-…”“Hükümet de beni kandırarak İstanbul’a gelmemi İngilizlere teslim olmamı sağlamak istedi.”
1 Ağustos 335 (1920)
Muhterem Valideciğim,
İstanbul’dan ayrılışımdan beri sizlere ancak birkaç telgraftan başka bir şey yazmadım. Bu sebeple büyük merak içinde kaldığınızı tahmin ediyorum. Bilhassa, hakkında ötekinden berikinden ve gerek gazetelerden işittiğiniz tamam olmayan haberler şüphesiz merakınızı arttırmıştır. Şimdi vereceğim bilgilerle tatmin olacağınız için endişe duyacak, hiçbir şey yoktur.
Biliyorsunuz ki daha İstanbul’da iken yabancı devletler devleti ve ulusu fevkalade sıkıştırmakta ve millete hizmet edebilecek ne kadar adamımız varsa hepsini hapis ve tevkifle bir kısmını da Malta’ya sürerek herkesi sıkıntıya sokmakta pek ileri gidiyorlardı. Bana nasılsa ilişmemişlerdi. Fakat 3. Ordu Müfettişi olarak Samsun’a ayak basar basmaz İngilizler benden şüphelendiler, hükümete benim gidiş nedenimi sordular.
Nihayet İstanbul’a çağrılmamı istediler, bunda da ısrar ettiler. Hükümet de beni kandırarak İstanbul’a gelmemi ve İngilizlere teslim olmamı sağlamak istedi. Bunu derhal farkına vardım. Tabiatıyla kendi ayağımla gidip esir olmam doğru değildi. Padişahımıza gerçek durumu yazdım ve gelemeyeceğimi bildirdim. Zatı şahane de önce uygun buldu. Fakat daha sonra İngilizlerin baskısı artmıştı. Sonunda o da İstanbul’a dönmemi emretti.
Bu suretle artık resmi görevimde kalmaya imkan görmediğim gibi askerliğimi sürdürdükçe de İngilizlerin ve hükümetin hakkımdaki ısrarına karşı durulamayacaktı. Bir taraftan da bütün Anadolu Halkı, tüm ulus hakkımda büyük bir sevgi ve güven gösterdi,”SENİ BIRAKMAYIZ” dediler. Gerçekte vatan ve milletimizi kurtarabilmek için tek çare askerliği bırakıp tek çare, serbest olarak milletin başına geçmek ve milleti yekvücut bir hale getirmekle doğacak kudret ve ulusal gücü kullanmaktan başka çare yoktu. Bende öyle yaptım. Elhamdülillah başarılı oluyorum. Pek yakında elle tutulur sonucu bütün dünya görecektir. Ben bu suretle hareket edince İngilizler derhal yalvarmaya başladı. Ve beni kazanmaya çalıştı.
Her şeyi tekrar ettiler. Ve bütün suçu bizim hükümete attılar. Gerçekten hükümet de benimle uğraşmak istedi. Fakat gücü buna yetmedi ve yetemez.
Daha bir zaman bu şekilde Anadolu içinde çalışmakla her şey hallolunacaktır. Yakında Millet Meclisi toplanacak ve meşru bir hükümet iktidara geçecektir. Ben de ihtimal o zaman İstanbul’a geleceğim.
Sıhhat ve afiyetteyim, katiyen hiç merak etmeyiniz.
Salih Bey (Salih FANSA), Fuat Bey’den alacağını aldı mı? Bunu bilgi almak bakımından soruyorum. Yoksa her ne olursa olsun, elhamdülillah hiç önemi yoktur. Siz müsterih olunuz ve bir sıkıntınız olursa bana bildiriniz.
Bu mektubumu getirecek olan size, benim hakkımda istediğiniz bilgiyi size verecektir. Kendisiyle bana bazı elbiseleri gönderiniz.
Hemşiremin sıhhati nasıldır? Eve herhangi taraftan saldırıda bulunuldu mu? Hala orada mısınız? Çocuklar ne yapıyor, büyüdüler mi?
Salih (FANSA) Beyle Madam inşallah sıhhat ve afiyettedirler. Ben kendilerini daima yâd ediyorum. Madamın benim hakkımda bir rüyası vardı. Galiba çıkacaktır. İnşallah yakında sevinç içinde görüşeceğiz.
Ben birkaç güne kadar bir kongre için Sivas’a gideceğim. Tekrar Erzurum’a döneceğim. Tekrar ediyorum;
Her işittiğinize önem vermeyiniz. Pekâlâ, bilirsiniz ki ben, yaptığımı bilirim. Netice görmeseydim başlamazdım.
Saygı ile ellerinizden, hemşiremin gözlerinden öperim.
Salih’e (BOZOK): Gözlerinden öperim; bana İstanbul havadisi vermene intizar ederim.
MUSTAFA KEMAL
Bu yazı www.sechaber.com için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.