Mehmet Pişkin…
35 yaşında. Dün intihar ederek hayatına son verdi. Mehmet Pişkin ODTÜ mezunu, başarılı, sosyal, yakışıklı bir adam. Mehmet Pişkin dün bir intihar videosu çekti. Videoda; “hayatıma az sonra veda edeceğim” dedi. Mehmet Pişkin bu videoyu Facebook’ta paylaştı. Arkadaşları “şaka mı” diye sordu. Bazıları uyandı, yanına koştu. Mehmet Pişkin, dün hayatına son verdi…
Haber gibi anlatılır mı bu olay!
Haber cümleleriyle editör kimliğiyle buna yakın anlattık biz de olayı. Videoyu yayınlamayı uygun görmeden servis yaptık…
Peki neydi asıl olan? Yukarıdaki saçmalık kadar basit miydi? İlk paragrafta okuduğunuz cümleler anlattıklarının derinliğini, onun içinde bulunduğu durumu anlatmaya yetiyor mu?
****
Bir iş günü, hafif geç kalınmış ama tedirginlik yok. Her zamanki gibi; her zamandan farklı bir hareketlilik var ofiste. Çay filan da demli, herkeste gülümseyen bir ifade…Gülümsemeyen kimse yok gibi. Ben de gülümsüyorum. Nişantaşı kalabalığının alışıldık gürültüsü odama kadar sızıyor. Seç Haber yerli yerinde. Herkes işini tıkır tıkır yapıyor. Ben de yapıyorum.
****
Bilgisayar ekranında bizim işimiz. Ekrandan bize bakan yüzlere alışkınız. Bazen taş oluyoruz, bazen ağlamaklı. Ama yine de yapıyoruz işimizi. En kalitelisi olsun diye yırtınıyoruz, hızlı olmak da zorundayız. Sizlere kalite servis edelim istiyoruz. Şifa niyetine olsun diyoruz, bütünün hayrına çıksın istiyoruz bütün yazılarımız, emeğimiz…
****
Yine o niyetle iş başındayım ben de. Bir adam çıkıyor karşıma. Gözlerimin ta içine kilitlemiş gözlerini, anlatıyor…”Az sonra” diyor, “az sonra öleceğim.”
“Anlamıyorum…İnternette sürekli dolanan salak videolardan biri mi acaba?”
“Merhaba, bu sabah hayatıma son veriyorum…”
Anlıyorum. Şaka değil, gerçek…Anlatan sözleri değil; bakışı, duruşu, kararlılığı…Ürperti sarıyor her yanımı…
“Neden be çocuk! Yapma, dur sakın yapma, sakın…Bekle, oyalan, dur gitme. Sakın gitme…Neden, neden, neden, dur bekle…” İçimde derinden gelen “onu tutma” telaşı…Ekrandan yakalama, durdurma isteği. Sadece “iş” gözüyle bakılamayacak kadar korkunç bir trajedi gözlerimin önünde benimle konuşuyor.
Hayatına girenlere teşekkür ediyor, hem Türkçe hem İngilizce…”Kendinize iyi bakın ben yapamadım, umudumu yitirdim, motivasyonumu yitirdim, enerjim düşük. Alkollü değilim, aklım başımda, çok düşündüm ve karar verdim ölmeye” diyor. Bazen gülümsüyor, endişeli bir hale bürünüyor ara sıra. Sonlara doğru, “korkuyorum biraz” diyor. Yani; diye ekliyor, “iş beklediğim gibi gitmezse…”
****
Elimde biriken çaresizlik…Nasıl durdurulabilirdi, kimdi bu adam? Hayat yaşanılması gereken bir şey değil mi? Gitme…Yoğun bir durdurma isteği…Meğer o konuşurken bir sokak ötemdeymiş sadece. Sokağa fırlasam koşarak gitsem 3 dk sonra oradayım belki. Kurtarabilmek mümkün olur muydu?
Olamazdı, olamadı… Kimsecikler yetişemedi ölümü yaşama çevirmeye…
İş işten çoktan geçmiş, onun gencecik bedeni bir ipte sallanarak dünyayı terk etmişti…Her şey bitmişti artık. O gitmişti…
Haber dönüyor her yerde. Haberin, günün en çok tıklanacak haberlerinden biri olduğunu biliyorum. Tıklanma telaşım sıfır. Daha önemli bir görevi yapamamış olmanın verdiği derin bir sızı. Araştırıyorum önce. Facebook sayfasını buluyorum, onlarca insan üzüntüyle çığlık atıyor sayfada. Onlarcası şaşkın. Bazıları olaya müdahale etmek için yanına koşmuş, geç kalmışlar. Öldü, yetişemedik haberi yayılmaya başlıyor sayfasında… 13 dakikalık bir video değil de 5 dakikalık olsaydı acaba yetişilebilir miydi diye düşünüyorum…
Acı çekiyorum…
İçimde birden bir ses konuşuyor; İnancım bana yardım ediyor, ‘O’ durumu anlatıyor sanki;…“Ölüm anını değiştirmek mümkün değil, bu külli kaderdir, değiştiremezsin…Bir aşık olma zamanı vardır, bir de ölme zamanı…” Ölüm kavramıyla ilgili inancımla yüzleşiyorum bir anda…
Üzgünlüğüm devam ama tuhaf bir rahatlama. Yine Mehmet düşüyor aklıma; “İnanmıyorum diyordu. Allah’a inanmıyorum, dinlere de inanmıyorum, beni gömmeyin, vasiyetimdir diyor. Bedenimi kadavra olarak kullansınlar, kemiklerimle çocuklar oynasın ya da balıklara atsınlar…”
En karanlık günlerden ona sığınarak çıktığımı hatırlıyorum. Ondan korktuğumdan değil de, onu çok sevdiğimden bu hayatı son ana kadar sürdürmek gerektiğini hissedişlerim geliyor aklıma…
Mehmet’e son olarak şunu söylüyorum; “Mehmet, keşke gitmeseydin be adam! Gitmeseydin de büyük acılardan, gündüzlere nasıl çıkanlar tanıdığımı sana da anlatabilseydim…” Keşkeler hiç tanımadığım halde beni bile sarmışken; yakınlarına sabır diliyorum…Kabullenme gücü diliyorum hepsine…
Nurlar içinde uyu…Ve umuyorum ki “O” sevgiyle karşıladı seni gittiğin yerde, “gel bakalım çocuk, gel…”
Gönlü güzel olana gönül verin tabi yine, her zaman…İnancınız en büyük yardımcınız olsun…
Pelin’in Perisi