Milli bayramlar, Türk Milli Mücadele günlerinin birer yadigârlarıdır. 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos, 29 Ekim işte bu önemli dört tarih, Türk Kurtuluş Savaşı Mücadele’sinin en önemli aşamalarını oluşturur. Milli Mücadele dönemini en çok özetleyen bu tarihler bir tarihin yazılışının adeta evrelerini gösterir gibidir.
19 Mayıs 1919, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ’ün Samsun’a çıkarak Türk Milli Mücadele’sini başlattığı gündür. Aynı tarih, Anadolu’nun kurtuluş için harekete geçmesinin de başlangıcıdır. Milletin kurtuluşunu Anadolu’da başlatmaktan başka çare bulamayan Mustafa Kemal, “Samsun çevresinde Rumlara tecavüz eden Türkleri cezalandırmak, Anadolu’da ortaya çıkan bir takım Milli Kuruluşları ortadan kaldırmak” üzere 9. Ordu Müfettişliği görevi ile Anadolu’ya gönderilme fırsatını çok iyi değerlendirmiş, kurtuluştan sonraki günlerde Halkevi’nde yaptığı bir konuşmasında:
-“Ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığım gün, elimde hiçbir maddi kuvvet yoktu. Yalnız büyük Türk Milleti’nin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu ulusal kuvvete, bu Türk Milleti’ne güvenerek işe başladım.” demişti.
Başka hiçbir yerde örneği görülmeyecek kadar yüce Türk milletinin gençliğine güvenen Mustafa Kemal Paşa, Türk Kurtuluş Savaşı’nın başladığı gün olan 19 Mayıs 1919 gününü, Türk Gençliği ’ne milli bayram olarak emanet etmiştir. Bu önemli gün 20 Haziran 1938 tarihinde çıkarılan “3466 sayılı bir yasayla Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kabul edilmiştir. Bu vesile ile Seç Haber ailesi olarak başta Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün doğum günü olmak üzere, ebediyete kadar mevcudiyetimizin yegâne temeli olan “19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızı” kutluyoruz.
19 Mayıs ulusal egemenliğin başlangıç günüdür:
‘’Samsun’’, Mütareke yıllarında “Canik” adı ile anılan sancak merkezidir. Dokuzuncu Ordu Kıtaatı Müfettişi Mirliva (Tümgeneral) Mustafa Kemal, “Yaver-i Fahri Hazret-i Şehriyarı” unvanıyla 19 Mayıs 1919 Pazartesi günü, öğleden evvel saat sekizde mahiyetiyle birlikte Samsun’a çıkmış ve 30 Ağustos 1922’de “Rum Sındığı Meydan Muharebesi” olarak nitelendireceği Büyük Zafer’in temellerini atmaya buradan başlamıştır.
Mondros Mütarekesi hükümlerinin devamlı çiğnenmesi, ülkenin çeşitli yerlerinin türlü bahanelerle işgal edilmesi, Batı Anadolu’nun Yunanistan’a verileceği hakkında çıkan söylentiler ve şüpheli davranışlardır:
‘’Kuzey Anadolu’da Sinop’tan Batum’a uzanacak bir Rum – Pontus Devleti’’,
‘’Doğu Anadolu’da hudutları mümkün olduğu kadar geniş bir Ermenistan’’,
‘’Güneydoğu Anadolu’da bir Kürdistan kurulması faaliyetleri’’ ile özellikle tehlike altında bulunan illerde halkın uyanmasına ve özgür yaşama hakkını korumak maksadıyla yer yer ‘’Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’’ oluşmasına yol açmıştır. Bu cemiyetlerden de ilkinin kurulması 2 Kasım 1918’de İstanbul’da kararlaştırılan ve 30 Kasım 1918’de Edirne’de resmileşen ‘’Trakya ve Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi’’dir. Cemiyetin amacı Trakya’nın siyasi birliğini sağlamak ve Doğu Trakya’nın işgalini önlemektir.
