16 10 2014
Gündem karışık ve yeterice sıkıcı bu yüzden biraz geyik takılalım diye düşündüm …
Aslında bir röportaj planlıyordum bu yazım için; ama Cuma günü aşağıdaki düşünceler çıktı işte bir Cuma gününün getirdiklerinden..
Önce bir tweet gördüm ,
‘Kendini vazgeçilmez sananlardan vazgeçmek çok keyiflidir ‘
Epey de “like” almış
Sizi bilmem ama ben hep vazgeçilmez olmak istemişimdir.
Annesinin babasının vazgeçilmezi,
Çocuklarının vazgeçilmezi,
Arkadaşlarının vazgeçilmezi ,
Elbiselerimin en vazgeçilmez olması , şimdi de yazılarımın vazgeçilmez olması ,
Ve tabiî ki sevgilimin en vazgeçilmezi ,
Hadi yalan deyin bana
Hangimiz sizi vazgeçilmez hissettirecek duygularla karşılaşmak istemez ?
O vazgeçilmez olma duygusu değil midir en büyük aşkları ve tutkuları doğuran?
Birbirinin vazgeçilmezi olmak tadına doyum olmayan bir duygu ..
Ben kim miyim ?
İnsanoğluyum bir insancığım .. İnsanoğlunun mayasında vardır like almak like like sen biriciksin teksin alkış…
Değil biz insancıklar ,markalar bile en vazgeçilmez benim diye bas bas bağırmıyor mu ?
Vazgeçilmez olmak harika bir duygudur güven verir ,sıcacık sarar sizi her türlü huysuzluğunuzu çeker ben vazgeçilmezimi kaybettim onun vazgeçilmeziydim…
Kısaca sarılın vazgeçilmezinize ve vazgeçilmez olduğunu hissettirin siz de vazgeçilmez oluverirsiniz çünkü vazgeçilmezlik sevgidir, aşktır kısaca ne kadar vazgeçilmez hissettirirseniz o kadar vazgeçilmez olursunuz ,
Biraz karışık oldu ama anlayan anlar artık …
Sonra Cuma günü öğlen falandı galiba Pelin’in yazısı ile öğrendim; genç bir adamın sosyal medyada paylaşarak gerçeğe dönüştürdüğü , toplumsal ve ruhsal nedenlerin etkisi ile kendi hayatına son vermesi eylemini… Bizden biri Nişantaşlı , Allah rahmet eylesin bu konuda fazla söyleyecek bir sözüm yok; sadece hayatın bize bir armağan olduğunu düşünüyorum, iyisi ile kötüsü ile.
Armağanın iyisi kötüsü olmaz, bize armağan veren birine ben bunu beğenmedim al geri diye yüzüne fırlatmanın ne derece doğru olduğu sorgulanır .
Bunalınca herkes düşünür , bazen de dillendirir ölmeyi ‘Yeter’ der artık yaşamak istemiyorum ‘deyiverir ,aslında bu haykırışın altında benim de farkıma varın ,ben hepinizden çok yaşamak istiyorum yok mudur?
İyisi ile kötüsü ile hayatı eyvallah deyip tamamlamak da bir görev.
İnancım bu; dünyaya gelişimizin mutlaka bir sebebi ve tamamlamamız gereken ufacık da olsa görevlerimiz olduğu yönünde…
……..
Cuma İstanbul ve akşamları özellikle Nişantaşı’nın trafiğinin en yoğun ve çekilmez olduğu saatler, artık kendime verdiğim sözlerden birini tutmak için adımlar atmaya başladım ya , bugün erken çıkacağım işten flörtüm ile buluşmaya… OOO KİMMİŞ O demeyin hemen , kendimi bildim bileli su ile aram iyidir sudan çıkmak istemem yaz kış ama son yaşadığım travma beni su ile iyice ayrılmaz ikili yaptı, su benim terapi ve mutluluğum.Akşam planım eve erken varıp havuz sefası yapmak yüzmek yüzmek yüzmek …
Ben bu planlar içinde mağazadan çıkma hazırlığımı yaparken kapı çaldı .Oturur beklersin kimse gelmez tam çıkacağım dersin kapı çalar Murphy kanunu…
Kapıyı açtım uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım çok da severim kendisini uzunca bir tatilde idi, gezmediği ülke kalmadı,öpüştük falan ‘Çıkıyor musun’ dedi, ‘Evet’ dedim, bir taraftan toparlanırken ayak üstü sohbet ettik.
-‘ Harika görünüyorsun’ dedi , beni yukarıdan aşağıya süzerek ’Son derece dingin , güzel ,toparlamışsın, tatil falan mı yaptın’ ?
Son derece yorgun görünüyordu ,hatta biraz karışık ,uzun bir seyahatten geri gelmişti .
-Hayır dedim Nişantaşı ve evden başka bir yere gitmedim kısaca bıraktığın noktadayım.
-‘Tatil yapmadan nasıl oluyor bu dinlenmiş hal, hem tatil yapma , çalış çalış , hem bu kadar dingin ol ? diyerek soran bakışlarla beni süzdü …
İçimdeki muhalif gıcık yine harekete geçti , oldu bitti bu tatil kavramına karşıya … gıcık sen bi sus ordan dedim .
Gıcık tatil lafına gıcık ya dayanamadı başladı döktürmeye …
-Sor bakalım dedi ,’Kendini de götürmemiş mi tatile ?
‘Götürmüştür ,götürmüştür… öfkelerini ,kırgınlıklarını ,hesaplaşmalarını ,unuttuğu gülüşleri valizin bir kenarında kendi ile beraber taşıdı ise eğlenmek ve dinlenmek için geçirilecek süre neye dönmüştür sor bakalım ‘ diye devam etti gıcığım , çoğu yaşadığı şehri, doğru dürüst tanımadan ,yaşayamadan koştur koştur bir yerlere koşturuyor sözde dinlence , bu eylemin adı ‘ trafik ve hengame’ olabilir mi acaba ?
‘Sen kendi tatilini anlat’ dedi, gıcığım ’Yaşadığın içsel serüveni, kendinle ,doğayla ,yaşamla ilgili ,su ile yaşadığın aşkı anlat senin sana kattıklarını onun gittiği ülkeler ona katmış mı ?’
Tatil insanın beynindedir, sen eğer kendinle çelişkide isen her yer sana azap olur ,dinlence değil.
Anlat ona,’Tatil okunmamış bir kitabın sayfalarında ,
balkona çıktığında yüzüne vuran rüzgarın getirdiği ağacın kokusu ve hışırtısında en çok da içinde yarattığın huzurda .
Tatil yalnızlığın o hüzünle , sessizliğinin karışık deminde ,
hatta aldığın sağlıklı nefese şükür etmede , o nefes için her an mutluluk duymada anlat anlat dedi içimdeki gıcık heyecanla, ..
Hııı dedim arkadaşım gittiği ülkeleri sıralarken İtalya ,Almanya, oradan Fransa sonra da Bodrum …
İçimdeki gıcık tekrar bir çığlık attı üstelik Bodrum hele temmuz sıcağında ,kalabalık , hiç çekilmez.
‘Ne güzel’ dedim ,arkadaşıma’Ne güzel yerler görmüşsün’ o anlatırken .
Arkadaşım bir taraftan anlatıyor bir taraftan da nasıl bu kadar zayıfladın diye arada devamlı soruyor
Mağazadan çıkarken ,
-Üzüntü etken ama yüzme tabiî ki diyorum.
Sevgiyle kalın