TALAT PAŞA, VELİAHT VAHDETTİN EFENDİ’NİN ALMANYA SEYAHATİNE MUSTAFA KEMAL’İ DE GÖNDERİYOR:
MUSTAFA KEMAL’ in, Vahdettin ile teması ve tanışması, kendisinin dışında, belki gıyabında cereyan etmiş siyasi sebeplerle olmuştur.
Sultan Abdülmecit’in oğullarından dördü de, birbiri ardına PADİŞAH ve HALİFE olmuşlardır. Beşinci Sultan Murat, İkinci Sultan Abdülhamit, Beşinci Sultan Mehmet Reşat ve Altıncı Sultan Mehmet Vahdettin.
Sultan Reşat’ın veliahdı, yani onun ölümünden sonra veya tahttan indirilmesinden sonra yerine geçecek olan, Sultan Abdülaziz’in büyük oğlu Yusuf İzzetin Efendi idi.
“VELİAHT” olduktan sonra, kendisinden Saltanat makamına geçme hakkının alınacağına sabit fikir halinde inanmış olan Yusuf İzzettin Efendi, bir sinir buhranı sonunda, 3 Ocak 1915 tarihinde babası Sultan Aziz gibi damarlarını keserek intihar etmiş, Vahdettin Efendi “VELİAHT” olmuştu.
İttihat ve Terakki iktidarının Vahdettin Efendi’ye itimadı ve sevgisi olmadığı muhakkaktır. Sultan Murat’ın oğlu Selahattin Efendi ölmese idi, veliahtlığa onun getirilmesinin kararlaştığını Mebusan Meclisi Reisi Halil Bey hatıralarında kaydeder.
Vahdettin Efendi VELİAHT olunca, istikbalin padişahı olarak şahsiyeti ön plana çıkmıştı. Sultan Reşat yaşlı ve hasta idi. İttihatçılar, yakın geleceğin padişahı ile daha yakından ilgilenme ve aralarını düzeltme ihtiyacını duydular. JÖN-TÜRK hareketine katılmış iki genç zabit, Saray’dan birer sultanla evlenmişlerdi: “HAFIZ HAKKI PAŞA ve ENVER PAŞA…”
Hafız Hakkı Paşa, Birinci Dünya Savaşı’nda tifüsten ölmüş, Sultan Reşat’ın ağabeyi şehzade Süleyman Efendi’nin kızı Naciye Sultan’ı alan Enver Paşa da, Harbiye Nazırı ve Başkumandan olmuştu. Bu iki hüviyet ve vazifesi ile hadiselere hakim olan Enver Paşa’ya karşı Talat Paşa, Mustafa Kemal’i çıkarmayı düşündü. Enver’in, MUSTAFA KEMAL’ i çekemediği de malumdu.
Çanakkale’deki başarısı ile şöhreti memleket çapında genişleyen genç kumandanın “PAŞA” lığını bile Enver, bir müddet geciktirmiş ve Talat Paşa’nın ısrarıyla muvafakat etmişti.
1917 senesine kadar MUSTAFA KEMAL, Veliaht Vahdettin Efendi ile birkaç resmi davet dışında bulunmamıştı. Veliaht, 1917 senesi Aralık ayında müttefiklerimiz Alman İmparatoru tarafından savaş cephelerine tetkikler yapmak üzere davet edilince, Sadrazam Talat Paşa “ASKERİ MÜŞAVİR” olarak Veliaht Vahdettin Efendi’nin yanında MUSTAFA KEMAL PAŞA’nın gitmesini temin etti. Bu tercih sadrazamın sadece MUSTAFA KEMAL’ e şahsi muhabbetinin neticesi mi idi? O günün siyasi şartları içinde bu suale tam olarak müsbet cevap vermek güçtür.
Talat Paşa ile Enver Paşa arasında, bilhassa 1915 den sonra derinleşen anlaşmazlıklar vardı. Talat Paşa, MUSTAFA KEMAL’ i Enver Paşa’nın frenlenmesi için “EN KUVVETLİ ADAM” telakki ediyordu. İstikbalin padişahı olan Vahdettin’in, “VELİAHT” olarak “İLK AVRUPA YOLCULUĞUNDA” beraberlerine MUSTAFA KEMAL’ i verdirmiş olması daha çok bu sebeple olması gerekir.
