ATATÜRK’ÜN PANİSLAMİST ÇAĞRISI
İşgal, 16 Mart günü yapılır. Şehzadebaşı’da savunmasız askerler boğazlanır. Meclis basılarak milletvekilleri ve öteki milliyetçiler tutuklanır. Harbiye Bakanlığı işgal edilerek oraya İngiliz Ordusu temsilcisi General Shuttleworth yerleştirilir.
Harbiye Bakanı Fevzi (ÇAKMAK) Paşa’nın sözleriyle, “HÜKÜMET, NOTA BOMBARDIMANI ALTINDA TUTULUR.”
17 Şubat’tan 31 Mart’a kadar Bâbıâli’ye beş nota verilmiştir. İngilizler ve müttefikleri, Ali Rıza Hükümeti’ne Ege’de Kuva-yı Milliye Cephesi’nin üç kilometre geriye alınmasını buyurmuşlardır. Hükümetin gücü buna yetmemektedir. Hükümet, gücünün yetmeyeceğini söyler ve 3 Mart’ta istifa eder. Yerine getirilen Salih Paşa Hükümeti’nden, Yüksek Komiserler, 26 ve 31 Mart tarihlerinde “KUVA-YI MİLLİYE EYLEMLERİNİN RESMEN REDDEDİLMESİNİ VE KINANMASINI İSTERLER. “ Hükümet, Kuva-yı Milliye’nin “MEŞRU HAKLARINI SAVUNMASINI YAPTIĞINI” ileri sürer. Salih Paşa Hükümeti de 2 Nisan’da istifasını verir.
5 Nisan 1920’de İngiltere’nin isteklerini itirazsız yerine getirecek Sadrazam olarak, daha iyisi bulunmadığından Damat Ferit iş başına getirilir. Saray ve Hükümet, artık tam anlamıyla İngilizlerin elindedir.
“İNGİLİZLER FETVA İSTİYOR”
İngilizler, Padişah’ı ve Ferit Hükümeti’ni, bir iç isyanı körüklemek yolunda kullanırlar. 10 Nisan’da İngilizlerin isteği üzerine, Şeyhülislam Dürrizâde Fevta verir ve Fetva 11 Nisan’da ilan edilir. Damat Ferit, “İNGİLİZLERİN FETVA İÇİN ISRAR ETTİKLERİNİ VE BU ISRAR KARŞISINDA DIŞİŞLERİ BAKANI SIFATIYLA KABUL VE TAAHÜT EYLEDİĞİNİ” açıklamıştır.
Padişah’ın bir “HAT-TI HUMAYUN” u ve Hükümetin bir bildirisiyle dağıtılan “FETVA-YI ŞERİF” ile milliciler “EŞKIYA” ilan olunur ve bunların öldürülmesi “MEŞRU VE FARZ” sayılır. Bütün Müslümanlar “ADİL HALİFEMİZ VE İMANIMIZ” Sultan Vahdettin çevresinde toplanmak ve bu eşkıyalarla çarpışmak için yapılan çağrıya koşmakla yükümlüdür. Eşkıyaları, yani Millicileri öldürenler “GAZİ” , onlarca öldürülenler ise “ŞEHİT” olacaktır!..
Fetva, etkilidir. Mustafa Kemal, Ankara Müftüsü’ne bir karşı fetva hazırlatmak ve millici müftülere imzalatmak zorunda kalır. Karşı fetvada, İslam Halifesi’nin İslam düşmanı devletlerin elinde tutsak olduğu, bütün iman sahiplerinin Halife’yi kurtarmak için ellerinden gelen çabayı göstermelerinin farz olduğu, bu yolda savaşan İslam halkının, şeriatça eşkiya sayılmayacağı, ya gazi, ya şehit olacağı belirtilir. Düşman devletlerin zorlamaları ve kandırılmaları ile çıkartılan fetvalar, şeriatça geçerli değildir.
