23 Nisan 1920‘de Heyet-i Temsiliye Reisi sıfatıyla Ankara’da Mustafa Kemal Paşa önderliğinde toplanarak açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) kurumsallaştırma gibi bir işleve sahip olan bu bayram, aynı zamanda “Çocuk Bayramı” olarak da kutlanması Atatürk’ün çocuklara verdiği değerden kaynaklanır. Çünkü ulusal egemenlik hedefinin ulusun geleceğini temsil eden çocuklarla özdeşlemesi, ilk kez Atatürk Türkiye’sinde gerçekleşmiştir. Ülkemizde bu sene 100’ncü yılını kutlayacağımız bu bayram dünyada ilk çocuk bayramı olma özelliğini de taşımaktadır.
23 Nisan Çocuk Bayramı ve 23-30 Nisan Çocuk Haftası:
Bir önceki bölümde sözü edilen, devletin sürdürdüğü çocuk merkezli sosyal politikalar için, kamuoyu oluşturmak ve para toplamak lazımdı. Cemiyet, 1926‘da aldığı bir kararla, Meclis‘in açılış yıldönümünü, “Çocuk Günü” olarak belirledi (!); Dr. Fuat Bey, bu fikrin Cumhuriyet gazetesinin sahibi Yunus Nadi Bey‘den geldiğini ifade etmektedir.
Bir sonraki sene ise (1927) 23 Nisan, “Çocuk Bayramı” olarak kabul edildi(!). Gazi Mustafa Kemal Paşa, aynı yıl yapılacak bayram töreninin sevinçle icra edilmesini salık verdi; düzenlenecek alayda çocukların otomobille gezdirilmeleri için kendi otomobilini tahsis etti. Bayram dolaysıyla Cumhurbaşkanı, resmikabul icra etmeyeceğini bildirdi; fakat öğleden sonra, arzu eden zevatın tebrikini, Meclis‘teki makamında özel olarak kabul edecekti. Bayramda yapılacak etkinliklerde Şehit ve Gazi’lerinki başta olmak üzere, ülkenin tüm muhtaç çocuklarına yardım edilmesi amaçlandı. Bu hususta herhangi bir kanuna ihtiyaç duymayan Türkiye, bundan böyle 23 Nisanları, “Milli Hâkimiyet ve Çocuk Bayramı” olarak kutlamaya başladı (!).
1928 yılındaki kutlamalara, Ankara‘daki okulların sabah 09.00‘da, Maliye Vekâleti‘nin karşısındaki meydanda toplanmasıyla başlandı. Meydandan hareket edecek “Çocuk Alayı, Çocuk Sarayı‘nın önüne kadar yürüyecek, bir önceki sene olduğu gibi burada, Cumhurbaşkanlığı Bandosu tarafından karşılanacaktı. O gün, Himaye-i Etfal Cemiyeti‘nin hazırladığı program gereğince, çok çocuklu aile müsabakası yapılmış; müsabakayı kazanan 12 çocuklu baba, Kırşehir‘de 5 çocuğu daha olduğunu söylemişti.
Etkinlikler, bu haliyle, nüfus arttırıcı bir kampanyaya benziyordu.
Cemiyet, 1929 yılında aldığı yeni bir kararla, 23–30 Nisan arasını “Çocuk Haftası “olarak tayin etti(!); önceki yıllarda sadece bir gün yapılan etkinlikler, 1929 yılından sonra yedi güne yayıldı.
23 Nisan günü, yine Çocuk Bayramı olarak kutlanacak; sonraki günlerde tertiplenecek etkinliklerle ise “Çocuk Meselesi”, halka anlatılmaya çalışılacaktı. Bu etkinliklerin türü, yerine göre bazen konferans veya nutuk, bazen de sergi ya da müsamere olacaktı. Hafta boyunca Cemiyet‘in özel tebrik telgrafı ve “Şefkat Pulları”ndan elde edilecek gelir, kimsesiz yoksul çocuklar için kullanılacaktı.
