Büyük Kurtarıcımız, Cumhuriyetimizin Kurucusu, yarattığı siyasal, sosyal ve kültürel inkılaplarla Türk tarihi ve Dünya tarihinin akışına yeni bir yön veren, uygarlık ufuklarımızın ışığı, insanlığın seçkin evladı, Milli Kahraman ve Büyük Devlet Adamı Mustafa Kemal Atatürk, demiştir ki:
-…”Osmanlı Devleti’nin temelleri çökmüş, ömrü tamam olmuştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Ortada bir avuç Türk’ün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun bağımsızlığı, padişah, halife, bunlar hepsi anlamı kalmamış birtakım manasız sözlerden ibaretti. O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi? Bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da milli egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız bağımsız bir Türk Devleti tesis etmek! İşte, daha İstanbul’dan çıkmadan evvel düşündüğümüz ve Samsun’a ayak basar basmaz (19 Mayıs 1919) uygulamaya başladığımız karar, bu olmuştur.”
…”27 Aralık 1919 Cumartesi sabahı… Güneş, Elmadağ’ının karlı doruğu üstünden ilk fecrini saçıyordu. İncesu, erimiş bir kızıl maden gibi akıyor… Dikmen ve Çankaya bağlarından gelen soğuk bir rüzgâr esiyordu. Bin bir macerayı yıpranmış kalelerin duvarlarına yazmış olan Ankara… Yeni bir tarihin başlangıcını bekler gibi vakur ve sessizdi… Ahi camilerinin minarelerinden sabah ezanları, köylerden gelen kağnı kafilelerin gıcırtılarına karışıyordu. İşte böyle güneşli bir kış sabahıydı.
Elindeki çıngırağıyla Ankara’nın meşhur dilsizi Ahraz İbrahim, “kırk para” mukabilinde herkese Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya gelmesini haber veren ajansı satıyordu. Sokağa çıkanlar ajansın henüz matbaa mürekkebi kurumamış kâğıtlarını kaparak, Ankara’nın kerpiç evli, dar sokaklarında kayboluyorlardı.
Öğleye doğru Ankara’nın meşhur tellâllarından Ali dayı gür sesiyle çarşıdan bağırarak geliyordu: “Mustafa Kemal Paşa ve Yeşil Ordu Geliyor!”
52 gün sonra…
Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye Reisi olarak Ankara’ya geldiği zaman milli bir ordu yoktu. Yalnız halkın teşkil ettiği milis kuvvetler “Kuvay-ı Milliye” adı ile dağlara çıkmış, müstevli düşman ordularıyla çete harpleri yapıyordu.
Mustafa Kemal Paşa, Ankara’ya geleli 52 gün olduğu halde, İngiliz mümessili Mr. Vitol’ün kumandasındaki iki yüz kadar İngiliz askeri ve General Desperey’in gönderdiği Erkânıharp Yüzbaşısı Mösyö Buazo ve Fazlı zabitler hâlâ Ankara’daydı.
Yirminci Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa, Binbaşı Halis ve Kaymakam Mahmut Beyler de gizli gizli askeri teşkilâtla alâkadar oluyorlardı. Bir kısım topları Keçiören bağlarının olduğu tepelerin altına gömmüşlerdi. Bunları derhal çıkardılar. Bu zamanlar Sarıkışla’da 189. Alay bulunmaktaydı. Bir gün bu alay şehirde bir nümayiş hazırladı. Sabahleyin erkenden ve kimsenin haberi olmadan muntazam bir surette bir alay, topları ve süvarileriyle Sarıkışla’dan hareket ederek Çankırıkapı’dan şehre geldi. Sokaklardan geçerek Cebeci’de Topraklık mevkiinde askeri bir manevra yaptı. Akşamüzeri muntazam bir surette kışlalarına döndüler. İşgal ordusu bu askerin nerden çıktığına şaştı ve içlerine bir kuşku girdi.
Kumandan Mr. Vitol 15 Mart 1920 tarihinde birdenbire Ankara’yı terk etti. Atatürk bir gün dedi ki:
-…”Ben, İngiliz kumandanının ani bir surette Ankara’yı ter etmesinden, İstanbul’da mühim bir hadise olduğuna hükmettim. Nitekim ertesi gün telgrafçı Manastırlı Hamdi Efendi vasıtasıyla 16 Mart’ta İstanbul’un işgalini haber aldım.”
İtilaf Devletleri’nce 18 Mart’ta Meclis-i Mebusan’ın dağıtılmasından sonra Heyet-i Temsiliye iradesiyle gerçekleştirilen seçim sonucunda 23 Nisan 1920 tarihinde Türkiye Büyük Milleti açılmıştı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Açılıyor!..