*MUSTAFA KEMAL, VAHDETTİN’LE ALMANYA YOLUNDA:
İşte MUSTAFA KEMAL, Vahdettin’in VELİAHT olarak yurt dışına yaptığı İLK seyahatine böylelikle katılmış oluyor: Tarih 1917 yılı Aralık ayının onbeşidir.
Vahdettin’in başkanlığındaki heyette, MUSTAFA KEMAL’ den başka, Sultan Reşat’a ve Sultan Vahdettin’e “BAŞMABEYİNCİLİK” yapmış olan Lütfi Simavi Bey,
Vahdettin’in Başyaveri, Naci Bey (DAHA SONRA KORGENERAL OLAN RAHMETLİ NACİ ELDENİZ), daha sonra Hazine Nazırı olan Refik Bey, Teşrifatçı İhsan Bey ve sayısı yirmiyi aşan şahsiyet vardı.
Daha sonraki hadiseler üzerinde derin tesirleri olduğuna asla şüphe olmayan bu yolculuğun meraklı safhalarını MUSTAFA KEMAL PAŞA ‘nın kendisi şöyle anlatır.
-…”PERŞEMBE AKŞAMI SİRKECİ GARI’NA GİTTİM. YALNIZ DAHA EVVEL VAHİDETTİN’İN YANINDAKİ ADAMLARA HABER GÖNDERMİŞTİM Kİ, BİZİM ALMANYA YOLCULUĞU DAHA ÇOK ASKERİ BİR SEYAHAT OLACAKTIR. VELİAHT, ASKERİ ÜNİFORMASINI GİYMELİDİR. İSTASYONA GELDİĞİM VAKİT VAHİDETTİN’İN SİVİL ELBİSE GİYİNMİŞ OLDUĞUNU GÖRDÜM. VELİAHDIN TEŞRİFATÇISI OLAN İHSAN BEY İSMİNDE BİR ADAM VARDI.
KENDİSİNE DEDİM Kİ:
“BEN VELİAHT HAZRETLERİNİN ASKERİ ÜNİFORMALARINI GİYMELERİ İÇİN HABER YOLLAMIŞTIM. SÖYLEMEDİNİZ Mİ?”
BANA SARAY AN’ANELERİNİN VERDİĞİ BİR GURUR İLE:
—“Siz kim oluyorsunuz ?” DEDİ.
BEN SANA KİM OLDUĞUMU İZAH EDECEK VAZİYETTE DEĞİLİM. YALNIZ SORUYORUM: “BEN SANA VELİAHT HAZRETLERİNİN ÜNİFORMA GİYMESİ LAZIM OLDUĞUNU SÖYLETTİM, KENDİSİNE SÖYLEDİN Mİ, SÖYLEMEDİN Mİ?”
—“Ben söyledim, fakat yapmadı.”
“NİÇİN YAPMADI?”
—“Müsaade ederseniz izah edeyim.” DEDİ.
ANLATTIĞINA GÖRE, VELİAHDA FERİKLİK (KORGENERALLİK) RÜTBESİ VERİLMİŞ, DAHA SONRA DA MİRLİVA (TÜMGENERAL) OLDUĞUNU BİLDİRMİŞLER. O DA BUNDAN MUĞBER OLMUŞ, MADEMKİ BENDEN İLK VERDİKLERİ RÜTBEYİ GERİ ALIYORLAR, İKİNCİ RÜTBEYE TENEZZÜL ETMEM DEMİŞ… İŞTE BU SEBEPLE SİVİL ELBİSE İLE GELMEYİ TERCİH ETMİŞ.”
*ASKERİ SELAMLAYINIZ!…
-…”BİNECEĞİMİZ TREN HAZIRDI. BİR ASKERİ BİRLİK HAZIROL NİZAMINDA VELİAHDI UĞURLAMAK İÇİN BEKLİYORDU. VELİAHDIN YANINA YAKLAŞTIM.
BAŞKUMANDAN VEKİLİ ENVER PAŞA DA ORADA İDİ:
BU ASKER SİZİ TEŞYİ İÇİN HAZIRDIR, KENDİLERİNİ SELAMLAYINIZ DEDİM. VAHİDETTİN YÜZÜME BAKTI. BU BAKIŞI İLE —“NASIL?” DEMEK İSTİYORDU. İŞARET ETTİM:
SİZ YÜRÜYÜNÜZ, ARKANIZDAN BİZ GELECEĞİZ!…
VAHİDETTİN ASKERİN ÖNÜNDEN GEÇERKEN İKİ ELLERİ YUKARIDA OTOMATİK BİR HAREKETLE SELAM VEREREK YÜRÜDÜ. GERİYE DÖNÜP TRENE BİNDİK. İÇİNE GİRDİĞİMİZ SALONUN PENCERELERİNİ AÇTIRARAK, TREN HAREKET EDECEĞİ SIRADA VAHİDETTİN’E:
BU PENCEREDEN ASKERİ VE HALKI SELAMLAYINIZ!… DEDİM.
—“Niçin? Lazım mıdır?” Dedi.
-…”EVET LAZIMDIR!…”
VAHİDETTİN, BENİM PERVÂSIZ İHTARLARIMA RÂM OLMUŞ GÖZÜKEREK DEDİĞİMİ YAPIYORDU. TREN İSTANBUL’U TERK ETTİ. VAHİDETTİN BERABER BULUNDUĞUMUZ SALONUN GERİSİNDEKİ DİĞER BİR SALONDA KENDİSİNE HAZIRLANAN KOMPARTMANA GİTTİ. BENİ BIRAKTIĞI SALON BANA AİTTİ. BEN BURADA YATACAKTIM. FAKAT SALONUN HER TARAFINA BİR TAKIM BAVULLAR, SEPETLER VE SAİRE YIĞILMIŞ OLDUĞUNU GÖRDÜM. DAHA EVVEL VAHİDETTİN’İN ÇOK YAKINI RAGIP İSİMLİ BİR ZATA DEMİŞTİM Kİ:
İSTİYORUM, VAHİDETTİN’İN YAKININDA YATAYIM ONUNLA BERABER BULUNAYIM VE KENDİSİNLE MUTALÂA EDEYİM.
BU ADAM BANA EVVELÂ SÖZ VERMİŞKEN, SONRA ÖYLE BİR TERTİP YAPMIŞ Kİ, VAHİDETTİN’İN YAKIN ADAMLARI HER TARAFI DOLDURMUŞ VE BANA BAHSETTİĞİM SALON KALMIŞ.
NİÇİN BÖYLE YAPTINIZ? DEDİM. BANA GÜZEL BİR CEVAP VERDİ:
—“Efendimiz bendegânı ile yakın olmak ister. Zat-ı âliniz Efendimizi ve o da sizi rahatsız edebilir!…”
-…”TRENİMİZ İSTANBUL’DAN HAYLİ UZAKLAŞMIŞ, TRAKYA TOPRAKLARINDA İLERLİYORDUK. BİR ZAT GELDİ:
—“Efendimiz sizi salona davet ediyor…” Dedi.
DOĞRUSU BU DAVET BENİ MEMNUN ETTİ. YARINKİ PADİŞAHI YAKINDAN TETKİK ETMEK FIRSATLARINDAN BİRİNCİSİ BAHŞEDİLİYOR DEMEKTİ. VAHİDETTİN’İN SALONUNA GİRDİĞİM VAKİT KENDİSİNİ AYAKTA, BANA MUNTAZIR BULDUM.
OTURDU:
BANA DA OTURMAK İÇİN YER GÖSTERDİ. BU DAKİKADA, SARAYINDA EKSERİYA GÖZÜ KAPALI KONUŞAN BU ZATI BÜSBÜTÜN BAŞKABAŞKA BİR VAZİYETTE BULDUM. BİLAKİS GÖZLERİNİ ÇOK KUVVETLE AÇMIŞ VE DİKATLE AÇMIŞ BANA BAKIYORDU. BİR NUTUK İRAD EDER GİBİ, ŞU TARZDA BEYANATTA BULUNDU:
—“Affedersiniz Paşa Hazretleri… Birkaç dakika evveline kadar kiminle seyahat ettiğimi bana izah etmemişlerdi. Ancak trenin hareketinden sonra aldığım malûmat üzerine gıyaben çok iyi tanıdığım ve takdir ettiğim bir kumandanımızla beraber bulunduğumu anladım. Ben sizi çok iyi bilirim. Arıburnu’nda ve Anafartalar’da yaptığınız bütün icraat ve kazandığınız muvaffakiyetler tamamen malûmumdur. Siz İstanbul’u ve her şeyi kurtarmış bir kumandanımızsınız. Beraber seyahat etmekte olduğum için çok müftehirim.”