Yine 1929‘da, Himaye-i Etfal Cemiyeti, Adana‘daki Çocuk Haftası etkinlikleri için, geniş bir program hazırladı. Bu programda, şehirde Himaye-i Etfal bayraklarının satılmasından, Cemiyet‘in himayesindeki çocukların iaşesine; bayram yerinin hazırlanmasından, geçit esnasında fabrika düdüklerinin çalınmasına; sinema ve tiyatroların çocuklara ücretsiz seyrettirilmesinden, tören için Parti‘den bandonun temin edilmesine kadar, bir takım uzun maddeler vardı. Gazeteler, bakımlı çocukların modern bir toplum inşası için ne kadar önemli olduğunu vurgulayan ajitatif sözlere yer veriyor; ilanlar yoluyla halkı, Cemiyet‘e bağış yapmaya çağırıyorlardı: “Çocuk Haftası: Bu hafta zarfında Himaye-i Etfal‘e yardıma borçlu olduğunu unutma!”
Ankara‘da ise Çocuk Sarayı ile çeşitli kurumların camekânları, çocuk eşyaları ve Himaye-i Etfal Cemiyeti‘nin sırf o gün için hazırlamış olduğu bayraklarla donatılıydı. 48 kişilik bir çocuk delegesi, yurdun çeşitli yörelerinden Ankara‘ya gelmiçti; bunlar, Başvekil İsmet Paşa’nın yaverleri, Cemiyeti‘n ileri gelenleri tarafından tren istasyonunda askeri mızıkayla karşılandılar.
Bayram günü sabah 09.30‘da, Himaye-i Etfal Cemiyeti‘nde toplanan çocuklar, otomobillere bindirildiler; Başkent’in yeni yapılandırılan mekânlarından geçirilerek (Bankalar Caddesi, TBMM önü ve Yenişehir yolundan), Çankaya Köşkü’ne götürüldüler. Çocuk kafilesinden bir grup, Köşk’ün bahçesine girerek burada “Büyük Gazi’yi saygıyla selamladı; oradan, önce Genel Kurmay Başkanı Fevzi Paşa’ya, ardından Başvekil İsmet Paşa‘ya, daha sonra ise TBMM Başkanı Kazım Paşa‘ya uğrayarak, devleti temsil eden ricali teker teker selamladılar. Cumhuriyet ricali ise çocukların selamlarına ”müşfik bir suretle, şeker ikram ederek, ayrı ayrı isimlerini sorarak, sevgiyle karşılık verdi.
Bu selamlaşma merasimi çocuklar için, yeni siyasal formasyonun tanınıp onaylanmasına dönük bir tür temsil niteliği taşımaktadır. Çocuklar daha sonra Ankara Belediyesi‘ne geçtiler; burada Cemiyet adına bir çocuk, Belediye Başkanı Vehbi Bey‘e hitaben bir nutuk okudu; Orhan adındaki bu çocuk, Cumhuriyet ile çocukluğunu keşfettiğini, millet ve vatan ile kendisi arasında biyolojik‘ bir bağ olduğunu söyledi: “(…) çocukları seviniz, gönüllerini hoş geldiniz, kendilerini koklayınız, bayramlarını kutlayınız. Ulu Türk milletinin bütün ümidi yarının hakiki cumhuriyetçileri olan bugünün biz çocuklarıdır. Ben kendimin bir varlık olduğumu cumhuriyette farkına vardım. Geleceğin parlak Türk Cumhuriyetinin temeli ben imişim. Beni vatan doğurdu. Millet büyütüyor. Benim asıl anam vatan, şefkatli babam da büyük Türk milletidir.”
Cumhuriyet, büyük ve ücretsiz bir eğitim sistemi kurmuştu. Okul programlarından saltanat ve hilafeti öven kitapları çıkarmış; yeni rejimin ideoloji ve pedagojisine dayalı çocuk yetiştirmeyi esas almıştı. Orhan‘ın akranı olan çocuklar, okullarda artık adlarıyla çağrılıyorlardı; öğretmenler, onların karşısına geçip konuşmalar yapıyor, geleceğin teminatı olduklarını söylüyorlardı ki tüm bunlar, Orhan‘dan önceki kuşakların görmediği davranış şekilleriydi. Çocuklar, devletin kendilerine özel bir önem verdiğinin farkındaydılar.
