CUMHURİYET’İN İLK YILLARINDA TÜRKİYE TARİHİNE DAMGA VURAN İZMİR SUİKASTİ, HAZİRAN 1926’ DA YURT GEZİLERİ KAPSAMINDA BULUNDUĞU İZMİR KENTİNDE ULU ÖNDERİMİZ MUSTAFA KEMAL PAŞA’YA KARŞI PLANLANMIŞ BİR SUİKAST GİRİŞİMİDİR. SUİKAST GERÇEKLEŞMEDEN ORTAYA ÇIKARILMIŞ, SUÇLU GÖRÜLEN ÇOK SAYIDA KİŞİ İDAM VEYA HAPİS CEZASIYLA CEZALANDIRILMIŞTI.
GÖRSEL: “İZMİR SUİKASTINDAN HEMEN SONRA İZMİR RIHTIMI’NDA İSMET İNÖNÜ İLE BİRLİKTE HAZİRAN 1926”
GAZİ MUSTAFA KEMAL 27 HAZİRAN 1926’DA GAZETE YAZARLARINA ŞU DEMECİ VERECEKTİR:
-…”İNSANLAR SÜREKLİ YÜKSEK, SOYLU VE KUTSAL HEDEFLERE YÜRÜMELİDİRLER. BU HAREKET BİÇİMİDİR Kİ, İNSAN OLANIN VİCDANINI, BEYNİNİ VE BÜTÜN İNSANCA HAYALLERİNİ DOYUMA ULAŞTIRIR. BU ŞEKİLDE YÜRÜYENLER, NE KADAR ÖZVERİDE BULUNURSA O KADAR YÜKSELİRLER VE BU HAREKET BİÇİMİ MUTLAKA İLERİYE DOĞRU OLUR.
ÇÜNKÜ ALNI AÇIK, ZİHNİ AÇIK, KALP VE VİCDANI AÇIK İNSANLAR TARAFINDAN YÖNETİLEBİLEN TOPLUMLAR ANCAK BU ANLAMDA HAREKETLERİN TAKİPÇİSİ OLABİLİRLER.
DÜŞÜNCELERİNİ, DUYGULARINI VE GİRİŞİMLERİNİ GİZLİ TUTANLAR, GİZLİ ARAÇ UYGULAMA GİRİŞENLERİN UTANMA VE SIKILMA NEDENİ, AKIL VE MANTIĞIN DIŞINDA HAREKET ETMELERİNDEN KAYNAKLANIR.
BU GİBİ GİRİŞİMLERDE BULUNANLARIN SONU, ÖNCE VE SONRA KÖTÜ.
MUSTAFA KEMAL ‘i yıllarca savaştığı ve sonunda kurtardığı İZMİR ‘de öldürmek, TÜRK Milletine yüklenebilecek en acı bir nankörlüğün ifadesi olacaktı. Tanrı bu lekeden TÜRK Milletini korumuştu.
Yahya Galip KARGI, MUSTAFA KEMAL PAŞA ve Temsil Heyeti’nin 27 ARALIK 1919 ‘da ANKARA ‘da karşılanması sırasında da ANKARA Valisi olarak etkin görev almıştı. İZMİR ‘de hazırlanan o alçakça “SUİKASTIN” ortaya çıkarılmasından sonra, “ATATÜRK BİR GÜN BİZE ŞU OLAYI ANLATMIŞTI” diyerek, hatıratında şöyle yer vermiştir:-…”ZİYA HURŞİT’İN BENİ ÖLDÜRMEK İÇİN GÖREVLENDİRDİĞİ İKİ ZAVALLI VARDI. SORGULARI YAPILDIKTAN SONRA BUNLARDAN BİRİSİNİ YANIMA ÇAĞIRDIM. ODADA KİMSE YOKTU. KENDİSİNE SORDUM: -…”SEN MUSTAFA KEMAL’İ ÖLDÜRECEKMİŞSİN, ÖYLEMİ?
—“Evet”
-…”BEN YİNE SORDUM:
MUSTAFA KEMAL, NE YAPMIŞ Kİ ONU ÖLDÜRECEKTİN?
–“Fena bir adammış da…
Memlekete çok fenalık yapmış. Sonra, bize onu öldürmek için para da vereceklerdi
-…”SEN MUSTAFA KEMAL’İ TANIYOR MUSUN?
—“Hayır.”
-…”O HALDE TANIMADIĞIN BİR ADAMI NASIL ÖLDÜRECEKTİN?
—“-Geçerken işaret edecekler, “Mustafa Kemal, işte budur!” diyeceklerdi.
Biz de öldürecektik.
-…”O ZAMAN CEBİMDEN TABANCAMI ÇIKARARAK UZATTIM:
MUSTAFA KEMAL BENİM!…HAYDİ, AL ELİNE TABANCAYI ÖLDÜR!…DEDİM. ADAM BENDEN BU YANITI ALINCA, YILDIRIMLA VURULMUŞ GİBİ OLDU. BİR MÜDDET ŞAŞKIN YÜZÜME BAKTIKTAN SONRA, DİZ ÜSTÜ KAPANARAK HÜNGÜR HÜNGÜR AĞLAMAYA BAŞLADI.”
MUSTAFA KEMAL’İ ÖLDÜRMEK PLANLAŞTIRILMIŞTIR:
“SUİKASTIN” evvela ANKARA ’da düşünüldüğü de tahakkuk etmiştir.
Miralay Arif Bey ’in bu alçakça plan için köşkünde tetkikat yapılmasına müsaade ettiği de sabit olmuştur.
Fakat ANKARA ’yı gözlerine kestiremeyen suikastçılar bir ara BURSA ’yı düşünmüşler, fakat nihayet İZMİR ’de karar kılmışlardır.
İZMİR ’in tercih edilmesinde maslup Şükrü ’nün rolü büyüktür. Orada Jandarma Zabitliği yapmış, İstiklal Savaşlarına Sarı Efe lakabıyla katılmış Edip’in bulunması, Şükrü Bey’e büyük bir ümit vermiştir.
İZMİR ’de ticaretle meşgul olan Giritli Şevki ’nin de işe karıştırılması şu noktadan dolayı münasip görülmüştü. Giritli Şevki motor sahibi idi. Suikastçıları Gaffar zade otelinin önünde, suçu işleyecekler, hemen dar sokaklarından kendilerini rıhtıma atacaklar, oradan da Yunan adalarına kolaylıkla geçeceklerdi.
GAZİ PAŞA’YA ATEŞ EDECEKLERİN BAŞINDA ZİYA HURŞİT, GÜRCÜ YUSUF, LAZ İSMAİL BULUNACAKTI.”
PLAN:
—“Çarşıdan gelen ve bu köşede tam 90 derecelik bir açı yapan dar yol, MUSTAFA KEMAL PAŞA ‘yı karşılamaya gelen on binlerce insanla mahşer yerini alacak, otomobilin hem manevra yapmaya mecbur kalacağı, hem de dönmek zorunda bulunacağı burada tıpkı vaktiyle, “1914 ‘TE HAZİRAN GÜNÜ AVUSTURYA – MACAR VELİAHDI FTANSUVA FERDINAND ‘A YAPILAN BAŞARILI BİR SUİKAST GİBİ” , vazifeliler MUSTAFA KEMAL PAŞA ‘yı tam isabetle otomobilin içinde öldüreceklerdi.”
“SUİKAST” için parayı eski Maarif Nazırı bizzat tedarik etmiş ve bin liraya yakın bir meblağı ve kıymetli tabancaları Ziya Hurşit ’e vermişti.
Sonra da kendisi İZMİR ’e gelmiş, hatta Sarı Efe Edip ‘de dâhil olmak üzere on kişilik bir heyet, KARŞIYAKA ’da bir bahçede toplanmışlardı.
ZİYA HURŞİD, GAFFAR ZADE OTELİNE İNMİŞTİ. BU BAHÇEDEKİ İÇTİMADA SARI EFE EDİP VE GİRİTLİ ŞEVKİ BEY DE BULUNMUŞTU.”
Son toplantı da, 14 HAZİRAN 1926 ‘da yapılmıştı.
Ajanslardan, o gün GAZİ Hazretlerinin BURSA ’dan İZMİR ‘e hareket ettiğini öğrenince beyninden vurulmuşa dönmüştü.
GİRİTLİ ŞEVKİ BEY:
—“ BUNDA MUTLAKA BİR İŞ VAR DİYORDU. SARI EFE EDİP, İSTANBUL’A GİDEREK HEPİMİZİ ELE VERECEK!”
İşte bu korku, “ULU ÖNDERİMİZİ” bize bağışlamıştır.
Şevki Bey o akşam, “İZMİR VALİSİ KAZIM PAŞA’NIN (DİRİK) KARŞISINNA ÇIKARAK BU KORKUNÇ SUİKASTI HABER VERMİŞTİ.”
Kazım Paşa ‘nın ilk işi, GAZİ Hazretlerine bir telgraf çekerek İZMİR ‘e gelmelerini tehir etmeleri ve çünkü bir suikast şebekesiyle karşı karşıya bulunduklarını bildirmek olmuştu.
15 HAZİRAN’I 16’YA BAĞLAYAN İŞTE O GECE: Gaffar zade Otelinin üst katında yatağında uyuyan ve ertesi güne ait parlak ümitlerle rüya gören Ziya Hurşit ’i yatağında kıskıvrak yakalamak olmuştu. Gecenin ilerlemiş saatinde karşısında bir sürü resmi ve sivil Polis gören Ziya Hurşit çok şaşırmış, fakat kısa bir zaman içinde her şeyi itiraf etmişti.
Gürcü Yusuf, Laz İsmail, tabancaları ile yakalanmışlar, her tarafa çekilen telgraflarla ANKARA, İSTANBUL ve İZMİR ’de tevkif edilenler hayli kabarık bir liste arz etmişti.
BU LİSTEDE:
Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cafer Tayar, Rüştü Paşalar, Miralay Arif, Miralay Vasıf, Baytar Miralay’ı Rasim, Şükrü, Canbolat, Halis Turgut, Hafız Mehmet, Cavit Bey ‘ler ve daha birçok kimseler vardı. Yurt dışında olan Rauf Bey’le Adnan ADIVAR, yurt içinde olduğu halde ele geçemeyen Kara Kemal ve Abdülkadir Beyler de şiddetle aranmakta idi.
Ziya Hurşit, Gürcü Yusuf, Laz İsmail ilk hamlede tevkif edilenler arasında idi. Artık her tarafa telgraflar yağıyor, İSTANBUL ‘da, ANKARA ‘da tevkifler devam ediyordu. Hükümet meseleyi MUHALEFET PARTİSİ ‘nin hareketi telakki etmiş, başta gelenleri de tevkif etmekte tereddüt etmemişti.
“TERAKKİ PERVER PARTİSİNİN REİSİ, KAZIM KARABEKİR PAŞA İDİ.”
Bu partinin ileri gelenleri içinde Ali Fuat (CEBESOY), Refet Paşa ‘lar ve Rauf ORBAY Bey, Adnan ADIVAR da bulunuyordu. Fakat son ikisi, bu vakadan evvel AVRUPA ’ya gitmişlerdi. Mahkemeler bulunanların vicahinde, olmayanların gıyabında cereyan etmişti. Bulunanlar günlerce Mahkemeden sonra kısmen suçlu kısmen suçsuz görülmüşlerdi.
Mahkemenin Safhalarında ordu mensuplarından pek çoğu sivil olarak bulunmuşlar, hatta paşaların lehine tezahürat da yapmışlardı. Paşalar gayet ağır, vakur ve hürmete şayan bir ruh haleti içinde gelip gitmekte idiler. Bunların ellerine kelepçe vurulmamış olmakla beraber, süngülü askerin arasında gelip gitmeleri hazin bir manzara arz etmişti.
Bir zamanlar bunlardan on binlercesini emirleri altında bu vatanın düşmanlarına karşı sevk ettikleri halde, şimdi onların arasında ve süngülülerin ortasında bir suçlu gibi mahkemelere iştirak etmek kendilerine pek ağır geliyordu.
GÖRSEL: NECİP ALİ BEY, “KEL” ALİ VE “KILIÇ” ALİ MAHKEME SALONUNA GİDERKEN İZMİR
“İZMİR’DE BU İŞLE MEŞGUL OLAN İSTİKLAL MAHKEMESİ HEP ALİ’LERDEN MÜREKKEPTİ. BAŞKAN MEŞHUR AFYONKARAHİSAR MEBUSU ALİ BEY Dİ.”
Azalar bakkal lakabı ile meşhur Ali Bey, GAZİ Hazretlerinin muhafızı, GAZİANTEP Mebusu Kılıç Ali ve makam-ı iddiada bulunan savcı da Necip Ali Bey idi.
Bu Ali ’ler den mürekkep “İSTİKLAL MAHKEMESİ” günlerce ince eleyip, sık dokumaları sonunda şunu anlamıştı ki, hadiseden asla, Kazım Karabekir, Ali Fuat ve Refet Paşa ‘ların zerre haberi yoktu.
Fakat hadiseden biraz evvel AVRUPA ‘ya gittikleri için Rauf Bey ile Adnan Bey ’in hareketlerini şüpheli görmüş, onlar da bulunup kendilerini müdafaa edemedikleri için paşalar alkışlarla inleyen mahkemede beraat ederken, Beyler onar sene ağır hapse mahkûm edilmişlerdi.
Fakat Rüştü Paşa ‘nın, Miralay Arif Bey ’in, sabık Maliye Nazırı Cavit Bey ’in bu suikasttan haberleri olduğu aşikârdı. Rüştü Paşa mahkeme heyetinden af dilemiş, Arif ve Cavit Bey ‘ler inkâr etmişlerse de esaslı şahitlerin önünde vaka olduğu gibi meydana çıkmıştı.
Bazıları kabahati bildikleri bu menfur teşebbüsü, hükümete haber vermemekten doğuruyordu. Hafız Mehmet Bey, Baytar Rasim, Turgut Halis Bey, hatta İsmail CANBOLAT Bey bu noktadan mahkûm olmuşlar, faillerle müşterek hareket ediyor telakki edilmişlerdi.
Hadisenin en maruf simaları başta İZMİT Mebusu Şükrü Bey olmak üzere, Kara Kemal, Ziya Hurşit, Abdülkadir Bey ’ler üzerinde toplanmış bulunuyordu.
Diğerleri hadisenin icra vasıtaları idiler.
“SUİKAST” etraflı düşünülmüş, hazırlıkları yapılmış, paralar sarf edilmiş, silahları hazırlanmış, yeri, saati bile taayyün etmişti.
Hiçbirimizin akıl ve hayalinden bile geçirmek istemediği korkunç bir planın sahibi idiler ve şayet motor sahibi Şevki Bey korkup hadiseyi bizzat İZMİR Valisi Kazım Paşa ‘ya açmasa idi, GAZİ ‘nin Gaffar zade oteli köşesinde öldürülmesi işten bile değildi. Amma ne vardı ki, son dakika da Şevki Bey ‘in içine düşen korku, Sarı Efe ’nin ansızın kendisini İSTANBUL ‘a atmasından doğmuştu. O, bunda müthiş bir oyun görmüş, iyisi mi önce hareket etmeyi aklınca uygun görmüştü.
Sarı Efe Edip tam bir “KOMİTACI” idi. İZMİR ‘de ne olur olmaz yakalanmamak için, İSTANBUL ‘da bulunmayı tercih etmişti. İttihat ve Terakkinin küçükleri, iktidarı böyle ele geçireceklerini ummuşlardı. Belki de bu mümkün olabilecekti. Çünkü MUSTAFA KEMAL ’in şahsiyetinde çok şeyler mevcuttu. Fakat hadise, hiç inkâr edilemez delilleriyle ele geçmiş, üstelik de bu teşkilatın en soğukkanlısı olan Ziya Hurşit, gerek palas pandıras gönderildiği ve İZMİR ‘e gelmekte olan hususi trende kendisine bizzat sualler soran ATATÜRK ‘ün huzurunda, gerek Ali ’ler den mürekkep “İSTİKLAL MAHKEMESİ” önünde her şeyi bütün teferruatıyla anlatmıştı.
GAZİ MUSTAFA KEMAL ONA ŞÖYLE SORMUŞTU:
-…”BU İŞİ NİÇİN YAPACAKTINIZ ZİYA HURŞİT BEY?”
—“Çünkü Paşam, memlekette beklediğimiz hürriyet ve adaleti göremedik, ondan.”
-…”HÜRRİYETİNİZDE NE GİBİ EKSİK ŞEYLER VARDI? GÖRÜYORSUNUZ Kİ BİR SUİKASTI HAZIRLAYACAK KADAR SERBEST İDİNİZ. ADALETTE NE GİBİ NOKSANLAR VARDI? YAKINDA CEREYAN EDECEK OLAN MUHAKEMELERDE BUNUN DA TAM OLDUĞUNU MÜŞAHEDE EDECEKSİNİZ. O HALDE DAHA AÇIK KONUŞUNUZ; SİZ SANDALYE KAPMAK İÇİN BUNU YAPTINIZ. YALNIZ UNUTUYORSUNUZ Kİ, İTTİHAT VE TERAKKİ PARTİSİNİN METODLARIYLA İKTİDAR ELE GEÇİRİLEMEZ. HÜKUMET KONAĞINI BASMAK, ADAM VURMAK VE BÖYLECE İKTİDARI DEVİRMEK SADECE GERİ KALMIŞ ESEF VERİCİ HADİSELERDİR. İKTİDAR ANCAK KANUNİ, HUKUKİ YOLLARDAN ELE GEÇİRİLİR. HER ŞEYDEN EVVEL MİLLETİN NABZINI TUTMALISINIZ.”
MENEMEN ‘den geçip İzmir’e doğru yol alan tren Ziya Hurşit ’e son defa EGE Bölgesi ‘nin yemyeşil ve çok zengin manzaralarını seyrettirirken, tarihin bu en büyük adamı, ona büyük bir ders vermekte idi.
Ne yazık ki, MUSTAFA KEMAL ‘in ona verdiği dersi o, iş işten geçtikten sonra öğrenmiş ve bu belki de maalesef hiç işe yaramamıştı. Fakat TÜRK tarihinde bu ders cidden ibrete değer bir kıymet sayılabilirdi. Eğer henüz çok genç olan Ziya Hurşit, bu dersi daha evvel almış olsaydı, böyle hayatının baharında darağacına bir bayrak gibi çekilmez ve üç direğin arasında sallanmazdı.
İzmir suikastının iki mühim firarisi Kara Kemal ’le Abdülkadir de daha sonra kendilerini bekleyen akıbetten yakalarını kurtaramamışlardı. Kara gümrük taraflarında saklandığı evin polis tarafından sarıldığını anlayan meşhur İttihat ve Terakkinin komitacısı Kara Kemal, Polisin elinden kurtulmak için gizlendiği tavuk kümesinde tabancasıyla son hükmü vermiş, kendi kendini öldürmüştü.
Abdülkadir ise kıyafet değiştirerek Rumeli hududundan kaçmaya kalkarken teşhis edilerek yakalanmış, bir Jandarma refakatinde götürüldüğü kasabaya inmeden evvel, geçtiği ormanlarda, dere kenarlarında birçok defalar Jandarma erini itip kaçmayı düşünmüş, bin bir tereddütle bir türlü buna cesaret edememişti. Kendisinin idama mahkûm Abdülkadir olduğu anlaşılınca, ANKARA ’ya sevk edilerek orada asılmıştı.
İZMİR SUİKASTI BU SURETLE 19 İNSANIN HAYATINA MAL OLMUŞ, İTTİHAT VE TERAKKİ FIRKASINI YENİDEN DİRLİLMEK BU SURETLE SONLANDIRILMIŞTIR.
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR.BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.