ATATÜRK ’ün Manevi Çocuklarından Dördü (Soldan Sağa Doğru; Rukiye ERKİN, Sabiha GÖKÇEN, Afet İNAN, Zehra AYLİN)
ATATÜRK’ÜN MANEVİ ÇOCUKLARI
Manevi Evlatları:
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK çocukları çok severdi. ATATÜRK çıktığı yurt gezilerinde, okul ziyaretlerinde çocuklarla ve onların sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir. Çünkü Türk ulusunun geleceği olarak gördüğü çocukların sorunlarının çözümü ATATÜRK için çok önemliydi. Bu nedenle çevresindekilerin de çocukların sorunlarının çözümünde gayretli olmalarını istemiş ve gerekli çalışma ortamını hazırlamıştır. ATATÜRK ’le karşılaşan her çocuğun yazgısı, yaşamının akışı değişmiştir. ATATÜRK gençliğinden itibaren karşılaştığı bu çocukların bir kısmını manevi evlat edinmiştir. Bir baba şefkati ve koruyuculuğu ile yanına aldığı manevi çocukları ile yakından ilgilenmiş ve eğitimlerini sağlamıştır.
ATATÜRK ’ün manevi evlatları;
Afet, Sabiha, Afife, Zehra, Rukiye, Nebile, Ülkü, Abdurrahim ve Mustafa’dır. ATATÜRK sonraki yıllarda da birçok çocuğu himayesine almış, onların bakım ve eğitimlerini sağlamıştır.
Ayşe Afet (İNAN)
30 Ekim 1908 tarihinde Selanik’te doğdu. Annesi Şehdane Hanım Makedonyalı, babası İsmail Hakkı Bey ise Bulgaristan’ın Şumnu kasabasındandır.
Afet İnan ilköğrenimini Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinde, Ankara ve Biga’da tamamladıktan sonra, Bursa Kız Öğretmen Okulu’nu bitirmiştir (1925). İlk görevine 17 yaşında iken, babasının görevi nedeniyle bulundukları İzmir’de Reddi İlhak İlk Okulu’nda başlamıştır. Atatürk, Şapka Devrimi günlerinde 11 Ekim 1925’te İzmir’e gelmişti. Birçok kuruluşların yanı sıra okulları da gezerek konuşmalar yaptı.
Yine o günlerde İzmir okullarından birinde yapılan bir toplantıda Afet Hanım’la karşılaşır. ATATÜRK, Afet İNAN’ın ailesini Makedonya’dan tanıdığından, kendisinin meslek durumu ile ilgilenir. Afet İnan’ın isteği, öğrenimini sürdürmek ve yabancı dil öğrenmektir.
Bunun yerine getirilmesi için Atatürk, Afet İnan’ın babası ve anneannesi ile görüşerek, kendisini o yıl Lozan’a (İsviçre) Fransızca öğrenmeye gönderir (1925-1927). Sonra İstanbul’da Fransız Kız Lisesi’nde bu öğrenimini sürdürür (1928-1929). Orta öğrenim tarih öğretmenliği sınavına girerek öğretmenlik belgesini alır
ve Ankara Musiki Öğretmen Okulu’na, Tarih ve Yurt Bilgisi öğretmeni olarak atanır (1929-1930). Akademik çalışmalarına devam eden Afet İnan, Cenevre Üniversitesi’nden, 1938’de lisans diplomasını aldı; 1939’da da doktorasını tamamladı. 1940 yılında doktor Rıfat İnan ile evlendi. 1942’de doçent ve 1950’de de profesör oldu. Türk Tarih Kurumu kurucu üyelerinden olan Afet İnan, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü’nün de müdürlüğünü yaptı. Başlıca eserleri arasında; “Türk Tarihinin Ana Hatları, Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal ATATÜRK’ün El Yazıları, Türk Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi, ATATÜRK Hakkında Hatıralar ve Belgeler” yer alır. Afet İnan 7 Haziran 1985 tarihinde 77 yaşında Ankara’da vefat etti.
Sabiha (GÖKÇEN)
Sabiha GÖKÇEN, Mart 1913’te Bursa’da dünyaya geldi. Annesini ve babasını küçük yaşta kaybeden Sabiha’ya ağabeyi bakmaya başladı. Mustafa Kemal, 1925 yılında Bursa’ya gelip Hünkâr Köşkü’nde kaldığı sırada köşkün bahçesinde kendisine ulaşmayı ve okumak istediğini iletmeyi başaran Sabiha ile tanıştı. Mustafa Kemal Paşa, Sabiha’yı evlat edinerek onu Ankara’ya götürdü. Ankara ve İstanbul’da eğitim gördükten sonra 1934 yılında Atatürk tarafından kendisine ‘‘Gökçen’’ soyadı verildi.
1935 yılında Türk Hava Kurumu’na girdi ve planörcülük brövesi aldı. Daha sonra Kırım’da altı aylık bir eğitim gördü. Eskişehir Havacılık Okulu’ndan askerî pilot olarak mezun oldu. Dünyanın ilk kadın savaş pilotu unvanını aldı. 1938 yılında tek başına Balkan turunu tamamladı. Daha sonra hayatına Türkkuşu uçuş öğretmeni olarak devam etti. 1996 yılında ABD’de düzenlenen bir törende ‘‘Dünya Tarihine Adını Yazdıran 20 Havacıdan Biri’’ seçildi. 22 Mart 2001 yılında 88 yaşında vefat etti.
Afife
Afife ile Mustafa Kemal Paşa, Birinci Dünya Savaşı sırasında Bitlis’te karşılaşmıştır. Afife altı yaşında yetim bir kız çocuğudur. Mustafa Kemal, karargâhına aldığı Afife’yi cephe gerisine getirmiş, daha sonra da İstanbul’a Zübeyde Hanım’ın yanına göndermiştir. O, Afife’nin de bakımını ve okutulmasını sağlamıştır.
Zehra (AYLİN)
ATATÜRK, Zehra’yı, İstanbul Kâğıthane’deki Darüleytam (Yetimler Yurdu) nu gezerken tanımıştır. Henüz çocuk yaşta olan Zehra bakılıp, yetiştirilmek üzere Ankara’ya getirilmiştir. Çankaya İlkokulu’nu bitirdikten sonra Amerikan Kız Koleji’ne devam etti.
Daha sonra Zehra okuması için Londra’ya gönderilmişti. Fakat Zehra girdiği yatılı okulda uyum sağlayamamış sonunda Türkiye’ye dönmesi uygun görülmüştür.
1936 kışında Londra’dan trenle Paris’e geçerken Amiens istasyonuna yaklaşıldığında hava almak için koridora çıkan Zehra pencereden sarkarken baş aşağı düşüp can verdi. Genç kızın cenazesi Paris’ten İstanbul’a getirilerek Maçka mezarlığında toprağa verildi.
Rukiye (ERKİN)
ATATÜRK bir yurt gezisi sırasında Konya’da Rukiye’yi tanıdı. Kimsesiz olan bu kız çocuğunu Ankara’ya getirerek bakımını ve okutulmasını sağladı. Öğrenimini Notre Dame De Sion Fransız Lisesi’nde gördükten sonra 1935 yılında Hüsnü Erkin ile evlendi. Nikahları Ankara’da, düğünleri de İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda yapıldı. Bu düğüne ATATÜRK de katıldı ve ilk dansı Rukiye Erkin ile yaptı. Evliliğinden bir çocuğu olan Erkin, hayatını İstanbul’da sürdürdü ve 1995 yılında vefat etti.
Nebile (BAYYURT)
Nebile İstanbul’da dünya’ya geldi. 1927 yılının Temmuz ayında İstanbul Çapa Öğretmen Okulu’ndan üç kız öğrenci Dolmabahçe Sarayı’na getirilmişti. Bunlardan Nebile ATATÜRK ‘ün manevi kızı olarak kalmıştır. Nebile 1929’da Viyana Büyükelçiliği Kâtibi Raşit Bey ile evlenmiştir. Nebile’nin düğünü de Ankara Palas’ta, ATATÜRK ve diğer davetlilerin katılıyla yapılmıştır. ATATÜRK ’ün hastalığının ilerlediği günlerde Nebile de hastalanmıştır. ATATÜRK ‘ün ölümünden birkaç gün önce, Dolmabahçe Sarayı’na ATATÜRK ‘ü ziyarete gelen Nebile’nin ağlaması üzerine ATATÜRK:
-…”SANA EMREDİYORUM, AĞLAMAK YASAK” diyerek onun ağlamasını istememiştir. Nebile, daha sonra yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak vefat etmiştir.