23 Nisan 1920 Cuma günü… Güneşli bir öğle vakti…
Ankara Hacı Bayram Camii’nin önünde toplandılar. Öğle namazını Hacı Bayram Camii hatibi kıldırdı. Üç hoca Kurân-ı Kerim’i hatmettiler. Daha sonra Kurân-ın duası ve Buharî-i Şerif’in mecliste okunmasına karar verilerek cemaat camiden dışarı çıktı. Hacı Bayram Veli’nin bayrağını çektiler. Bu sancağın arkasında Sinop Mebusu Hoca Abdullah Efendi başına bir rahle aldı. Üzerine yeşil bir örtü serildi. Bunun üzerine de bir Kurân-ı Kerim ile Sakal-ı Şerif konuldu. Camiinin önünde toplanan halk tekbir getirerek harekete geçti. Bir manga kadar asker de bu rahlenin iki tarafında ağır ağır ilerliyordu. Bu alay böylece yürüyordu… Altı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu yerine yeni bir Türkiye Devleti’nin temellerini atma üzere yürüyorlardı. Bu manzara, izleyenlere dehşet veriyordu.
Mustafa Kemal Paşa, halkın bir çığ gibi Karaoğlan caddesinde bir vavelya kopararak ilerlediklerini seyre dalmıştı. Bu coşanlara gözlerini dikmiş, bunlara tunçtan bir heykel gibi hareketsiz bakıyordu. Bu kurucu ve yaratıcı halk kitlesi, Millet Meclisi’nin önünde durmuştu. Bu esnada Meclis’in önünde üç kurban kesildi. Bunu müteakip Bursa Mebusu Fehmi Hoca bir dua okudu. Bundan sonra Meclis’in kapısındaki kurdeleyi Mustafa Kemal Paşa kesti. Meclis’e ilk giren Yozgat Mebusu Süleyman Bey oldu (-).
…”Meclis binası, Enver Paşa tarafından yaptırılmış olan İttihat ve Terakki Kulübü binasıydı. İki katlı ve kâgir olup Türk mimarı tarzında pek şirin bir yerdi. Fakat henüz ikmal edilmemişti. Damındaki kiremitler tamam değildi. O zamanlar Ulucanlar’da bir ilk mektep yapılıyordu. Bu bina için Marsilya kiremitleri getirilmişti. Bu kiremitleri alarak meclisin orta kısmına yerleştirildi. Fakat yan tarafları açık kalmıştı. Kiremitlerin eksik kaldığını gören halk, evlerine koşarak damlarından kiremitlerini söktüler. Kucak kucak yeni kurulacak devletin, yeni binasını ikmal ettiler. Bu görülecek bir tabloydu. Kadınlar, çocuklar ve aksakallı ihtiyarlar kucaklarında kiremit taşıyorlardı. Bu surette binanın eksikleri tamamlandı. Fakat içinde ne kürsü ne de sıra vardı. Darülmualliminin tatbikat mektebine ait kara sıralar alınarak Meclis’e dizildi. Bir de yüksek kürsü yapıldı. Bu kürsünün üstüne de sonraları Yunan kuvvetleri Bursa’ya girdiği sıralarda siyah bir örtü örtüldü. Zafer kazanılana kadar bu isyan örtü kalacaktı. Bu örtü örtüldüğü gün pek canlı bir sahne olmuştu. Muhittin Baha gözyaşlarıyla Bursa’yı anlatıyordu ve bir ara Namık Kemal’in şu parçasını okudu: …“Biz ol âlihimem erbâb-ı cehd-i içtihadız kim, Cihângirâne bir devlet çıkardık bir aşiretten.”
Bu esnada Atatürk kürsüye gelerek:
-…”Milletimizin bugün olduğundan daha çok ümit vardır. Ecdadından daha çok ümit vardır. Namık Kemal demiştir ki:
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini.””
Bundan sonra siyah bir örtü konulmuştu. Bu zaman Türk milletinin daima muzaffer olması için Bünyanlı Âlim Hoca, her beş günde bir dua ederlerdi. Bu mebuslar içinde Nüzhet Dede adında bir Kızılbaş Dedesi: …”Milli mücadele kazanılıncaya kadar ne elbise değiştireceğim ne saçımı ne sakalımı ne de tırnaklarımı kestireceğim” diye kendini bu işe nezretmişti. Trabzon Mebusu Necati Efendi de sarığının üstüne sardığı beyaz bir örtüyü zafer kadar çıkarmayacağına dair and içmişti.