Mustafa Kemal, İstanbul’un işgali üzerine de, 17 Mart 1920 ‘de, İttihatçıların Panislamist günlerini hatırlatan biçimde “İSLAM ÂLEMİNE” bildiri yayınlar:
-…”İSLAMLIĞIN KUTSAL HALİFELİĞİN YÜKSELME MERKEZİ OLAN İSTANBUL’DA MECLİS VE BÜTÜN HÜKÜMET DAİRELERİ ZOR YOLUYLA RESMEN İŞGAL EDİLMİŞTİR. BU SALDIRI, OSMANLI SALTANATINDAN ÇOK, ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIKLARININ BİRİCİK DAYANAĞINI HALİFELİK MAKAMINDA GÖREN BÜTÜN İSLAM DÜNYASI’NA YÖNELTMİŞTİR. ASYA’DA VE AFRİKA’DA PEYGAMBERİN ÖVECEĞİ BİR YÜKSEK ÇABAYLA ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİNE DEVAM EDEN MÜSLÜMANLARIN MANEVİYATINI KIRMAK İÇİN SON TEDBİR OLARAK İTİLAF DEVLETLERİNCE BAŞVURULAN BU HAREKET, HALİFELİK MAKAMINI TUTSAKLIK ALTINA ALARAK BİN ÜÇ YÜZ YILDAN BERİ EN SAĞLAM BİÇİMDE YAŞAYAN VE SONUNA KADAR DA YAŞAYACAĞINA KUŞKU BULUNMAYAN İSLAM BAĞIMSIZLIĞINI HEDEF ALMAKTADIR.
MISIR’IN ON BİNİ BULAN AZİZ ŞEHİTLERİNE, SURİYE VE IRAK’IN SAYGIDEĞER BİNLERCE FEDAKÂR EVLADINA, AZERBEYCAN’IN KUZEY KAFKASYA’NIN, TÜRKİSTAN’IN AFGANİSTAN’IN, İRAN’IN, HİNT’İN VE ÇİN’İN, KISACA BÜTÜN AFRİKA’NIN VE BÜTÜN DOĞU’NUN BUGÜN BÜYÜK BİR BİRLİK ÇOŞKUSU VE DERİN BİR KURTULUŞ İSTEĞİ İLE TİTREYEN ORTAK KAMUOYUNA İNDİRİLMİŞ OLAN BU HAREKET VE SALDIRI DARBESİNİN, DÜŞMANLARIN UMDUĞU GİBİ MANEVİYATI BOZMAK ŞÖYLE DURSUN, BELKİ BÜTÜN ŞİDDETİYLE MUCİZELER GÖSTERECEK BİR GELİŞMEYE YOL AÇMAK SONUCU DOĞURACAĞI HUSUSUNDA KUŞKUMUZ YOKTUR.
OSMANLI MİLLİ GÜÇLERİ, HİLAFET VE SALTANATIN BİRBİRİ ARDINA UĞRADIĞI SUİKASTLARIN BAŞLADIĞI GÜNDEN BERİ DEVAM EDEN İÇTEN BİRLİK VE DAYANIŞMA İÇİNDE DURUMU, BÜTÜN AĞIRLIĞINA RAĞMEN, KESİN BİR KARARLILIK VE SAĞLAMLIKLA KARŞILAMAKTA VE BU SON HAÇLI SALDIRISINA KARŞI BÜTÜN DÜNYA İSLAM’LIĞININ ORTAK DİRENÇ GÜCÜNE İNANMAKTAN GELEN BİR YARDIMLAŞMA DUYGUSUYLA, KESİN KARARLILIK VE İMANIN ETMEN OLDUĞU BİR DİN UĞRUNA SAVAŞMADA TANRI’NIN DESTEK VE YARDIMININ KENDİLERİNDEN YANA OLACAĞINA GÜVENMEKTEDİRLER.
