ATATÜRK ‘ün Sarayburnu’ndaki heykeli 1926 yılı 3 Ekim günü açılmıştır. Heykel saat 15.00’de 500 davetli ve binlerce halkın katılmasıyla açıldı.
Heykelin açılması dolayısıyla ATATÜRK ‘e Belediye Başkanı Muhittin Bey tarafından aşağıdaki telgraf çekilmiştir.
ATATÜRK ‘e Çekilen Telgraf:
“BÜYÜK KUDRETİMİZİ YARATTIĞI DERİN DEVRİM VE UYGARLIĞIN MEYVELERİNİ BİRER BİRER ANLIYOR VE DEVŞİRİYORUZ. BUGÜN BİNLERCE ÖZLEYENİNİZ ÇOŞKU VE SEVİNÇTEN DOĞAN GÖZYAŞLARIYLA MÜBAREK SİMGENİZİ ISLATMAK MUTLULUĞUNA ERİŞTİLER. HEYKELİNİZ MİNNET VE ŞÜKRAN DUYGULARIYLA ÇALKALANAN İSTANBUL ÇOCUKLARINA KUTSAL TAVAF YERİ OLDU. BUNDAN KAYNAKLANAN MUTTLULUK VE ÖVÜNCÜMÜZÜ SUNMAKLA MUTLULUK DUYARIM EFENDİM.”
Bildiğimiz üzere, Cumhuriyet döneminin ilk heykeli, 30 Ağustos 1924’te bizzat Mustafa Kemal tarafından açılışı yapılan Dumlupınar’daki sembolik Mehmetçik anıtıdır. Mimar Kadir ve taşçı ustası Hikmet’in eseri olan anıt bir hayli başarılı olmasına rağmen, Cumhuriyet’in heykel sanatı yabancı sanatçılara havale edilecektir. Bu yönelimin ilk eseri, resmi davetle Türkiye’ye gelen Avusturyalı heykeltıraş Heinrich KRİPPEL ‘in döküm işleri Viyana’da yapılan ve İstanbul’da Sarayburnu’na dikilen bronz, sivil giyimli, sol elini beline dayamış ve sağ kolunu aşağı doğru yumruğunu sıkarak uzatmış, başı ileri doğru güvenle bakarken tefsir edilmiştir. Heykelin daha merkezi bir yere dikilmeyerek o zamanlarda Sarayburnu gibi gözlerden ırak bir yere dikilmesi sizce de düşündürücü değimlidir? Oysa cevap ortadır, Mustafa Kemal’in “KURTULUŞ ATEŞİNİ YAKMAYA GİDİYORUM” dediği Samsun’a hareket ettiği noktadır.
3 Ekim 1926 günü Saat 12.00’den başlayarak 14.30’a kadar Sarayburnu Parkının Gülhane ve Sirkeci’den gelen yolları ve otomobil ve yayalarla dolmuştur.
Heykelin kaidesini 20 metre ara ile bir askeri müfreze çevirmiş, davetliler bu kordonun ortasına alınmışlardır.
Vali Süleyman Sami, Kolordu Komutanı Şükrü Naili, Sami Sabit, Kenan Paşalar, İbrahim Tali, Belediye Başkan Yardımcılarından Şükrü Ali, Şerif, Polis Müdürü Ekrem, Operatör Emin, Merkez Kumandanı Şakir Beyler, eski Belediye Reisi Cemil Paşa, İstanbul Mebusları, Belediye ve Vilayet Meclisi Azaları, Baro heyeti ve Basın mensupları, Ticaret Odası ve diğer Esnaf kuruluşları törene katılmışlardır.
Saat 14.45’te Belediye Başkanı Muhittin Bey’in otomobili geldi. ATATÜRK ‘ün beyaz bir örtüye bürünmüş olan heykelinin önündeki kürsüye çıkarak söylevini okudu:
*Muhittin Beyin Söylevi:
—“Saygıdeğer Beyefendiler,
Gazi’nin heykelinin açılma törenini yapıyoruz. Bu olayın önemini ve niteliğini kavrayabilmek için bir kere bu anıtın üzerinde yazılı olan tarihlerin taşıdığı anlamı ve bir de Osmanlı Tarihinin çeşitli dönemlerini düşünmek ve akıl yürütmek, ondan sonra ülkemizde ve ruhlarımızdaki büyük devrimi temsil eden bu heykelin benden önceki saygıdeğer Belediye Başkanının çok güzel anlatımıyla, arkasında kalan şu Bizans, Osmanlı Saraylarını ibretle seyretmek yeterlidir. Bu karşılaştırma bize hangi karanlık ve bataklık çukurdan hangi yüksekliğe çıktığımızı açıkça göstermektedir.
Efendiler,
Türk Ulusu sahip olduğu mutluluğa kolayca kavuşmadı. Hepimiz uzun süre benliklerimizde ve kuşaklar boyunca duyarak kan kustuğumuz büyük felaketlerle ve savurganlıklarla karşılaştık… Mahvolma ile karşı karşıya, esir kalma acıları içinde kıvrandık. İçli, dışlı düşmanlar, insanüstü acıları gözümüzde, göğsümüzde ve gönlümüzde birer şenlik gibi işlediler. Keder ve ümitsizlik içinde ümitlerimizin sarsıldığını görmekte bedbaht olduk. Nihayet Türk Milleti 600 yıllık bir doğum sancısından sonra en büyük çocuğunu meydana getirdi. Saygıdeğer varlığında nitelik ve erdemlerinin en belirgin karakterini saptadı. Büyük varlık evreleri bilindiği gibi kademe kademe kurtarıcı ışık gibi yükselerek ve ülkenin her yanını sarıp aydınlatarak yasları dağıtmış, vatanı ve ülkeyi kurtarmış, Türk’ü uluslar arası layık olduğu yere çıkarmıştır.
İşte şimdi biz burada bir vakitler eteklerine erişilmez sandığımız mutluluğun en üstünüyle tarihimizi kutluyoruz. Ulusumuzu insanlık için erişilebilecek mutlulukların en yükseğine çıkaran büyük Gazi’ye karşı beslediğimiz sonsuz minnet ve şükran duygularımızı gelecek kuşaklara maddi bir biçimde aktarmak ve ulaştırmak için bu güzel yüzü saptamaktan daha güzel bir anlatım bulamadık. Kurtarıcısına hasret çeken İstanbul bu tarz anlatımın ilk onurunu ortaya koymakla mutludur.
Bu heykel şehitlerin öcü, bilgisizlik ve bağnazlığın amansız ve utkulu düşmanı, devrim ve yenilgimizin simgesi ve koruyucusu, iç ve dış güvenliğimizin en kuvvetli güvencesidir. Vatana yönelebilecek yabancı saldırılara karşı Türk Milleti en büyük savunma kuvvetini şüphesiz bu kahramanlık simgesinden alacaktır. “MUSTAFA KEMAL ARTIK BİR ÜLKÜ, BİR BAYRAKTIR. TÜRK ULUSUNUN, TÜRK RUHUNUN, TÜRK DEHASININ ETE KEMİĞE BÜRÜNMÜŞ SİMGESİDİR.”
Ulusumuzun bundan sonra başka bir kılavuza daha muhtaç olmayacaktır. Çünkü sayesinde zeka ve erdem her türlü kayıttan kurtularak serbest bir gelişme olanağı bulmuştur. Türk ulusu büyük Gazi’nin açtığı yol üzerinde gösterdiği hedefe doğru güvenle yürüyebilir ve yürüyecektir.
Efendiler,
Bize acılı kuşak diyorlar. Ulusal yaşamımızda dayanmak ve göğüs germek zorunda kaldığımız koşullara göre bu yargu belki doğrudur. Fakat böyle bir anıtı dikmek olanağını idrak etmekle bu acıları o kadar büyük bir nimetle telafi etmiş bulunuyoruz ki bunun karşısında her kuşak bu acıya koşabilir. Bu nedenle bizim kuşağımız acıyla mutluluk bulmuş ve mutlulukların en büyüğünü idrak etmiş konumdadır. Biz bununla kıvanç duyuyoruz ve gururluyuz. Bunun için kuşağımızı anlatırken “KISKANILAN KUŞAK” demek en doğru bir anlatım olur. Bunu kendisine borçlu bulunduğumuz BÜYÜK KURTARICIMIZA ESENLİK VE MUTLULUK DİLEĞİNİ BİR KERE DAHA AÇIKCA SÖYLEMEYİ FIRSAT SAYIYORUM, YAŞASIN GAZİ.”
Muhittin Bey bundan sonra bir tepsi içinde hazırlanmış olan makası aldı ve kaidenin merdivenlerinden çıkarak heykelin üzerindeki beyaz örtünün kurdelesini kesti.
Bir anda tunç heykel, “YILDIRIM BAKIŞLI GAZİ’NİN HEYKELİ ÖRTÜSÜNDEN SIYRILDI. ARTIK GÜNEŞ BULUTLARDAN KURTULMUŞ BİZE IŞIK, MUTLULUK, NUR DÖKÜYORDU.”
Gazi’nin heykeli, uzun bir süre halkın kopardığı alkış tufanını vakur ve sessiz dinledi.
Bundan sonra davetliler heykelin çevresini gezmeye başladılar.
Kaidenin ön yazıtında Hattat Mektebi öğretmenlerinden Hacı Kamil Efendi’nin şu yazıları vardı:
TARİHİ İHTİLAS: 1336 (Kuruluş Tarihi 1920) ARKA TARAFINA: Heykelin Dikiliş Tarihi 1926 YANLARINDAN BİRİNE: 1339 (Cumhuriyet’in ilanı 1923) MUZAFFERİYETİ KATİYE: 1338 (Kesin Zafer 1922)
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.