Tehdit altında bulunan İzmir’de de 1 Aralık 1918’de ‘’İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti’’ oluşmuştur. Cemiyetin amacı bölgenin Türklüğünü savunmak ve yabancı egemenliğine girmesini önlemektir. İzmir’de kurulan ikinci vatansever örgüt ise, ‘’İzmir Müdafaa-i Vatan Cemiyeti’’dir ve İzmir’in işgali arifesinde ‘’Redd-i İlhak Heyet-i Millîyesi’’adıyla tanınmış ve İzmir’in işgalini Anadolu’ya duyurmuştur.
Mondros Ateşkesi’nden sonra endişe içinde bulunan yerlerden biriside Doğu Anadolu Bölgesi idi.
Ateşkesin 24. Maddesi 6 Doğu ilinde (İngilizce metinde 6 Ermeni Vilâyeti olarak kayıtlı) karışıklıklar çıkması halinde buraların işgalini öngörmekteydi. Bölge halkı kısa zaman önce Ermenilerin acımasız soykırımına maruz kaldığından tekrar aynı acıları yaşamak istemiyordu. Bölgenin Türk olduğunu göstermek ve haklarını savunmak amacıyla ‘’Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-i Millîye Cemiyeti 4 Aralık 1918’’de İstanbul’da kurulmuştur.
Adana ve çevresinin işgali üzerine 21 Aralık 1918’de ‘’Adana Müdafaa-i Hukuk-i Millîye’’ daha sonraki adıyla ‘’Kilikyalılar Cemiyeti’’ kurulmuştur. Bu cemiyetin amacı da bölge halkının % 90 Türk olduğunu göstermektir.
Trabzon ve çevresinin Rumlara veya Ermenilere verilmesinin duyulması üzerine de İstanbul’da ‘’Trabzon ve Havalisi Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti’’ kurulmuştur. Bu cemiyetin de iç işlerinde özerk bir idare yapısını benimsemiştir. Buna karşılık 12 Şubat 1918’de oluşan ‘’Trabzon Muhafaza-i Hukuk-i Millîye Cemiyeti’’, Trabzon’un Osmanlı Devletine bağlılığını ve millî hakları savunmayı amaç edinmişti.
Bu derneklerin ortak çizgisi, yöresel bir nitelik taşımaları, medya yoluyla hak aramaları, yurt bütününü hedef alan bir program ve Şef’ten mahrum olmalarıdır.
Bu derneklerin yanı sıra yurt bütününe yönelik faaliyet gösteren kuruluşlar da oluşmuştur. Bunların önemli olanlarından biri ‘’Millî Kongre’’dir ve öncülüğünü Dr. Mehmet Esat Işık yapmıştır. (Mehmet Esat Paşa; göz hekimi ve siyasetçi)
50’yi aşkın dernek ve bazı siyasî parti temsilcilerinin bir araya gelmesiyle oluşmuştur.
Millî Kongre, 6 Aralık 1918’de yaptığı toplantıda, bütün Kuva-yı Millîye’yi birleştirmek, vatanın hukukunu ve çıkarlarını koruyacak ve gerçekleştirecek yolları ve amaçları sağlamak gayesi güttüğünü açıklamıştır. Ancak tutuklamalar ve particilik tartışmaları dolayısıyla kuruluşun etkinliği sınırlı kalmıştır.
Mütareke döneminde birleştirici girişimlere yönelenlerden biri olan Ahmet Rıza Bey tarafından partiler arası veya partiler üstü bir topluluk oluşturmuştur. Bu topluluğun amacı da barış davası ve dış politika meselelerinde millî bir program saptamak, “Siyasal hayat hakkımızı muhafaza için” önlemler almaktı. Bu girişime ‘’Vahdet-i Millîye (Millî Birlik) Heyeti’’ adı verilmişti (6 Mart 1919). Ancak, bu heyet o dönemin seçkin isimlerini toplamakla beraber Anadolu’da başlayan Müdafaa-i Hukuk hareketine ayak uyduramadığından etkinliğini kaybetmiştir.
Mütarekenin umutsuz ortamı içinde çıkış yolunu güçlü bir devletin desteğiyle ülke bütünlüğünü korumak şartıyla, mümkün olduğu kadar az ödülle sağlamak isteyen kuruluşlar da ortaya çıkmıştır.
Bunlardan birisi de ‘’Wilson Prensipleri Derneği’’dir ve ateşkes uygulamalarının yarattığı ümitsiz ortamda Halide Edip (Adıvar)’in öncülük ettiği bir kısım aydınlar tarafından kurulmuştur (14 Ocak 1919). Bu derneğin de kuruluş amacı Amerikan himayesi veya mandası yoluyla bir çözüme ulaşmaktı.
Yabancı himayesiyle çözüm arayan derneklerin en önemlisi ‘’İngiliz Muhipleri Cemiyeti’’dir. Bu cemiyetin başında da İngiliz haber alma örgütünün etkin görevlilerinden Rahip Frew ile Adalet Bakanlığı müsteşarı Sait Molla vardır. Resmi olarak 20 Mayıs 1919’da kurulan bu cemiyete saray, Hürriyet ve İtilâf Fırkası mensupları özel bir ilgi göstermişlerdir. Bu cemiyetin amacı da İngiliz mandasını sağlamak, İngiltere lehine kamuoyu yaratmaktır.
Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi yurt bütününü hedef alan bu kuruluşlar, kurtuluşu yabancı manda ve himayesine girmekte görüyorlardı ki;
İsmet Paşa’nın da dediği gibi “…Zamanın devlet ve fikir adamlarında mütarekeyi feshedip mücadeleye girmek, harp yolu ile bir netice almak fikri hiç kimsede yoktu ve düşünülen çare siyaset yoluyla soruna çözüm bulmaktı.’’
İşte bu ortam içinde 21 Nisan 1919 tarihli İngiliz notası Babıali’ye gelmişti.
-Notanın konusu nedir?
-Ne istenmektedir?
Adı geçen notada ısrarla şu hususlar üzerinde durulmaktadır:
Doğu Anadolu’da askerî durum iyi değildir. Bu sebeple Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa’nın görevden alınması istenmiştir. Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas’ta kurulan şuralarca, askerî kontrol altında, devşirme asker toplanmıştır… Bunlar derhal durdurulmalı ve bu durumla ilgili olarak alınacak tedbirler konusunda acele bilgi verilmelidir.
25 Nisan 1919’da Amiral Web girişimi tekrarlamıştır. Nota İstanbul Hükümeti’nde ciddi sıkıntılar yaratmıştır.
-Bunun sebepleri nelerdir?
-Olay ne bakımdan önemlidir?
Daha öncede değnildiği gibi, Mondros Ateşkesinin 24. Maddesi 6 Doğu ilinde karışıklık çıkması halinde buraların işgalini öngörmekteydi. Paris’e giden Ermeni delegasyonu 6 Doğu ilinin yanı sıra Maraş’la birlikte Kilikya’yı ve Trabzon ilini içine alacak “Büyük Ermenistan(!)” oluşturulmasını istemekteydi.
Diğer taraftan özellikle Doğu Karadeniz Bölgesi’nde Rize’den İnebolu’ya kadar uzanacak bir Pontus – Rum devleti kurmak için yoğun faaliyet vardı. Bu maksatla bir taraftan Paris Barış Konferansı’na heyet gönderiliyor, diğer taraftan bölgede Rum Çeteleri oluşturularak asayişi bozmak, Müttefiklerin müdahalesini sağlamak, Müslüman halkı kaçırmak amacı güdülüyordu. Bölgede ezici çoğunluğa sahip olan Müslüman halk, Hristiyan çetelere karşı can güvenliğini sağlamak için Müslüman çeteler oluşturuyordu. Rumlar bölgedeki nüfus dengesini etkilemek için Rusya’dan Kuzey Anadolu’ya Rum göçmenleri getirmekteydiler. Türk tarafı bunu önleme gayretlerine girişince, Rumlar bu durumlardan şikâyetçi olmuşlardı. Onların şikâyeti üzerine, İngilizler, Samsun ve Çevredeki asayişsizliğinin önlenmesini, aksi halde kendilerinin önlem almaya mecbur olacaklarını belirtmişlerdi.
Nitekim 9 Mart 1919’da Samsun 200 kişilik bir müfreze ile İngilizlerce kontrol altına alınmış ve 30 Mart’ta Merzifon işgal edilmişti. İngiliz işgal kuvvetlerinden moral bulan Rum çeteleri saldırılarını daha da artırmışlardır. Öyle ki olaylardan etkilenen bir Türk teğmeni 17 Mart 1919’da dağa çıkarak direnişe geçmişti.
Yakup Şevki Paşa’nın 9. Ordu Komutanlığından alınması da bölgedeki olumsuzlukları artırmıştı. İtilâf devletlerinin bu olumsuzlukları bahane ederek, bölgede Pontus – Rum Devleti, Doğu Anadolu’da Büyük Ermenistan, Güney-Doğu’da Kürdistan oluşturulmasından endişe ediliyordu. Hal böyle iken, İngiliz girişimlerinden telaşlanan Sadrazam Damat Ferit Paşa, meseleyi İçişleri Bakanı Mehmet Ali Bey’e açarak, alınacak tedbir konusunda görüşünü sormuştur. Bakan Mehmet Ali Bey, şikâyete konu olan bölgelere muktedir bir generalin, durumu yerinde incelemek ve gerekli önlemleri almak maksadıyla gönderilmesini önermiş ve bu konuda Sadrazamın kimi düşündüğü sorusuna da ‘’Mustafa Kemal Paşa(!)’’ cevabını vermiştir.
Bunun zerine Sadrazam Damat Ferit Paşa Mustafa Kemal’i tanımak istemiş ve bu sağlanmıştır. Sadrazam’ın Mustafa Kemal Paşa hakkındaki kanaati olumludur ve Harbiye Nazırı Şakir Paşa’ya, İngiliz şikâyetleri ile ilgili konuyu incelemeye Mustafa Kemal Paşa’yı memur etmesini söylemiştir.
Bakan Mehmet Ali Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın o sıralar iyi ilişkiler içinde olduğu Bahriye Nazırı Avni Paşa’nın kayınpederidir.
İngiliz şikâyetlerine ait dosyayı inceleyen Mustafa Kemal Paşa, görevin yapılabilmesi için memuriyetine bir şekil verilmesi bir makam ve yetki sahibi olması gerektiğini belirtir ve Genel Kurmay Başkanı ile temas için izin istemiştir. Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa (Çakmak) görevli olarak İstanbul dışındadır. İkinci Başkan Kâzım Paşa (İnanç) ile görüşür. Hatta amacını da kısmen açıklamakta sakınca görmez. Gayesi mümkün olduğu kadar geniş yetkilerle Anadolu’ya geçmektir. Kâzım Paşa, ordu müfettişlikleri kurulacağını ve o sıfatla gitmesinin kolay olacağını söylemesi üzerine Mustafa Kemal Paşa, önce hükümetçe kendisinden ne beklenildiğini öğrenilmesini istemiştir. Hükümetin istedikleri özetle şunlardır:
Mustafa Kemal Paşa hazırlanan talimata ne isterlerse yazın, yalnız birkaç noktayı ben ilave edeyim demiş, yetki ile ilgili bazı hususları kendi eklemiştir. Fakat hazırlanan talimatı, Harbiye Nazırı imzalamaktan çekinmiş ve mührünü vermiştir. Mühür alındıktan sonra talimatname biraz daha genişletilerek mühürlenmiştir. Talimatnameye göre Mustafa Kemal Paşa’nın görevi, hem mülkî ve hem de askerîdir. Buna göre:
1) Bölgede asayiş sağlanacak ve asayişsizlik sebepleri saptanacaktır.
2) Bölgede ötede beride dağınık bir halde varlığından söz edilen silah ve cephane bir an önce toplatılarak muhafazaya alınacaktır.
