İlişkilerin en önemli enstrümanı iletişim, iletişimin en önemli parçalarından biri ise beden dili… Hiç fark etmeden kullandığmız beden dilimiz bizi bazen kurtarıyor bazen ise iletişimde başarısızlığa uğratıyor. Beden dilinin de tıpkı kelimeler gibi anlamları var. Beden dilimizle sürekli olarak sinyaller veriyoruz. Hatta uzun yolculuklarda insanların birbirini daha iyi tanımalarının nedeninin de beden dilinin daha uzun gözlemlenmesi olduğu söyleniyor. İtalya’da tiyatro, İsviçre’de psikoloji eğitimi alan ve beden dilini mizahla, bilimi sanatla birleştirerek patentini aldığı Riccon Tekniği’ni geliştiren İlhan Doğan’a ilişkilerde beden dilinin önemini sorduk. Ülkenin gündemi nedeniyle laf döndü dolaştı hep kadın ve erkeğin farklarına ve tabii ki sevginin önemine geldi.
Ne okuyorsunuz, ne izliyorsunuz?
İlhan Doğan, sağlıklı ilişkiler için çiftlerin evlerine giren iletişim araçlarına dikkat etmelerini öneriyor ve şunları söylüyor: “Rastgele dizi, rastgele haber izlemeyin. TV programlarında seçici olun. Örneğin şefkatten bahsedip ardından tartışmalı evlilik programlarını izlemeyin. Eve her gazeteyi, her dergiyi almayın. Sevgiyi perçinleyen içerikler okuyun, izleyin. Bu toplumun içinde yaşıyorsanız bile kendinizi, ilişkinizi koruyun. İlla ki üzüm üzüme baka baka kararacak değil. Birbirinize “Seni görmek beni mutlu ediyor”, “Benim için önemlisin”, “Seni seviyorum” deyin. Bunları söylememeyi değil, söylemeyi alışkanlık haline getirin. Kötüyü değil, sevgiyi büyütün. İçinde kahkaha olmayan ilişkinin ilişki olmadığını unutmayın.”
Bana yalan mı söylüyor?
Kadınların da erkeklerin de en çok öğrenmek istedikleri eşlerinin yalan söyleyip söylemediklerini nasıl anlayabilecekleri… Bakın İlhan Doğan buna nasıl cevap veriyor: “Yalanı anlamanın yöntemi var ama söylememekten yanayım. Neden? Çünkü anlatacağım ve söylediğim özellikleri eşlerinde görenler yalan söylediğini anlayacaklar. Evet, en çok yalan ilişkilerde söylenir ama aldatmak başka bir konudur, naif yalanlar bambaşka… İkisini ayırt etmek gerekiyor. ‘Eşinizin size ne anlattığı önemli değil’ demiyorum ama ondan ne alacağınız önemli. Eşiniz sizin olmazsa olmazlarınızı sağlıyorsa, güven duygusu veriyorsa naif yalanlara takılmayın diyorum.”
Erkek kadının gözlerinin içine bakmaya çabalar. Kadın ise alttan bakar, erkeği süzmeye çalışır. İlk bakışmalardan sonra erkek bir beklenti içine girer. Bir hesabı vardır, içinde duyguları iner, çıkar ama bunu göstermek istemez. Bunun için başını öne eğer, masadaki bardakla vs oynamaya başlar. Kadın ise erkeği süzerken not vermeye çalışır. Eğer hoşlandıysa sıra gözlerinin içine bakmaya gelir. Bu sırada kadın elini yüzüne götürmeye ve ilgi ile bakmaya başlar. O anlarda kadının -sanılanın aksine- “Bu adamla birlikte olacağım, evleneceğim” diye hesabı yoktur. Önce sempati gelir, o güne kadar toplamış olduğu bilgiler bu sempatiyi sonradan desteklemeye başlar.
BEDEN DİLİ NELERİ KAPSIYOR?
