İstanbul Arkeoloji Müzelerinde Hellen ve Roma eserlerinin en güzel örnekleri sergilenmektedir. Eski şark eserlerine ayrılmış bölüm ise, genellikle Osmanlı İmparatorluğu zamanında Yakın Doğu’dan getirilen buluntuları içermektedir. Bu bölümü Babil, Sümer, Asur ve Hitit dönemlerine ait çok değerli heykel, kabartma ve çanak çömlek koleksiyonları oluşturmaktadır.
Biz de 8 Aralık Cumartesi günü yaklaşık 25 kişilik bir grupla İstanbul Arkeoloji Müzelerindeydik ve gezimize şark eserleri bölümünden başladık. Tabi ki de her bir eser çok önemli ve değerliydi ama Enki ile Enlil’in yaşam ağacının iki yanında durdukları, bir elde kozalak diğerinde çanta tuttukları kabartmalar çok daha etkiliydi.
Asıl konumuza geçecek olursak müzenin şark eserleri bölümünün bir köşesinde çok fazla dikkat çekmeyen “Kabartmalı ve Yazıtlı Kral Steli” olarak adlandırılmış bir stel bulunmaktadır. Ninova’da bulunan ve yaklaşık 2700 yıllık olan bu stelde Asur Kralı Sanherib; anunnaki sembolleri önünde durmaktadır ve onun ağzından krallığı dönemindeki önemli olaylar anlatılmaktadır.
“Ben Sanherib, büyük kral, kudretli kral, evrenin kralı, Asur’un kralı, dünyanın dört bir yanının kralı, yüce tanrıların(anunnakilerin) sevgilisi. AŞUR(Ninurta) ve İŞTAR(İnanna) bana yenilmez bir silah bahşettiler ve elimi Asur’un düşmanlarını yok etmek için açtılar. Onların yüce kudretlerine dayanarak ordularımı dünyanın bir ucundan öbür ucuna sürdüm ve dört bir yanda oturan prensleri, boyun eğmiş olarak ayaklarıma getirttim ve onlar benim boyunduruğluma girdi…”
Yazıt böyle devam ederken akla ilk olarak şu sorular takılır: Ninurta ile İnanna’nın krala vermiş olduğu yenilmez silah ne olabilirdi? Eğer krala diğer uygarlıklarda olmayan ve dönemin şartlarından çok daha üst bir teknolojik silah verilmişse bu orantısız güç kullanımına girmez miydi? Diğer uygarlıkların yönetici anunnakileri buna neden müsaade etmişlerdi? Peki, anunnakilerin dünyadaki hükümeti olarak görülen onikiler konseyinin bu orantısız güç kullanımına müdahale etmesi gerekmez miydi? Yoksa tüm bu olanlar konseyin izni dâhilinde miydi?
Sanherib’in Prizması olarak bilinen başka bir yazıtta Sanherib anlatmaya şöyle devam eder:
“Efendim Aşur’un silahının ürkütücü görkemi, Büyük Sidon’un güçlü şehirlerini bastırdı… Boyundurluğuma itaat etmeyen Yahuda’lı Hızkiya’ya(Hezekiah) gelince, güçlü duvarlarla kuşatılmış 46 şehrini ve de civardaki sayısız küçük şehri… Yaruşalim’de Hızkiya’yı kendi sarayında esir ettim. Kafesteki kuş gibi onu toprak tabyalarla kuşattım…”
Anunnaki teknolojisi ve Sanherib’in ordusu sayesinde Asur Devletinin sınırları epeyce genişlemiştir ve sonunda Kudüs kuşatılmıştır. Bu kuşatmanın nedeni ise, Hezekiah’ın Asurlulara bağlı olan Filistin kenti Ekron’un Kralı Padi’yi tutsak etmesidir. Bunun olacağını aylarca önceden tahmin eden Hezekiah’ta, kuşatmaya dayanabilmek için Kudüs’ün hemen dışındaki Gihon Pınarı’ndan çıkan suyu yer altından bir tünel kazdırarak şehrin içindeki Siloa Göleti’ne bağlamıştır.
Günümüz teknolojisiyle bile böyle bir doğrulukla zor yapılabilecek bu kazı aklın sınırlarını zorlamaktadır. 6 Eylül 2017’de bir başka grupla düzenlediğimiz Kudüs turumuzda Hezekiah Tünelini de ziyaret etmiştik. Hatta hiç unutmayacağım bir anıyı da hızlıca anlatayım.
Tel Aviv’e inip otobüsümüze bindiğimizde, rehberimiz Ruti, eline gezi rotamızı aldı ve ilk gidilecek yer olarak Hezekiah Tünelini görünce “Buraya 2 yıldır gitmiyorum. Genelde insanlar buraya gitmez.” dedi. Ben ise orada söze girdim: “Ruti Hanım biz gitmek istemiyoruz yanlış anladınız. Biz içinden geçmek istiyoruz.” Bu sözlerime karşılık rehberimiz kendini tutamadı: ”Benim kapalı alan fobim var dize kadar gelen bir suyun içinde karanlık bir tünelde uzun bir süre yürüyemem size başka bir rehber bulacağım.”
Ruti sözünü tuttu ve bize başka bir rehber buldu. Bizde Gihon Pınarı’ndan 2700 yıldır Siloa Göleti’ne su taşıyan bu tünele girerek yaklaşık 600 metre kadar yürüdük.
O dönemin özelliklerine göre çok üstün bir mühendislik zekâsı sayılabilecek bu tüneli karşılıklı olarak kazarak ortada buluşan işçiler günümüze bir de yazıt bırakmışlardır. İşte bu yazıtın kopyası hala tünelde bulunmaktaydı ve önünde bol bol resim çektirdik.
Bu yazıtın aslı ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır.
Siloa Yazıtı olarak bilinen bu Paleo-İbranice yazıtta şu ifadeler yer alır:
“…kazısı; kazı nasıl yapıldı; daha… Kazmalar aynı doğrultuda ve birbirine karşı idiler. Kanalın açılmasına üç endaze kala sesler işitildi. Bu sesler karşılıklı olarak birbirine bağıranların sesi idi. Çünkü orada kuzey ve güneyinden açılan tünel birleşiyordu ve o gün kanal açılmış oldu. Tünelin açılması ile her iki taraftaki işçiler ve kazmaları karşılaştılar. Sular kaynaktan bin endaze uzaklıktaki havuza aktı ve işçilerin başları üstündeki kayanın yüksekliği yüz endaze idi.”
Bu tünelin Hezekiah tarafından Sanherib’in kuşatmasını aşmak için yapıldığı bilgisine ise 2. Tarihler Kitabında ve 2. Krallar Kitabında rastlarız:
“2.Ta.32: 30 Gihon Pınarı’nın yukarı ağzını kapayıp suyun Davut Kenti’nin batı yakasından aşağıya akmasını sağlayan da Hizkiya’dır. Üstlendiği her işte başarılı oldu.”
“2.Kr.20: 20 Hizkiya’nın krallığı dönemindeki öteki olaylar, bütün başarıları, bir havuz ve tünel yaparak suyu kente nasıl getirdiği, Yahuda krallarının tarihinde yazılıdır.”
M.Ö. 701 Asurluların Kudüs Kuşatması Başlıyor
Kudüs’ ün kuşatılmasının birçok ilginç boyutu vardır. Güçlü şehirleri, yani Fenike ve Filistin’i şaşırtmak için kullanılan “Aşur’un silahı, huşu uyandıran Parlaklık,” Kudüs’ e karşı kullanılmamıştır. Yine Asur yazıtlarındaki “Onlarla savaştım ve onları yenilgiyle cezalandırdım” tarzındaki alışılmış sona, Kudüs hadisesinde rastlanmamaktadır; çünkü Sanherib, uzaktaki toprakları komşu krallara vererek, Yehuda topraklarını sadece biraz küçültmüştür. En önemli ayrıntı ise, bir ülke ya da şehre “Aşur’un güvenilir buyruklarıyla” saldırıldığına dair her zamanki iddia, Kudüs için geçerli değildir; belki de bu saldırı anunnakilerin isteğiyle değil de sadece Sanherib’in kaprisiyle izinsiz ve yetkisiz yapılmıştır.
Her ne şekilde olursa olsun Asur ordusunun Kudüs kuşatması epeyce bir zaman sürmüştür ve Sanherib savunmayı geçemeyince psikolojik bir savaşa başvurmuştur. İbranice konuşan birinin çevirisiyle herkesin duyabileceği şekilde İsrail’in tanrısı Yahweh’e meydan okumuştur. Bunu duyan Hezekiah tapınağa gidip Yahweh’e dualar etmiştir.
Yahweh’ten cevap ise Kâhin Yeşeya aracılığıyla gelmiştir:
“Yşa.37: 33 “Bundan dolayı RAB Asur Kralı’na ilişkin şöyle diyor: ‘Bu kente girmeyecek, ok atmayacak. Kente kalkanla yaklaşmayacak, karşısında rampa kurmayacak.
Yşa.37: 34 Geldiği yoldan dönecek ve kente girmeyecek diyor RAB,
Yşa.37: 35 ‘Kendim için ve kulum Davut’un hatırı için bu kenti savunup kurtaracağım diyor.”
Günümüzden 2719 Yıl Önceki Hava Saldırısı
Kahin Yeşeya’nın dediği gibi sonuçta Asur kuşatması başarısız olmuş ve Asur Kralı Sanherib Ninova’ya geri dönmüştür. Bu noktada Asur kayıtları sadece dayatılan vergileri açıklamıştır ancak Sanherib’in neden Kudüs’ü işgal edemediğini ve Ninova’ya nasıl geri döndüğünü yazmamıştır. Buna rağmen orada neler yaşandığı bir başka kaynak, Kitab-ı Mukaddes’teki üç ayrı yerde açık seçik anlatılmıştır:
“Yşa.37: 36 RAB’bin meleği gidip Asur ordugâhında yüz seksen beş bin kişiyi öldürdü. Ertesi sabah uyananlar salt cesetlerle karşılaştılar.
Yşa.37: 37 Bunun üzerine Asur Kralı Sanherib ordugâhını bırakıp çekildi. Ninova’ya döndü ve orada kaldı.”
“2.Kr.19: 35 O gece RAB’bin meleği gidip Asur ordugâhında yüz seksen beş bin kişiyi öldürdü. Ertesi sabah uyananlar salt cesetlerle karşılaştılar.”
“2.Ta.32: 21 RAB bir melek göndererek Asur Kralı’nın ordugâhındaki bütün yiğit savaşçıları, önderleri, komutanları yok etti. Asur Kralı utanç içinde ülkesine döndü.”
Burada anlatılanları doğru kabul edersek Asur ordusunun gökten gelen araçlarla yok edildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Sanherib’in Aşur’dan aldığı teknolojik silah ile orantısız güç kullanıp birçok yeri işgal etmesiyle başlayan sürecin başka bir anunnakinin direkt müdahalesi ile bittiğini görmekteyiz.
En baştaki sorularımıza tekrar dönecek olursak; Sanherib’in anunnakilerce durdurulduğunu net bir şekilde görebiliyoruz ancak ona Onikiler Konseyi mi izin vermemiştir yoksa İsrail’in tanrısı Yahweh mi olaya karışmıştır bunu bilemiyoruz.
Eğer Yahweh karışmış ise Yahweh ‘in meleği 185 bin kişiyi Kudüs’ü savunmak için mi yoksa Sanherib’in Yahweh’e meydan okuması yüzünden mi öldürmüştür? Eğer Kudüs’ü savunmak için ise, bundan 114 yıl sonra Nabukadnezzar Kudüs’e girip Süleyman Tapınağı’nı ve Kudüs’ü yerle bir ettiğinde Yahweh nerededir? Uzun tarihi boyunca Kudüs, 2 defa yok edilmiş, 23 defa el değiştirmiş, yüzlerce kez saldırıya uğramıştır. Tüm bunlar olurken Yahweh neden bir daha müdahale etmemiştir?
Yok, eğer Sanherib’in Yahweh’e meydan okumaları yüzünden gurur yaptıysa, 185 bin kişinin ölmesi ama Sanherib’in sağ salim Ninova’ya dönmesi çok mu normaldir?
Hezekiah’ın Kudüs Müzesinde bulunan 2700 yıllık mührü bize hava saldırı aracı hakkında bir ipucu vermektedir.
Üzerinde “Yehuda kralı Ahaz’ın oğlu Hezekiah’a aittir.” yazısı bulunan bu mühürde Sümerlilerin “Winged Globe” yani kartal gemisi fark edilmektedir. Acaba Hezekiah bu mühre, gökten gelen 185 bin Asurluyu öldüren aracı mı çizdirmişti?