3) Çeşitli yerlerde birtakım şuralar (topluluklar) bulunduğu, bunların asker toplamakta oldukları ve ordunun resmî olmayan bir şekilde bunları koruduğu ileri sürülmektedir. Böyle şuralar mevcut olup asker topluyor, silâh dağıtıyor ve ordu ile ilişkili bulunuyorlarsa, kesin olarak yasaklanacak ve bu gibi topluluklar dağıtılacaktır.
Bu görevin yerine getirilmesi için:
1) İki Tümenli Üçüncü ve Dört Tümenlik On Beşinci Kolordular Müfettişlik emrine verilmiştir… Bölge Komutanlığı, Tümen veya Özel Göreve atanacak subayların atanma veya yer değiştirmeleri, Müfettişliğin onayı veya isteği ile olacaktır. Müfettişliğin yarar ve lüzum gördüğü hususlarla ilgili talimatı kolordu komutanlıkları olduğu gibi uygulayacaklardır…
2) Müfettişlik bölgesi Trabzon, Erzurum, Sivas, Van vilayetleriyle Erzincan ve Canik bağımsız livalarını içine aldığından, müfettişliğin yukarıda sayılan görevleri yerine getirmesi için vereceği bütün talimatı, bu vilâyetlerle mutasarrıflıklar doğrudan doğruya yerine getireceklerdir.
3) Müfettişlik sınırına komşu vilayetler ve bağımsız livalar (Diyarbakır, Bitlis, Elazığ, Ankara, Kastamonu vilâyetleriyle) kolordu komutanlıkları da müfettişliğin görevi yerine getirmesi sırasında doğrudan yapılacak başvuruları dikkate alacaklardır.
4) Müfettişliğin askeri konularda başvuracağı makam Harbiye Nezareti olmakla beraber, diğer konular için ilgili makamlarla haberleşerek ve bu haberleşmelerden Harbiye Nezaretine bilgi verilecektir.
Sonradan bu illere Maraş ve Kayseri de ilave edilmiştir.
-Mustafa Kemal Paşa’ya bu kadar geniş yetki verilmesinin sebepleri nelerdir?
-O Padişahça özel bir görev ve ödenekle mi gönderilmiştir?
-İstanbul’da her şeyi kontrol eden İngilizler olayı nasıl atlamışlardır?
Talimatnamedeki geniş yetkiler, görev alanının özelliğinden kaynaklanmaktadır. Daha önce kısaca belirtildiği gibi Doğu Karadeniz Bölgesinde, içeriden ve dışarıdan yoğun destekli bir Rum – Pontus Devleti kurma faaliyeti vardır. Doğu Anadolu’da karışıklık çıkması halinde 6 ilin işgal edileceği öngörülmüştür. Doğu’da çok ciddi bir Ermeni tehlikesi mevcuttur. Güneydoğu’da ise, İngiltere himayesinde Kürdistan Devleti oluşturma çalışması vardır. Bundan başka Enver Paşa’nın Kafkaslardan Anadolu’ya geçmesinden endişe edilmektedir. Galip devletler ateşkes hükümlerini pervasızca çiğnemekte, savaş içinde yapmış oldukları gizli anlaşmaları uygulamaya koyarak istedikleri yerleri işgal etmektedirler.
-Bu durum karşısında Osmanlı Padişah’ı nasıl bir politika izlemektedir?
Padişah’ın her şeyden önce tahtı ve hanedanı için ciddî endişeleri vardır. Çünkü I. Dünya Savaşı tarihi hanedanları silip süpürmüştür. Rusya’da Romanoflar, Almanya’da Hohenzollernler, Avusturya – Macaristan’da Habsburglar iktidarı bırakmak zorunda kalmışlardır. Dolayısıyla Padişah ülkenin iç ve dış politikasını elinde tutarak vaziyete hâkim olmak istemektedir. Nitekim ateşkes görüşmelerine ısrarla Damat Ferit Paşa’yı göndermek istemiş, onun yerine giden delegasyona da ‘’Hilâfet Saltanat ve hanedan haklarının korunması’’ talimatını vermiştir. Padişah, Ahmet İzzet Paşa’yı istifaya zorladıktan sonra, önce dünürü Tevfik Paşa’yı, sonra kız kardeşinin kocası olan ve kendisinin tam güvenini kazanan Damat Ferit Paşa’yı da işbaşına getirmiştir. Bu arada Meclisi dağıtmış ve ülkenin kaderini de eline almış, halkı bir koyun sürüsü, kendisini onun bir çobanı olduğu görüşü ile devleti yönetmeye başlamıştır.
İsmet Paşa’nın da değerlendirdiği gibi “…O dönemlerdeki İstanbul Hükümetlerinin ve devlet adamlarının hiç birinde mütarekeyi bozarak mücadeleye girmek fikri yoktur.’’
Dolayısıyla Padişahın, 21 Nisan tarihli İngiliz notasındaki istekler karşısında, hükümetin olaya muktedir, duruma hâkim olabilecek, İngilizlerce şikâyete konu olan hususları önleyebilecek kapasitede bir general gönderme önerisini, bölgenin hassas durumunu da dikkate alarak onayladığı açıktır. Bu kişinin Mustafa Kemal Paşa olmasında sakınca görmemiştir. Çünkü Padişah ile Mustafa Kemal Paşa arasında Almanya gezisinden itibaren bir dereceye kadar bir yakınlık oluşmuştur. Padişah, Yaveri Mustafa Kemal Paşa’nın yeteneklerine güvenmektedir. Onun hükümetin politikası istikametinde önlem alarak duruma hâkim olacağı ve İngiliz şikâyetlerini önleyeceği inancındadır. Dolayısıyla atamayı onayladığından da anlaşılmaktadır.
Hükümet kanadında ise, Hürriyet ve İtilâf Partisi’nin etkili isimlerinden İçişleri Bakanı Mehmet Ali Bey’in de atamada önemli rol oynadığı bilinmektedir. Mehmet Ali Bey’in kızı Mustafa Kemal Paşa’nın da yakın arkadaşı Ali Fuat Paşa’nın kardeşiyle evlidir. Mustafa Kemal Paşa, Mehmet Ali Bey ile defalarca görüşmüştür. Ayrıca o dönemin Bakanlar Kurulu üyesi olan Bahriye Nazırı Avni Paşa ile onun kayınpederi Harbiye Nazırı Şakir Paşa’nın da atamaya sempati ile yaklaştıkları görülmektedir.
Ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın Enver Paşa ve Alman aleyhtarı olarak bilinmesi de atamayı kolaylaştırmıştır. Esasen Padişahın onayladığı bu atamaya, kabinenin karşı çıkması mümkün değildir. Diğer taraftan atamanın gerçekleşmesi İstanbul’da her şeyi kontrol eden İngiliz yönetiminin olurunun alınmasına bağlıdır. Padişah ve İngiliz taraftarı olan bir hükümetin “Persona Grata” olarak kabul ettiği bir kimseyi haliyle İngiliz işgal makamları da olumlu karşılamışlardır.
Mustafa Kemal Paşa’nın Enver Paşa ve Alman aleyhtarı olarak bilinmesi, İstanbul’daki ikameti esnasında İngiltere’yi karşısına almamaya özen göstermesi işi kolaylaştırmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Padişah tarafından kendisine verilen miktarı binlerce altınla ifade edilen bir meblâğ ile gönderildiği iddiası ise ciddiyetten yoksun görünmektedir. Ancak kendisine karargâh personelinin 3 aylık maaşlarıyla asayiş işlerinde kullanılmak üzere bir miktar para verildiği anlaşılmaktadır.
Padişahın Mustafa Kemal Paşa’yı özel bir görevle Anadolu’ya gönderdiğini savunanlar, bunu bir ‘’Hatt-ı Hümayun’’a dayandırmaktadırlar. Hatt-ı Hümayun özetle “…Hükümetimin kararı gereğince atandığınız bölgede asayişi sağlamak ve hükümdarlık arzularıma aykırı durumların baş göstermesini önlemek için elden gediğince gayret sarf ederek milletimin korunmasını ve ülkenin saldırganların ellerinden kurtarılması için tek vücut olarak hareket edilmesini” istemektedir. Hatt-ı hümayunun aslı ortada yoktur(!). Belgedeki ifadeler yuvarlaktır. Belgenin varlığını haber veren kaynaklar güven verici değildir. Üstelik Mustafa Kemal bu belgeden hiç bir arkadaşına bahsetmediği gibi, hiçbir yerde de kullanmamıştır.
