…“Bir çetin bilmece sorsam Paşa’dan,
Söylemem memleket bağışlamadan,
Mutlaka İzmir’i isterim anne! (Kemalettin Kamu, ‘İzmir’e Tahassür’)”
9 Eylül 1922, Türk askerinin kurtuluş özleminin sembolü, Türk milleti için unutulmaz bir tarih, bir kurtuluş simgesidir. Öyledir ki, 26 Ağustos 1071’de Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolu topraklarına vurulan Türk mührünün, hiçbir güç ve ittifak tarafından silinemeyeceğini 851 yıl sonra yeniden bütün dünyaya ilan ettiğimiz bağımsızlık günüdür.
9 Eylül, ilk bakışta 1912’de başlayan on yıllık savaş sürecinin sonudur. Trablusgarp, Balkan Savaşları ve nihayet I. Dünya Savaşı’nın sonunda girişilen İstiklal mücadelesinin savaş meydanlarındaki kısmını bitiren, Şark (Doğu) meselesinin Batı devletlerinin istediği gibi halledilmeyeceğini bildiren tarihtir.
9 Eylül, Türk milleti için unutulmaz bir tarihtir, bir kurtuluş simgesidir. Öyledir ki, kağnısıyla taşıdığı cephane “milletin malıdır” ıslanmasın diye bebesinin örtüsünü taşıdığı cephanenin üstüne örterek gösterdiği sahiplenmenin başarı günüdür. Kışın balçığa dönüşen tozlu, ham toprak yollarda hayvanı yetmediğinde kendini koşarak öküz arabalarıyla çektiği çilenin, taşıdığı cephanenin hedefine ulaştığı gündür.
9 Eylül, daha düzenli ordular kurulmadan efeleriyle, milis kuvvetleriyle giriştiği, Urfa’da şahlanıp şan aldığı, Maraş’ta kahramanlaştığı, Antep’te gazi olarak üzerine düşeni yaptığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin düzenli orduları bayrağı devralana kadar toprağını, dinini, mukaddesatını başarıyla savunduğu mücadelenin vuslat günüdür.
9 Eylül, Türk milleti için unutulmaz bir tarihtir, bir kurtuluş simgesidir. Öyledir ki, devletin ihtiyaç duydukça istediği bedenini, canını son on yıldır cepheden cepheye koşarak heder etmesinin üstüne bu defa Büyük Millet Meclisi Orduları Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa’nın emriyle kendi boğazını doyurmaya zor yeten malının, hayvanının da %20 – %40’ını verdiği, hiçbir şey veremeyenin bir kat çamaşır verdiği Milli Mücadelenin son noktasıdır.
9 Eylül, bağımsızlık için savaşmak gerektiğini savunarak milleti yeniden savaşa çağıran, ülkeyi savaşa sokan İttihatçılardan olmakla suçlanan, ihtiyaçlarını bazen zorla alan, Padişah iradesi, hükûmet beyannamesi, şeyhülislam fetvası ile katli vacip ilan edilen Millî Mücadeleciler ile “mecburi şeriat, ulu’l emr’e itaat” düsturuyla inandıkları hükûmet arasında kaldıkları sıkıntılı günlerin bittiği tarihtir.
9 Eylül, Türk milleti için unutulmaz bir tarihtir, bir kurtuluş simgesidir. Öyledir ki, Tanzimat ile başlayıp Meşrutiyet ile hayata geçen halkın memnuniyeti ve hâkimiyet hakkı iddiasıyla padişahların taht ve hayatlarını kaybettiği; muhassıllık seçimleri ile başlayıp vilayet meclisleri ve nihayet Meclis seçimleri ile gelişen sürecin hayat-memat meselesine evrildiği son aşamasında iradesini eline aldığı, yurdunu emperyalist oyuncağı işgalcilerden temizlediği tarihin de simgesidir.
9 Eylül, Mondros mütarekesinin imzasından sonra uluslararası ve savaş hukukuna aykırı işgallerin başladığı andan itibaren Türk milletinin giriştiği bölge bölge kurtuluş mücadelesini Yunan askerinin 1919’un 15 Mayıs’ta çıkarılmasıyla top yekûn mücadeleye dönüştürdüğü “Kurtuluş Sembolü İzmir’in Bayram Günüdür”.
9 Eylül, İnönü Savaşlarıyla sınanan kendine güven duygusunun Kütahya-Altıntaş’ta tereddütler uyanmasına karşın “Sakarya Melhame-i Kübrası” yla ordunun bütün birimlerinin yanı sıra tüm millete yerleştiği; milletin bütün gücünün Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları’nın etrafında, Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanmasına mukabil harekete geçmek için bir yıl hazırlık yapmak zorunda kalınan nihai hamlenin simgesidir.
9 Eylül, 26 Ağustos 1922 sabahı gün ağarmadan topçu ateşi ile başlayan büyük taarruz, piyade ve süvarilerin büyük kahramanlıklarıyla gelişmiş, ilk iki gün içinde Yunan cephesi yarılarak Afyon ve çevresi kurtarılmıştı. 30 Ağustos’ta Dumlupınar’da Başkomutanlık Meydan Muharebesinde ana kuvvetleri imha edilen Yunan kuvvetleri hızla İzmir’e doğru çekilmeye başladığında 15 Mayıs 1919’dan beri görülen rüyanın gerçekleştiği tarihtir.