Aslında “davranış bilimleri” demek daha doğru olur. Beden dilimizde duygularımızı en çok ellerimiz yansıtıyor. Ellerimizi kullanarak daha rahat hareket ediyor, konuşuyor, düşüncelerimizi karşı tarafa aktarıyoruz. Yani, “dinle, düşün, konuş” üçlüsünü en iyi ellerimizle yapıyoruz. Duyguları yansıtan elleri en çok da kadınlar kullanıyor çünkü dünyada görmüş olduğunuz uçsuz bucaksız tüm renkler yani duygular kadının dünyasına ait. Erkeğin doğası ise düşünsel; siyah ve beyaz var, griyi bile zor görüyoruz. Kadın tıpkı ahtapotun kollarını kullandığı gibi sınırsız, erkek ise daha sınırlı… Erkekler sadece arz ve talebi düşünürken, kadınların düşüncesi de sınırsız. Örgü örüyor, televizyon izliyor, konuşuyor, kitap yazıyor, yemek yapıyor, çocuk bakıyor; aklınıza gelecek her şeyi aynı anda ve hızla yapabiliyor. Ve kadınlar her şeyi şefkat üzerine oturtuyor. Kadın aynı zamanda düşünsel de olduğunda iş hayatında, siyasette muhteşem bir tablo ortaya çıkıyor.
BU FARKLILIKLAR KADIN VE ERKEĞİN BEDEN DİLLERİNE DE YANSIYOR MU?
Kadın ayaktayken ağırlığını bir bacağına veriyor, diğer bacağı hareket halinde, aktif kalıyor. Bu sınırsızlığını gösteriyor. Erkek ise iki ayağının üzerinde duruyor. Bacaklarının arasında bir mesafe oluyor. “Hükümdarlık kuruyorum” diyor ama bu sadece fiziksel bir hükümdarlık… Erkek fikirsel yapıya giremiyor çünkü dediğim gibi arz ve taleple ilgileniyor; ne kadar aldım, ne kadar verdim? Kadın ise fikirsel… İnce eleyip sık dokuyan yapıya sahip. Erkek analiz ediyor, kadın seziyor.
BU TANIMLAR HER ERKEK VE HER KADIN IÇIN AYNI MI?
Kadınlar birbirinden farklıdır. Yaptığımız testlerde de bunu görüyoruz. Kadınları bir kalıba sokamıyoruz. Erkekler ise sokulabiliyor. Erkekte arz talep var, kadında bütün renkler… Kadın sınırsız… Bir test yapıyoruz. Erkeklerin çoğu aynı yanıtları veriyor, kadınlar farklı farklı yanıtlıyor. Erkeklerdeki şefkat, sevgi bir yerde (!) odaklanıyor, kadınlarda her yerde. Algı sistemlerimiz de aynı şekilde. Herkesinki farklı ama erkeklerinki birbirine çok benziyor. Aynı şeylere aynı tepkiyi veriyorlar.
KADINLARIN ERKEKLEŞTİĞİ SÖYLENİYOR. BÖYLE BİR DEĞİŞİM GÖZLEMLİYOR MUSUNUZ?
Modern yaşamın içinde kadınlar erkeksi özellikler taşıyor. Elleri, jestleri, duruşları değişiyor ama iç dünyaları hep kadın kalıyor. Erkekler kadınları sadece fiziksel olarak görüyor. Kadınların bazı organları cinsel olarak adlandırılıyor ama onlar aslında sadece uzuvlar… Hiçbir kadın doğrudan erkeğin uzvuna bakmaz ama bütün erkekler kadınların uzuvlarına bakar. Kadına “erotizmin sembolü” denir. Bunu da erkek yapar. Erkeğin dünyası biraz ilkeldir. Erkeklerin kişilik gelişimine ihtiyacı vardır. Anneler tüm çocuklarına “Ne olursa olsun insansın”ı öğretmeli.
BU BİR KÜLTÜR SORUNU MU SİZCE?
Dininizi bile değiştirebilirsiniz ama kültürünüzü asla değiştiremezsiniz. Bandıra bandıra yediğimiz yemek, kaşıkladığımız pilav değişmez. Yıllardır böyle gelmiştir, böyle gider. Siz dışarıda nasıl davranırsanız davranın yalnızken ortaya çıkan ve kültürünüzle oluşmuş gerçek halleriniz hiç değişmez. Eğer kültürümüz erkek çocuğun penisini kutsallaştırıyorsa ve bunu değiştiremiyorsak bir erkek olarak kendi kişisel gelişimimize yoğunlaşacağız. Hayatı öğreneceğiz. Aslında hayat öğretmenlerimiz anne ve babalarımız olmalıydı ama onlar bu işi okula atıyor, okul ise sokağa bırakıyor. Sonuç ortada…
BEDEN DİLİMİZ TOPLUMLA, AİLEYLE, DENEYİMLERLE Mİ ŞEKİLLENİYOR?
Alışkanlıklar içinde yaşıyoruz. Aynı sokak, aynı mahalle, aynı insanlar, aynı eş, aynı baba, aynı kardeş, aynı anne, aynı yemek… 40 yılda bir laf olsun, hava atalım diye Hint yemeği yapıyoruz belki ama normalde hep alışkanlıklarla devam ediyoruz. Şiddetse şiddet alışkanlığı, sevgi ise sevgi alışkanlığı… Daha iyi anlatmak için kendimden bahsedeyim… Ders çalışmayan bir çocuktum, babamdan bol bol dayak yedim. Şiddeti ilk onunla tanıdım. Baba korkusunu hep yaşadım. Bunlar benim bilinçaltıma atıldı. Karanlıktan korkuyordum çünkü babam beni odaya kapatırdı. Bu özelliklere göre ben potansiyel suçluyum. Babamdan tokat atmayı, yumruk vurmayı, kadınlara nasıl davranacağımı öğrendim. Peki ne yapıyorum? Otokontrol, sabır ve güven duygusu ile potansiyelimi, beden dilimi kontrol altında tutmaya çalışıyorum. İşte bu yüzden “Ailelerin çatısı sevgi olsun” diyoruz. Hayat öğretmeni annelerimiz, hayat öğretmeni babalarımız olsunlar ve bize sevgiyi öğretsinler diyoruz. Onlar yapabilmiş olsalardı bugün ülkemiz de bu halde olmazdı. Millet olarak korku, kararsızlık, güvensizlik yaşıyoruz. O zaman erkekler insan kıyafeti giymiş canavarlar oluyor. Kadın için “İnsan kılığına girmiş melektir” demiyoruz ama kadın ne kadar canileşse de suç ortağı hep bir erkek oluyor.
YURT DIŞINDA YAŞIYORSUNUZ, SIK SIK TÜRKİYE’YE GELİYORSUNUZ. BU GELİŞLERİNİZDE KADINLARIN VE ERKEKLERİN İLİŞKİLERİNDE, BEDEN DİLLERİNDE NELER FARK EDİYORSUNUZ?
Çok çabuk gülebilen, çok çabuk ağlayabilen, çok çabuk sevebilen, çok çabuk birlikte olabilen, çok çabuk kaybedebilen ilişkiler ortaya çıktığını görüyorum. Bugün çok çabuk sevgili olup ayrılıyorlar. Çabuk kırılıyor, çabuk ayrılıyor, çabuk endişe sahibi oluyorlar. Herkes büyük bir beklenti içinde ama hayal kırıklığı yaşıyorlar. Çabuk başlayınca ilgi ve alaka da çabuk dağılıyor. Ortak özellikler, ortak sohbetler üretilemiyor. Kelime, fikir üretilemiyor. Söylenebilecek iki kelime, anlatılabilecek bir hikaye, verecek bir ümit kalmıyor. Tuvaletle mutfak arasında mekik dokuyan bir ilişki türü ortaya çıkıyor.
SOKAKTAKİ İNSANLARI NASIL GÖZLEMLİYORSUNUZ?
Eskisi gibi büyük flörtler görmüyorum. Elini tutmalar, saçını okşamalar, gözünün içine bakmalar, başını omzuna koymalar yok. İlişkiler arz-talep üzerine kurulmuş durumda. Bütün mesele, “Ne yiyeceğiz, ne içeceğiz?” olmuş. İki-üç günlük sohbetler, cinselliğin ön planda olduğu ilişkiler görüyorsunuz. Eskiden sevgi ve şefkat vardı. Bunu artık insanların beden dilinde göremiyorum. Sırt sırta ya da omuz omuza görüyoruz insanları, göz göze değil. “Günün nasıldı?”, “Saçların ne güzel olmuş” demiyor kimse kimseye… İltifat etme zahmetine girilmiyor. Oysa birbirleri hakkında detayları görüp ifade edip duygusal bağı sağlamaları gerekiyor. Havalar ısınınca göreceksiniz, ağaçların altında tek tük çiftler olacak. Onlar da bastırdıkları cinsel dürtülerini gidermeye çalışıyor olacak. Benim hayalim ise el ele tutuşan göz göze gelen, yanağa öpücük konduran çiftlerin uzun vadeli ilişkileri… Bugün insanların beden dillerinde sürekliliğin olmadığı emanet ilişkileri görüyoruz. Önemli olan süreklilik ve samimiyettir oysa. İlişkiler artık kısa metrajlı film gibi başlıyor. Cinsellik olmazsa devam etmiyor sonra da kızlık zarı namus göstergesi olarak öne çıkıyor.
BEDEN DİLİ BİR İLİŞKİYİ KURTARMAKTA YA DA BİTİRMEKTE ETKİLİ OLUR MU?
Beden dilini ister şefkatte ister şiddette kullanırsınız. Örneğin hızlı hareket etmek, elini başından yukarı kullanmak gibi hareketler kadınları korkutur. Eliniz, kolunuz, gözlerinizin ifadesi, kaşlarınız… Bunlarla korkuyu veriyorsanız artık o ilişkinin devamı zedelenmiştir. Erkek beden dilini şefkatle kullandığında ise “Benden sana zarar gelmez” mesajını verir. Çocuksu davranışlar, af dilediğini belli eden el hareketleri, bakışlar… Bunlar küçük şeylerdir ama kadına mutluluk verir, erkeği ilişkide sempatikleştirir. Erkeğin doğasında şefkati ellere, jestlere, mimiklere dökmek yoksa bu erkek önce zihnine şefkati koyacak ya da ömür boyu insan kıyafeti giymiş bir yaratık olarak kalacaktır. Bir de iyi niyetli olup bunları yapamayan erkekler var. Ama kadınlar onları bilir, yüreklerini tanır çünkü kadınların sezgileri güçlüdür. Bir işadamı ile görüşmüştüm. En çok hoşuna giden şeyin eşinin akşamları saçını okşaması olduğunu söylüyordu. Koskoca iş adamının hayatında minicik bir anda yaşanan kocaman bir sevgi… Bunu ancak kadın verir.
ERKEK KADININ BEDEN DİLIİNDE NELERDEN HOŞLANMIYOR?
Erkek kadının bakımsız halini sevmiyor. Buradan gelen mesajdan hoşlanmıyor. Kadın böyle olduğunda evde iki erkek yaşıyormuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bir de erkek bir nefes alma alanı istiyor. Kadın içinse erkek hep birinci planda… Kadın ise her an, her çağrıldığı an orada olabiliyor.
GÜZEL BİR İLİŞKİ İÇİN BEDEN DİLİNİ NASIL KULLANMALI?
Emek harcamadan bir şey olmuyor. Önce sözler… “Bugün neler yaptın?”, “Teşekkür ederim”, “Rica ederim”, “Lütfen” kelimelerinden bir ilişkide asla vazgeçmeyin. Birbirinize de çocuklarınıza da çevrenize de örnek olun. Ve asla iğneleyici olmayın.
Sarılın. Sarılmak stresi azaltıyor. Eşinizin omzuna başınızı yaslayın. Erkek o anda, “Beni seven, bana güvenen bir insan var” diye düşünür, mutlu olur, bağlılığı hisseder. Duygusal bağlılık sağlandığında ise ilişki iyi gider.
Formsanté – 2015 Ağustos sayısı
Yaprak Çetinkaya