Aslında Padişahın ondan beklediği İngiliz şikâyetlerine yol açan durumları önlemek ve böylece bölgede yabancı işgaline meydan vermemektir. İsmet Paşa’nın da değerlendirdiği gibi; “…Atatürk’ün Anadolu’ya bir vazifeyle gönderilmesi kararı, umumi siyasî tehlikeler yüzünden, Karadeniz sahillerinde, İtilâf Devletlerinin Türkiye’yi itham edemeyecekleri, bir inzibatın, bir idarenin tesis edilmesi ihtiyacından doğmuştur.”
Mustafa Kemal Paşa hazırlıklar tamamlandıktan sonra 16 Mayıs 1919’da Sadrazam ve Padişaha veda etmiştir. Veda esnasında Padişah’ın sözleri anlamlıdır: “…Paşa, paşa şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba geçmiştir. Bunları unutun. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden önemlidir. Paşa, Paşa devleti kurtarabilirsin.” Güven ve ümit ifade eden bu sözlere, Paşa saygı ve teşekkür ifade eden cümlelerle karşılık vermiştir.
Artık Mustafa Kemal Paşa’nın önünde ince ve uzun bir yol vardır. Bu yol O’nu ölümsüzlüğe ve devleti de ebedî bağımsızlığa götürecek olan yoldur.
Mustafa Kemal Paşa’nın 9. Ordu Müfettişliği ’ne atanması gerçekleşirken, Millî Mücadeleyi ateşleyen İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal edilme olayı meydana gelmiştir. İşgal bütün yurtta protestolara, mitinglere yol açmıştır. Özellikle İstanbul’da 17,19 ve 23 Mayıs tarihlerinde düzenlenen mitinglerde Türkün hak ve adalet isteyen sesi heyecanla, coşku ile dile getirilmiştir. Özellikle Halide Edip Hanım’ın şu unutulmaz sözleri toplu bir ant içmeye dönüşmüştür: “…Türk’ün büyük ve şanlı tarihine ağlayan şu minareler altında beraber yemin ediniz ve benimle birlikte tekrar ediniz. Bayrağımıza, ecdadımızın namusuna, ataların emanetlerine, vatanın tek taşına ve bir karış toprağına hıyanet etmeyeceğiz.” O gün yüz bini aşkın kalabalık yemini coşku ve heyecan içinde tekrarlamıştır. Bu işgaller dayanılmaz acılar içinde kıvranan Türk halkında, barut fıçısına atılan kıvılcım görevini yaptı. Muazzam bir heyecan dalgası bir volkan misali bütün ülkeye yayıldı. Anadolu şehirleri ardıardına yaptıkları mitinglerle işgali kabul etmeyeceklerini, dünyaya ilân ettiler.
1911’den beri aralıksız savaşan, cepheden cepheye koşan, yorgun ve barışa susamış çileli Anadolu halkı, âdil bir barış şöyle dursun, kendi öz yurdunda bile barınmasına imkân verilmeyeceğini gördü. Evini, barkını ve namusunu koruyabilmek, varlığını sürdürebilmek için biricik çarenin silâha sarılmak olduğunu anladı. Ancak bu toz duman içindeki bulanık havada sağduyulu yurtseverleri isabetle yönlendirecek, bir Şef’e ihtiyaç vardı. Bu Şef olağanüstü bir şans eseri Samsun yolundaydı…
İzmir işgali, Mustafa Kemal Paşa’nın yurdu kurtarmak için yapacağı girişimlerde halkı uyarmada ve tehlikenin büyüklüğünü göstermede canlı bir örnek oluşturmuş “Rum Sındığı Meydan Muharebesi” olarak nitelendirdiği 30 Ağustos 1922’de kazanılan Büyük Zafer’in temellerini atmaya buradan başlamıştır.
Ayrıca okuyabilirsiniz:
-“Ordu Müfettişi Paşa Samsun’da; https://www.sechaber.com.tr/ordu-mufettisi-pasa-samsunda/
-“Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’dan 21 Mayıs 1919 tarihli telgrafı; https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-pasanin-samsundan-21-mayis-1919-tarihli-telgrafi/
-“19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı; https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-ataturku-anma-genclik-ve-spor-bayrami/
-“Cumhuriyete Uzanan Milli Kurtuluş Hareketinin İlk Adımı 16 Mayıs 1919; https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyete-uzanan-milli-kurtulus-hareketinin-ilk-adimi-16-mayis-1919/
-“Atatürk’ün Ankara Stadyumunda katıldığı son 19 Mayıs kutlamaları; https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-ankara-stadyumunda-katildigi-son-19-mayis-kutlamalari/
-“Mustafa Kemal Paşa Samsun’a Kaç Para ile Gitti? ; https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-pasa-samsuna-kac-para-ile-gitti/
-“19 Mayıs Sözümüzün Başlangıcıdır” (1.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-1919-sozumuzun-baslangicidir-1-bolum/
-“19 Mayıs Sözümüzün Başlangıcıdır” (2.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-1919-sozumuzun-baslangicidir-2-bolum/
-“19 Mayıs Sözümüzün Başlangıcıdır” (3.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-1919-sozumuzun-baslangicidir-3-bolum/
-“19 Mayıs Sözümüzün Başlangıcıdır” (4.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-1919-sozumuzun-baslangicidir-4-bolum/
-“1919 Yılı Mayısının 19 günü Samsun’a Çıktım; https://www.sechaber.com.tr/1919-yili-mayisinin-19-gunu-samsuna-ciktim/
-“Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a Gidiş Belgeleri (1.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-pasanin-samsuna-gidis-belgeleri-1-bolum/
-“Atatürk’ün Samsun’a Gidiş Belgeleri (2.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-samsuna-gidis-belgeleri-2-bolum/
-“19 Mayıs Güneşi; https://www.sechaber.com.tr/19-mayis-gunesi/
-“Bandırma Vapuruna ne oldu? ; https://www.sechaber.com.tr/bandirma-vapuruna-ne-oldu/
-“Atatürk’e verilen ad ve unvanlar (3.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/ataturke-verilen-ad-ve-unvanlar-3-bolum/
-“Atatürk yeniden Samsun’da; https://www.sechaber.com.tr/ataturk-yeniden-samsunda/
-“Bandırma Vapurunda Üç Gün; https://www.sechaber.com.tr/bandirma-vapurunda-uc-gun/
-“Samsun’a çıktığımda ülkenin durumu çok kötüydü; https://www.sechaber.com.tr/samsuna-ciktigimda-ulkenin-durumu-cok-kotuydu/
-“Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Gönderilmesi (1.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-anadoluya-gonderilmesi-1-bolum/
-“Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Gönderilmesi (2.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-anadoluya-gonderilmesi-2-bolum/
-“Mustafa Kemal’in Anadolu’ya Gönderilmesi (3.Bölüm); https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-anadoluya-gonderilmesi-3-bolum/
-“Mustafa Kemal’in Samsun’dan gönderdiği iki rapor; https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemalin-samsundan-gonderdigi-iki-rapor/
-“Doğum gününüzü kutlarım Atatürk; https://www.sechaber.com.tr/dogum-gununuzu-kutlarim-ataturk/
-“Kurtuluş Ateşini Yakamaya Gidiyorum; https://www.sechaber.com.tr/kurtulus-atesini-yakmaya-gidiyorum/
-‘’Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadeleyi 18 Mayıs 1919’da Sinop’tan mı Başlatacaktı?; https://www.sechaber.com.tr/mustafa-kemal-pasa-milli-mucadeleyi-18-mayis-1919da-sinoptan-mi-baslatacakti/