Gazi, Serbest Cumhuriyet Fırkası’na olan yakın ilgisinin bir inancı olarak, hemşiresi Makbule Hanımefendi’yi, bu partiye kaydettirmişti.
Mustafa Kemal’in bu jestle, sadece Fethi Bey’in şahsında memlekete bir teminat verirken, Türk kadınının da siyasete fiilen girmek ve vatanın temel davalarıyla alakalanmasını da işaret ediyordu.
Makbule Hanımefendi, kendisine verilen vazifeyi öylesine benimsedi ki, o yaz ağabeyi Mustafa Kemal’in misafiri olarak bulunduğu Yalova’da beraberinde Gazi’nin manevi evladı Nebile Hanım’ın validesini de alarak köyleri dolaşıyor, halkın hayatıyla alakalanıyor, dertlerini dinliyordu.
Bu arada da, iktisadi sıkıntı içinde olan köylünün ıstırabına fırkasının çare bulacağını açıkça söylüyor, tespit ettiği meseleleri de, Fethi Bey’e bildiriyordu.
Gazi’ye hemşiresinin Yalova köylerini dolaşıp, bilhassa köylü kadınların vergilerin ağırlığı karşısında:
—“Merak etmeyin, şimdi Serbest Fırka var, biz vergileri kaldıracağız.” diye propaganda yaptığından şikâyet edildi.
Gazi kendisine söylenenleri Fethi Bey’e anlatmış ve:
—“BEN SÖYLERSEM BELKİ MÜTEESİR OLUR, CANIM… VERGİSİZ DEVLET OLUR MU? BU NE BİÇİM VAAT?” demişti.
Makbule Hanımefendi’nin köylerdeki bu propaganda gezileri için, Serbest Fırka’nın kurucularından İstanbul Mebusu Süreyya Paşa, “ZAVALLI SERBEST FIRKA” başlığını taşıyan hatıralarında şöyle demektedir:
“Sonradan öğrendim ki; O sıralarda, bir gün Gazi’nin evladı manevisi Nebile Hanım’ın valideleri bir otomobille Yalova köylerinden birisine gitmişler, birçok köylü kadınlarıyla konuşmuşlar. Bu kadınlar hallerinden şikâyet etmişler; kimisi vergi borcundan bahsetmiş, vergi memurları gelip eşyalarını ellerinden alıp satıyorlarmış. Velhasıl bir türlü vergilerini veremiyorlarmış. Çünkü mahsul zamanlarına tesadüf etmiyormuş.
Kimisi başka şeylerden bahsetmiş. Neticede Hükümetten şikâyet!
Makbule Hanımefendi de tekmil köylü kadınlarına hitaben:
—“Şimdi Serbest Fırka teşekkül etti, bu vergileri kaldıracağız. İnşallah bundan sonra bu gibi müşkülata tesadüf etmeyeceksiniz, geliniz bizim Serbest Fırka’ya aza olunuz.” demiş.
Akşam Yalova’ya avdette Nebile Hanım’ın validesi bunları Gazi’ye anlatmış. Gazi kızmış ve akşam sofrada hemşiresine sormuş:
-…”NE O! SEN VERGİLERİ KALDIRACAĞIZ DEMİŞSİN.” diye çıkışmış.
Makbule Hanım da:
—“Evet, söyledim, ben propaganda yapıyorum. Sen nasıl Halk Fırkası için çalışıyorsan, ben de Serbest Fırka için çalışacağım.” demiş.
Gazi:
-…”YA ÖYLE Mİ?” diye cevap vermiş ve hemen bir motor hazırlatıp hemşiresini İstanbul’a gece yarısı göndermiş.
MAKBULE HANIM İSE HADİSEYİ BAŞKA TÜRLÜ ANLATMAKTADIR:
Ağabeyim:
-…”SERBEST FIRKAYA GİRMELİSİN, BU FIRKA MEMLEKETE HALK FIRKASINI DAHA FAYDALI YAPABİLECEK YOLLARI ARATIYOR. EĞER HALK ONUN YOLUNU BEĞENİRSE, İKTİDARA O GELİR. TÜRK KADINLARININ DA SİYASETLE BİR KANAAT MAHSULÜ OLARAK MEŞGUL OLMALARI DEVRİ GELMİŞTİR. BU MEVZUUDA SANA MÜHİM, O NİSPETTE ŞEREFLİ VAZİFELER DÜŞÜYOR. FETHİ BEYEFENDİ’DEN KURDUĞU FIRKANIN PROGRAMINI AL, OKU, BEĞENİRSEN ORADA ÇALIŞ.” demişti.
Ben de Fethi Beyefendi’den programı alıp dikkatle okudum. Yalova’da konuşulanları da dinliyordum. Halkın ne düşündüğünü anlamak için Yalova’da yakın köyleri dolaşmaya başladım. Halk, parasızdı, fakirdi, vergilerden, inhisar maddelerinden, malını değeriyle satamadığından, topraksızlıktan şikâyetçi idi. Bilhassa kadınlar, benim Gazi’nin hemşiresi olduğumu anlayınca, ağlayarak dertlerini dökmeye başladılar. Ben de onlarla beraber ağladım. Fırsat buldukça Gazi’ye intibalarımı anlatıyordum. Çok heyecanlı olduğum bir günde sofrada ağlayınca hem müteessir oldu, hem sinirlendi:
-…”SİYASETTE, HİSSİN YERİ BU KADAR ÇOK DEĞİLDİR. MÜTEESSİR OLMAKTAN ÇOK YAPABİLECEK ÇARELERİ DÜŞÜNMEK LAZIM. MESELA, KÖY KADINLARINA PARA KAZANDIRACAK EV ZANAATLERİ ÖĞRETİLMELİ. BİR FIRKANIN VAZİFESİ SADECE TENKİD ETMEK DEĞİLDİR. RAKİBİNİN DÜŞÜNMEDİKLERİNİ DÜŞÜNMEK VE TATBİK ETMEKTİR.” dedi.
Aradan birkaç gün geçmişti. Ben yine köylere gidiyor, halkla temas ediyordum. Tabii onlara Serbest Fırka’nın iktidara gelirse, dertlerine çare bulacağını da söylemeyi ihmal etmiyordum.
Beni yine ağabeyime şikâyet etmişler…
Sofrada, Ali Fethi Bey, Ağaoğlu Ahmet Bey, Nuri Bey gibi bizim fırkanın ileri gelenleriyle, Şükrü Kaya Bey, Recep Bey, Kılıç Ali Bey gibi Halk Fırkası ileri gelenleri ve Meclis Reisi Kazım Paşa vardı. Bu arada benim köylerdeki gezintilerim bahis mevzuu oldu. Gazi bana:
-…”YİNE VERGİLERDEN VE ASKERLİK HİZMETİNİN AZALACAĞINDAN BAHSEDİYORMUŞSUNUZ. BU DOĞRU MU? PROGRAMINIZDA BÖYLE BİR ŞEY VAR MI?” diye sordu.
Halbuki ben kat’iyen böyle bir şey söylememiştim:
—“Hayır… Ben asla böyle bir şey söylememiştim. Fakat bizim Fırkaya rey verirlerse, onların bu dertlerine çare bulacağımızı söyledim. Onlar da, dertlerini ve arzularını bu meselelerde topluyorlarsa, şikâyetleri bu mevzulardan olduğu içindir. Hem Halk Fırkası mensupları bizi her yerde kötülerken, biz de elbette kendimizi müdafaa edeceğiz. Memleket sıkıntısından bahsediyor ve çare istiyorsa, dertli olduğu içindir. Bizimle uğraşmayı bıraksınlar da, halkın derdine deva arasınlar. Hem benim söylemediğim sözleri, huzurunuzda söylenmiş gibi arz etmeye nasıl cesaret ediyorlar? Buna cesaret edenler, kim bilir daha ne yalanlar uydurmazlar?” dedim.
İşte bu son cümle biraz fazla olmuştu. O ana kadar beni sükunet, hatta memnuniyetle dinleyen ağabeyim, Halk Fırkası erkanının fazla müteessir ve biraz da mahcup olmalarından, rakipleri mevkiine gelmiş bulunan Fethi Bey’in de orada bulunmasından olacak, birden sinirlendi:
-…”SEN NELER KARIŞTIRIYORSUN? BU YAPTIKLARIN DOĞRU DEĞİL. ÖLÇÜLÜ OL, İFRATLARDAN SENİ MEN EDERİM.”
Ben de asabileşmiştim. Orada yalnız Fethi Bey ve bizim fırkalılar olsaydı pek müteessir olmazdım. Her şeyi göze aldım:
—“Fakat siz bitaraf kalmaya söz vermiştiniz. Onlar da, bizler de, halkın önünde hizmetlerimizi anlatacağız. Halk bizi onlara tercih ederse kimin ne demeye hakkı olacaktır? Size neden şikâyet ediyorlar?” dedim.
Bunları fazla söylediğimi daha sonra anladım, amma iş işten geçti. Gazi, başyaverini çağırdı ve ona şu emri verdi:
-…”HANIMEFENDİYE YALOVANIN HAVASI DOKUNMUŞ. SİNİRLERİ BOZUK. BİRKAÇ ZAMAN İSTANBUL’DA DİNLENMEK İHTİYACINDADIRLAR. KENDİLERİNE REFAKAT EDİNİZ!”
Başımla hepsini selamladım ve sofrayı terk ettim. Bir saat sonra, bir motorla, yanımda Nebile Hanım’ın validesi ile beraber İstanbul yolunda idik.”
BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN…
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR…