ATATÜRK ‘ü “İSLAM DÜŞMANI (?)” olarak bu millete anlatanların gülünç delillerinden biri de ATATÜRK ‘ün içkiye olan düşkünlüğüdür. Tüm ATATÜRK düşmanları yine Türk Halkının İslami hassasiyetlerini istismar ederek, ATATÜRK ‘ün içki kullanmasını “AYYAŞLIK” derecesine ulaştıracak kadar abartıp, bunu da ATATÜRK ‘ün en büyük zaaflarından biri olarak topluma belletmeye çalışmaktadırlar. Bu şekilde İslam hükümlerini göz ardı ettiğini, dolayısıyla ATATÜRK ‘ün “DİNSİZ (?)” olduğunu da ima etmektedirler.
-…”BENİM NAÇİZ VÜCUDUM ELBET BİR GÜN TOPRAK OLACAKTIR, FAKAT TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLELEBET PAYİDAR KALACAKTIR” diyerek, dünya hayatının geçiciliğini asla unutmayan ve ölüm gerçeğine her daim hazır olan Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün ahir ömürlerinde, kendilerini gerçekten tanıyanlar hatta hizmetlerinde bulunanlar, O’nun kendi döneminde ve kendisinden sonra din âlimi olarak geçinen birçok kişiden “DAHA DİNDAR” olduğunu söylemektedirler.
Şüphesiz ki ATATÜRK ‘ü en iyi tanıyanlardan biri olan kız kardeşi Makbule Hanımdır. Makbule Hanım Ağabeyi’nin din görüşü ile şunları söylemektedir;
—“HER RAMAZANIN BİR GÜNÜ VE EKSERİYETLE KADİR GECESİ BANA İFTARA GELİRDİ. O GÜN İMKÂN BULABİLİRSE, ORUÇ TUTARDI. İFTAR SOFRASINI ESKİ TARZDA İSTERDİ. ORUÇLU OLDUĞU ZAMAN İFTARA BAŞLARKEN DUA EDERDİ. KUR’AN DİNLEMEYİ SEVER, KUR’AN YÜKSEK SESLE ANCAK MAKAMA AŞİNA OLANLAR VE GÜZEL SESLİLER OKUMALI DERDİ. ANNEMİN ÖLÜMÜNDEN SONRA RUHUNA HATİM OKUTMAK İSTEMİŞTİM.”
BU ARZUMU SÖYLEDİĞİM ZAMAN BANA;
-…”ÇOK İYİ EDERSİN. BENİM İÇİN DE OKUT” DEMİŞTİ VE ARADAN BİR ZAMAN GEÇTİKTEN SONRA VAADİMİ YERİNE GETİRİP GETİRMEDİĞİMİ SORMUŞTU. RUHUN EBEDİYETİNE İTİKADI VARDI.
YİNE BİR AİLE MESELESİ İÇİN SİNİRLENMİŞ;
-…”MUHATABI İÇİN BU ADAM HİÇBİR ŞEYİN EBEDİLİĞİNE İNANMAZ. BEDBAHT BİRİDİR. NESİNİ İSLAH EDELİM” DEMİŞTİ.”
Sayın Makbule Hanım bir aile meselesi olduğundan isim belirtmemiştir. Lakin kütüphanesinde Arapça ve Türkçe tefsirli Kur’an-ı Kerimler bulunan ATATÜRK, zaman zaman Kur’an-ı Kerim okuduğunu bizzat kendisi ifade etmiştir. Kur’an-ı Kerim’deki bazı Ayet ve Surelerin ATATÜRK ‘ün oldukça fazla dikkatini çektiği görülmektedir.
ATATÜRK, Kur’an-ı Kerim’i okumalarında, Yasin Suresi gelmekteydi. 1926 yılının 22 Mayıs günü Bursa’da Türk Ocağını ziyaret eden ATATÜRK, burada bulunanlara değişik konularda sohbet ederken söz din konusundan açılmış ve yaklaşık bir saat bu konu üzerinde konuşulmuştu.
Bu sohbet sırasında ATATÜRK kişisel yaşantısında dinin yerine değinmiş ve şu çarpıcı sözleri söylemişti:
-…”EVET, HAKİKATTEN KUR’AN-I KERİM’DE ÇOK BÜYÜK HİKMETLER VE DÜSTURLAR VARDIR. HELE YASİN SURESİ NE ŞAHANE YAZILMIŞTIR. BEN KUR’AN-I KERİM OKUMAK İSTEDİĞİMDE ÇOK DEFA YASİN SURESİNİ OKURUM.”
ATATÜRK, Kur’an-ı Kerim söz konusu olduğunda oldukça hassas davranmaktaydı. O, Kur’an-ı Kerim’in anlaşılarak, Ayetlerini üzerinde düşünülerek okunmasından yanaydı. Kur’an-ı Kerim’in Türkçe anlamına büyük önem veriyordu. Kur’an-ı Kerim konusundaki bir diğer hassasiyeti de Kur’an-ı Kerim’in doğru ve güzel okutulmasıydı. Kendisi başka birine Kur’an-ı Kerim okutup dinleme ihtiyacı duyduğunda Hafızın Ayetleri yanlış okumamasına azami dikkat gösterirdi.
“ÖZEL HAFIZINA KUR’AN-I KERİM OKUTUP DİNLERDİ”
Özel Hafız Sayın Yaşar OKUR ‘un ATATÜRK ‘ün manevi dünyası ile ilgili birçok çarpıcı anılara rastlamak mümkündür. Bu anılar bir araya getirildiğinde ATATÜRK ‘ün ne kadar “DİNDAR VE İNANÇLI” biri olabildiği gözler önüne serilmektedir. Yrd. Doç. Dr. Sayın Ali GÜLER, ATATÜRK ‘ün Az Bilinen Yönleri adlı eserinde bu konuya geniş bir yer vererek bizlere Sayın OKUR ‘un birkaç anısını şöyle aktarmıştır;
ATATÜRK değişik zamanlarda yanında bulunan hafızlara Kur’an-ı Kerim okutup dinlemekten ayrı bir zevk duyardı. Örneğin, Milli Mücadele yıllarında değişik günlere ait özel notlarında Kur’an-ı Kerim okutup dinlediğini bizzat kendisi ifade etmektedir. ATATÜRK ‘ün “19 Numaralı Not Defteri incelendiğinde, “-…ONDAN SONRA HAFIZ’A KUR’AN-I KERİM OKUTTUK… HAFIZA KUR’AN-I KERİM OKUTTUM… HAFIZ’A KUR’AN-I KERİM OKUTTUK… HAFIZ’A KUR’AN-I KERİM OKUTTUK…” şeklinde ifadeler yer almaktadır. ATATÜRK ‘ün Kur’an-ı Kerim’i dinlemeyi sevdiğine dair, Florya Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde meydana gelen bir olayla ilgili, Sayın Mahmut BALER ‘in anlattıkları önemlidir. Sayın BALER bu olayı şöyle anlatmaktadır:
ATATÜRK Hafız Yaşar’a hiddetle bağırdı:
-…”SEN NEREDESİN BE ADAM. HAFIZ NEREDE DİYE NE ZAMAN SORSAM SENİ BULAMAZLAR, HASTADIR DERLER…”
Hafız cevap vermeye hazırlanırken;
-…”YETER, KÂFİ, FAZLA KONUŞMA! BİR İSKEMLE AL, MASANIN SONUNDAKİ KÖŞEYE OTUR” dedi ATATÜRK, güzel sesle okunan Kur’an-ı Kerim dinlemeyi çok severdi. Hafız’dan uşşak makamında bir Kur’an-ı Kerim’den bir Sure okumasını istedi.
Hafız Yaşar:
“HANGİ SUREYİ EMREDERSİNİZ?” diye sordu.
-…”NE İSTERSEN ONU OKU.” Dedi.
Hafız okumaya başladı. ATATÜRK:
-…”DUR, HİCAZ MAKAMINA GEÇ.” Dedi.
Hafız birdenbire hicaz makamına geçemedi.
—“HI… HU” diye makamı biraz aradıktan sonra buldu ve okumaya devam etti. Sonra ATATÜRK yüzünü bana çevirerek:
-…”MAHMUT BEY, KUR’AN OKUR MUSUN?” diye sordu.
—“OKURUM EFENDİM.”
-…”BUYRUN, OKUYUN” dedi.
Ben gençliğimde iken ezberleyip, hafızamda olan bir sureyi besmele çekerek tatlı bir makamda okumaya başladım. Kendileri de etrafındakiler de şaşırdı. Biraz sonra bana da:
-…”HİCAZ MAKAMINA GEÇİN,” dedi.
Ben hüzzam makamıyla okumaya başladığım sureyi, musikiye olan alakama dayanarak hiç duraksamadan geçtim ve okumaya başladım. ATATÜRK Hafıza dönerek:
-…”BAK BURAYA! İŞTE ZEKÂ İLE APTALLIĞIN MUKAYESESİ! SANA KUR’AN OKU DEDİM. HANGİ SUREYİ İSTERSİNİZ, DİYE SORDUN. BU ŞARKI DEĞİL Kİ, BEĞENDİĞİMİZİ OKUYALIM; ALLAH’IN KELAMI… NE DİYE SORUYORSUN, NEREDEN İSTERSEN ORADAN OKU. SONRA HİCAZ MAKAMINA GEÇ, DEDİM. MAKAMI BULMAK İÇİN KUR’AN-I KERİM AZAMETİNİ VE ZEVKİNİ BERBAT ETTİN. ŞAŞKIN HERİF!” diye beni takdirle gösterdikten sonra tekrar:
-…”ŞAŞKIN HERİF!” diye beni takdirle gösterdikten sonra tekrar:
-…”İŞTE ZEK İLE ŞAŞKINLIĞIN MUKAYESESİ.” Diyerek Hafızı susturdu…
1928 yılında ATATÜRK tarafından evlat olarak edinilen İstanbul Beylerbeyi Tekkesi Şeyhinin kızı ve İzmit Valisi Eşref Bey’in yeğeni olan Nebile Hanım Manevi Babasının din görüşü ile şunları söylemektedir;
—“Temmuz 1927’de İstanbul Çapa Öğretmen Okulu’ndan üç kız öğrenci Dolmabahçe Sarayı’na getirilmiştik. Sarayda ATATÜRK ‘ün manevi kızı olarak ben kalmıştım ve daha sonra öğrenimim için Ankara’ya götürülmüştüm.
Dolmabahçe Sarayına getirildiğimde daha 14-15 yaşlarındaydım. Bir gün ATATÜRK ‘e:
—“BEN YASİN-İ ŞERİF-İ EZBERE HİÇ YANLIŞSIZ OKURUM.” İddiasında bulunmuştum.
Bunun üzerine ATATÜRK, Benden bunu ispatlamamı istemişti. Kitaplığında bulunan Kur’an-ı Kerim’lerden Arapça olanını getirerek, Yasin Suresi’ni açarak okumamı istedi.
Besmele çekerek Yasin Suresi’ni okumuştum, bu sırada ATATÜRK de elinde Kur’an-ı Kerim ile beni takip etmişti.
Hemen belirtmek isterim ki Nebile Hanım’ın çok değerli hatırasına şahit olan H. ARAOĞUL, o sırada ATATÜRK ‘ün duygulandığını, gözlerinin nemlendiğini ifade etmektedir.
ATATÜRK ‘ün gizli dünyasının kapılarını aralayan anılar O’nun zaman zaman dini motifler taşıyan olaylar karşısında çok hassaslaştığını, hatta bu olaylardan çok etkilenerek duygulandığını ortaya koymaktadır.
Sayın Mithat Cemal KUNTAY ‘ın, ATATÜRK ‘ün Dolmabahçe Sarayı’nda verdiği yemek davetinin ertesi günü sabaha doğru meydana gelen Nebile Hanım ile ilgili anlattıkları, ATATÜRK ‘ün manevi duygu yoğunluklarının yaşandığı zamana ait bir örnek olarak gösterilebilir.
—“SABAH EZANINI DİNLERKEN:
GÜNEŞ DOĞARKEN ÇOK MÜSTESNA BİR HADİSE OLDU. MUAYEDE SALONU’NUN BÜYÜK KAPILARININ PARMAKLARINDAN DOĞAN GÜNEŞ VE DENİZ İÇERİYE VURUYORDU. BU ÇERÇEVENİN İÇİNDE GAZİ’NİN MANEVİ KIZLARINDAN NEBİLE HANIM, GAZİ’NİN EMRİYLE SANDALYENİN ÜSTÜNE ÇIKTI. SABAH EZANINI OKUMAYA BAŞLADI. BİR ARALIK BAKTIM NEBİLE HANIM’IN SES DAMLALARINA YAŞ DAMLALARI KARIŞIYORDU. GAZİ MUSTAFA KEMAL AĞLIYORDU!”
Okuduğumuz bu hatıratta, ATATÜRK ‘ün inanç dünyası hakkında ilginç ipuçları vermesi yanı sıra, O’nun İslam geleneğinin aksine, bir kadına ezan okutması, bu konuda cinsiyet ayrımı yapmaması, ATATÜRK ‘ün alışılmışın dışında bir din yorumuna sahip olduğunun işaretlerinden biri olarak değerlendirilebilir.
ATATÜRK ‘ün manevi kızlarından Sabiha GÖKÇEN Hanım ise ATATÜRK ‘ün “DİNSİZ OLDUĞU İDDİALARI (?)” hakkında söylenenlerin doğru olmadığını, birçoğunun uydurma haber olduğunu beyan etmektedir.
Sayın GÖKÇEN, altı çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak 1913’de Bursa’da doğmuştu. 10 ila 11 yaşlarında iken Bursa’da ATATÜRK ‘ün köşküne yakın bir yerde oturmaktaydı. Bursa’ya 1925 senesindeki gelişlerinde Sabiha GÖKÇEN ‘le karşılaşarak tanışan ATATÜRK, Sabiha’nın içinde bulunduğu güç yaşama şartlarını öğrenince O’ nu yanına almaya karar vermişti.
ATATÜRK ‘le birlikte Çankaya’ya gelmeyi kabul eden Sabiha GÖKÇEN, kısa sürede kendisini O’nun özel dünyası içinde bulmuştu.
Her sabah ATATÜRK ‘ün elini öpmeyi adet haline getiren küçük Sabiha;
—“O GÜNLERDE ATATÜRK’ÜN SABAHLARI SIK SIK ‘ALLAH’ KELİMESİNİ’ TEKRARLADIĞINA ŞAHİT OLMUŞTU.”
Sabiha GÖKÇEN, ATATÜRK ‘ün bir gün kendisine:
-…“SEN DİNDAR MISIN?” diye sorduğunu ve kendisinin bu soruya:
—“EVET, DİNDARIM!” diye cevap verdiğini, ATATÜRK ‘ün bu cevabı çok beğenerek, kendisine şunları söylediğini ifade etmektedir:
-…”ÇOK İYİ!… ALLAH BÜYÜK BİR KUVVETTİR. O’NA DAİMA İNANMAK LAZIMDIR.” Dedi ve bu konuda bana uzun uzun izahat verdi.
Ahmet Fuat BULCA ‘ya göre ATATÜRK gerçek bir dindardı;
—“AMA O’NUN DİNDARLIĞI DEĞİŞEN ZAMANIN ÖNÜNDE ENGEL GÖRÜNEN ŞEKİLLERDEN DEĞİLDİ. DİNİ ALLAH’LA KUL ARASINDA KENDİ İNHİSARLARINDA VASITA SAYANLARA KARŞI ÇIKTI. O’NUN LAİKLİK ANLAYIŞININ TEMELİNDE BU DUYGU, BİR DE ASIL OLARAK KADIN ÖZGÜRLÜKLERİ VARDIR.” Demiştir.
ATATÜRK ‘ün hayatı 1930’dan sonra çok yoğun, hareketli ve stresli geçmişti. Ömrünün son yıllarını Tarih ve Dil tezleri gibi Kültürel meselelerle ve Hatay sorunu gibi Siyasal meselelerle uğraşarak geçirmişti.
Bu yıllarda patlak veren devrim aleyhtarları hareketlerin olumsuzluklarından çok fazla etkilenen ATATÜRK, bu olağanüstü tempo sonunda yorgun düşmüştü. Sağlığı bozulmuş ve şiddetli hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalmıştı.
Bu dönemde de ağrıları o kadar dayanılmaz bir hâl almıştı ki, artan ağrılarının en güçlü ilacı olarak alkole başvurmaktaydı.
ATATÜRK ‘ü içki kullandığı için “DİNSİZ (?)” ilan eden inanç sömürücülerine, İslami hassasiyetlerinin çok yüksek olduğu bilinen Osmanlı padişahı Abdülhamit’e, doktorların rakıyı yasak edip, sadece viskiyle yetinmesine izin verdiklerini hatırlatmayı bir borç bilirim.
Hasta günlerinde doktorların bütün uyarılarına rağmen içkiyi bırakmayan ATATÜRK ‘e bir gün yaveri Sayın Hasan Rıza SOYAK Kendilerine:
—“NEDEN, DOKTORLARIN UYARILARINA RAĞMEN İÇKİYE DEVAM ETTİKLERİNİ SORUNCA,”
ATATÜRK, şu cevabı vermişti:
-…”ÇOCUK ÇOCUK, HAKLISIN, BUNUN FARKINDAYIM. AMA MECBURUM. İÇMEDİĞİM ZAMANLAR UYUYAMIYORUM. IZDIRAP İÇİNDE BULUNUYORUM. AYNI ZAMANDA İÇKİ BAĞIRSAKLARIMI TANZİM EDİYOR. BU DURUMDA TAKDİR EDERSİN Kİ, YAPABİLECEĞİM ŞEY ANCAK MİKTARINI MÜMKÜN MERTEBE AZALTMAK OLABİLİR.”
Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün vefatına da şahitlik eden Genel Sekreteri Hasan Rıza SOYAK ise ATATÜRK ‘ün din görüşü ile şunları söylemektedir;
—“TÜRK MİLLETİNİ MÜSLÜMANLIĞIN ÖZ KAYNAĞI İLE GERÇEK BİR DİN ANLAYIŞINA ULAŞTIRMAK, BU SURETLE ZİHİN VE VİCDANLARI CEHALET VE TAASSUBUN KARANLIĞINDAN KURTARIP, AKIL YOLU İLE İLMİN AYDINLIĞINA KAVUŞTURMAK İÇİN OLANCA GÜCÜYLE GAYRET SARF EDEN, TAKİP EDİLECEK YOL ÜZERİNDE ZULMETİ DEVAM ETTİRMEK KASTİYLE, MUHTELİF MENFAATÇİ VE SÖMÜRÜCÜ MÜESSESELER TARAFINDAN VÜCUDA GETİRİLEN PERDE VE ENGELLERİ BİRER BİRER ORTADAN KALDIRMIŞ OLAN BÜYÜK BİR MÜCAHİDİ, DİNSİZ TELAKKİ ETMEYE İMKAN VAR MIDIR?…”
Sayın SOYAK, son birkaç saatte olanları ve yaşanan son dakikaları da şöyle anlatmaktadır;
—“HERHALDE İYİ GÖREMİYORDU Kİ, BANA SORDU:
-…”SAAT KAÇ?”
—“7.00 EFENDİM.”
Aynı suali bir iki defa daha tekrar ettiler. Kendilerine aynı cevabı verdim. Biraz sükunet bulunca yatağa yatırdık ve ben başucuna sokuldum;
—“BİRAZ RAHAT ETTİNİZ DEĞİL Mİ? EFENDİM” Diye sordum kendilerine,
-…”EVET” Dedi.
Arkamdan Neşet Ömer İRDELP yanaşıp rica etti;
—“DİLİNİZİ ÇIKARIR MISINIZ EFENDİM?”
Dilini ancak yarısına kadar çıkardı. Dr. İRDELP tekrar seslendi;
—“LÜTFEN BİRAZ DAHA UZATINIZ.”
Nafile…
Artık söyleneni anlamıyordu. Dilini uzatacağı yerde tamamen geri çekti ve başını biraz sağa çevirerek Dr. İRDELP ‘e dikkatle baktı ve son sözü ise şu oldu;
-…”ALEYKÜM SELAM,” dedi.
ATATÜRK, Milli Mücadele sonrasında İslami bir unvan olan “GAZİ” unvanını almış ve bu unvanını ömürlerinin sonuna kadar gururla taşımış ve taşıyacaktır.
Görsel arşivi ile destek veren Sayın Hasan EĞİLMEZ Bey’e huzurlarınızda bir kez daha teşekkürlerimi sunarım.
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.