Eşi Karim’i gazeteye yolladıktan sonra yatak odasına dönüp akşam yeni yıl partisinde giyeceği elbisesini son defa denemek için üzerine giydi Darya. Boy aynasında kendisini tekrar izledi. 12 yaşında bir kız çocuğu annesi olmasına rağmen hala vücudu son derece düzgündü. Bu gece giyeceği mini elbisesine uygun saç modellerini denemeye koyuldu bir bir. Kararını vermişti, upuzun dalgalı saçlarını açık bırakacaktı.
Kızı Parvin, henüz kalkmıştı, heyecanla annesine seslendi.Bale dersi için pespembe tülden diktirdikleri kısacık elbisesinin nerede olduğunu sordu. Darya elbiseyi çoktan hazırlamıştı. Özenle kızının çantasına yerleştirdi ve kahvaltıdan sonra onu okula yolcu etti.
Her sabah yaptığı gibi elinde kahvesiyle televizyonun başına geçti. Yine aynı haberler vardı ekranda.”Şah ülkeyi terk edecek,mollalar emperyalizme ve kapitalist düzene karşı ülkeye özgürlük ve demokrasi getirecek”
Bu haberler onu da ülkenin en prestijli gazetesinde köşe yazarlığı yapan kocası Karim’i de çok endişelendiriyordu.Onlar gibi düşünen çok az sayıda insan vardı çevrelerinde. Ve onlar da bu yüzden birçok eski dostla artık görüşmeyi kesmişlerdi.
Telefon sesiyle yerinden kalktı bir anda. Arayan dernekten en yakın arkadaşı Tala’ydı. Sesi titriyordu Tala’nın. Hemen derneğe gelmesini, Perizat Hanım’ın acil toplantı düzenlediğini ve eksiksiz bir şekilde bir saat sonra dernekte toplanmaları gerektiğini söyledi.
Yılbaşı partisi için hazırlanması gerektiği halde Tala’nın sesindeki telaş hemen derneğe gitmesine sebep oldu Darya’nın.
İçerideki oval masanın etrafında toplanmış kadınlardan en yaşlı olanı ayağa kalkarak gözlerinde biriken yaşı elinin tersiyle sildi. Yavaşça koyu kızıla boyatılmış saçının yüzüne düşen kısmını eliyle geri itti.Derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı.
Dernekte bugüne kadar kadın haklarıyla ilgili yapılan çalışmalardan ötürü bütün arkadaşlarına teşekkür ettikten sonra, başkanlıktan istifa ettiğini açıkladı. Şaşkın bakışlar ve doğal bir uğultu arasında açıklamasına devam etti.
Çok kısa bir süre sonra ülkede her şeyin değişebileceğini,derneklerinin kapatılabileceğini artık meselelerinin hamilelik iznini uzatmak ya da erkeklerle eşit koşullarda çalışmaktan çok daha vahim olacağını söyledi.
Herkesin sesi soluğu kesilmişti.Sessizliği ilk bozan Darya oldu. Sert bir ifadeyle tam olarak ne anlatmak istediğini sordu. Ne yani gerçekten mollalar mı ülkeyi yönetecekti? Bu türden bilgiler her zaman fısıldansa da Perizat Hanım’ın hükümetin içinde aktif görevde çalışan kocasının söyledikleri her zaman diğer kaynaklara göre çok daha güvenilir olmuştu.
Perizat Hanım bu soru karşısında hiç duraksamadan cevap verdi.”Hanımlar; ülkede İslami bir devrim olma olasılığı kaçınılmazdır. Ve bu da çok kısa bir zaman içinde gerçekleşecektir. Şeriat kurallarına göre bütün düzenimiz değişecek ve haklarımızı savunmamız gereken bir derneğe de ihtiyacımız olmayacaktır. Çünkü bu değişimden sonra savunacağımız şey “insan hakları”olacaktır. Bu konu da bizi fazlasıyla aşar. Meselemiz hayatlarımıza sahip olmak, özgürce yaşamak, istediğimizi giyebilmek, istediğimiz sinemaya ya da tiyatroya gidebilmek, erkeklerle aynı ortamda oturabilmek,eşlerimizle bir kadeh şarap içebilmek gibi bugüne kadar her zaman yaptıklarımızın artık yapılamayacak olmalarıdır. Lütfen beni affedin dedi son olarak. Ağlayarak her biriyle vedalaştı ve dernekten çıkıp gitti.
İlk şok atlatıldıktan sonra, ilk konuşan da içlerinde en genç olan tiyatro oyuncusu güzel Raha oldu..Neşeli, biraz da inanmamış tavırla,umursamaz hallerde masadan kalktı.
”Aman boş verin bunları. Her zamanki safsata işte!bu ülkeye şeriat meriat gelmez kızlar…korkmayın..zaten baktım ki geldi mollalar, toplar tası tarağı doğru Türkiye’ye giderim…Sevgilim de bir Türk, orada oyunculuk yaparım. Valla siz düşünün, çoluğunuz çocuğunuz var, bir yere kıpırdayamazsınız.”
Tek tek masadan kalktılar, hızla derneği terk ettiler. Hepsinin ağzı “abartıyor” dese de gözlerdeki endişe farklı konuşuyordu. Korku içlerini kavurmaya başlamıştı.
Akşam, Karim her zaman hızlı hızlı, nefes almadan konuşan karısındaki sessizliği fark edince ne olduğunu sordu. Kadın kısaca olanları anlattı. Adam hiçbir şey söylemedi. Sadece dudağının kenarı hafifçe büzülerek karısının gözlerinin içine baktı. Bir derin nefes alıp geç kalacaklarını, artık evden çıkmaları gerektiğini söyledi.
En yakın arkadaşlarına yeni bir yılı neşe içinde karşılamak için gittikleri yolda birbirleriyle hiç konuşmadılar.
Büyük bir kalabalık karşıladı ikisini. Ellerde şaraplar, viskiler, klasik müzikle dolup taşan,mis gibi parfüm kokusunu içlerine çekerek partiye süzülüverdi ikisi de. Birkaç kadehten sonra ikisi de havaya girip eğlenmeye başlamıştı. Sanki bu sene bu şekilde kutladıkları son yeni yıl partisi olacaktı. Biraz da bu yüzden tadını çıkarırcasına her zamankinden çok daha coşkuyla kutladılar. Saat gece yarısı 12:00 ı bulduğunda birbirlerine sıkıca sarıldılar. Kadın bir damla göz yaşını kocasının omzuna bırakmıştı tıpkı bir daha asla geri gelmeyecek 1978 yılı gibi.
Partide kimse politika konuşmadı. Oradaki herkes olacakları bilen, kendi çaplarında büyük siyasi mücadele veren azınlıkta kalmış ve artık korkuları yüzünden cesaretleri kırılmış olan bir topluluktu. Mutsuzlukları sahte neşelerinin gölgesinde kalmıştı bir gecelik.
Her sabah ezanla uyanmaktan bıkmış olan küçük Lila dedesinin evin içinde “namaz vakti”diye kükremesiyle soluğu tuvalette aldı. Ev buz gibiydi ama abdest alıp salonda annesinin,babasının ve dedesinin ardında saf tuttu. Namazdan sonra kahvaltı ediliyordu. Babasıyla dedesinin konuşmaları da hep aynıydı.”Allah’ın izniyle ulu kurtarıcımız gelecek, bizi rüşvetten, uyuşturucudan sapıklıktan kurtaracak.”
Lila henüz 8 yaşındaydı. Babası evden dışarı çıkarken annesi gibi başını örtmesi gerektiğini söyleyip duruyordu son zamanlarda. Ama o hiç örtünmek istemiyordu. O kadar güzel saçları vardı ki, herkes onun saçlarına bayılırdı okulda. O sabah kahvaltıda yinelendi bu istek. Babası Elham Bey kızına son defa uyarıda bulundu.
”Artık bu evden dışarı başını örtmeden çıkmayacaksın anlaşıldı mı?”Ağlayarak odasına koştu Lila. Annesi de peşinden geldi. Hiçbir şey söylemeden kızına takacağı örtüyü uzattı.
”Hadi bakalım, bunu evden çıkarken tak başına, istersen okulda çıkarırsın.”
Lila ağlayarak giyindi, evden çıkarken dedesiyle göz göze geldi. Artık başı örtülüydü, dedesi Mehdi Bey örtünün üstünden kızın başını okşadı gülümseyerek. Lila okulun kapısında bir çırpıda başörtüsünü çıkardı, çantasına sakladı ve içeri girdi.
Mehdi Bey oğluyla beraber çıktı dışarıya. Hemen köşedeki bakkaldan her gün okudukları gazeteyi aldı. Gazetenin manşeti pek bir hoşuna gitmişti.”Kurtarıcı Fransa’dan Özgürlük Çağrısı Yaptı.”Özgürlük?
Ettikleri dualar sonunda yerine ulaşmıştı işte. Ülke tamamen dış güçlerden kurtulacak, bağımsızlıklarına kavuşacaklardı ve en önemlisi de İslami kurallarla yönetilen bir cumhuriyet kurulacaktı. Her şey düzene girecek, son zamanlarda almış başını giden ahlaksızlık artık son bulacaktı.
Yılın ilk günleri ülkede herkes aynı konuyu konuşuyordu. Çoğunluk kurtarıcının gelmesini istiyordu. Hemen hepsi bu düzenden bıkmış,refah bir hayatın hayalini kuruyordu.
14.Ocak.1979
O sabah Darya kalkar kalkmaz televizyonu açtı. Karşısına çıkan ilk haberle bağıra bağıra ağlamaya ağlamaya başladı. Sesi duyan kocası ve kızı hemen yataklarından fırlayıp salona geldiler. Televizyondaki güzel spiker asık bir suratla haberi okumaya devam etti.”Şah bu sabah ülkeyi terk etti.” Karim telefonu eline aldı panikle, hemen gazeteyi aradı. Tek verdiği cevap “Tamam geliyorum, düzenleyelim, toplanalım” Aceleyle evden çıktı, gazeteye gitti.
Darya kızının korktuğunu anlayınca yanına gidip ona sarıldı.”Korkulacak bir şey yok, bu çocuklarla ilgili bir mesele değil. Şimdi sen hemen okula gidiyorsun. Hadi bakalım saçlarını tarayalım.”
Parvin çok korkuyordu, annesi korkuyordu çünkü ve hepsinden önemlisi babası bile korkmuştu.O halde gerçekten ortada korkulacak önemli bir şey vardı. Bugün okula gitmek istemediğini söylese de annesi kabul etmedi, isteksizce ve endişeli bir şekilde evden dışarı çıktı.
Darya kızıyla kocasını evden yollar yollamaz hemen sokağa çıktı. Sanki görmesi gereken bir şeyler vardı dışarıda. Sokak aynı sokaktı. İnsanlar da dünküyle aynıydı. Mahallenin değişmemiş görüntüsü içini ferahlattı azıcık. Biraz şuursuzca etrafta dolandıktan sonra evine geri döndü. Evine girer girmez yatak odasına gitti. Aynada kendini izledi biraz. Ne kadar güzel olduğunu düşündü. Kızının fotoğrafına takıldı gözleri. O da tıpkı annesi gibi çok güzel olacaktı. Tam aynada kendini izlerken kapkaranlık bir görüntüyle karşılaştı. Oda kararmış tek aydınlık kalmıştı geriye…Aynadan duvara yansıyan tek bir aydınlık.
Aynada iki kişi vardı tanıyamadığı. Tanımıyordu çünkü karanlık ve örtülüydüler. Daha bir yakınlaştı, gözlerini kısarak iyice baktı..Kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Küçük olan bir kız çocuğuydu. Bu onun kızıydı. Sadece küçücük suratından taşan bakışlarından tanımıştı kızını.
Ne saçları görünüyordu ne de bedeni.Bir çocuk mu? Bir kadın mı belli bile değildi. Niye gülmüyordu? Neden böyle mutsuz neden böyle öfkeliydi…?Kapkara çarşaftan geriye kalan koskocaman karanlık bir gelecekti kızında gördüğü.
”Anne neler oluyor?”diye sordu.
”Anne neden izin verdin buna? Neden direnmedin? Beni neden korumadın anne?”
Ağzı sanki kilitlenmişti Darya’nın. Aynadaki kadın cevapladı küçük kızını…
”Aldatıldık, beni affet kızım.”
LİLA…
O akşam evde büyük bir coşku vardı Lila’larda. Dedesi ve babası pek bir keyifliydiler. Annesi talep doğrultusunda börekler döşemiş, tatlılar yapmıştı. Ev kalabalıktı.Bir sürü örtülü kadın, sakallı sarıklı adam gelmişti evlerine. Uzun, dikdörtgen masanın bir yarısına kadınlar, diğer yarısına adamlar sıralanmıştı. Herkes çok mutluydu. Herkes meyve sularını havaya kaldırıp kaldırıp duruyordu. Lila kola içmek istiyordu ama yine alınmamıştı eve. Eğer kola alınmış olsaydı o da sebebini bilmeden büyüklerin coşkusuna katılacak içi kola dolu bardağını onlar gibi kaldıracaktı. Ne güzeldi büyüklerin böylesine mutlu olmaları…
Annesi uyku vakti geldiğinde onu kucağına alıp götürdü odasına. Ertesi gün giyeceklerini çıkarıp yatağın ayak ucuna yerleştirdi bir bir. En sonunda da baş örtüsünü çıkarıp koydu.”Sabah bunları giyeceksin.”Lila’nın neşesinden eser kalmadı. Küçük ayısına sıkıca sarılarak yorganın altına büzüştü.
Parvin, okuldan eve geldiğinde ağlamaktan gözleri şişerek küçülmüş annesinin kararmış suratıyla karşılaştı.
”Ne oldu anne? Hasta mısın yoksa? Neden makyaj yapmadın?”diye sordu.
Darya gözlerinde biriken yaşları göstermemeye çalışarak kızına sıkıca sarıldı. Söyleyecek bir şey yoktu ki. Ne cevap verecekti kızına. Son sözü aynadaki kadın söylemişti aslında. Söz bitmişti sanki artık. Şimdi susma zamanıydı.
Onların sofrası Lila’ların sofrasına göre çok daha az yemekle süslüydü. Annesi ve babası tabaklarındaki yiyeceklerle oynuyorlardı sanki. İkisi de hiç konuşmuyor, hiçbir şey yemiyorlardı. Sofradan kalktılar aynı anda. Darya televizyonu açmaya yöneldi ki Karim onu durdurdu.
”Açma lütfen Darya.”
Parvin ikisinin de gözlerinin içine baktı zaman uyuma zamanıydı belli ki…Küçük kız bu gece kendi başına yatması gerektiğini düşündü.Odasına gitti kapısını kapatıp yatağına girdi. Ayısını koynuna aldı, yorganın altına büzüştü.
O gece yanına ne annesi ne de babası gelmişlerdi. Her akşamki “iyi geceler öpücüğü”bu akşam verilmemişti.
Her şey inanılmaz bir hızla değişmeye başlamıştı sokaklarda. Sokaklar güvenli değildi artık. Bu yüzden kimse dışarı çıkmak istemez olmuştu. Bir bir kapatılan sinemalar, gösterimden kalkan filmler,tiyatro oyunları, kılığı yüzünden taciz edilen kadınlar hatta kendi evlatlarını “devrim karşıtı”olduğu için idam ettiren babaların haberleriyle herkes büyük şoklar yaşıyordu ülkede. Moda kavramı kalmıştı yerli yerinde. Kavram yerinde duruyordu ama içerik değişmişti…”tesettür modası”
Kadın varsa moda da kalırdı kuşkusuz. Artık ülkede iç çamaşırı satan mağazaların vitrinleri yeni baş örtüsü modelleriyle süslenmişti. Hatta ülkeye bu türden kıyafetlerin girmesi de yasaklandığından kaçak bir şekilde komşu ülkelerden gelenlere iç çamaşırı siparişi verilir olmuştu.
Sokaklar da çılgına dönmüştü. Artık herkes birilerinden kaçar gibi yürüyordu sanki. Hızlı ve telaşlı.
Darya’da payına düşeni ilk defa o gün yaşamıştı. Açıkça şiddete maruz kalmıştı markette alışveriş yaparken.Üstelik bir hemcinsi tarafından.Yanına dikilen, şişmanlığını üstündeki çarşafla bile kapatmayı becerememiş kadın kolundan sıkıca tutarak ve çekiştirerek Darya’nın suratına doğru bağırdı.
”Ne bu halin? Başını ne biçim örtmüşsün orospu?”
Direnmeye çalıştı Darya. Kolunu hızla çekerek kadının elinden kurtardı. Koşarak çıktı marketten, ağlayarak evine gitti. Kocasını aradı hemen olanları anlattı. Adam bugün 3 eşcinselin idam edildiğini anlattı karısına.ve şöyle söyledi…”Lütfen artık başını adam akıllı örtmeden dışarı çıkma Darya. Sakın bunu yapma.”
”Kapat çeneni Karim. Ben örtünmüyorum anladın mı beni? Hiç kimse o örtüyü başıma takamaz benim, anladın mı?hiç kimse yapamaz bunu!”
“tak!” diye kapattı telefonu kocasının suratına.
Korku bu kadar mı titretebilirdi bir insanı. Ya öfke? Kıpkırmızı olmuştu Darya’nın suratı. Bağıra bağıra ağlamaya başladı. Odasına koştu, bütün makyaj malzemelerini etrafa savurdu. Aynaya parfüm şişesini fırlattı, binbir parçaya bölünmüş aynada akmış sürmeleriyle lekelenmiş suratını seyretti. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmemişti kocasına.
Artık ne huzur vardı ne de mutluluk. Tek hissedilen korku ve öfkeydi Darya’larda.
Komşusu Delbar sesleri duyunca kapısını çaldı Darya’nın.
Neler olduğunu sordu?Sanki farkında değildi hiçbir şeyin.
”Neler mi oldu? Neler olduğunu bilmiyor musun Delbar?
Artık her şey bitti. Artık hiç kimse sokaklarda kapanmadan gezemiyor, sinemalar, tiyatrolar tek tek kapatılıyor. Bugün 3 eşcinsel idam edilmiş. Kadının biri beni markette taciz etti. Daha ne olsun Delbar?”
Delbar arkadaşının tepkisini abartılı buldu.
”Bunlar yeni yönetime geçiş sancıları Darya. Göreceksin her şey tam da istediğimiz gibi olacak. Göreceksin refaha kavuşacağız. Her şey alıp başını gitmişti artık bakkallar uyuşturucu satar olmuştu, bu halkın biraz toparlanması gerekiyordu, çok iyi oldu. Korkma her şey düzelecek. Bunlar sona erecek, kimse bize zorla bir şey yaptıramaz, bir süre sonra her şey yerli yerine oturacak.”
Darya bu defa da komşusunun sözleriyle yıkıldı. Herkes umutluydu, değişim istiyorlardı. Kimse olanların,olacakların farkında değildi.Kandırılıyordu herkes,herkes kanmıştı. Ülke gidiyor, kadınlar bitiyor, özgürlük rafa kalkıyordu. Karşı komşusu bile söylediğine göre zaten her şey bitmişti. Kadını nazikçe uzaklaştırdı Darya.
Delbar gitti ve kapısını usulca kapatarak “evine kapandı”…
Sokaklardaki kargaşa zirvedeydi artık. Kurtarıcı başa geçeli aylar olmuştu. Yavaş yavaş herkes birbirine “aslında neyin kurtarıldığını”sormaya başladı. Birkaç ay sonra meşrulaşmıştı yönetimleri. Artık mollalar yönetiyordu ülkeyi. Ve bu yönetimi onların eline halkın tam da kendisi vermişti. Mollalar bu zaferi Darya’nın karşı komşusu sayesinde kazanmıştı. Bir referandum yapıldı, halka sordular “İslamiyete evet mi? Hayır mı?”
Kim “hayır”diyebilirdi ki bu soruya. Sadece 140 bin Darya hayır dedi. Geri kalan 20 milyon Delbar “evet” diyerek aldandı. Aldatıldı.
Karim Bey işten çıkaralı aylar olmuştu. Çalıştığı gazete kapatılmıştı. En büyük tutkusuydu yazmak Karim’in. Artık evinde yazıyordu. Aşkı ve sevgiyi yazıyordu artık Karim, yüreğine gömmek zorunda olduğu çağdaş, uygar memleket aşkını. Üstelik aylar süren sorgular esnasında maruz kaldığı işkencelerden sonra. Canını da zor kurtarmıştı ama keşke canı yerine kızının geleceğini kurtarabilseydi. Yazdığı yazılarda hep özürler diliyordu doğacak torunlarından.
Artık parasız da kalmışlardı ama asıl dertleri bu değildi. Kızları Parvin’in taktığı isimle “Sakallı Pencere”dedikleri televizyonun her gün bir felaket haberiyle onları boğmasıydı.
Sokaklarda herkes usul usul yürür olmuştu.Konuşmak hem tehlikeli hem de yasaktı. Bazen bir kadının suratına atılan kezzapla,ya da bir başkasının evire çevire dövülmesine tanık oluyordu gözler. Çok canları acıyordu, korkudan titreyerek hemen saçlarının açılıp açılmadığını kontrol ediyorlardı. Bir çoklarının “gelip geçici bir fırtına” dedikleri değişim ve şiddet artık kabul görür olmuştu. İş bunu sindirebilmekteydi sadece.
Darya’da sindirmişti yavaş yavaş. Ta ki,o sabah postacı kapısını çalana kadar. Bir zarf tutuşturdu eline kadının. Hiç suratına bakmadan, gözlerini gözlerine değdirmeden, zarfı verip hızlı adımlarla uzaklaştı postacı. Hemen zarfın üstünü okudu Darya.
Mektup Türkiye’den geliyordu. İstanbul şehrinden. Kalbi pır pır ediverdi. Açınca okuduklarıyla ağlamaya başladı. Olduğu yere çömelerek bir daha bir daha okudu Raha’nın yazdıklarını. Dernek kapatıldıktan sonra bir daha hiç haber alamamıştı Raha’dan. Oysa şimdi O Türkiye’deydi. Türk sevgilisiyle beraber yaşıyordu ve bir tiyatroda çalışıyordu. En son oyunundan bir sahnenin fotoğrafını da eklemişti mektuba. O kadar güzeldi ki Raha. Bir Türk tiyatrosunun sahnesinde fırtına gibi esiyordu bir İranlı.
Türklerin kurtarıcısının fotoğrafı da asılıydı sahne duvarında…Tertemiz, tıraşlı masmavi gözlerle süslenmiş o surata, Türklerin Mustafa Kemal’ine öyle bir sevgiyle baktı ki Darya, arkadaşına bu özgürlüğü verdiği için, ona kucak açtığı için Türklerin Ata’sına minnet etti.
”Keşke sen,keşke sen benim Mustafa Kemal’im olsaydın” dedi kendi kendine.
“Keşke ben de senin özgür kadınlarından birisi olabilseydim.” “özgür” olabilseydim…
Kocasının odasına yöneldi elinde mektupla. Adam masasında her zamanki gibi sesi kısılmış bir şekilde Vivaldi dinleyerek yazısını yazıyordu. Kadın fotoğrafı kocasının masasına bıraktı usulca. Karim kafasını kaldırdı, baktı karısının yaşlı gözlerinin en derinine…Gördü çığlıkları, tekrar fotoğrafa döndürdü başını, anladı karısının ne demek istediğini, içi acıdı Karim’in.. Sağ elinde tuttuğu kalemini öyle bir sıktı ki “çat” diye kırılıverdi kalem orta yerinden. Yaş yerine sanki kanla dolmuş gözlerini yavaşça kaldırdı yukarı doğru. İki çift umutsuz göz yakaladı birbirini.
“Ama…”dedi.
“Ama ben ülkemi seviyorum Darya, burayı terk edemem. Ben bir İranlıyım…”
Özgürlük çığlığı sesini kesti, kadın odadan Karim’in üstüne kapıyı çarparak çıktı. Karim onca işkenceye ve zulme maruz kalmıştı ama hiç o günkü kadar ağlamamıştı daha önce…Karim yazdığı aşka, sevgiye döktü göz yaşlarını…Bütün oda, o çok sevdiği memleketi gibi kapkaranlık oldu…