Atatürk,Milli yemin ve sözleşme anlamına gelen ve 28 Ocak 1920’de Osmanlı Meclis-i Mebusanı tarafından kabul edilen ”Misak-ı Milli” için demiştir ki:
…”Misak-ı Milli, barış yapmak için en makul ve asgarî şartlarımızı içeren bir programdır. Barışa erişmek için bir araya getireceğimiz esasları kapsar. Fakat memleket ve milleti kurtarmak için barış yapmak kâfi değildir. Milletin gerçek kurtuluşu için tapılacak çalışmalar, ondan sora başlayacaktır. Barıştan sonraki çalışmalarda muvaffak olabilmek, milletin istiklâlinin korunmuş olmasına bağlıdır. Misak-ı Milli’nin hedefi, onu teminidir.”
Osmanlı Devleti’nde 1876 Kanun-ı Esasi ile iki meclisli bir parlamento kurulmuştu. Meclis-i Mebusan olarak anılan ”Heyet-i Mebusan” meclisin seçimle gelmiş üyelerden oluşan kanadıydı, diğer kanat ise ”Heyet-i Âyan”dı.
Yetkileri ve işlevleri bakımından tam bir millet meclisi niteliğinde olmayan meclisin üyeleri Kanun-ı Esasi yerine padişaha bağlılık yemini ederek göreve başlıyorlardı. Padişah, meclisin gösterdiği adaylar arasından başkanı seçip atadığı gibi meclisin süresini kısaltma yetkisine de sahipti. Yasa önerisi getirmek için Padişah’tan izin almak gerekiyor ve yasalar konusunda mutlak yetkisi yine Padişah’ın elinde bulunduruyordu.
İlk kez 19 Mart 1877 tarihinde toplanan Meclis-i Mebusan, aynı yılın 28 Haziran’ında çalışmalarını tamamlayarak dağılmıştı. İkinci dönem meclis çalışmaları 13 Aralık’ta başlamış; II. Abdülhamid’in çeşitli gerekçelerle meclisi tatil etmesi üzerine 13 Şubat 1878’de tekrar dağılmıştı. Bu durum II. Meşrutiyet’in ilanına kadar sürmüş, ülkede meclise dayalı bir yönetim uygulanmamıştır.
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra yapılan seçimlerle oluşan yeni meclis 17 Aralık 1908’de toplanmış, 1909 yılında Kanun-ı Esasi’de yapılan değişiklikle Meclis’i Mebusan’a kendi başkanını seçme ve Padişah’tan izin almadan her konuda yasa önerisi getirme yetkisi tanınmıştır. 23 Temmuz 1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet döneminde, zamanla İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin denetimi altına giren meclis, 1912’de ve tekrar 1918’de feshedilmişti.
Atatürk, Müdafaa-i Hukuk yanlılarının çoğunlukta olduğu bu son Osmanlı Meclis-i Mebusanın, Anadolu’da toplanmasını istemiş, ancak meclis 12 Ocak 1920 günü İstanbul’da son kez toplanarak açılmıştı.Atatürk, Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın açılışı nedeniyle Heyet-i Temsiliye adına Meclis Başkanlığına aşağıdaki 14 Ocak 1920 tarihli telgrafı çekmiştir:
”… Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Örgütü altında kuvvetlerini, emellerini ve ruhlarını birleştirmiş olan millet, bugünden itibaren yalnız kendi iradesini temsil ve bilfiil hâkim kılacak olan Meclis’in koruyucusu vaziyetindedir ve bağımsızlık ve varlığının sonuna kadar savunulması yolunda onun en fedakâr bir dayanağıdır.”
Tarihimizin ve medeniyetimizin özeti olan İstanbul, 16 Mart 1920 günü ikinci kez işgal edilmesi üzerine ”Osmanlı Meclis-i Mebusanı” 18 Mart 1920’de son toplantısını yaparak çalışmalarına ara verme kararı almıştı. Zaten bu sıralarda milletvekillerinin bir kısmı da İngilizler tarafından tutuklanmış, 11 Nisan 1920’de ise Padişah iradesiyle feshedilmişti.
Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın12 Ocak 1920’deki son açılışından kısa bir süre sonra, yani 28 Ocak 1920 günü, İstanbul’da gizlice toplanmıştır. Bu gizli toplantıda, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın tek başarısı ve şerefli hatırası Atatürk’ün hazırladığı ve ”Felah-ı Vatan Grubu” nun meclise sunduğu ”Ulusal Ant” (Misak-ı Milli)’nin kabulü ile ilan edilerek,17 Şubat 1920 günü yabancı parlamentolara ve basına bildirilme kararı alınmıştır.
120 kişinin imzasıyla kabul edilen ”Ulusal Ant” (Misak-ı Milli), Erzurum ve Sivas Kongrelerinde alınan kararlar doğrultusunda oluşturulmuş altı maddelik bir bildiridir.
Bu bildiri ile kapitülasyonlar reddedilir ve bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin teorik sınırları çizilirken, Osmanlı Meclis-i Mebusan üyeleri bu sözleşme ile dünyaya “devlet ve milletin geleceğinin haklı ve devamlı bir sulha kavuşabilmesi için kabul edebilecek fedakârlığın en ileri derecesi” ilan ediyorlardı. Onlara göre sağlam bir Osmanlı saltanatı ve toplumun varlığı, her şeyden önce bu esasların kabulü ile mümkün olabilecekti.
28 Kânunusani 1336’da Osmanlı Meclis-i Mebusan Reisi ve Erzurum Mebusu Celâleddin Arif Bey tarafından imzalanan ”Ulusal Ant” (Misak-ı Milli)’in ön sözünde şöyle deniyor:
”Aşağıda imzası bulunan Osmanlı mebusları, devlet ve milletin haklı ve sürekli bir barışa kavuşabilmesi için imza atılabileceği son fedakârlıkların sınırını aşağıda bildirir ve bu ilkeler dışında Osmanlı saltanatı ve toplumun yaşamasını imkânsız sayar;
1-Erzurum Mebusu Celâleddin Arif
2-Gelibolu, Celâl Nuri
3-İstanbul, Kâmi
4-Karesi, Hacim Muhiddin
5-Van, Haydar
6-Ankara, Âtıf
7-Eskişehir, Abdullah Azmi
8-İzmit, Hüseyin Sırrı
9-Çorum, İsmail
10-İstanbul, Doktor Adnan
11-Sivas, Vasıf
12-Edirne, Galip Bahtiyar
13-Bayezid, Şefik
14-Trabzon, Ahmet Muhtar
15-İstanbul, Ahmet Selahattin
16-İstanbul, Hamid
17-Bursa, Ahmed Münir
18-Kangırı, Tevfik
19-Tekfurdağı, Süleyman Faik
20-Kütahya, Ali
21-Tekfurdağı, Hüseyin Rahmi
22-İstanbul, Rauf Ahmed
23-Denizli, Mehmed Emin
24-Bolu, Cevat
25-Kırkkilise, Bahaeddin
26-Amasya, Ömer Lütfi
27-Yozgat, İsmail Fazıl
28-Sivas, Hüseyin Rauf
29-Urfa, Şükrü Nasih
30-Ankara, Ahmed Rüstem
31-Canik, Mehmed Ali
32-Canik, Emin
33-Amasya, İsmail Hakkı
34-Sinop, Rıza Nur
35-Gelibolu, Şakir
36-Erzurum, Süleyman Necati
37-Amasya, Bekir Sami
38-Erzurum, Hüseyin Avni
39-Aydın, Hüseyin Kâzım
40-Çanakkale, Mehmed Ali
41-Tekfurdağı, Mehmed Ragıp
42-Saruhan, Hamid Muvaffak
43-Canik, Cavid Paşa
44-Çanakkale, Süleyman
45-Saruhan, Reşid
46-Karahisar-ı Sahib, Ali
47-İstanbul, Eşref
48-Edirne, Mehmed Şeref
49-Karesi, Abdülaziz Mecdi
50-Edirne, Faik
51-Kırşehir, Ali Rıza
52-Karesi, Rasim
53-Urfa, Ali Fuad
54-İstanbul, Numan Abdülmecid
55-Bolu, Mehmed Ali
56-Bolu, Tayyar
57-İstanbul, AhmedFerid
58-Konya, Kâzım Hüsnü
59-İzmit, Ali
60-Erzurum, Ziya
61-Bolu, Tunalı Hilmi
62-Ertuğrul, Mehmed Arif
63-Çorum, İsmet
64-Antalya, Hamdullah Suphi
65-Tokat, Ahmet Ziya
66-Tokat, Ömer Şevki
67-Erzincan, Halil
68-Canik, Hacı Ahmed
69-Gümüşhane, Rıfkı
70-Erzurum, Zihni
71-Menteşe, Hilmi
72-Yozgat, Bahri
73-Konya, Ömer
74-Kangırı, Refet
75-Siverek, Bekir Sıdkı
76-Van, Münip
77-Kangırı, Behçet
78-İzmir, İlhami
79-Kütahya, Rasih
80-İzmit, Hakkı
81-Kastamonu, Şükrü
82-Aydın, Cami
83-Bursa, Osman Nuri
84-Çatalca, Hayreddin
85-Trabzon, Şefik
86-Burdur, Hüseyin
87-Trabzon, Hasan Hüsnü
88-İzmir, Yunus Nadi
89-İstanbul, Mişon
90-Gümşhane, Zeki
91-Lâzistan, Osman
92-İstanbul, Reşad Hikmet
93-Karesi, Fuad
94-Mardin, Ebululâ
95-Kastamonu, Doktor Suat
96-Trabzon, Hüsrev
97-Sinop, Zeki Zekeriya
98-Niğde, Mehmed Emin
99-Hakkâri, Asaf
100-İzmir, Tahsin
101-Sivas, Samih Fethi
102-Konya Mebusu Hacı Bekir
103-Niğde Mebusu Hacı Mustafa
104-Bursa, Hasan Fehmi
105-Kastamonu Mebusu Yusuf
106-Kemal
107-Eskişehir, Halil
108-Kırşehir, Rıza
109-Bursa, İlyas
110-İstanbul Mebusu Ahmet Muhtar
111-Ankara, Hilmi
112-Kırkkilise, Mustafa Arif
113-Saruhan, Mahmud Celâl
114-İçel Mebusu Ali
115-Kastamonu, Mehmed Besim
116-Hakkâri, Mazhar Müfit
117-Maraş, Tahsin
118-Sivas, Ziya
119-Kırşehir, Rıza
120-Trabzon, Ali Şükrü
Osmanlı İmparatorluğu’nun son Meclis-i Mebusanı’nın 28 Ocak 1920’de kabul ettiği ”Ulusal Ant” (Misak-ı Milli)’nin altı maddelik bildiri ise şöyledir:
Birinci Madde:
”Devlet-i Osmaniye’nin münhasıran Arap ekseriyeti ile meskûn olup 30 Teşrinievvel 1918 tarihli mütarekenin hîn-i akdinde muhasım orduların işgali altında kalan aksamının mukadderatı ahalisinin serbestçe beyan edecekleri ârâyatevfikantayin edilmek lâzım geleceğinden mezkûr hatt-ı mütareke dâhil ve haricinde dinen, irfânen, emelenmüttehid ve yekdiğerine karşı hürmet-i mütekabile ve fedakârlık hissiyatiylemeşhûn ve hukuk-ı ırkiyye ve içtimâiyyeleri ile şerâit-i muhitiyelerinetamamiyle riayetkâr Osmanlı İslâm ekseriyeti ile meskûn bulunan akşamın hey’et-i mecmuası hakikaten veya hükmen hiçbir sebeple tefrik kabul etmez bir külldür.” (-;30 Ekim 1918’de mütareke imza edildiği gün müttefiklerin işgali altında kalmış olan toprakların mukadderatı ora halkının serbestçe bildirecekleri oylarına göre belirlenmelidir. Mütareke hudutları içinde kalmış olan ve dince, ırkça ve birbirlerine karşı sevgi, saygı ve fedakârlık duygularıyla dolu geleneklerine ve çevrelerine ve haklarına riayetli Osmanlı İslam çokluğu bulunan yerlerin tümü fiilen veya hükmen hiçbir sebeple bölünmez bir bütündür./ Osmanlı Devleti’nin özellikle Arap çoğunluğunun oturduğu ve 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nin imzası sırasında düşman ordularının işgali altında kalan kısımlarının geleceğinin, ahalinin serbestçe verecekleri oya uygun olarak tayin edilmesi gerektiğinden, adı geçen mütareke sınırları içinde din, ırk ve soyca birlik olan, birbirine karşılıklı saygı ve fedakârlık hisleriyle dolu bulunan, gelenekleri ve toplumsal hukuklarıyla yaşadıkları yerin şartlarına tamamıyla uyan Osmanlı-İslam çoğunluğunun oturduğu kısımların hepsi, hakikatten ve hükmen, hiçbir sebeple ayrılık kabul etmez bir bütündür.)
İkinci Madde:
”Ahalisi ilk serbest kaldıkları zamanda ârâ-yıâmmeleriyle anavatana iltihak etmiş olan Elviye-i Selâse için lede’l-icab tekrar serbestçe ârâ-yıâmmeye müracaat edilmesini kabul ederiz.”(-;Ahalisinin serbest oylarıyla ana vatana katılmış olan 3 liva (Kars, Ardahan, Batum) için gerekirse yeniden halkoyuna başvurmasını kabul ederiz. (ATATÜRK’ÜN HALK EGEMENLİĞİNE VE ÖZGÜRLÜĞÜNE SAMİMİ İNANIŞININ KESİN BELGESİ VE İNSANCIL MİLLİYETÇİLİĞİNİN DELİLİ!) / Ahalisi ilk serbest kaldıkları zamanda verdikleri oylarla anavatana katılmış olan ”Elviye-i Selase” (Kars, Ardahan, Batum) için, gerektiği takdirde tekrar serbestçe oylamaya başvurulmasını kabul ederiz.)
Üçüncü Madde:
”Türkiye sulhuna tâlikedilenGarbi Trakya vaziyet-i hukukiyesinin tespiti de sekenesinin kemâl-i hürriyetle beyan edecekleri ârâyateb’an vaki olmalıdır.” (-;Batı Trakya’nın hukuki durumu halkının serbestçe verecekleri oya göre tespit edilmelidir. / Türkiye ile yapılacak barışa bırakılan Batı Trakya’nın hukuki durumunun tespiti, halkının tam bir hürriyetle vereceği oylara göre yapılmalıdır.)
Dördüncü Madde:
”Makarr-ı Hilafet-i İslamiye ve Payitaht-ı Saltanat-ı Seniye ve Merkez-i Hükümet-i Osmaniye olan İstanbul şehriyle Marmara Denizi’nin emniyeti her türlü haleden masun olmalıdır. Bu esas mahfuz kalmak şartıyla Akdeniz ve Karadeniz Boğaz’larının ticaret ve münakalât-ı âleme küşâdı hakkında, bizimle sâir bilumum alâkadar devletlerin müttefikan verecekleri karar muteberdir.” (-;İslam halifeliğinin ve saltanatın başkenti İstanbul ve Marmara denizinin güvenliği her türlü müdahalenin dışında olmalıdır. Bu ilke saklı kalmak şartıyla, Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaretine açılması hususunda bizim de ilgili devletlerin birlikte verecekleri kararı tanıyacağız./ İslam hilafetinin merkezi, saltanatın payitahtı ve Osmanlı hükümetinin merkezi olan İstanbul şehri ile Marmara Denizi’nin emniyeti her türlü ihlalden korunmuş olmalıdır. Bu şartlara uymak kaydıyla Akdeniz ve Karadeniz boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması hakkında bizimle diğer bütün ilişkili devletlerin ortaklaşa verecekleri karar geçerli olacaktır.
Beşinci Madde:
”Düvel-i İtilâfiye ile muhasımları ve bazı müşarikleri arasında takarrür eden esasât-ı ahdiye dairesinde ekalliyetler hukuku —memalik-i mütecâviredeki Müslüman ahalinin de aynı hukuktan istifade etmeleri emniyesiyle— tarafımızdan teyid ve temin edilecektir.” (-;Türkiye’deki azınlıkların hukuku, civar memleketlerdeki Müslüman halkın aynı haklardan faydalanmaları şartıyla tarafımızdan güven altına alınacaktır./ İtilaf Devletleri’yle hasımları ve bazı ortakları arasında da kararlaştırılan anlaşma esasları içinde azınlıkların hukuku, civarda bulunan memleketlerdeki Müslüman ahalinin de aynı hukuktan istifadeleri güvencesiyle tarafımızdan teyit ve temin edilecektir.)
Altıncı Madde:
”Milli ve iktisadi inkişafâtımız daire-i imkâna girmek ve daha asri bir idare-i muntazama şeklinde tedvir-i umura muvaffak olabilmek için her devlet gibi bizim de temin-i esbâb ve inkişafâtımızda istiklal ve serbestî-i tâmme mazhar olmamız üssü’l-essas-ı hayat ve bekamızdır. Bu sebeple siyasi, adli, mali vesairinkişafâfatımıza mâni kuyûda muhalifiz. Tahakkuk edecek düyûnâtımızın şerâit-i tevsiyesi de bu esasâta mugayir olmayacaktır. 28 Kânunsani 1336. (-;Milli ve ekonomik gelişmemizi sağlamak ve daha modern bir idareye kavuşmak üzere bizim de gereken şeyleri serbestçe yapabilmemiz varlığımızın şartıdır. Bu sebeple gelişmemizi engelleyecek siyasi, adli, mali kayıtların karşısındayız. Tespit edilecek borçlarımızın ödeme şartları da bu ilkeye aykırı olmamalıdır. / Milli ve iktisadi gelişmemize imkân vermek ve daha asri, muntazam bir idare şeklinde işlerin yürütülmesini başarabilmek için, her devlet gibi bizim de gelişmemizin sağlanmasında bağımsızlık ve tam serbestliğe sahip olmamız, hayatımızın devamının temel esasıdır. Bu sebeple siyasi, adli, mali gelişmemizi önleyen bağların karşısındayız. Ortaya çıkacak borçlarımızın ödeme şartları da bu esaslara aykırı olmayacaktır.)
Aşağıdaki görselde bir Misak-ı Milli kartpostalı görmekteyiz. Kartpostaldaki kılıçların üzerinde ise şunlar okunuyor: ”Zulmün topu var güllesi var kal’ası varsa, hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.”
***Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.