: Şifre Subayı.
16- Kâtip Teğmen Memduh Efendi: Şifre Subayı yardımcısı.
17-Üsteğmen Hikmet: Askeri Yargıç, Tümgeneral Hikmet Gerçekçi ’dir.
Şapolyo, 9. Ordu Müfettişi sıfatıyla Mustafa Kemal Paşa’nın, Bandırma Vapuru ile Samsun’a çıktığında kendisini ilk karşılayan kişinin bir din adamı olduğunu eserinde şöyle aktarır:
(—)”Hasta adam mutasarrıf (İbrahim Ethem Bey) evinden çıkmadığı için 9. Ordu Müfettişi ‘ni karşılamaya gelememiştir. Belediye reisi (Ahmet Efendi) de yok… Vekâlet eden zat da Çarşamba’da arazisinin bulunduğu köydedir. Belediye meclisinden bir zat Hacı Molla, Atatürk’e şehir namına “hoş geldiniz” diyor. (Kaynak: Enver Behnan Şapolyo, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele, 3. Baskı, İstanbul, 1959, s.312)”
Sarısakal, “19 Mayıs 1919 tarihinde, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının Samsun’a çıktıkları iskele Tütün İskelesi’dir” der ve eserinde şöyle devam eder:
-“19 Mayıs 1919 Pazartesi günü fırtınalı bir günde Bandırma Vapuru saat 8.00’da sıralarında demir atmayı başardı. Tütün İskelesi’nden Kerim Reis oğlu İsmail Yurtsever (Havuzlu İsmail)’in kullandığı sandal dalgalarla mücadele ederek vapura yaklaşmıştır. Sandalda bulunan Kurmay Binbaşı Mahmut Ekrem Bey, güvertede bulunan Mustafa Kemal’in yanına giderek selam veriyor ve “Hoş geldiniz Paşam” diyerek Mustafa Kemal Paşa’yı karşılayan ilk kişi oluyordu.
(—) “Daha sonra bu iskele, Merkez İskele adını almıştır. Bu iskele üzerinde dekovil hattı vardır. Reji ve büyük depolar tütünlerini buradan göndermektedirler. İskeleden çıkınca sağda büyük bir tütün deposu vardır. Caddeye çıkan kısım kaldırım döşeli, sağda mezarlık, solda Tophane, Tophane’de iskeleye yakın sevkiyat dairesi ve hükümet caddesine dikey vaziyette askerlik şube ve sevkiyat koğuşu vardır.
Bandırma Vapuru’nu; Samsun Muhasebe Müdürü Yanyalı Osman, Belediye Reisi Vekili ve Tümen Komutanı Vekili Üsteğmen İsmail Hakkı, Levazım Memuru Yaşar, Samsun Polis Müdürü Refik, İskele Komiseri Sait, Belediye Meclisi Üyesi Hacı Molla, eşraftan Boşnakzade Süleyman olmak üzere askerler ve memurlar karşılamıştır. (Kaynak: Baki Sarısakal, “Samsun’da Unutulmayan Olaylar, Samsun Araştırmaları 9”, Samsun 2008, s.200)
Mustafa Kemal ve arkadaşları yürüyerek kendilerine ayrılan Mantika Palas Oteli’ne gelirler. Bir kısmı buraya yerleşirken, bir kısmı da kendilerine ayrılan Karadeniz Oteli’ne yerleşir.
Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında Fırka Kumandanı Kurmay Yarbay Mustafa Asım Bey’dir.
Şube Reisi Binbaşı Mustafa Bey, Şube Yüzbaşısı Dedeağaçlı İbrahim Dikmen, 38. Alay’ın Birinci Tabur Komutanı Binbaşı Cevat Topçu idi, Binbaşı Pire Mehmet Bey de topçu kumandanıydı.
Samsun Mutasarrıflığı makamında İbrahim Ethem Bey vardı. Belediye Reisi ise Ahmet Efendi idi.
Mustafa Kemal, akşamüzeri 15. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Asım ve Mutasarrıf İbrahim Ethem’i beceriksizlikleri, İngiliz temsilcisinin bütün emirlerini harfiyen yerine getirmeleri ve depolarındaki silahların mekanizmalarını İngilizlere teslim etmeleri yüzünden görevden almıştır. Gerek Tümen gerekse Mutasarrıflık Vekâlet’ine 15. Tümen, 45. Alay Komutanı Miralay (Albay) Edirneli İsmail Hakkı Bey atanmıştır .(Baki Sarısakal, Bir Kentin Tarihi Samsun, Samsun Araştırmaları I, Samsun 2002, s.39-40)”
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıkışını Nutuk’ta şöyle anlatır:
“1919 yılı Mayıs’ının 19’ncu günü Samsun’a çıktım.
Genel durum ve manzara şöyleydi: Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş, Osmanlı Ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir ateşkes antlaşması imzalamış. Büyük harbin uzun yılları boyunca, millet yorgun ve fakir bir halde. Milleti ve memleketi I. Dünya Savaşı’na sokanlar kendi hayatları endişesine düşerek memleketten kaçmışlar. Saltanat ve Hilafet makamında bulunan Vahdettin, soysuzlaşmış, şahsını ve yalnız tahtını emniyete alabileceğini hayal ettiği alçakça tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükümet aciz, haysiyetsiz, korkak yalnız padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını koruyabilecek herhangi bir duruma razı, ordunun elinden silahları ve cephanesi alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes antlaşmasının hükümlerine uymaya lüzum görmüyorlar. Birer vesileyle İtilaf Donanmaları ve askerleri İstanbul’da, Adana vilayeti Fransızlar, Urfa, Maraş, Antep İngilizler tarafından işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan askeri birlikleri, Merzifon ve Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Her tarafta yabancı subay, memurlar ve ajanlar faaliyette. Nihayet başlangıç kabul ettiğimiz tarihten dört gün önce 15 Mayıs 1919’da İtilaf Devletleri’nin uygun görmesiyle Yunan Ordusu İzmir’e çıkartılıyor. Bundan başka memleketin her tarafından Hristiyan azınlıklar gizli, açık milli emel ve maksatlarını gerçekleştirmeye, devletin bir an önce çökmesine çalışıyorlardı.”
Mustafa Kemal Paşa Samsun’a çıktığını bildiren telgrafı Samsun Telgrafhanesinden çekmiştir. Yerel Tarihçilerden Baki Sarısakal Telgrafhanenin Samsun’da bugünkü Posta Caddesi üzerinde olduğunu ve yıkıldığını belirtmiştir. Telgrafhanenin İngiliz askerlerince kontrol altında tutulmasından dolayı Mustafa Kemal gizli ve şifreli telgraflarını Samsun’daki İstiklal Ticaret Mektebi altında kurulan Teşkilat-ı Mahsusa’ya ait gizli telgraf merkezinden göndermiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’da Rumların çokluğu, İngilizlerin kendisini sürekli izlemesi ve güvenlik gerekçesiyle karargâhını Havza’ya taşımaya karar verir. Samsun’da bulunduğu süre içinde Havza’ya gitmesi kesinleşen Mustafa Kemal, Havza’ya gitmeden önce 24 Mayıs 1919’da Havza Kaymakamı Fahri Bey’e, Samsun’dan “Özel” ve “Gizli” işaretli bir mektup yazarak Havza’ya gönderir.
Orijinal hali, Mustafa Kemal Paşa’nın Havza Karargâhı’nda bulunan bu mektubun içeriği şu şekildedir;
Mustafa Kemal Paşa, Samsun’dan Havza’ya doğru yola çıkar.
Kavak yakınlarında Kulupınar denilen yerde otomobilin arızalanması üzerine Mustafa Kemal Paşa ve maiyeti yürüyerek yola devam etmişlerdir. Kaledoruğu’ndan indiklerinde Hamam’ın önünde Bekçi Mehmet Çavuş’la karşılaşırlar. Mehmet Çavuş gelenlere kim olduklarını sorar. Mustafa Kemal Paşa kendini tanıtır ve kendilerini Alay Komutanı’na götürmesini ister. Bekçi Mehmet Çavuş, Mustafa Kemal Paşa ve maiyetini Kavak’ın ileri gelenlerinden Hacı Yusuf (Akal) Ağa’nın evine götürür.
Hacı Yusuf Ağa’nın evinde dinlenildikten sonra Kavak nahiye binasına geçilir. Kavak Nahiye binasında yaptığı toplantı sırasında Mustafa Kemal Paşa bir ara:
-…”Eğer ben, memleketimizi çiğneyen düşman kuvvetlerini memleketten sürüp atmak, memleketi hakiki istiklaline kavuşturmak için bir hareketin başına geçecek olursam bu işte hanginiz beni desteklersiniz” diye sorunca;
Postacı Ekrem Bey hemen yerinden fırlayarak:
-“Şu andan itibaren iki yüz adamımla emrinizdeyim Paşam” diyerek Havza’ya kadar Mustafa Kemal Paşa’ya refakat edip güvenliğini sağlar.
Mustafa Kemal Paşa ve maiyeti, Kavak’tan hareket ederek Karadağ’ı aşar, Havza ilçesine bağlı Karageçmiş Köyü yakınlarında arabanın bozulması üzerine Karageçmiş Köyü’ne kadar Mustafa Kemal Paşa’nın isteğiyle “Dağ Başını Duman Almış” marşını söyleyerek yürürler ve köye ulaşırlar. Burada bir süre dinlenildikten sonra otomobilin tamir edilmesiyle yola devam edilir. Mustafa Kemal Paşa 25 Mayıs 1919 tarihinde Havza’ya ulaşır.
Dağ başını duman almış, Gümüş dere durmaz akar, Güneş ufuktan şimdi doğar, Yürüyelim arkadaşlar.
Büyük kurtarıcı Atatürk, 1936 yılının 2 Eylül günü, Beylerbeyi Saray’ında tertiplenen Balkan Festivalinde, “Dağ başını duman almış” marşı hakkındaki hatırasını, yanında bulunanlara aşağıdaki cümle ile anlatacaktı:
-…”Anadolu’nun dağ başlarını, tekerleklerini çuvala doldurduğumuz kırık dökük otomobillerle aşarken, bu marşı söyletmeyi yanımda bulunanlara âdet ettirmiştim.”
Prof. Dr. A. Afet İnan, “Kemal Atatürk’ü Anarken” isimli eserinde bu tarihi olayı naklederken ezcümle şöyle demektedir:
—“1936 yılındayız. Yaz aylarında Atatürk İstanbul’dadır. Boğazlara dair muahede Montrö’de imzalanmıştır. O yıl İstanbul’da Balkan Milletlerinin iştiraki ile bir festival hazırlanmıştı. Bu maksatla Beylerbeyi Saray’ında toplanılmıştı. Atatürk, milli kıyafetleriyle oyunlar oynayan Balkanlıları zevkle seyretti. Türkiye’nin birçok bölgelerinden bu festivale milli kıyafetleriyle iştirak eden guruplar gelmişti. Bunların çeşitli hareket ve melodilerle yaptıkları danslar seyredildi. Atatürk, bunlardan bilhassa Karadeniz kıyılarına mahsus olan oyunları çok beğenmişti. Bundan mülhem olarak, 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışını hatırladı. Dağ başını duman almış marşını Samsun’dan Ankara’ya kadar olan yolculuklarında nasıl söylediklerini orada bulunanlara anlattı.”
Bu tarihten iki yıl sonra, 20 Haziran 1938 günü 2239 sayılı bir kanuna ek olarak çıkan 3466 sayılı bir kanunla Mayıs ayının 19’u Gençlik ve Spor Bayramı olarak milli günlerimiz arasına girerken, “Dağ başını duman almış” marşı da bu bayramın bir marşı olarak tarihe geçmişti.
Bestesi “The Trallande Jamtor (Tralal lâ diyen üç kız) adını taşıyan İsviçre bir şarkıdan alınan ve Selim Sırrı Tarcan tarafından, beden eğitimi tahsilini yaptığı İsveç’ten memleketimize getirilen marşın güftesini, birçok okul marşlarını yazan Ali Ulvi Elöve kaleme almıştır. İsveçli bestekâr Feliks Korhig’in bestesi üzerinde yapılan bir-iki çok ufak tadil ile güfteye uydurulmuş bulunmaktadır.
Selim Sırrı Tarcan ile Ali Ulvi Elöve’nin beraberce hazırladıkları bu marşın, 1915 – 1916 ders yılının ortalarında, İstanbul Erkek Muallim Mektebinin Moda’daki binasında vücuda getirildiği ve ilk defa olarak da 1916 yılı İlkbaharında Erkek Muallim Mektebi öğrencisi tarafından Kadıköy İttihat Spor çayırında (Fenerbahçe Stadı) yapılan spor gösterilerinde söylendiği bilinmektedir. Ali Ulvi Elöve’nin güftesi ile İsveçli besteci Felix Korbig’in güftesinin ayarlanmasını da yine aynı okulun müzik öğretmeni viyolonist Zeki Bey yapmıştır.
Marşın güftesi şöyledir:
Dağ başını duman almış, Gümüş dere durmaz akar, Güneş ufuktan şimdi doğar, Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin; Sert adımlarla her yer inlesin.
Bu gök deniz nerede var, Nerede bu dağlar taşlar, Bu ağaçlar, güzel kuşlar? Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin; Sert adımlarla her yer inlesin.
Her geceyi güneş boğar, Ülkemizin günü doğar; Yol uzun da olsa ne var, Yürüyelim arkadaşlar.
Sesimizi yer, gök, su dinlesin; Sert adımlarla her yer inlesin.”
“19 Mayıs Atatürk’ü Anma ve Gençlik Spor Bayramı” kutlu olsun.
http://www.sechaber.com.tr/kurtulus-atesini-yakmaya-gidiyorum/
http://www.sechaber.com.tr/besiktastan-atilan-ilk-adim/
http://www.sechaber.com.tr/dogum-gununuzu-kutlarim-ataturk/
http://www.sechaber.com.tr/samsuna-ciktigimda-ulkenin-durumu-cok-kotuydu/
http://www.sechaber.com.tr/bandirma-vapurunda-uc-gun/
http://www.sechaber.com.tr/ataturk-yeniden-samsunda/