2 Ağustos Cuma Dolmabahçe Sarayı… Saat 22.50… ATATÜRK sohbet sofrasında:
Bu konu, Türk Sanat Mimarisi üzerinedir. Konunun ağırlığını daha çok Mimar SİNAN ve eserleri oluşturmaktadır.
ATATÜRK tam saat 22.50’de bloknotundan bir kâğıt koparıp şunları yazıyor:
“SİNAN’IN HEYKELİNİ YAPINIZ.”
Konu, sadece SİNAN ’ın heykelinin yapılması değil, onun eserlerinin korunması ve onarımıdır.
ATATÜRK, Mimar SİNAN ‘a hayrandı. Dr. Şevket Aziz KANSU ‘yu Mimar SİNAN ‘ın etnik figürünü saptamakla görevlendirdikten sonra bir gün TÜRK TARİH KURUMU ‘na “MİMAR SİNAN’IN BİR HEYKELİNİ YAPTIRINIZ.” diye yazılı bir emir verdi. Ayrıca hem bana hem de Dr. Şevket Aziz KANSU ‘ya birlikte çalışmamız emredildi.
KAYSERİ ‘de Mimar SİNAN ‘ın köyündeki hemşerilerinin fotoğraflarından bir koleksiyon yaptık. Bir uzmanlık komisyonu, Mimar SİNAN ‘a ait bütün dokümanları toplamaya başladı.
Nihayet Mimar SİNAN ‘ın her yerde çokça görülen uzun sakallı, Bektaşi bıyıklı resminden çok uzak, ince zarif yapılı, kısa boylu, son derece zarif giyinen bir kimse olduğu saptandı. Mimar SİNAN ‘ın bu tanımlara göre bir kabartmasını yapıp ÇANKAYA ‘ya gönderdim.
Heykeli, şimdi TÜRK TARİH KURUMU Genel Sekreteri olan İĞDEMİR ‘le ATATÜRK ‘ün film operatörü Kenan ERGİNSOY götürmüşlerdi.
ATATÜRK bu kabartmayı görür görmez:
-…”TAMAM OLMUŞ.” demişler. Asıl heykelin hazırlanması için bir süre sonra da beni Dolmabehçe Sarayı’na çağırtmışlardı. Emirleri üzerine Saraya gittim. ATATÜRK çıkıyordu. Geldiğimi haber verince hemen emretmişler. Yanlarına gittim. Bana:
-…”SEN DE GEL.” emrini verdiler. Otomobillere binildi. Bu sefer ben de kendi bindikleri otomobilde yer almıştım.
Dolmabahçe’den Beyoğlu’na çıkıldı. Unkapanı Köprüsü’ne doğru giderken karşımıza bilinen (ŞİMDİ YIKILAN) tersane duvarı çıktı.
ATATÜRK birdenbire sinirlendi:
-…”ŞURAYA BAKIN! İSTANBUL’UN EN GÜZEL MANZARALARINDAN BİRİ MÜNASEBETSİZ ŞEKİLDE KAPATILMIŞ. HEMEN BU DUVAR YIKILSIN.” emrini verdi.
Biraz sonra Unkapanı Köprüsü üzerine gelmiştik.
ATATÜRK çok daha sinirli bir şekilde:
-…”DUR!” emrini verdi.
Hep beraber duruldu. ATATÜRK otomobilden indi. Unkapanı Köprüsü daha tenha idi. Herkes arabadan inmişti.
ATA:
-…”ŞURAYA BAKIN! E… O… E… BUNU YAPTI?” diye bağırıyor ve Süleymaniye Camii’nin önüne dikilen üniversiteye ait bir pavyonu gösteriyordu.
-…”ŞU BİNAYI SANKİ SÜLEYMANİYE İLE KARŞILAŞTIRMAK İSTER GİBİ KİM BURAYA DİKMİŞ? EFENDİM, BU MODERN MİMARİ HENÜZ DENEME HALİNDE. DAHA SENELERCE BU MİMARİ İLE İDDİALI ESERLER YAPILAMAZ. BU BİNAYI HEMEN YIKIN. YAPANIN DA, DERHAL SÖZLEŞMESİNİ FESHEDEREK SERBEST BIRAKIN.”
O zamanlar ATATÜRK ‘ün çevresinde, verdiği emirleri ona unutturup pek ısrar etmediği durumlarda yapmamak âdeti vardı. Binanın mimarının sözleşmesi feshedilmiş, fakat bir mazeret ileri sürülerek binanın yıkılması geri bırakılmıştı.
Okumuş olduğumuz bu satırlardaki hatırat Sayın Münir Hayri EGELİ ‘nin bizler için çok değerli olan ATATÜRK’TEN BİLİNMEYEN HATIRALAR adlı esere aittir. Eserin 104-106 sayfalarında yer alan bu hatıratın sonunu değerli yazarımız şu buruk cümlelerle tamamlar:
—“SENELER GEÇTİ. ATATÜRK EBEDİYETE GÖÇÜP GİTTİ, BİR GÜN O SÖZÜ EDİLEN BİNA YIKILDI.”
Sayın Afet İNAN ise, bu konu ile ilgili olarak ATATÜRK HAKKINDA HATIRALAR VE BELGELER eserinin 180. sayfasında şu bilgiyi vermektedir:
—“1935 yılında TÜRK TARİH KURUMU, Mimar SİNAN ’ın eserleri üzerinde bir çalışma programı hazırlamıştı. Bu TÜRK büyüğü için yazılacak eser, önce belgelere dayanan bir biyograf yası, onun bizzat veya zamanında inşa edilen eserlerin röleveleri, resimleri ve nihayet bu dünya çapında büyük mimarın yaşadığı yüzyılda dünya mimarı eserleriyle karşılaştırma ve çözümleme yapan bir incelemesi olacaktı.
TÜRK TARİH KURUMU, koruyucu başkanı ATATÜRK ‘e, bu konuları anlatarak düşünce ve onayı alınmıştı.
Her İSTANBUL ‘a gidişimde Mimar SİNAN ‘ın eserlerine ait bir şeyler okuyarak camilerini ve diğer yapılarını ziyaret eder, saatlerce hayran kalarak onları meydana getiren dahi mimarımızı düşünür ve on altıncı yüzyıl mimar, mühendis ve işçilerimizin ebedileştirdikleri anıtlarımızı, en büyük ulusal heyecan ile seyrederdim.
Bir gün, depo olarak kullanılan Ayasofya Camii yanındaki Mimar SİNAN ‘ın yaptığı hamamdan söz edilmişti. Onu General Kazım DİRİK ile gezmeye gittiğim zaman, general burasını bir halı müzesi durumuna getirmeyi önermişti. Bu münasebetle Florya’da ATATÜRK ‘ün yanında bulunanlar arasında bu sorunlar görüşülürken Mimar SİNAN ‘a bugünkü kuşağın bir şükran ifadesi olmak üzere, onun heykelinin yapılması gerektiği üzerinde durulmuştu.
Heykelinin dikilmesi gereken yer için çeşitli meydanlar ileri sürüldü. Benim aklıma, yeni gezdiğim Ayasofya ile Sultanahmet arasındaki park gelmişti. Çünkü oradaki kendi alçakgönüllü eserinin yanına ve büyük destek duvarlarıyla Ayasofya’yı yüzyılların direnişine hazırlayan, büyük TÜRK Mimarının anısını ebedileştirecek bir anıt için burasını, ona layık bir meydan olarak buluyordum. ATATÜRK, bu parkı beğenmişti fakat çeşitli düşünceleri dinlemekle birlikte, SİNAN anıtının dikileceği yer üzerinde, kesin bir şey söylemedi. Bu münasebetle TÜRK TARİH KURUMU ‘na hitaben “SİNAN’IN HEYKELİNİ YAPINIZ” diye yazarak imzasını attı. (2 AĞUSTOS, 1935). Bir de asıl kendisi, Süleymaniye’de bir SİNAN sitesini canlandırmak ve bütün onun yaptığı eserleri restore ettirterek, yeni ihtiyaçlara göre kullandırmak istemiştir. Bu düşünceler ilerlemiş ve bazıları uygulanmıştır.
Bilhassa heykel işini, TÜRK TARİH KURUMU ele alarak İSTANBUL ‘dan gayrı ANKARA ‘da Hacettepe Parkı’na ki o zaman daha park yapılmamıştı, kayalık yamaçlarından bir amfiteatr yapılarak ve burada Mimar SİNAN için bir açık hava kürsüsü kurarak, her yıl ANKARA ‘daki eserinin, Cenabı Ahmet Paşa Camii karşısında, TÜRK mimar ve mühendislerinin onu anması teklif edilmişti. (MERHUM MİMAR ZÜHTÜ).
Bu amaçla hükümet ile de ilişki kurarak TÜRK TARİH KURUMU adına bu yerleri gezdik. Bu arada özellikle asıl caminin askeri depoluktan çıkarılarak tamir ettirilmesini ATATÜRK ‘ten rica ettik.
İsmet İNÖNÜ hükümeti bu isteğimizi yerine getirdi ve camiyi depoluktan çıkararak yeni baştan tamir ettirdi. Ancak, heykel ve açık hava kürsüsünü gerçekleştirmek için o zaman maddi olarak bulamadık ve üzerinde çalışamadık. ATATÜRK ‘ün ölümünden sonra TÜRK TARİH KURUMU bu iş üzerinde durmuştur.
Sayın Afet İNAN şu sözlerle konuyu sonlandırır:
—“AÇIK HAVA AMFİTEATRI GERÇEKLEŞMEYİNCE, SADECE HEYKELİ ÜZERİNDE ÇALIŞILMIŞ VE YER OLARAK DA ANKARA’DA SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN KARŞISINDA, LOZAN MEYDANI’NDAKİ ÇAMLIĞIN BİTTİĞİ YERE KONULMAK İÇİN KARAR VERİLMİŞTİ.”
BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ. EKSİKLİKLER BENİM. FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.