Öğleden sonra Ankara Palas Oteli‘nde, Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın himayesinde bir Çocuk Balosu yapıldı. Balonun, 12 yaşından küçük çocuklarca hazırlanmış uzun bir programı vardı. Başvekil İsmet Paşa, TBMM Reisi Kazım Paşa, hükümet üyeleri ve mebuslar, eşleriyle birlikte baloda hazır bulunan zevat arasındaydı. Bir kız çocuğunun Gazi Mustafa Kemal Paşa‘nın heykeli önünde okuduğu şiirden sonra çocuklar, sözleri Aka Gündüz‘e ait Himaye-i Etfal Cemiyeti Marşı‘nı, söylediler. Aka Gündüz (1886-1958): Harbiye‘den ayrılarak Paris‘e gitmiş; burada, hukuk ve güzel sanatlar öğrenimi görmüştür. Gündüz, milli edebiyat akımının önemli temsilcilerinden biridir. Yazmış olduğu bu marş, Türk Çocukları Marşı olarak da bilinir; bestesi Zeki Üngör‘e aittir, sözleri ise şöyle:
…”Türk çocukları!
Türk çocukları!
Gözler ileri, başlar yukarı
Yarınki hayat, yurt ufukları
Her şey sizindir Türk çocukları!
Çocuklar aziz vatan malıdır,
Ulu ağacın birer dalıdır.
Yardım görmeli, bakılmalıdır.”
1930‘lar boyunca yapılan Çocuk Haftası etkinlikleri, çocuk meselesini kamuoyunun dikkatine sunmanın en etkili yollarından biri oldu. Nitekim dönemin gazeteleri, ulus-devletin icat ettiği bu sembolizmi, toplumun bilinçaltına şu ifadelerle yerleştirmeye çalışıyordu: …”23 Nisan: Size çocuğu düşündürecek haftanın başlangıcıdır”
23 Nisanlar, sadece çocuklara yönelik etkinliklerden ibaret değildi elbette. CHF‘nin, taşradaki idare heyeti ve Halkevi reisliklerine gönderdiği, 2 Nisan 1933 tarihli genelgesi, bayram kutlamalarının esasına ilişkin tavsiyeler içermektedir.
Fırka Kâtibi Umumiliği, …”Gazi Hazretlerinin Nutuk‘undan bölümler okunmasını, TBMM‘nin açılış gününe dair konuşmalar, Milli Mücadele dönemine ait şiirler, mümkün olan yerlerde ise temsiller” verilmesini istiyordu. Buna rağmen, 23 Nisan‘da öne çıkan kurum, TBMM‘den ziyade Himaye-i Etfal Cemiyeti olacaktır. Mesela Cumhuriyet’in Kuruluşunun onuncu yılına denk gelen Çocuk Haftası boyunca İstanbul, Himaye-i Etfal bayraklarıyla donatılmıştı.
Uçaklar, gökyüzünden “çocuk meselesi”ne ait dövizler atıyorlardı. Ankara‘daki Himaye-i Etfal Cemiyeti genel merkezi ve İstanbul‘daki Halkevlerinde, “meme çağındaki çocuklar, mama çağındaki çocuklar ve oyun çağındaki çocuklar arasında sağlık müsabakaları yapıldı. Bakımlı yeni nesilleri özendirmek amacıyla yapılan “Gürbüz Türk Çocuğu” müsabakaları, Türk ulus-devletinin sağlam temellere duyduğu arzunun bir tür dışavurumuydu. Cemiyet‘in yayın organında bu arzu şöyle dile getirilmişti: …”Sağlam çocuk yetiştiren bir millet hiç Şüphe yok, kurar bir sağlam devlet.”
Ankara‘nın kaza ve köylerinden gelen çocuklar için Gazi Orman Çiftliği‘nde Başvekil İsmet Paşa‘nın oğlu Ömer ile TBMM Başkanı Kazım Paşa‘nın oğlu Teoman tarafından ortak bir ziyafet verildi. Ankara ve İstanbul radyoları, çocuk sağlığı ve terbiyesi üzerine annelere yönelik konferanslar veriyorlardı. Bilecik‘te ise Halkevi, Belediye ve Hükümet Konağı‘nın önünde yapılan törenlerde okunan Nutuk ve marşlardan sonra, çocuklara incir ve üzüm dağıtıldı. Daha sonra otomobillerle gezdirilen çocuklar, salıncaklara ve atlıkarıncalara bindirildi. Gece düzenlenen fener alayına, asker ve halk da katıldı.
23 Nisan‘da yapılan etkinliklere, 1933 yılından itibaren yeni bir gelenek eklendi; o gün resmi makamlar, temsili olarak çocuklara bırakıldı. Bir günlüğüne Gaziantep Valisi olan Muzaffer, trahomlu ve trahomsuz çocuklar için şehirde ayrı ayrı hastaneler yaptıracağını, bataklıkların temizlenmesini belediyeden isteyeceğini, artık bir çocuk bahçesine sahip oldukları için (açılışı o gün yapılmıştı), çocukların sokak aralarında oynamalarının men edildiğini söylüyordu. Tüm bunlar devletin, sağlıklı ve hijyenik bir ortamda çocuk yetiştirme siyasetinin kamusal araçlarıydı.
Aynı yılın 23 Nisan Bayramı‘nda çocuk öğrenciler için geliştirilen bir başka törensel pratik ise, “Öğrenci Andı” idi. Devrimin genç ve ateşli Maarif Vekili Dr.Reşit Galip‘in kaleme aldığı Öğrenci Andı, tüm ilkokullarda bir seremoni şeklinde öğrencilere okutulmaya başlandı.
Bu andın tam metni şöyledir:
…”Türküm, doğruyum, çalışkanım.
Yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.
Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”
Afet İnan‘ın anılarında, Reşit Galip‘in Öğrenci Andı hakkında şu bilgiler vardır:
…”1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O, heyecanla Çankaya Köşküne geldiği vakit, Atatürk‘ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. (…)”Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir and meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı” dedi.”
Vekâletin konuyla ilgili genelgesine göre çocuklar, bu andı öğretmenleriyle birlikte ayakta söyleyeceklerdi. Öğretmen, andın ifade ettiği fikirleri, çocukların zihin seviyelerine göre canlı biçimde anlatacak, onlara iyice belletecekti; bu andı söylerken öğrencinin saygısız tutum almamasına, dürüst ve ciddî durmasına özellikle dikkat edecekti. Çocuklar, zaman geçtikçe daha derinden anlayacakları, “asil ve yüksek duygular” ifade eden bu andı, arzulu ve sevinçli bir şekilde tekrar ederken, millî bir görevi yerine getirmenin bilincinde olmaları gerekiyordu. Uluslaştırma işlevi gören bu yemin töreninin her gün tekrarlanmasıyla rejim, ilerleme temasını kullanarak, yeni nesli terbiye etmeyi, onları ortak bir mitos (ulus) etrafında bir araya getirmeyi amaçlamıştı. Zira okulda verilecek terbiyenin öncelikli amacı, ünlü pedagoglardan İsmail Hakkı (Baltacıoğlu) Bey‘in ifadesiyle, …”yurttaş yetiştirmek olmalıydı.”
Bu dönemde yurttaşa gereksinim duyan her ulus-devlet, çocuğu aile çevresinden koparıp, okula vermek zorundaydı; burada, ulus bilinci ve vatan sevgisi aşılanacaktı. Örneğin XX. yüzyılın ilk yarısında, Fransa gibi ülkelerde hayat bilgisi eğitimi, hijyen ve temizliği yaymakla görevli okulların eline geçmişti. Çocuklarını sadece kendilerinin eğitebileceğini düşünen eski aileler, kendi rızalarıyla yerlerini okullara bırakıyorlardı. Ebeveynlere ise çocuklarını beslemek, gereksinimlerini sağlamak ve onları sevmek kalıyordu. Nihayetinde bu görevi layıkıyla yerine getirip getirmediklerine karar verecek merci bile yine kamu gücünün kendisiydi. Yetişkin dünyasından ayrı, bir varoluş alanı olarak modern zamanlarda ortaya çıkan çocukluğun, deyim yerindeyse “anası okul, babası ise devlet “olmuştu; o nedenle, yurttaş yaratımında çocuk, refah ve ihtişama ilerleyen ulus devleti sembolize etmekteydi. Bu perspektiften bakılınca, Çocuk Bayramı‘nın yeni Türkiye‘nin kuruluşunu simgeleyen TBMM‘nin açılış yıl dönümüne denk getirilmiş olmasına, metaforik bir anlam yüklemek mümkündür.
Devrin ünlü eğitimcilerinden Nafi Atuf (Kansu), çocukluk ile yeni Türkiye arasındaki söz konusu metaforik bağ için şunları söylemektedir: …”Artık çocuğun kendi şahsiyetine malik olmak için çalışıldığı bir devredeyiz. Bugün memleketimizde yayılmakta olan pedagojik telakkilere göre çocuk asla büyüğün bir minyatürü değildir. Erginlik devrinden büsbütün ayrı bir devirdir. Çocuk hakkındaki bu idrak tarzı Türkiye‘nin kurtuluş vetiresine ne kadar çok benzemektedir. Yaşamasına ve gürbüzlenmesine engel olabilecek bütün bağlardan sıyrılan Türkiye, kendini bularak bünyesinin orijinalliğini göstermeğe hazırlanıyor. Bunun gibi Türk çocuğu da kendi tabiatında yaşayan bütün kudretleri kullanabilmek hürriyet ve kabiliyetine malik oluyor.”
25 Mart 1934‘te Cumhuriyet Halk Fırkası, taşra örgütlerine bir genelge gönderdi; Çocuk Haftası‘nın canlı ve kapsamlı geçmesi için, Halkevlerinde çocuk mevzulu konferansların tertip edilmesini istiyordu.
23 Nisan sabahı, Sivas‘ta Cumhuriyet Meydanı‘nda icra edilen törenden sonra, 25 kadar çocuk, şehrin resmi daire ve kurumlarının başına getirildi. Her okul, kendi bünyesinde birer müsamere verdi. Ertesi gün ise Halkevi tarafından 500 yoksul çocuğa, sinema salonunda çocuk filmi gösterildi. Bu tarihe geldiğimizde, Çocuk Haftası etkinlikleri artık eski hararetini yitirmişti. Peyami Safa‘nın çıkardığı Hafta dergisi, bu etkinliklerin basmakalıp törenlerden kurtulması gerektiğini yazıyordu. Dergiye göre, programın tertip, idare ve ifası, mümkün mertebe çocuklara bırakılmalı, büyüklerin görevi, sadece nezaretçilikle sınırlı kalmalıydı; çocuklara böyle bir sorumluluk vermek, yeteneklerinin ortaya çıkmasını sağlayacaktı. Derginin, etkinliklere getirdiği bir başka eleştiri de, yarışma ve balolarda hali vakti yerinde olan çocukların ön plana çıkarılmasıdır; böyle bir tutum, halk çocuklarının şevklerini ve kendilerine olan güvenlerini zedeleyebilirdi; hafta boyunca yapılan müsabakalarda süslü ve gösterişli olan değil, zeki olanlar kazanmalıydı.
Hem, 23 Nisan 1929 tarihindeki kutlamalarda söz alan Orhan‘ın Ankara Belediye Başkanı‘na verdiği nutukta çocukluğa yüklediği değerler, hem de 23 Nisan 1933 tarihinden sonra devlet makamlarının çocuklara bırakılmaya başlanması, çocukluğun ulus devlet tarafından özneleştirilmesi anlamına gelmektedir. Zira rejim, sözü edilen tören pratikleri yoluyla çocuklara, Türk Devrimi‘nin taşıyıcısı olduklarını telkin etmeye çalışmaktaydı.
1936 yılında, Maraş‘ta yapılan 23 Nisan Bayramı etkinliğinde Sakarya, Turan ve İstiklal İlkokullarının öğrencilerine aile tabibi, uzman ebeler, gürbüz olmak, her gün yıkanmak, sineklerden kurtulmak, çocuk bahçeleri gibi isteriz levhalarının taşıtılması siyasal iktidarın, çocukluğu sosyal politikalar aracılığıyla özneleştirmesinin bir başka törensel anlatımıydı. Aynı tarihte Trabzon‘da yapılan etkinliklerde ise erkek çocuklara frak ve silindir şapka, kız çocuklara ise tuvalet giydirilmişti. Tören alanındaki bu görüntü, iktidarın çocuklardan beklediği toplumsal rolü açığa çıkarıyordu; bu halleriyle çocuklar, yarının ideal yurttaşlarını temsil etmekteydiler.
Maraş’ta yapılan tören etkinliğini tasvir ederek, konuyu tamamlayacak olursak eğer, bayramın ertesi günü, her okuldan iki öğrenci, öğretmenleriyle birlikte Vali ve Cumhuriyet Halk Partisi İl Başkanını ziyaret edip, devrime olan bağlılıklarını bildirdiler. Aynı sene kabul edilen yeni İlkokul Programı, Parti‘nin ilkelerine bağlı yurttaş yetiştirmeyi esas almıştı. İkramlarda bulunarak öğrencileri ağırlayan Vali ve Parti İl Başkanı ise, rejimin gittiği yolu çocuklara, anlayacakları bir lisanla izah etmeye çalıştılar. 23 Nisan gecesi, Halkevi‘nin İçtimai Yardım şubesi ile Himaye-i Etfal Cemiyeti‘nin ortak yararına, geç vakte kadar süren bir balo verildi; balodan elde edilen gelirle, Maraş‘ta bakıma muhtaç 50 çocuğun giydirilmesi planlandı. Çocuk Haftası etkinlikleri dâhilinde Halkevi‘nin Temsil Şubesi‘ne mensup öğretmenlerin vermiş olduğu müsamereden elde edilecek gelirle, 20 kadar çocuğa giysi alınacaktı. Gerek Maraş‘ta çocukların devlet ricaline gidip devrime olan bağlılıklarını sunmaları ve buna karşılık devlet ricalinin devrimin gittiği istikameti çocuklara anlatmaları, gerekse de 1938 yılında İstanbul‘da icra edilen Çocuk Bayramı törenlerinde devlet ricali ile çocuklar arasında karşılıklı verilen nutuklar, yeni siyasal formasyonu çocuklara onaylatmaya dönük teatral bir form görüntüsü çizmektedir.
Gerek Maraş‘ta çocukların devlet ricaline gidip devrime olan bağlılıklarını sunmaları ve buna karşılık devlet ricalinin devrimin gittiği istikameti çocuklara anlatmaları, gerekse de 1938 yılında İstanbul‘da icra edilen Çocuk Bayramı törenlerinde devlet ricali ile çocuklar arasında karşılıklı verilen nutuklar, yeni siyasal formasyonu çocuklara onaylatmaya dönük teatral bir form görüntüsü çizmektedir.
Yararlanılan Kaynak Eserler:
Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi “Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I – III” Divan Yayıncılık, 2006.
1-Prof. Dr. Utkan Kocatürk, “Kaynakçalı Atatürk Günlüğü” 21 Mart 2009, Dursun Atılgan, Avrupa Atatürkçü Düşünce Dernekleri Federasyonu Başkanı. www.atatürk.de
2-Enver Behnan Şapolyo, “Mustafa Kemal Atatürk”, Koperning yayınları, 1.Baskı 2018, Sf: 301.
3-Taha Akyol, “Ama Hangi Atatürk”, Doğan Kitap, 8.Basım, Mart 2015, Sf:13
4-T.C. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü,”Cumhuriyet Törensel Meşrutiyeti: Ulusal-Devlet İnşa Süresince Milli Bayramlar (1923-1938), Bölüm:3, Sf:67…92.
Görsel arşiv:
1-“Anıtkabir Atatürk ve Kurtuluş Savaşı Müzesi Atatürk’ün Özel Albümleri”
2-İsmet Erarpat “Atatürk Fotoğraf Kolleksiyonu.”
Büyük Kurtarıcımız, Cumhuriyetimizin Kurucusu, yarattığı siyasal, sosyal ve kültürel inkılaplarla Türk tarihi ve Dünya tarihinin akışına yeni bir yön veren, uygarlık ufuklarımızın ışığı, insanlığın seçkin evladı, Milli Kahraman ve Büyük Devlet Adamı Mustafa Kemal Atatürk çocukları toplumun en değerli varlığı olarak görmüş ve her zaman çocuklara gerekli özenin gösterilmesini istemiştir. Bu doğrultuda Çocuk Esirgeme Kurumu’na halkın gerekli yardımı yapması hususunu bir konuşmasında şöyle belirtmiştir: …”Vatandaş, memleket çocuklarını korumayı üstüne alan Çocuk Esirgeme Kurumu’na yardım etmeye mecburdur.”
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız Kutlu olsun.
Ayrıca okuyabilirsiniz:
https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-manevi-cocuklari/
https://www.sechaber.com.tr/23-nisanlar-bizimdir/
https://www.sechaber.com.tr/bu-bayram-butun-cocuklar-tarafindan-kutlanmali/