-…”VAHİDETTİN BU SÖZLERİ ÇOK AĞIR, FAKAT MUNTAZAM SÖYLÜYORDU, HAYRET ETTİM. İCABETTİĞİ GİBİ CEVAPLAR VERDİM. ARAMIZDA MÜKEMMEL, CİDDİ VE SAMİMİ MÜSAHABELER OLDU. O GECE GÖRÜŞTÜKLERİMİZİ KÂFİ ADDEDEREK KENDİSİNİ FAZLA RAHATSIZ ETMEK İSTEMEDİĞİMİ SÖYLEYİP MÜSAADE ALDIM.”
*BU ADAMLA BAZI İŞLER YAPMAK MÜMKÜNDÜR…
Anlaşılıyor ki, MUSTAFA KEMAL PAŞA , Veliaht Vahdettin ile bu ilk uzun görüşmesi sonunda müspet kanaatler sahibidir ve istikbalin padişahı için bazı çevrelerce söylenen menfi düşüncelere iştirak etmemektedir. MUSTAFA KEMAL ‘i dinlemeye devam edelim:
-…”SALONUMA DÖNDÜĞÜM ZAMAN İÇİMDE BİR FERAHLIK HİSSEDİYORDUM. DÜŞÜNDÜM Kİ BU ZAT AKILLI OLMALIDIR. İSTANBUL’DA İLK BULUŞTUĞUMUZ VAKİT, O DEVRİ BİLENLERCE ANLAŞILMASI KOLAY OLAN ESBAP VE ŞERİATİN TESİRİ ALTINDA GARİP BİR HAL GÖSTEREN VELİAHD, İSTANBUL’U TERK ETTİKTEN, KENDİSİNİ TAMAMEN SERBEST GÖRDÜKTEN VE BİLHASSA MUHATAPLARININ ŞAYAN-I EMNİYET ADAMLAR OLDUĞUNU ANLADIKTAN SONRA, ŞAHSİYETİNİ OLDUĞU GİBİ GÖSTERMEKTE ARTIK ENDİŞE DUYMUYOR, BEİS GÖRMÜYORDU. BUNA GÖRE BENDE KENDİSİNE BÜTÜN AHVALİ VE ZARURETLERİ ANLATABİLİRİM, HATTA KENDİSNCE YAPILABİLECEK BAZI ZEMİNLER ÜZERİNDE FAALİYETE GEÇEBİLİRİM ÜMİDİNE KAPILDIM…
SEYAHAT GÜNLERİ BİRBİRİNİ TAKİP EDİYOR, HER GÜN KISA VEYA UZUN BİR MÜLÂKAT YAPIYORDUK. BENDE HÂSIL OLAN KANAAT ŞU İDİ Kİ, BU ADAMLA KENDİSİNİ TENVİR ETMEK VE KENDİSİNE YAKINDAN VE SAMİMİ MÜZAHERET ETMEK ŞARTİYLE BAZI İŞLER YAPMAK MÜMKÜNDÜR. BU NOKTA-İ NAZARIMI GEREK NACİ PAŞA’YA, GEREK DİĞER ZEVATA SÖYLEDİM VE VELİAHDI BU ŞEKİLDE HAZIRLAMAK, MEMLEKET MENFAATLERİ NAMINA VAZİFE OLDUĞUNU İŞARET ETTİM. ARKADAŞLAR VE BEN, BU NEVİ TEMASLARDA BULUNARAK SEYAHATİMİZE DEVAM EDİYORDUK.”
*VAHİDETTİN, MUSTAFA KEMAL’İ ALMAN İMPARATORUNA TAKDİM EDİYOR…
Daha sonra seyahat heyeti içinde teşrifat işleri ile meşgul olmak ve Padişah V.Sultan Mehmet Reşat’ı temsil etmek üzere bulunan, eski Baş Mabeyinci Lutfi Simavi Bey’in hatıralarında göreceğimiz üzere Almanya’ya gelinceye kadar “BAZI HADİSELER” cereyan etmiştir. Ama MUSTAFA KEMAL , politika ile alâkalı bu hadiselere değer vermiyor ve sözü, Alman İmparatoru İkinci Wilhelm’le karşılaşmaya getiriyor.
MUSTAFA KEMAL ’i dinlemeye devam edelim:
-…”BÜYÜK ALMAN KARARGÂHININ BULUNDUĞU KÜÇÜK BİR KASABAYA GELMİŞTİK. BİZİ, İMPARATORUN BULUNDUĞU KARARGÂHIN GİRİŞİNDE SIRALANMIŞ HEYBETLİ ALMAN ASKERİ KIT’ASI KARŞILADI.
BU SELÂMLAMADA, KAYZER WILHELM DE, BİNANIN GİRİŞ SAHANLIĞINDA BİZZAT BULUNYOR VE SELÂMLAMAYA İŞTİRAK EDİYORDU. GİRİŞ BOŞLUĞUNDAN BÜYÜK BİR SALONA GEÇTİK. ORADA İMPARATOR, BAŞKUMANDAN MAREŞAL HİNDERBURG, GENEL KURMAY BAŞKANI GENERAL LUDENDORF VE BÜTÜN KARARGÂH İLERİ GELENLERİ, OSMANLI VELİAHDINI VE YANINDAKİLERİ KABUL EDİYORDU. İMPARATOR VELİAHD İLE MÜSAFAHA ETTİKTEN VE NACİ PAŞA DELALETİYLE BİR KAÇ NEZAKET CÜMLESİ SÖYLENİLDİKTEN SONRA. VAHİDETTİN’E DENİLDİKİ:
—“Heyetinizde bulunanları İmparatora takdim etmeniz lazımdır.”
VAHİDETTİN BENİ DE ALMAN İMPARATORU’NA TAKDİM ETTİ. BİR ELİ GÖĞSÜ ÜZERİNDEKİ DÜĞMELERİNİN ARASINA SOKULMUŞ OLAN İMPARATOR, DİĞER ELİYLE BENİM ELİMİ TUTTU VE ÇOK YÜKSEK SESLE, ALMANCA OLARAK:
—“On Altıncı Kolordu!… Anafarta!…”
SÖZLERİNİ SÖYLEDİ. BÜTÜN HAZIR OLANLAR, İMPARATORUN BU İKAZI ÜZERİNE BANA TEVECCÜH ETTİLER. BEN KAYZER’İN NE DEMEK İSTEDİĞİNİ ANLADIĞIMDAN BİRAZ SIKILDIM VE ÖNÜME BAKTIM.
İMPARATOR BENİM BU MAHÇUP VE MÜTEVAZI VAZİYETİMDEN ŞÜHELENEREK, YANLIŞ BİR HİTAPTA BULUNMUŞ OLMAK İHTİMALİNİ DÜŞÜNMÜŞ OLSA GEREK, BANA SORDU:
—“Siz, On Altıncı Kolordu Kumandanlığı’nı ve Anafartalar’ı yapmış olan “MUSTAFA KEMAL” değil misiniz?”
ALMANCA SORULAN BU SUALE FRANSIZCA CEVAP VERDİM:
-…”EVET EKSELANS…”
BU KELİMELER AĞIZIMDAN ÇIKINCA BÜYÜK BİR HATA YAPMIŞTIM. SÖR YAHUT KAYZER DEMEK LAZIMDI. NE YALAN SÖYLEYEYİM, İNSAN DİLİNİ ALIŞTIRAMADIĞI ŞEYLERİ SÖYLEMEKTE MÜŞKÜLAT ÇEKİYOR. BU, BENİM İRTİKÂP ETTİĞİM BİRİNCİ HATA DA DEĞİLDİR. BULGARİSTAN KRALI FERDINAND’LA İLK DEFA KARŞI KARŞIYA GELDİĞİM ZAMAN DA AYNI HATADA BULUNDUĞUNU HATIRLATIRIM.”
EKSİKLİKLER BENİM, FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE…