Futbol saha içerisinde oynanan bir oyun gibi gözükse de, aslında tamamen yönetimsel bir sanattan ibarettir.
Dünyanın ya da Türkiye’nin TOP 1000 firmalarında olduğu gibi, çağımızın dünya çapında tanınan futbol kulüpleri de esas başarıyı uzun vadede sağlam adımlar atarak, stratejik planlar yaparak, günü kurtarmaktan ziyade önümüzdeki 5 – 10 yılda nerede olacaklarına dair bir hedef seçerek yollarını çizerler. Bu demek değildir ki, uzun vadeli yapılan her plan firmanın göz açıp kapatıncaya kadar büyümesine neden olacaktır. Bazen büyük firmalar kısa vadede küçülerek uzun vadede çığ gibi büyümenin temelini hazırlar.
Başlığı bilakis manidar attım ama amacım Galatasaray’ın son zamanlarda önüne gelenden dört gol yemesini yazıp çizmek değil (bunu herkes yapıyor), Galatasaray’ın Ünal Aysal dönemini kısaca hatırlamak ve ‘’neden böyle oldu?’’ sorusuna kendi çapımda cevap vermek.
Yazılarımı düzenli olarak okuyanlar şu durumun benim için sürpriz olmadığını farkedebilir; Galatasaray’ın özellikle İtalyan hoca tercihleri ve sözleşme yenilemek için oyuncularına verdiği saçma sapan maaşlar ile kara bulutların beklediğimden erken çökeceğini bir sene kadar önce yazmıştım.
Biraz daha detaylı bir analize girmeden önce, Ünal Aysal’ın bu kulübe geldiğinde vaat etmiş olduğu uzun vadeli projelerin hiçbirini gerçekleştirmediğini, tamamen kısa vadede başarılar üzerine odaklandığını, bunda ezeli rakiplerinin şike davasından dolayı etkilenip küçülmeye gittikleri için başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Kişisel fikrim; eğer şike davasından dolayı Fenerbahçe ve Beşiktaş kan kaybı yaşamasaydı, Ünal Aysal’ın kulüp içerisinde küçülmeye gidip, kulübün önceliğinin maddi durumu düzeltmek olduğu bir strateji geliştirmesiydi ki kongrede verdiği vaatler bunun üzerineydi. Lakin kendisi projelerini unutup farklı bir strateji izlemeyi tercih etti. Sportif başarı ile tüm camianın sevgisini kazanıp, gelen başarıya endeksli projeler ile kulübün kasasını doldurmak riskli bir işti ve günü kurtarmaktı. Başarı gelmeyince de şimdiki durumların yaşanması kaçınılmaz oldu. Eminim ki çok pişman olmuştur.
Gelin hep birlikte Ünal Aysal’ın 3 senelik Galatasaray serüvenini mevsimsel bir analiz tipi ile irdeleyelim;
İLKBAHAR – YAZ DÖNEMİ:
14 Mayıs 2011 döneminde rekor oyla seçilen Aysal kulübün başına geldiğinde enkaz aldı desek yalan olmaz. Sezonu sekizincilik ile bitiren bir kulübü ertesi sene Fatih Terim’i takımın başına getirip, pahalı ve isimli transferleri ile şampiyon yapmak kağıt üzerinde başarılı bir iştir. Tabii bunları yazarken, yapılan şike operasyonunu da atlamamak lazım. Beşiktaş ve Fenerbahçe gibi iki önemli rakibinin tamamen pasifize edilip, futboldan çok saha dışı olaylar ile ilgilenmelerinden istifade edememek yeteneksizlik olurdu. Dolayısıyla Galatasaray’ın bütçelerini ufaltan iki takım karşısında elde ettiği iki şampiyonluk benim için çok büyük bir başarıdan ziyade olması gerekendir.
Galatasaray’ın bu dönemdeki en büyük başarısı ile Şampiyonlar Ligi’nde yaptıklarıydı. Temsilcimiz men cezaları sebebiyle direkt olarak şampiyonlar ligine gitme ve tam 3 sezon üst üste gruplarda mücadele etme hakkı kazandı. İlk senesinde çeyrek final gören ekip, ikinci sene yine gruptan çıkarak bana göre takdir edilesi işler yaptı ve en önemlisi kasasını doldurdu. Şampiyonlar Ligi’nde mücadele eden tek takım olduğu için UEFA’dan gelen para Türk takımları arasında bölünmedi ve Galatasaray yıllık 30 milyon Euro üzerinde bir parayı kasasına koydu.
Ünal Aysal kulübün borçlanmasını ve olmayan parayı hesap etmeden basketbola da yatırım yaparak hem kadınlarda, hem erkeklerde müthiş başarılar elde etti ve tabiri caizse şubenin altın dönemi yaşandı. Kulüp artan yatırım nedeniyle Euroleague için lisans hakkı elde etti ve tarihinde ilk defa bu prestijli alanda yarışma hakkı kazandı. Beşiktaş’ın küçülmeye gitmesi sebebiyle yollarını ayırdığı Ergin Ataman ve Carlos Arroyo paranın miktarına bir kere daha bakmadan havada kapan Ünal Aysal 23 yıl aradan sonra Türkiye Basketbol Ligi’nde sezonu şampiyon olarak tamamladı. Geçen sene ise kulüp tarihinin en büyük rezilliklerinden birini yaparak 3-3 giden final serisinde son maça çıkmadı ama orası ayrı konu, girmeyelim.
Kadın basketbol branşı ise Türk spor tarihinin en büyük başarılarından birine imza atarak FIBA Kadınlar Avrupa Ligi şampiyonluğunu finalde ezeli rakipleri Fenerbahçe’yi mağlup ederek kazandı. Bunun yanı sıra bu şube arka arkaya üç Türkiye Kupası şampiyonluğu elde etti.
SONBAHAR– KIŞ DÖNEMİ:
Her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi, yaz ayları ufak ufak inzivaya çekilince önce sonbahar baş gösterir. İnsanlar da yavaş yavaş dolaplarındaki yazlıkları bir kenara kaldırır, kışın geleceğini bildikleri için kazaklarını, paltolarını dolaplara asarlar. Galatasaray için ise bu durum Ünal Aysal’ın kabuk değiştirmesiyle birden bire belirdi. Bekliyorduk ama erken oldu. Türkiye’ye geldiğinde tam bir batı beyzadesi olan Ünal Aysal, elde edilen şampiyonluklar ve sportif başarılar ile yurtdışında iken rafa kaldırmayı öğrendiği egosuna yenik düştü ve bizden biri oldu.
Tıpkı güzide başka bir kulübümüzün başkanı gibi takımı iki sene üst üste şampiyon yapan teknik direktörü yollamak için türlü türlü işlere girdi. Bu işlerin bazıları GSM operatörlerine giden sms mesajlarını ortaya çıkarmak kadar kötüydü ama ego böyle bir şey. Haklı çıkabilmek ve bunu insanlara kanıtlamak adına bu türden işlere kalkışabiliyorsunuz.
Fatih Terim’i çeşitli ayak oyunları ile göndermeyi başaran Ünal Aysal içinse artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı çünkü kendisi futbolu bilmiyordu. Türkiye’de var olmayan saha içi sisteme dünyanın sistemine en sadık kalan liglerinden biri olan İtalyan ekolünü adapte etmeye çalıştı. RobertoMancini gibi hayatı boyunca yıldızlarla çalışmış bir adamın yabancı sınırlaması olan bir ligde başarıya ulaşmasını beklemek kocaman bir çılgınlıkken, Mancini’den sonra başka bir İtalyan olan, üstelik yıllardır kulüp takımı çalıştırmayan Cesare Prandelli’yi getirmek ‘benim ipimi çekin, ben Belçika’ya döneyim’ demekten başka bir şey değildi.
Ünal Aysal gitmeye tam anlamıyla karar vermeden birkaç ay evvel ise yukarıdaki çılgınlıklardan daha büyüğüne imza attı ve taraftarın şu sıralarda her maç yuhaladığı Burak Yılmaz ve Selçuk İnan ile sözleşme yenileyerek çılgın bir projeye imza attı. Burak ve Selçuk bu kadar yuhalanmalarına rağmen hayallerinde bile göremeyeceği bir zam artışı işe önümüzdeki 5 yıl için TAM 14 MİLYON EURO garanti para karşılığı anlaştı. Bu iki oyuncunun oynadıkları her maç için de 10.000 EURO para kazandığını ayıp olmasın diye yazmayacaktım ama ne yapalım, hayat acımasız.