Ülkü (ADATEPE)
Ülkü 1932 yılında Ankara’da doğdu. Ülkü’nün annesi Selanik’li Vasfiye Hanım, ATATÜRK ‘ün annesi Zübeyde Hanım tarafından evlatlık olarak alınıp, büyütülmüştür. Daha sonra evlenen Vasfiye Hanım’ın doğan kız çocuğuna ATATÜRK daha yüzünü görmeden “Ülkü” adını koymuştur. Ülkü, geçen yıllar içinde büyüdükçe ATATÜRK ‘ün ona olan sevgisi de büyümüş, öyle ki Ülkü’yü yurt gezilerinde de beraberinde götürmüştür. ATATÜRK vefat ettiğinde 6 yaşında olan Ülkü, ilkokul eğitimini Ankara’da, orta öğrenimini ise Üsküdar Kız Koleji’nde tamamlamıştır. Ülkü, orta öğrenimini bitirdikten sonra on altı yaşında evlendi. 1 Ağustos 2012 tarihinde trafik kazası sonucu hayatını kaybetti.
Abdürrahim (TUNÇAK)
Abdürrahim 1908 yılında Diyarbakır’da doğdu. Mustafa Kemal Paşa Birinci Dünya Savaşı sırasında Doğu Cephesinde küçük yaşta annesini ve babasını kaybeden Abdürrahim’i evlat edinmiştir. Abdürrahim’e Mustafa Kemal Paşa ’nın annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule Hanım’ın yanında bakıldı ve onlar tarafından büyütüldü. Eğitim hayatını İstanbul, Ankara ve İzmir’de tamamlayan Abdürrahim, Mustafa Kemal öğrenimini yurt dışında devam etmesini uygun gördüğünden 1929 yılında Berlin Teknik Üniversitesi’ne gitti. 1934 yılında Tunçak soyadını aldı. Hayatını daha sonra elektrik mühendisi olarak sürdüren Abdürrahim Tunçak, 1999 yılında İstanbul’da vefat etti.
Mustafa (DEMİR) (Sığırtmaç Mustafa)
Mustafa’nın ailesi Balkan göçmenidir. Yalova’da çobanlık yaparak ailesinin geçimine yardımcı olan Mustafa, 1929 yılında Yalova’da Mustafa Kemal’le karşılaştı. Bir gezinti sırasında Mustafa Kemal’le çok samimi bir şekilde sohbet eden çoban Mustafa’nın daha sonra hayatının akışı değişecekti. Mustafa Kemal, sağlık durumu iyi olmayan Mustafa’yı ailesinin iznini de alarak tedavi ettirdi daha sonra da okuttu. İlk ve ortaokulu İstanbul’da bitiren Mustafa, Kuleli Askerî Lisesi’ni bitirdi. 1941 yılında Kara Harp Okulu’ndan teğmen olarak mezun oldu. Yalova’da yaşamına devam etti ve 1987 yılında vefat etti.
ATATÜRK ÇOCUKLARINA FARKLI DAVRANILMASINI İSTEMEZDİ!
ATATÜRK, Sabiha ve Zehra’ya okulda “GAZİ’NİN ÇOCUKLARI” olarak farklı davranılmasına, şımarıklıklarına izin vermediği gibi, öğretmenlerinin saygınlığına da özen göstermiştir.
Sabiha ile Zehra’nın ilginç bir okul anısını şöyle anlatır bir gazeteci diyor Cemil SÖNMEZ, ATATÜRK ve Çocuklar adlı eserinde:
“Sabiha ile Zehra Çankaya İlkokulu’nu çok seviyorlardı. Öğretmenlerini ise okuldan fazla. Genç, güler yüzlü bir kadındı. Kızlara uyuyor, anlayış gösteriyor, onlar da bu muamele karşısında şımardıkça şımarıyorlardı. Mesela ders esnasında bahçeye çıkıp ip atlayabiliyorlardı. Fakat bir gün okula gittiklerinde şaşırıp kaldılar. Çocukların çok sevdiği o neşeli öğretmen değişmiş, yerine, daha olgun bir kadın gelmişti. Hem öteki gibi güler yüzlü de değildi. Sabiha ile Zehra, yeni muhitte ne olduklarını şaşırmış, hele etraftakiler “GAZİ’NİN ÇOCUKLARI” diye kendilerine müsamaha gösterdiğinden şımarmışlardı. Yeni öğretmeni gözleri hiç tutmadı. Kafa kafaya verdiler ve hemen karara vardılar: Yeni öğretmeni istemeyeceklerdi.
Ertesi gün yeni öğretmen kızlara bir şeyler söyledi. İkisi birden karşı gelmiş, öğretmenin sözünü dinlememişlerdi.
Birden öğretmenin hiddetle bağırdığı duyuldu:
“Defolun gidin okuldan! İkisini de kapı dışarı etmişti. Kızlar çok şaşırmışlardı, bir öğretmen onlara bunu nasıl yapardı? Onlar ki ‘GAZİ’NİN KIZLAR’ idiler.
“BİZ ŞİMDİ ÖĞRETMENE GÖSTERİRİRİZ” diye hışımla köşke gittiler.
Soluğu ATATÜRK ’ün huzurunda almışlardı.
İkisi de ağlayarak: —-“ÖĞRETMEN BİZİ OKULDAN KOVDU” dediler. “SEVMİYORUZ BU ÖĞRETMENİ”, ardından da bu yeni öğretmeni değiştirmesini rica ettiler.”
ATATÜRK onlara:
-…”PEKİ. dedi ve başka odaya gitmelerini söyledi.”
Şimdi iki kız sevinçlerinden uçuyorlardı. İşte öğretmen onları kapı dışarı eder miydi?
Şimdi asıl kendisi kapı dışarı olacaktı. Sabiha ile Zehra hep bu konuyu konuşuyor:
—“GAZİ ÇOK KIZDI, ONU HEMEN DEĞİŞTİRİR” derken diğeri arkadaşını tasdik ediyor ve böylece yeniden sevinmeye başlıyorlardı.
Hem GAZİ onların ilk öğretmenden memnun olduklarını anlayıp onu yine sınıflarına verirdi herhâlde.
Bir müddet sonra ATATÜRK, kızları huzuruna çağırtınca ikisi de sevinçle koştular. Fakat GAZİ ’nin ağzından çıkan sözler, sevinçlerini bir anda yok etmişti:
-…“ŞİMDİ YAVER SİZİ GÖTÜRECEK, ÖĞRETMENİNİZİN ELİNİ ÖPÜP KENDİSİNDEN AF DİLEYECEKSİNİZ.”
ATATÜRK, Başyaver Rusuhi Bey’i gönderip olanları öğrenmiş ve kızlara iyi bir ders vermişti.
Nitekim sonra da öğrendiler ki GAZİ ayrıca öğretmene takdirlerini bildirmiş ve:
-…“ARZU ETTİĞİ ŞEKİLDE YETİŞTİRSİN KIZLARIMI”
İki gün sonra ATATÜRK, bir fırsatını buldu ve iki kızı da karşısına alıp, onlara yeni öğretmenlerinin değeri hakkında nasihat verdi. Sabiha’yı sınıftan kapı dışarı eden ve ancak elini öpüp af diledikten sonra tekrar sınıfa alan bu öğretmen, bundan sonra onun daima öğretmeni olacak, hayatının bir çok devrelerinde ona yardım edecekti.
-…”ÇOCUKLUK NE GÜZEL… ÇOCUKLAR NE SEVİMLİ, NE TATLI YARATIKLAR DEĞİL Mİ? EN ÇOK HOŞUMA GİDEN HALLERİ NEDİR BİLİR MİSİNİZ? RİYAKÂRLIK BİLMEMELERİ, BÜTÜN İSTEK VE DUYGULARINI, İÇLERİNDEN GELDİĞİ GİBİ, AÇIKLAMALARI…”
BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALIN. EKSİKLİKLER BENİM, FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.