9 Eylül, Türk askerinin kurtuluş özleminin sembolü 1 Eylül’de Başkomutanından aldığı “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” emrini yerine getirmek için harikalar yarattığı tarihtir. Günümüz şartlarında karayolu ile 327 km olan Afyonkarahisar- İzmir arasındaki yolu, kaçan düşmanı takip edip artçılarıyla savaşarak 10 günde aldığı yoldur.
9 Eylül, Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal Paşa’nın her safhasıyla düşündüğü, hazırladığı, hazırlandığı ve yönettiği, sonunda zaferle taçlandırdığı İstiklal Harbi’nin simgesi, yetkileri ve görev süresi hakkındaki eleştirilerden yılmadan Başkomutan olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine verdiği görevi yerine getirdiğinin göstergesidir. Sadece karşısındaki düşmanla değil, arkasındaki emperyalist dünya desteğiyle, sağlık sorunlarıyla, maddi yoklukla, silah ve cephane eksiğiyle, uğraştığı bir savaşın nihai hedefidir. Büyük Millet Meclisi içinde başkomutanlık yetkilerini uzatmak istemeyen, ordunun saldırı kabiliyeti olmadığını iddia eden muhalefetle de uğraştığı bir süreçtir.
Atatürk’ün bu münasebetle 13 Eylül 1922 günü milletine yazdığı zafer bildirgesi şöyledir:
-…”Büyük ve asil Türk milleti
Ordularımız 9 Eylül 38 sabahı İzmirimizi ve yine 9 Eylül 38 akşamı Bursa’mızı muzafferen tahlis ettiler (kurtardılar). Akdeniz askerlerimizin zafer teraneleriyle (ezgileriyle) dalgalanıyor.
Asya imparatorluğuna yeltenen küstah bir düşmanın muharebe meydanlarına gelmek cesaretinde bulunan ordu kumandanlarda kumanda heyetleri günlerden beri Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin esiri harbi bulunuyorlar.
Düşmanın başkumandan tayin ettiği General (Trikopis) birçok gece ve gündüz meyusane (umutsuzca) muharebatı ve her çare-i halâsı (kurtuluş) tecrübe ettikten sonra nihayet maiyetindeki generaller ve erkân-ı harbiyeleri ve kumanda ettiği ordunun elinde kalabilen bakay’asiyle (kalanlarıyla) arzı teslimiyet eyledi. Eğer Yunan kıralı da bugün esirler meyanında bulunmuyorsa bu, tacıdarların (taç sahiplerinin), şiarı esasen yalnız milletlerinin safalarına iştirak etmek olduğundan ve muharebe meydanlarının felaketli günlerinde onların saraylarından başka bir şey düşünmemek tabiatlarındandır.
Garp fabrikalarının çelik zırhları ile kaplanan muazzam Yunan orduları artık Anadolu dağlarında zabitleri tarafından terk edilmiş zavallı sürüler, cinayetlerinden tedehhüş ederek (dehşete düşerek) kudurmuş kitleler ve ağaç diplerinde kalmış dermansız yaralılardan ibaret kaldı. Düşman ordularının malzemei harbiyesi neman sülüsanı (üçte iki) itibariyle topraklarımızdadır. Düşmanın esirlerden başka insan zayiatının yüz binden ne kadar fazla olduğunu tayin etmek müşkildir. Fakat selahiyeti resmiye ile milletimize tebşir ederim (müjdelerim) ki bizim insan zayiatımızın dörtte üçü hafif yaralı olmak üzere on bin nüfusa baliğ olmaktadır.
Büyük Türk milleti, ordularımızın kabiliyet ve kudreti düşmanlarımıza dehşet, dostlarımıza emniyet verecek bir kemal (yetkinlik) ile tezahür etti. Millet orduları on dört gün zarfında büyük bir düşman ordusunu imha ettiler. Dört yüz kilometrelik fasılasız bir takip yaptılar. Anadolu’daki bütün memaliki müstevliyemizi istirdat eylediler (istila edilmiş topraklarımızı geri aldılar). Büyük zafer münhasıran senin eserindir. Çünkü İzmirimizi ihtirasatı siyasiye neticesinde adeta memnunen düşmana teslim eden heyetlerle milletin hiçbir münasebeti yok idi. Bursa’mızı istilâ eden Yunan kuvvetleri ise ancak imparatorluğun askeri teşkilâtiyla tevhidi amal (emel birliği) ve tevhidi harekât ederek muvaffak olmuşlardı. Vatanın halâsı milletin rey ve idaresi kendi mukadderatı üzerinde bilakaydüşart (kayıtsız ve şartsız) hâkim olduğu zaman başlamış ve ancak milletin vicdanından doğan ordularla müspet (olumlu) ve kati neticelere ermiştir.
Büyük ve necip (soylu) Türk Milleti, Anadolu’nun halâsı zaferini tebrik ederken sana İzmir’den, Bursa‘dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selâmını da takdim ediyorum.
13.9.338 (13 Eylül 1922)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Başkumandan Mustafa Kemal.”