Kulüpte para olmadığını sağır sultan biliyorken, SPK tarafından bir sürü soruşturma açılmışken, bankalar tarafından gelirlerine temlik konulmuşken, nakit sıkıntısı çekiyorken Ünal Aysal canı sıkılmış olacak ki ‘’bana ne arkadaş ben gidiyorum’’ diyerek başarılı file bekçisi Fernando Muslera ile de efsane bir kontrat yeniledi ve 4 sene için 14.3 MİLYON EURO garanti parayı Muslera’ya gömdü. Aydın Yılmaz ve Semih Kaya ile yenilenen kontratları Galatasaray’lı arkadaşlar kalp krizi geçirmesin diye yazmıyorum.
Oynamayan Eboue’ye senelik 2.5 milyon Euro saçmaya karar kılan Aysal, takımın kaptanı Sabri Sarıoğlu’nu daha dün gelen ne yaptığı belli olmayan İtalyan bir hoca için kadro dışı bıraktı. Bunların yanı sıra Engin Baytar ve Gökhan Zan’ın da kadro dışı bırakılmasına karar verildi. Sabri ve Gökhan yeteneksiz futbolcular olabilir ama sen gidip Tarık Çamdal gibi daha gol giden oyuncuyu düşürmeyi beceremeyen bir adama bir ton para saçıp senin senelerdir kahrını çeken, canını dişine takarak oynayan oyuncuları günah keçisi ilan edip kadro dışı bırakmak beceriksizliktir. Daha iyisini getiremediğinde ‘’birader sen ne yapıyorsun’’ diye taraftar sorar, cevap veremezsen tesisi de basar.
Geçtiğimiz ara transferde alınan Izet Hajroviç (yaz döneminde maaşı ödenemediği için bedavaya Werder Bremen’e gitti, taraflar davalık), Umut Gündoğan (22 senedir futbol takip ediyorum hala kim olduğunu bilmiyorum), Salih Dursun, Alex Telles, Koray Günter, Oğuzhan Kayar, Lucas Ontivero (sanırım kendisi aslen sumo şubesi için alınmıştı, şubeler karıştı, şu ara nerede bilmiyorum), Veysel Sarı ve Guillermo Burdiso gibi son derece vasat isimlere (hadi Telles’i ayrı tutalım) 18 milyon 700 bin Euro garanti ücret ödeme taahhüdünde bulundu ve bu isimler transfer edildi. Şu anda bu isimlerden bir tek Alex Telles oynuyor, o da genelde yedek kulübesinde.
Bu yaz döneminde de Tarık Çamdal, Goran Pandev, Blerim Dzemaili, Olcan Adın, Yasin Öztekin, Kaan Baysal, Sinan Gümüş ve Sinan Bolat alındı. Bir tek Olcan Adın katkı verebiliyor, gerisi para yutan bozuk kola makinesi gibi. Parayı veriyorsun ama karşılığında ürün gelmiyor.
Şimdi herkes diyor ki; SPORTİF BAŞARI VAR AMA MALİ SORUN BİTMEDİ. Yahu, nasıl bitsin! Size sırf şu 20 satırda çöpe atılan 50-60 milyon Euro paradan bahsediyorum. Bunun daha amatör şubeleri var, kulüp giderleri var, personel maaşları var, kısa vadeli borçları var. Bu tarz amatör bir zihniyet ile mali sorun nasıl bitebilir. Katlana katlana gider sonunda 1 milyar dolar olur, kulüp batar. Bir kulüp düşünün ki yapılan sermaye artırımından yaklaşık 150 milyon lira gelir sağlıyor fakat bu miktarın mali yapının düzelmesinde hiçbir faydası olmuyor. Anlayacağınız Galatasaray kötü durumda.
Ünal Aysal Bey’in Galatasaray’da yaptığı hatalara, amatörlüklere bakınca benim aklıma bir sürü soru geliyor:
Ünal Aysal bu denli yöneticilik beceriksizliğine rağmen nasıl milyar dolarlık bir iş adamı oldu? Kendisi acaba gerçekten başarılı bir işadamı mı? Eğer öyleyse Galatasaray’ı niye bu hale getirdi? Yoksa Galatasaray’ı sevmedi de camia üzerinden reklamını mı yaptı? Ünal Bey’in başkanlık dönemi maalesef okullarda ‘’Organizational Behavior’’ dersinde tez olarak işlenebilir ve bir şirketin nasıl yönetilmemesi gerektiğine dair literatüre girebilecek bir örnek olur.
Her yazın arkasından kış gelir, hazırlıklı olacaksın. Ünal Aysal unutmuş, biz hatırlayalım.
İyi Haftalar Dilerim,
@josephintavugu