Enver Aysever’ın her satırına bin bir anlam ve yaşanmışlık, her paragrafına ayrı bir öykü yüklediği yasak bir aşk romanı ‘Bu roman o kız okusun diye yazıldı‘… Bal Gözlü Kız Eda ile Kahverengi Pardösülü Adam‘ın aşkı.
“İstanbul’a yağmur yağıyordu. Bir aşk romanı girişi için uygun cümle kuruldu.”diyerek bir sihirbaz gibi kılıktan kılığa soktuğu büyülü kelimelerle bezediği bu aşk hikayesine ilk girişi yapıyor yazar sakin ve kendinden emin adımlarla… “Nişantaşı’ndayız. Kendini bu puslu fotoğrafa uygun gördüğünü umursamaz tavrından anladığımız, Kahverengi Pardösülü Adam, tüm olanları görüyor, ıslanmaktan ve rüzgarın beşik gibi sallamasından rahatsız olmadan ilerliyor Teşvikiye’ye doğru. Cerrah kuzeninin muayenesine doğru yol almakta adam. Anlamsız bir ısrar onu buraya getiren.” İki gün önce boynunun hemen yanında, sol omzunda bir yumru olduğunu fark eden adam, muayene için geldiği kuzeninden acı gerçeği öğrenir; kanserdir ve çok yakında ölecektir. “Misafirliğe gidilen bir akşam, saatlerdir oyuncaklar arasında, o sevgili arkadaşla oyunlar kurulur, oynanır, gözlerden uyku akar ama çocuk yine de büyük bir iştahla sarılmaktadır oyuna. Sonra anne sesi işitilir: ‘Gidiyoruz’ . Bu sesi duyacağını bilir çocuk, içinde hep bu ürpertiyi taşır, geciktirmek, ertelemek, yok saymak ister ama o ses gelir ve çınlar kulakta. Koca bir gün, kana kana oynanan oyunların bir önemi yoktur o an. İtiraz etse de nafile olacağını bilir, yine de beş dakika daha çalmak ister… Olmaz. Ya da olur ama beş dakika sonra yine çınlar kulak. İşte ölüm böyle beklenir. Çarpışan arabalarda kahkahalar atarak oyuna dalan çocuğun, sürenin dolduğunu bildiren zili işitmesi gibi!”
Hayatın o yoğun ve yorucu temposu içinde, ölümle hiç karşılaşmayacakmış gibi koşturup duran pek çok insan gibi bir anda iyi ya da kötü hayatının sona ereceği gerçeği ile burun buruna gelen Kahverengi Pardösülü Adam, geçmişe doğru bir yolculuğa çıkar. Göztepe’de ailesiyle beraber oturduğu gençlik yıllarına döner, anılar belleğinde saklandıkları yerden çıkarlar birer birer… Okuduğu üniversiteye gitmek için otobüs beklerken fark eder elinde kemanı ile yolun kenarında duran Bal Gözlü Kız’ı ilk defa. Her gün aynı saatlerde karşılaşır bu güzel kızla ama bir türlü konuşmaya cesaret edemez. “Bazı ‘an’lar vardır, koca bir öykünün sırrı onlarda gizlidir sanki. Ya da uzun cümleler, birbirinden karmaşık duygular, tuhaf olay orgüsü o ‘anlar’ için kurgulanmıştır. Koca gün, bal renkli gözlerle bu biçimde karşılaşmak için geçmişti sanki. Genç adamın yıllar yılı belleğinde taptaze kalacak o bakışa dair ne çok duygu biriktirdiğini, bilenler bilir. İnsan, içine, derinlere demir atan bu türden bir bakışı en güç anlarında kendisine sığınak olsun diye saklayabilir. Kimi zaman umudun yittiği yerde apansız çıkar gelir o imge.”
Sonunda bir elinde hayranı olduğu şair Cemal Süreya’nın şiir kitabı diğer elinde tuttuğu gitarından cesaret alarak genç kızla konuşmayı başarır ve Beyoğlu’nun barlarında beraber müzik programı yapmaya başlarlar. Barda çıkan bir kavga iki genci birbirine yaklaştırır ve büyük bir sevdaya dönüşen birlikteliklerin temeli de o gün atılmış olur. Mutlu son yoktur beraberliklerinde çünkü onlarınki yasak bir aşktır; Bal Gözlü Kız Eda yani asıl adıyla Rita bir Yahudi ailenin kızıdır…
Romanın ilerleyen bölümlerinde aslında sonu olmayan bu yasak aşk hikayesine fon oluşturan pek çok minik öykü de eşlik ediyor bize; 12 Eylül askeri darbesi, magazinin ve arabeskin hayatımıza girişi, dağa çıkanlar, Cumartesi Anneleri gibi.
“Bir ömür, nerede durduğuna göre hem uzundur hem göz açıp kapayıncaya kadar kısa” diyen Kahverengi Pardösülü Adam’ın hikayesi okunmaya değer…
“Anne ve babası daha küçük yaşlarda ölmüş çocuklar vardır. Anımsamazlar onları ve ölüm nedir bilmedikleri için bir acı da hissetmezler. O yokluk türlü biçimlerde karşılarına çıkınca ne yapacaklarını bilemezler. Tanımadıkları, görmedikleri anne ve babalarına yas tutmak zorundadırlar iyileşmek için. Buna gecikmiş yas denir. Ben de tüm ömrümü bunun için harcadım. Bir zamanlar kaçırdığım kutsal sevgimin yasını tutuyorum. Gecikmiş yas bu. Yumurcak yumru ve ben bunun izindeyiz. Ölünce yas bitecek. Hepsi bu. Güzel bir son!”
YAZAR HAKKINDA : 1971’de İstanbul’da doğan Enver Aysever, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden mezun oldu. Kurucusu olduğu Tiyatro Çisenti adlı tiyatro topluluğunda uzun yıllar yazar, yönetmen, oyuncu ve sanat yönetmenliği görevlerini yürüttü. “Renkler ve Günce”, “Yağmurla Gelen Yüzler”, “Yabancı’da Camus”, “Açık Evlilik”, “Dilekçe”, “Frankie and Johnny”, “Bir İstanbul Masalı”, “Şimdi Yaşa Sonra Öde” gibi oyunların yazarlığını ve yönetmenliğini üstlendi. Yazdığı çocuk oyunlarını “Çocuk Oyunları 1” adlı bir kitapta toplayan Aysever, “Geç Kalmış Romantik” adlı bir hikaye kitabı da yayımladı. 2006 yılında “Bir An Bin Parça” isimli romanı ile Yunus Nadi Roman Ödülü’ne layık görüldü. “Nasıl Yazar Olunur” ve “Yaralısın Türkiye” adlı iki deneme kitabı yazan Enver Aysever’in Finansal Forum, Varlık, Gösteri, İnsancıl, Cumhuriyet ve Birgün‘de makale, deneme ve araştırma yazıları yayımlandı. 2011-12 arası CNN Türk’te “Dört Bir Taraf” programında yorumcu olarak yer alan Aysever, aynı televizyon kanalında “Aykırı Sorular” adlı programı hazırlayıp sundu.