Ulu Önderimiz, Büyük Şef Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, çocukluk yıllarından itibaren giyim ve kuşamına çok özen göstermiş bir liderdir.
Ahir ömürleri boyunca, çevresinde yer alan şahıslar, anılarında daima onun giyim ve kuşamına çok özen göstermiş eşsiz bir lider özelliğini vurgulamışlardır.
Günümüzde Başkentimiz Ankara’ya giderek ziyaret fırsatı bulanlar, “ANITKABİR ATATÜRK VE KURTULUŞ SAVAŞI MÜZESİ” ni gezdiklerinde, müzede sergilenen elbiselerini gördüklerinde bu durum daha da rahatlıkla anlaşıldığına şüphesiz şahitlik edeceklerdir.
Kendilerinin hem çocukluktan mahalle arkadaşı ve daha sonra yaveri olan Sayın
“Salih (BOZOK)” ise bir anısında, giyim kuşamıyla ilgili:
—“MUSTAFA 10-12 YAŞINDAYKEN, 8 YAŞINDAKİ BİR KOMŞU KIZINA ÂŞIK OLMUŞTU. AKŞAMÜZERLERİ MEKTEPTEN ÇIKINCA EVİNE KOŞAR, ELBİSELERİNİ ÜTÜLETİR, SEVDİĞİ KOMŞU KIZINI GÖRMEK İÇİN SOKAĞA FIRLARDI.”diyecekti.
Devrimlerinin bir parçası olan “KIYAFET İNKILÂBI” ise, 3 Aralık 1934 yılında T.B.M.M tarafından kabul görmüş ve kendilerinin canından çok sevdiği biz Türk halkının kılık ve kıyafetinin de Batı ülkelerindeki normlara uygun hale getirilmesi için büyük bir özen ve itina ile çalışmışlardır.
Şüphesiz ki, hem güzel giyinen, hem de giydiğini yakıştıran bir liderdir O.
Günlerden 31 Aralık 1930, Çarşamba. Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK saat 11.00’de, Başyaver Rusuhi Bey, Milletvekili Salih BOZOK, Sağlık Bakanı Müsteşarı Hüsamettin Beylerle birlikte Beyoğlu’nda diş doktoru Sayın Sami GÜNZBERG ‘in muayenehanesine giderek dişlerini tedavi ettirmiştir. Saat 17.30’da muayenehaneden ayrılarak “BAKER” mağazasını gezmişler ve “TOKATLIYAN OTELİ” nde bir süre dinlenmişlerdir.
Sayın Niyazi Ahmet BANOĞLU ‘nu eserinde verdikleri bizler için çok kıymetli olan bu bilgilerin izinde, bende 85 yıl sonra 31 Aralık 2015 Çarşamba günü soluğu bir çırpıda Taksim de alıyor ve Beyoğlu istikametine doğru yürüyerek zaman Tünel’ine doğru bir yolculuğa çıkıyordum.
Fransız Konsolosluğu’nun önündeyim.
Elimde bulunan bu broşür ile büyük bir heyecanla Konsolos binasını arkama alıp karşı istikametine baktığımda “BAKER” mağazasından hiçbir iz bulamamanın burukluğu içerisinde yağmakta olan yoğun kar yağışı altında yürümeye devam ediyorum.
Yolumun hemen üzerinde olduğunu öğrendiğim Diş Hekimi Sayın Sami GÜNBERG ‘in muayenehanesinin bulunduğu “BODUİ” binasının önündeyim. Muayenehane içerisindeki saraydan çıkma çok kıymetli mobilya ve eşyaların yanı sıra birbirinden çarpıcı fotoğraflarında bulunduğu bildiğimle yetinip Sayın GÜNBERG ‘in çocuklara “LEBON PASTAHANESİ” n den aldırılan çikolataların tadına bakamadan ilerliyor ve Tünel’de bulunan bir sahafta alıyorum soluğu. Kısa bir sohbetin ardından:
Sayın Yrd. Doç. Dr. Ali GÜLER ‘in “SARI MUSTAFA’M ATATÜRK’ÜN AZ BİLİNEN YÖNLERİ” adlı eseriyle buluştum. Eserin 245 – 246 sayfalarında kaynak olarak Hürriyet Gazetesi, 10.11.1963 belirtilmişti.
“ELBİSELERİ VE GÖMLEKLERİ”
O, hem güzel giyinen hem de giydiğini yakıştıran bir liderdi. Kumaşlarda özellikle yerli malı kullanmaya özen gösteren bu davranışı ile de etrafındakilere ve milletine örnek olan bir liderdi. Özellikle 1929 yılından itibaren ATATÜRK ‘e elbise dikmeyi başarabilen iki kardeş de terziydi. Bunlar, “Jan PLURIS” ve aynı zamanda çalıştırdıkları müessesenin makastarı olan kardeşi “Aleko PLÜRİS” ti.
—“Müessesemiz uzun müddet padişahlara, prenslere, asilzadelere ve memleketin tanınmış şahıslarına elbise dikmiş, onların giyecekleri kumaşları ithal etmişti. Büyük ATATÜRK ‘e kostüm dikmek şerefine ilk defa 1929 yılında nail odum diyen “Jan PLÜRİS” ATATÜRK ‘ün giyim kültürü hakkında şunları anlatıyor;
Emir buyurmuşlar, beni Ankara’ya çağırtmışlardı. Müessesimizi eskiden beri tanıdıkları için Avrupa modası hakkında sualler sordular. Sonra yerli kumaş sanayimiz hususundaki naçiz kanaatlerimizi öğrenmek istediler. Tevazuu, alçak gönüllülüğü, bizim gibi bir insanla hasbıhâl edecek kadar nezaket göstermesi, onun büyüklüğünü büsbütün arttırıyor, eşsizliğini büsbütün yüceleştiriyordu.
O devirde ithalat serbest olduğu için Türkiye’ye dünyanın her köşesinden kumaşlar geliyordu. Yerli sanayimizde İpekiş kumaşlarının nefasetinden bahsedince hemen emrettiler, araba hazırlandı ve o zaman Ankara’da bulunan İpekiş Fabrikası’na beni gönderdiler ve dört kostümlük kumaş kestirmemi istediler. Vatanperver olan Büyük Ata, aynı zamanda çok milliyetperverdi. Türk kumaşını, yerli malını en klas Avrupa mamulüne bile değişmezdi. Nitekim ondan sonra hep yerli malı giymeye başladı.
Giyimde, kuşamda mübalağaya kaçmayan fanteziyi severdi. Avrupa modasını yakından takip eder, fakat kendine yakışmayanı asla giymezdi. Onun kadar zarif giyinen bir insan az gördüm, desem yeridir. Uzun müddet askerlik etmiş bulunmasına rağmen, bir İngiliz centilmenine parmak ısırtacak derecede üstün zevki vardı.
Karşısındakine ilk anda bile büyüklüğünü kabul ettiren bir hususiyete sahipti. Devlet reisi olmayıp alelade bir memur, bir tüccar olsaydı bile onu görenler şahsiyetinin kudretinden, dehasının ezici azametinden kendilerini kurtaramazlardı. O, çok büyük bir insandı.
Prova yaptırırken asla titizlik göstermez, elbiselerinin teslim tarihi için bizleri katiyen sıkmazdı. Karşısındaki kim olursa olsun ona kıymet verircesine konuşur, fikirlerine, anlattıklarına alaka gösterir, hasbıhâlden kaçmazdı. O ölmeyecekti… Asıl O, şimdi sağ olacaktı.”
ATATÜRK, 41 numara yakalı gömlekler giyerdi. En sevdiği gömlek sitili de gömlekçilerin “APAŞ” sitili diye ifade ettiği devrik yakalı gömleklerdi. ATATÜRK ‘ün gömleklerini ve frak gömleklerini diken “Pedro MARTİNO” hatıratlarında bu konuda şu bilgileri veriyor:
—“Ponje ipekten başka gömlek giymezdi ve yerli sanayi kuruluncaya kadar da gömlekleri Japonya’dan, Fransa’dan gelirdi. Ondan sonra bir daha da ecnebi kumaşından gömlek giydiğini görmedik. O’na ilk gömleklerini Strongilos Biraderler firması dikmişti. Ben o zamanlar 8 yaşında ve bu müessesede çıraktım. Ölçüsünü sonradan “KEMALAT” adını alan “Yani DELAGRAMATIKA” adında bir kalfa alır, “SİMO” adında müessesenin baş makastarı keser, “EVDOKSIA” adındaki bir işçi kız dikerdi.
İstiklal Savaşı sırasında yerli Rumların Anadolu’ya, bilhassa Ankara’ya geçmeleri yasak olduğu için, müessese Yunan tebaalı “Yani DELAGRAMATIKA” yı Ankara’ya göndermeye mecbur olmuştu. Sonradan “KEMALAT” adını alan “Yani DELAGRAMATIKA” nın ATATÜRK’ ün gömlekçiliğine başlaması böyle olmuştur. 1929 yılında bende bir iki kere “Yani DELAGRAMATİKA” la birlikte Ankara’ya gömlek taşımaya gitmiştim. Vaktaki aradan yıllar geçti, ATATÜRK İstanbul’a geldi ve Dolmabahçe Sarayı’nda yaşamaya başladı. O zaman ben düşünmeye başladım ve kendi kendime şöyle sordum;
“BÜYÜK LİDERİMİZE BİZ TÜRK İŞÇİLERİ NEDEN GÖMLEK YAPMAYALIM DA BİR YUNANLI HÂLÂ ONUN GÖMLEKLERİNİ DİKSİN?”
Bu sırada Galatasaraylı (ASLAN) “Nihat BEKDİK” ile bir mağaza açmış, beraber çalışıyorduk. Mağazamıza devrin meşhur şahısları gelir giderlerdi. Bir gün, merhum Atina Büyükelçimiz “Ruşen Eşref ÜNAYDIN” Bey mağazaya geldiği zaman fikrimi kendilerine açıkladım. Memnun oldu ve durumu ATATÜRK ‘e aksettireceğini bildirdi.,Nitekim kısa bir süre sonra Yalova’da köşkten bir davet aldım ve hemen icabet ettim. Vaktiyle “KEMALAT” ın yanında çalışırken ATATÜRK ‘ün bütün ölçülerini defterden çıkarmıştım. ATATÜRK 41 numara yaka giyerdi ve gömlekçilikte “APAŞ” sitili diye bilinen kalın kenarlı, devrik yakalara bayılırdı. Nitekim spor elbiseli resimlerinde bu yakalara sık sık rastlaya bilirsiniz.
Büyük Önder çok munis bir insandı. Ölçü alınırken sakin durur ve heyecanlandığımızı gördükçe gülerek bizi teskin eder, rahat çalışabilmemize imkân verirdi. Ne büyük adamdı O, yarabbi… Ne eşsiz insandı.
Hiç unutmam, bir seferinde ısmarladığı frak gömlekleri dükkândan çalındı. Ne yapacağımızı şaşırdık. O gün neredeyse yüreğimize inecekti. Polisler seferber oldu. Yüzlerce gömlek içinde yalnız ATATÜRK ‘ün gömleklerinin çalınışına bir mana verememiştik. Neticede anlaşıldı ki bu bir meslektaşımızın azizliği imiş… Ama çektiğimiz korkuyu hatırladıkça hâlâ tüylerim ürperir. Hâlbuki büyük ATATÜRK ‘e buu hikâye anlatıldığı zaman O, gülüp geçmiş.
Bir seferinde “KEMALAT” anlatmıştı. ATATÜRK ‘e beyaz desen üzerine kırmızı, mavi, mor, nefti, yeşil, pembe, turuncu, lacivert kalın çizgili bir sandık Lyon İpeklisi Fransa’dan hediye gönderilmiş… “Yani DELAGRAMATIKA” yı Saraya çağırıp ATATÜRK ‘ün huzuruna çıkarmışlar.
Büyük Önder kumaşlara bakmış, mavi çizgili ipekliyi işaret edip;
-…“BU DEMİŞ, DOST RENGİDİR.”
Sonra da kırmızıçizgili ipekliyi işaret edip;
-…“BU DA BENİM RENGİMDİR. BANA BUNLARDAN İKİ GECELİK ENTARİSİ DİKİNİZ. DİĞERLERİNDEN DE HANIMLARA ROB YAPARSINIZ…”
Sayın “Pedro MARTİNO” söyleşinin sonunda;
-…”O, dostluk konusundaki fikirlerini telkin etmek, milletine duyurmak için en ufak fırsatlardan bile istifadeyi en iyi bilen büyük bir liderdi.” Diyecekti.
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR.BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.