ORTAÇAĞIN ŞÖVALYE AKINLARINDAN BUGÜNÜN İTTİFAKLARINA KADAR UĞURSUZ VE GADDARCA BİR UZAYIŞLA SÜRÜP GİDEN HAÇLILARIN BU SON SEFİL İŞLEMİ, İSLAMLIĞIN ÖZGÜRLÜK VE İRFAN AYDINLIĞINA VE HALİFELİĞİN BİRLEŞTİRDİĞİ KUTSAL BERABERLİĞE BAĞLI OLAN BÜTÜN MÜSLÜMAN KARDEŞLERİMİZİN VİCDANINDA AYNI KINAMA VE DİRENME DUYGUSUNUN, AYNI KAYNAŞMA VE AYAKLANMA ÖDEVİNİ UYANDIRACAĞINA GÜVENEREK;
TANRI’NIN KUTSAL SAVAŞIMIZDA HEPİMİZİN YANINDA BULUNMASINA VE PEYGAMBERİMİZİN RUH VARLIĞINA DAYANAN BİRLEŞİK ÖRGÜTÜMÜZE YARDIMCI OLMASINA DUA EDERİZ.” MUSTAFA KEMAL
IRK, DİN VE MEZHEP AYRILIKLARINI SÖMÜRME…
Yalnızca çaresiz bir savunma silahı olarak bu İslâm birliği ve dayanışma çağrılarının ve karşı fetvaların, Halife’yi, tamamen avuçlarının içine almış olmalarına ve “MİLLİYETÇİLERİN KATLİ VÂCİPTİR” fetvalarına dayanmalarına rağmen, İngilizleri Bolşeviklik kadar korkuttuğu ve din istismarcılığına daha çok yönelttiği anlaşılmaktadır. Büyükelçilik Baş Tercümanı Ryan, 25 Aralık 1919 Tarihli raporunda bu korkuyu dile getirmekte ve hizmetlerindeki satılık iktidarların aşırı Müslüman görünmesini önermektedir:
—“MİLLİYETÇİLER ŞİMDİ İKİ YOL KULLANIYORLAR. MİLLİYETÇİ OL ÇÜNKÜ İSLAMI KURTARACAK TEK YOL ODUR. İSLAMA BAĞLI OL ÇÜNKÜ SENİN MİLLİ VARLIĞINI KURTARACAK TEK YOL ODUR.”
—“BAZI KUVVETLER EZİLEBİLİRSE DE, BOLŞEVİK EZİLEMEZ. BU FİKİRLERİN HER İKİSİ DE İSLAM DÜNYASINDAKİ İNGİLİZ EGEMENLİĞİNİ YOK EDEBİLİR. BİZ , GERÇEK İDEALİ DİN İMİŞ GİBİ DAVRANACAK ÇIKARCI BİR GRUBU YÖNETİCİ OLARAK SUNMAYA ÇALIŞACAĞIZ.”
—“PANİSLÂMİZMİ EZEMEYİZ, BU TIPKI BATIDAKİ MİLLİYETÇİLİK GİBİDİR. BİZİM ŞİMDİKİ HEDEFİMİZ, BÖLMEK, ARKADAŞ GİBİ DAVRANIP KAZANMAK VE SONRA HÜKMETMEK OLMALIDIR.”
Bolşevikliğe ve Türkiye’ye karşı Kafkasya’da bir set kurmakla görevli İngiliz diplomatlarından Stokes da Sünni-Şii bölücülüğünü geliştirmeyi ileri sürmektedir:
—“SÜNNİLER VE ŞİİLER ARASINDAKİ KARŞITLIK BÜYÜKTÜR, BİZ BU KARŞITLIĞI DAHA DA GELİŞTİREBİLİRİZ.”
Gerçekten İngilizlerin tutumu, bölme ve parçalama politikasına uygun biçimde olmuştur. Bu bölme ve parçalama çabası yalnız dinsel planda kalmamış, etnik gruplar arasında da uygulanmıştır. Bu emperyalizmin sömürge milletlerde her türlü direnci kırmak için başvurduğu değişmez kuraldır. Nitekim Türkiye’de de, emperyalizm, dinsel bölücülüğün yanı sıra, yalnız Ermeni, Nasturi, Rum gibi Hıristiyan unsurları kışkırtmakla yetinmemiş, Çerkez, Kürt ve hatta Laz gibi bölünmeler bulmaya ve bunları sömürmeye çalışmıştır.
Örneğin Lord Curzon, Şubat 1920 Londra Konferansı’nda, “ERZİNCAN’I DAHİ KAPSAYAN BİR ERMENİSTAN KURULMASINI İLERİ SÜRERKEN, ERMENİSTAN MANDASINDA BİR LAZİSTAN KURMA ÖNERİSİNDE BULUNMUŞTUR.”
İngilizler, Batum çevresinde bu yolda hayli çaba harcamışlar ama Laz sorunu diye bir şey olmadığı için çabaları ters tepmiştir.
BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE…
EKSİKLİKLER BENİM, FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR…