ATATÜRK ’ün 1937 yılı başlarında “KURUN” gazetesine bizzat dikte ettirerek yazdırdığı birkaç makalesi vardır. Bu makaleler Hatay’ın bir an önce Türk topraklarına katılmasını gerçekleştirmek amacıyla yayınlanmıştır. Ne var ki, bu yazıların hiç biri ATATÜRK ‘ün değil, Gazetenin başyazarı Mehmet Asım US ‘un imzasıyla basılmıştır.
Büyük Önderimizin başka birçok başyazarlara da aynı şekilde basına makaleler yazdırmış oldukları muhakkaktır. ATATÜRK ‘ün yakınları bunları ya açıklamamışlar yahut ehemmiyet vermeyerek kendi hayatları ile ebediyete götürmüşlerdir.
O’nun yaşadığı mutlu yılları görmek, onun yakını olmak bahtiyarlığına erişenlerin, ona ait hatıraları beraberlerinde götürmeye hakları yoktur.
ATATÜRK ‘ün hayatının bütün mücadelelerini ayrıntılarıyla milletimizin tarihine kazandırmak görevimiz ve borcumuz olduğunu unutmuyor ve 15 Haziran 1981 Pazartesi gecesi televizyonda yayınlanan “ATATÜRK’TEN ANILAR” programının da anlatılan “ATATÜRK’ÜN YAZDIRDIĞI BAŞMAKALE” olayının gerçek yüzünü hep birlikte okuyoruz:
Telefon çaldı. Bir gazetede telefon çalmasından doğal ne olabilir? Fakat Yazı İşleri Müdürünün telefonu eline almasıyla ilk konuşmasını yaptığı anda yüzüne vuran heyecandan anladık ki, bu bildiğimiz şeylerden değildir.
—“Başüstüne efendim.” Dedi.
—“Hemen şimdi gönderiyorum.” Kapadı.
Son sayfaların da bağlanıp makineye aktarılması için son haberlerin beklendiği ve henüz yazılarını bitirmemiş birkaç muhabirin son satırlarını yazmak üzere bulunduğu bir sırada çalan telefonun esrarlı havasını Yazı İşleri Müdürü birden:
—“Dolmabahçe’den.” Dedi.
—“Asım Bey, ATATÜRK ‘ün yanında Gazetemizden bir arkadaş isteniyor.”
Şaşırmadığımızı söylemek doğru olamaz. Başyazarımız Asım US ’un ATATÜRK ‘ün yanından bir arkadaşı istemesi ve arkadaşın buradan kalkıp Dolmabahçe Sarayı’na giderek ATATÜRK ’ün yanında olduğu bildirilen Asım US ‘u görmesi gibi bir olay her kim olacaksa o arkadaş ATATÜRK ‘ün kendisiyle de konuşması demek olabilirdi. Buna yol açabilirdi.
-…”Rakı içer misin delikanlı?” Dedi.
—“Emrederseniz içerim efendim.” Dedim.
-…”Öyleyse önündeki kadehi yarısına kadar iç ve sonra okumaya başla.” Emrini verdi.
Dediği gibi yaptım. Kadehime yalnız bir dudak payı kalacak kadar dolduran rakıyı, önce kendisini bekleyerek ve ancak kendisinin kadehi kaldırması üzerine yarı yarıya içtim. Bana verdiği ani çarpıcılığı bira su, bir tutam mezeyle dağıtıp cesaretimi enikonu topladıktan sonra derhal kâğıda sarılarak başlığını, yazılmış gibi okudum:
—“PARİS’TE KEDORSEY”
ATATÜRK, bu başlığın arkasından gelecek olan satırları bekliyordu… Ve ben hemen başlamak üzereydim ki, Yahya Kemal BEYATLI bir girişimde bulunarak aynen şöyle konuştu:
—“ATATÜRK. Bu “KEDORSEY” sözünü Fransızlar böyle söylemezler. Bildiğiniz gibi sonu yumuşak, yarı telaffuz edilir bir tarzda söylerler, ama yine de bir harf vardır sanki sonunda.”
O akşam hemen herkesin önünde bir kağıt vardı. Herkes bir şey yazıyor, not alıyor gibiydi. Ve ortalarda birkaç kurşun kalem görünüyordu. Ben bu kalemlerden birini elime alarak başlıkta yapılan düzeltmeyi oraya işlemeyi düşünürken, ATATÜRK:
-…”Ver o kalemi bana.” Dedi.
-…”Kâğıdı ver.”
Ve önüne koyarak başlık üzerinde gereken değişikliği yaptı.
-…”İşte böyle okunacak.”
Diye kâğıdı geri gönderdi. Kelimenin sonundan “Y” harfini çıkarmış daha doğrusu çıkarmamış da onu “Ğ” ye çevirmişti. Üzerine de yumuşatma işareti koymuştu. Böylece “KEDORSEĞ” gibi sonunda yumuşak bir heceyle aslına yakın bir biçim alıyor ve ses kazanıyordu kelime. Kendisi bir iki defa okuyarak bana örnek gösterdi.
Artık başlayabilirdik. Paris’te Dışişleri Bakanlığı anlamına gelen “KEDORSEĞ” kelimesi, o tarihte Türkiye hükümetinin sabrını taşıracak derecede beklentiler icat ederek Hatay sorununa bir türlü çözüm getirmeyen Fransa’nın Dışişleri Bakanlığına kendi adıyla yapılan bir çağrıydı.
ASIM US DİYOR Kİ…
Sözümüzün burasında izin verirseniz Başyazarı Asım US ’un sonradan bütün ayrıntılarıyla açığa vurduğu bir sırrı ortaya koyalım:
–“1937 SENESİNDE ATATÜRK BÜYÜK MİLLET MECLİSİ’NİN KIŞ TATİLİ ESNASINDA İSTANBUL’DA BULUNAN HATAY MESELESİ TÜRKİYE İLE FRANSA ARASINDA ŞİDDETLİ BİR MÜNAKAŞA MEVZUU İDİ. BİR AKŞAM ATATÜRK TARAFINDAN DOLMABAHÇE SARAYI’NA ÇAĞRILMIŞTIM. İPTİDA BU DAVETİ O AKŞAM ATATÜRK’ÜN SOFRASINDA MEVKİ ALAN MİSAFİRLERİ ARASINDA BULUNMAKTAN İBARET BİR ŞAHSİ İLTİFAT GİBİ TELAKKİ ETMİŞTİM.
MEĞER BU DAVETTE ŞAHSİ İLTİFAT OLMAKTAN FAZLA BİR SEBEB VARMIŞ.
ATATÜRK O GÜN, HATAY MESELESİ HAKKINDA MAKALE YAZMAK KARARINI VERMİŞ İMİŞ. SOFRAYA OTURUP DA ATATÜRK’ÜN MAKSADINI ANLAYINCA BÖYLE HAYIRLI BİR HİZMETE “KURUN”U (Eski “VAKİT” Gazetesi ) TAVSİT ETMESİNDEN DOLAYI TEŞEKKÜR ETTİM. YAZI KÂĞITLARINI HAZIRLADIM. KALEMİ ELİME ALDIM. ATATÜRK KENDİNE MAHSUS OLAN SÜRATLİ İFADESİ İLE SÖYLEDİ. BEN OLDUĞU GİBİ SÖYLEDİKLERİNİ NOT ETTİM. MEKALE BİTTİKTEN SONRA AKNEDİ İMZASINI KOYARAK ERTESİ GÜNÜ ÇIKACAK OLAN GAZETEMDE NEŞRETMEK ÜZERE EMRİNİ ALDIM.
ATATÜRK’ÜN “KURUN” SÜTÜNLARINDA HATAY DAVASINI CİHAN EFKÂRI UMUMİYESİNE KARŞI MÜDAFAA ETMESİ, BÖYLE BİR GÜNE, BİR DETAYA MAHSUS KALMADI.
BEŞ GÜN SIRASI İLE BU SAHNE TEKRARLANDI VE HER SABAH ÇIKAN “KURUN” NÜSHALARINI İLK SAYFASINDA “ASIM US” İMZASI İLE FAKAT ATATÜRK TARAFINDAN NOT ETTİRİLMİŞ BİRER BAŞ MAKALE ÇIKTI.
“KURUN”UN 22 İKİNCİ KÂNUN (Ocak Ayı) 1937’DEN 27 İKİNCİ KÂNUN 1937 TARİLEİ ARASINDA İNTİŞR EDEN BAŞMAKALELERİ NEŞRİYAT SAHASNDAKİ ÂCİZANE HİZMETİMİZİN PAHA BİÇİLMEZ MÜKÂFATI OLARAK “VAKİT” KOLLEKSİYONLARINI DAİMA TEZYİN EDECEKTİR.”
İşte bu yazarlardan İkinci kânun (OCAK ) 1937 tarihli baş makaleyi ATATÜRK ‘ün karşısında ben okuyordum.
Bilmem bu çok ince ve birbiri içine girmiş duygular ortamında, ATATÜRK ’ün karşısında bulunmanın büyük ve tarihsel önemini benimle beraber duymak, yaşamak ister miydiniz?
Savaş yerine barış yolundan gitmeyi, kılıç yerine kalem kullanmayı, kısaca yurtta olduğu gibi cihanda barışı yeğ tutmuş bir büyük devlet başkanının düşüncelerini yansıtan bir metni onun ağzından çıktığı gibi ve onun karşısında seslendirmek sorumluluğu ile yüklü idim.
Başladım okumaya:
—“PARİS’TE KEDORSEĞ DENİLEN BİR YER VARDIR Kİ FRANSA’NIN HARİCİYE NEZARETİ OLARAK TANINMIŞTIR. BU YER ACABA FRANSA MİLLETİNİN HAKİKİ MENFAATLERİNİ DURENDİŞ BİR ŞEKİLDE SEZERE, YERİNDE METANET, YERİNDE SUPLES GÖSTEREN, UZGÖREN DİPLOMATLARUN ÇALIŞTIĞI MAHAL MİDİR? YOKSA BİR TAKIM VAHİ FİKİR VE FORMÜL LERE SAPLANARAK, HAKİKATI DOSYALARIN NAZARİYATINA FEDA EDECEK KADAR GAFLET GÖSTEREN KISA GÖRÜŞLÜ BÜROKRATLAR MECMAI MIDIR?”
Söz buraya gelmişken ATATÜRK masa başından birdenbire:
-…”Dur! Dedi. “Sen güzel okuyorsun. Ayağa kalk bağıra bağıra oku!…”
Okumaya devam ediyorum. Ayağa kalktım. Ve bağıra bağıra okudum:
—“İSMİ ASIRLARIN HATIRALARI ARASINA KARIŞAN KEDORSEĞ’İN YEŞİL MASASINDA OTURANLAR, HUKUKU BŞER BEYANNAMESİ’Nİ NEŞREDEN BÜYÜK FRANSIZ İNKILÂPÇILARININ FİKİR HÜRRİYET AŞKI VE AHLAK VARİSLERİ MİDİR, YOKSA FRANSA’DAN KOVULAN PAPAZLARI, SIRF HASİS MENFAATLERİ İÇİN TERAKKİ YOLUNDA YÜKSELEN MEMLEKETLERDE HİMAYEYE YELTENEN VE ONLARIN MUZIR VE YIKICI FAALİYETLERİNİ MÜDAFAAYA ÇALIŞAN MUTASSIPLAR MIDIR?
KEDORSEĞ, ŞEREF VE HAYSİYET İÇİN HAYATINI İSTİHKAR ETMEKTEN ÇEKİNMEYEN FRANSIZ MİLLETİNİN DÜRÜSTLÜK RUHU İLE ÇALIŞAN VE BU MİLLETİN HARİCİ SİYASETİNİ O SURETLE İDARE EDEN EVLATLARININ BÜROLARI MIDIR, YOKSA MAHİYETİ HUKUKİYESİ PEK ŞÜPHELİ KÜÇÜK BİR BORÇ İÇİN DİĞER MİLLETLERİN BENLİĞİNE TAARRUZ VE DONANMA KUVVETLERİYLE O MEMLEKETİN BİR ADASINI İŞGAL ETTİREN NOBRAN VE KABADAYILARIN YUVASI MIDIR?
HÜRRİYET VE İSTİKLAL İÇİN ÇIRPINAN HATAY TÜRKLERİ’NE ÜCRETLİ FRANSIZ ASKERLERİNİN YAPTIKLARI ZULÜMLERİ OKURKEN BU VE BUNUN GİBİ DAHA BİRÇOK SUALLER HATIRIMA HÜCUM ETTİ. BİR TARAFTA FRANSIZLAR’IN HARİCİ SİYASETİ, DİĞER TARAFTAN DURENDİŞLİK VE SUPLES, AÇIK FİKİRLİLİK VE TERAKKİ MİLLETLERİNİN ŞEREF VE HAYSİYETİ…
NE TEZAT!