İşte böylelikle Millet Meclisi’nin kürsüsü de kurulmuştu. Kürsünün arka duvarına “Ve şâvirhüm fi’l emr (İşlerin çözümünde onlara danış) yazılı bir levha asıldı. Altına da bir halı asıldı. Bu halı sonradan Piyer Loti’ye hediye edildi. Fakat binadan elektrik tertibatı yoktu. Bunun üzerine kahvelerin birinden alınan kenarları avizeli büyük bir petrol lambası salonun ortasına asıldı. Ayrıca Meclis’in duvarına Şûra Suresi’nden bir ayetin asılı olduğu levha asıldı. Bu levhada : …”Müslümanların işleri, istişareye ehil olanların arasında istişare edilir” yazılıydı. (Şûra Suresi 38. Ayetten alınmıştır. Bu ayetin tamamı şöyledir: …“Onlar, Rablerinin çağrısına uyarak namazlarını kılarlar, bütün işlerini aralarında istişare ederek yürütürler ve kendilerine verdiğimiz nimetlerden hayırlı işlerde harcarlar.”)
(-)Meclis’in kapısındaki kurdeleyi Mustafa Kemal Paşa kesti. Meclis’e ilk giren Yozgat Mebusu Süleyman Bey oldu. Arkadan bütün mebuslar içeri girerek sıralara oturdular. Bu zaman hoca mebuslar Meclis’te hep bir ağızdan dua ediyorlar, Buharî-i Şerif okuyorlardı. Kürsüye Hacı Bayram-ı Veli’nin bayrağı dikildi ve Kurân-ı Kerim ile Sakal-ı Şerif de kürsüye konuldu. Bu suretle 23 Nisan 1920 Cuma günü İslami bir an’ane ile Büyük Millet Meclisi açıldı. Mebusların mazbataları okunduktan sonra yemin ettiler (-).
…”Mustafa Kemal Paşa, Millet Meclisi’nin Ankara’da açılacağını 19 Mart 1920 tarihinde vilayetlere ve kolordulara tebliğ etti ve yeni intihabın yapılmasını da bildirdi. Anadolu’da mebus seçimi yeniden başladı. Yeni mebuslarla, İstanbul Mebusanı’ndan kaçanlar da Ankara’ya gelmeye başladılar. 10 Nisan 1920’de mebusların birçoğu Ankara’da toplanmıştı. Bu mebuslara yatakhane olarak Muallim Mektebi binası tahsis edildi. Mebuslar arasında İstanbul Mebusan’ından kıymetli bir takım şahsiyetlerle beraber, Türk Ocağı âzaları, bir takım aşiret beyleri, Kuvay-ı Milliye kumandanları, muharrirler, edipler ve memleketin bir takım eşraf ve âyanı bulunmaktaydı. İlk celsede 338 mebus olması lâzım gelirken, 23 Nisan Cuma oturumuna 115 mebus iştirak etti. Bunlardan 50 tanesi kalpaklı, 41 tanesi fesli, 24 tanesi de sarıklıydı. (62 âza Mayıs’ta, 27 âza Mayıs’tan sonra, 3 âzada Kânunisâni de iştirak etmişlerdi.)”
(-)Bu suretle 23 Nisan 1920 Cuma günü İslami bir an’ane ile Büyük Millet Meclisi açıldı. Mebusların mazbataları okunduktan sonra yemin ettiler. Meclis en ihtiyar âzalarından birini Reis olarak seçti. En gençlerden de iki Kâtip seçerek ilk celseyi saat 14.30’da açtı. Muvakkat Reisliğine Sinop Mebusu Şerif Bey seçildi. Kâtipliklere de Bursa Mebusu Avukat Muhittin Baha ve Kütahya Mebusu Muallim Cevdet İzrap Beyler seçildiler. Sinop Mebusu Şerif Bey kürsüye gelerek mebuslara şu şekilde bir hitapta bulundu:
…”Hüzzar-ı Kirâm!
İstanbul’un muvakkat kaydıyla ecnebi kuvvetleri tarafından işgal edildiğini ve Makam-ı Hilafet ve Hükümet merkezinin istiklali alındığı malûmunuzdur. Bu vaziyete boyun eğmek, milletimize teklif olunan ecnebi esaretini kabul etmesi demekti. Ancak tam bir istiklâl ile yaşamak kati azminde olan ve ezeli olarak hür ve serazâd milletimizin esaret vaziyetini kemâli şiddetle ve katiyetle reddederek, derhal vekillerini toplayarak Meclis-i âliniz vücuda getirilmiştir. Bu âli Meclis’in en yaşlı âzası sıfatıyla tevfiki ilâhi ile milletimizin dâhili ve harici tam bir istiklal içinde mukadderatını bizzat deruhte ve idare etmeye başladığını bütün cihana ilan ederek Büyük Millet Meclisi’ni küşâd eyliyorum. İşgal altında ve türlü mezalim ve tecayi içinde maddeten ve mânen insafsızca imha edilmekte bulunan bütün vilayetlerimizin kurtulmasını Cenâb-ı Hâk’tan niyaz eylerim.”
Bu sözler üzerine uzun bir alkış tufanıyla Meclis inledi.
Millet Meclisi Reisliğine Mustafa Kemal Paşa, ikinci reisliğe Celâleddin Arif Bey, Reis Vekilliği’ne de Mevlevi Abdülhalim Çelebi seçildiler. Katipliklere de Muhittin Baha Bey ile Cevdet Izrap Bey getirildiler.
Sinop Mebusu Şerif Bey İkinci sözü Ankara Mebusu Mustafa Kemal Paşa aldı. Mustafa Kemal Paşa, Millet Meclisi kürsüsüne çıktığı zaman henüz 40 yaşlarında genç bir generaldi. Ordudan istifa etmiş, kendisini millet yolunda feda ederek halk arasına karışmış ve Ankaralılar O’nu kendilerine mebus seçmişlerdi. O zamanlar daha iyi söz söylemeye alışamadığından sıkılarak konuşuyordu:
-…”Muhterem Efendiler!
Milletin mukadderat-ı umumiyesine fiilen ve tamamen vazıyed edecek makam-ı hilâfet ve saltanatın duçar olduğu esaretten tahlis ve memleketin tamamiyet ve selâmeti uğrunda her fedakârlığı büyük bir azim ile iktihama karar vermiş olan Meclisi âlinizin riyasetine intihabedilmek suretiyle hakkımda ibzal buyurulan itimat ve teveccühün müteşekkiri ve minnettarıyım (estağfurullah sesleri).
Hayatımın bütün safahatında olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsi duygularımı milletin selâmetine ve saadeti namına feda etmekten zevkıyap olmıyayım (yaşa sadaları ve alkışlar).
Gerek hayat-ı askerîye ve gerek hayat-ı siyasiyemin bütün edvar ve safahatını işgal eden mücadelâtımda daima düstur-u hareketim irade-i millîye ye istinad ederek milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur. Bugün heyeti muhteremenizin âra-yi umumiyesinde tecellî etmiş olan itimad-ı millîyi liyakatimin çok fevkında görmekle beraber şahsım için bir gaye olarak değil, müştereken giriştiğimiz mücahede-i mukaddesenin mâtuf olduğu gayeleri istihsâl için milletin bahşettiği bir istinatgâh olarak telâkki ediyorum. Bu ittihad-ı millînin bana tahmil ettiği mesuliyet, biliyorum ve hepiniz de bilirsiniz ki, pek ağırdır, içinde yaşadığımız nadirülemsal dakikaların vahametine rağmen bu ağır mesuliyet-i millîyenin altında ancak heyeti muhteremenizin muavenet ve müzaheretinin daima ve daima hak yolundaki mücahedata rağmen, avn‘i inayet-i subhaniyeden ümitvar olarak çalışacağım. İnşaallah padihah-ı âlempenah efendimiz hazretlerinin sıhhat ve afiyetle ve her türlü kuyudat-ı ecnebiyeden âzade olarak tahtı hümâyunlarında daim kalmasını eltaf-ı ilâhiyeden tazarru eylerim (şiddetli alkışlar).”
Mustafa Kemal Paşa, Büyük Millet Meclisi’nin ikinci içtima, birinci celsesinde 24 Nisan 1920 Cumartesi günü, Ankara Mebusu sıfatıyla kürsüye gelerek ilk defa olmak üzere milletvekillerine üç mühim tarihi safhayı anlatmıştır. İlk olarak; Mondoros Mütarekesi’nden Erzurum Kongresi’ne kadar geçen vakaları, daha sonra Erzurum Kongresi’nden 16 Mart 1920 senesine kadar geçen vakaları, son devre olarak da 16 Mart’tan 1920 Nisan’ına kadar olan vakaları izah etmiştir.
23 – 24 Nisan celseleri bu şekilde tarihi gününü yaşamış ve Millet Meclisi de bu surette açılmıştır.”
-…”Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti’nin asırlar süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir. Türk Milleti, mukadderatını Büyük Millet Meclisi’nin kifayetli ve vatanperver eline bıraktığı günden itibaren karanlıkları huzurundan sıyırıp kaldırmış ve ümitleri boğan felaketlerden milletin gözlerini kamaştıran güneşler zaferler çıkarmıştır.”
Ayrıca okuyabilirsiniz:
https://www.sechaber.com.tr/anitkabir-ve-meclis-arsalari-kimlerden-ve-kaca-alindi/
https://www.sechaber.com.tr/iki-bayram-bir-arada/
https://www.sechaber.com.tr/mecliste-kutlanan-ilk-ramazan-bayrami/
https://www.sechaber.com.tr/ataturkun-21-nisan-1920-tarihli-genelgesi/
https://www.sechaber.com.tr/cumhuriyet-bu-binada-ilan-edildi/