KEDORSEĞ’E BİR İSİM VERMEK İCAP EDERSE;
“GAFLETVE İNADI İLE HAYALPERESTLİK VE CAKACILIĞI İLE FRANSIZ MİLLETİNİN HAYATİ MENFAATLERİNİ PAYİMAL EDEN MÜESSESE”
NAMI MÜNASİP OLUR.
UMUMİ HARB’İN GALİPLERİ ARASINDA, AVRUPA KITASINDA KUVVETİ EN FAZLA GÖRÜNEN FRANSA, BUGÜN ON SEKİZ SENE SONRA AMERİKA DAHİL, ANCAK BÜTÜN DÜNYANIN YARDIMI İLE MAĞLUP EDİLMİŞ OLDUĞUNU GÖRDÜĞÜ ESKİ MUARIZIN BAZİÇESİ OLACAK VAZİYETE DÜŞMÜŞ, GAFLET VE HAYALPERESTLİĞİNDEN DOLAYI ESKİ MÜTTEFİKİ OLAN ŞİMALİ GARBİNDEDEKİ KOMŞUSUNU DARILTTIKTAN SONRA ONU BÜTÜN KENDİ CİLVELERİNE RAĞMEN, MÜTEMADİ TAHKİR VE TEZLİLİNE MARUZ KALMIŞTIR.
NEDEN Mİ?
BU SUALİN MÜHEYKEL CEVABI KEDORSEĞ’DİR.
ZAVALLI FRANSA, BUGÜN KENDİSİNE PEK MÜTEMAYLİ BİR DOSTUNU DAHA KAYBETMEK ÜZEREDİR. “AKILSIZLIĞINDAN DOLAYI MİLLETİNE İHANET” KOLLEKSİYONUNU ZENGİNLEŞECEK KEDORSEĞ Bİ HAKKIN SEVİNEBİLİR.”
Sevgili okuyucularım bir an bile sanmasınlar ki, bu anlatılması zor gerilim içinde, kendimi kaptırmış olduğum heyecanla sürüklenip giderek son noktaya kadar aynı akışla gelebildim. ATATÜRK, kendi yazdırmış olduğu metne sığdırmış olduğu düşüncele, zaman zaman dönemeç yerlerine geldikçe ve açık kapalı hatırlatmak istediği olaylar durumlar ve davranışlar belirtildikçe okumamı kesiyor ve soruyordu:
-…”Ne demek isteniyor burada? Kim kastediliyor? Hangi olay?”
Diyerek, bir kalemle çizdiği jeopolitik plan üzerinde bir siyasi tarih özeti yaparak bütün Fransa milleti ve dünyanın gözü önünde Fransa Dışişleri Bakanlığı’na yönelttiği, altından kolay kalkılmaz ibret dolu sorular üzerinde beni bir sınavdan geçirmişti sanki…
Yazdığı yazı ile ne demek istediğinin kolayca anlaşılıp anlaşılmadığını öğrenmek istiyordu.
Okuma sona erince bir an düşümdüm. Oradaki görevim bitmişe benziyordu. ATATÜRK de aynı fikirde olduğunu belirten bir bakışla beni adeta yanına çağırdı. Çekti diyeceğim. Onun sarı altın saçlı başını, mavi gözlerini, her çizgisiyle güzel ve biçimli yüzünü o dakikada daha iyi ve rahatlıkla gördüğümü hatırlıyorum.
Yanına kadar gittim. Elini öpmek istemiştim. Öptürdü. Asım US ’a memnunluğunu ifade eden bir iki söz söylediyse de tam olarak işitemedim. Sonra hemen bana dönerek:
-…”Şimdi bu yazıyı al. Doğru matbaaya git. Dizdir. Tashihini kendin yap. Birinci sayfadan ( ELİYLE HAVADA BİR DÖRTGEN ÇİZEREK) güzel bir çerçeve içine al. Asım’ın imzasıyla yayınlansın yarın. Güle güle” dedi.
Çıktım.
Dolmabahçe Sarayı’ndan yine bir servis otomobili beni matbaaya getirdi. Müdüründen musahhihine kadar hemen bütün kadrosuyla bekleşen yazar ve teknisyen arkadaşlara olan biteni anlatmıştım. Direktifleri aktardım. Ve makalenin tashihine ATATÜRK ’ün emrettiği gibi kendim bakarak evime döndüm.
Kaynak: Hikmet Münir EBCİOĞLU “Yıllar boyu Tarih Dergisi Temmuz 1981/7 Sayı – S: 18-22
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.