Önümüzdeki 2160 yıllık Kova Çağı bilim ve teknolojinin çağı olacaktır. Bu süreçte bilim ve teknik alanında gelişim, değişim ve dönüşüme ayak uydurabilen halklar varlığını korurken diğerleri tarihin tozlu sayfalarındaki yerlerini alacaktır. Bu özelliğiyle bilim ve teknik son bin yılın güç dengelerini belirleyen en önemli etken olmuştur diyebiliriz.
Osmanlı İmparatorluğunun çöküş zamanlarındaki bilim ve teknik hamleleriyle modern Türkiye’nin temellerinin atılmasına da büyük hizmetleri bulunan II. Abdülhamit de Siyasi Hatıratında bu konuya şöyle bir yorum getirmiştir: “Herkes düşünmeye ve çalışmaya mecburdur. Ekemeyen biçemez, çalışmayan yiyecek ekmek bulamaz. Hristiyanlar bu kelimeyi en iyi şekilde tefsir etmişlerdir. İncil’de ‘Yarın için üzülmeyin, Allah uçan kuşların, yeryüzündeki hayvanların yardımcısı olduğu gibi sizi de düşünecektir.’ demesine rağmen Hristiyanlar düşünürler, çalışırlar ve terakki ederler, bizde buna seyirci kalırız.”
Atatürk de bu konuda benzer bir ifade de bulunmuştur: “İlim, fen ve ihtisas nerede varsa, sanayi nerede varsa, gidip öğrenmeye mecburuz.” Bu yüzden Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında bilim – teknikteki hamlelerin hayata geçirilmesine çok önem vermiştir.
Bundan beş yüz yıl öncesine gidecek olursak; bilim ve tekniğin güç dengelerini o zaman bile belirlediğini rahatlıkla görürüz. Preveze Deniz Savaşındaki başarıyı düşmanın üçte bir oranındaki Osmanlı gemilerinin “daha uzak menzile sahip” top atışları getirmiştir. İstanbul’un fethini “Fatih’in teknoloji ürünü topları” sağlamıştır. O dönem Osmanlı’daki Çiçek aşısıyla tanışan Avrupalıların hayranlıkları hatıratlarda hala mevcuttur.
Kısaca; şu an nasıl ki Dünya’nın süper güçleri bilim ve teknolojiyle varlıklarını sürdürüyorsa o dönem içinde durum aynıdır.
Şimdi bugünkü konumuz olarak bu teknolojilerden birisinin izinden gideceğiz: Piri Reis’in Haritası…
UNESCO’nun, 2013 yılını “Piri Reis Yılı” ilan etmesine sebep olan bu haritayı farklı kılan nedir?
Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarındaki araştırmalarda padişahın hazineleri arasında bulunan ve Piri Reis Haritası olarak bilinen bu harita, M.S. 1513’e denk gelen İslam Takviminin tarihini taşımaktadır. Bu yüzden UNESCO 2013 yılını Dünya Haritasının 500. yıldönümü olması münasebetiyle “Piri Reis Yılı” olarak ilan etmiştir.
Keşifler çağından günümüze dek gelebilmiş birkaç dünya haritasından biri olan bu harita üç nedenden dolayı dikkat çekmiştir:
Birincisi, haritanın küresel yeryüzü şekillerini düz bir yüzeye yansıtmada kullandığı gelişmiş yöntemin doğruluğudur.
İkincisi, harita tüm Güney Amerika’yı hem Atlantik hem Pasifik kıyılarındaki tanınabilir coğrafik ve topoğrafik yerleri, bir de özellikleriyle açıkça göstermesidir.
Üçüncü ve en önemlisi ise Antarktika kıtasını doğru biçimde yansıtmasıdır.
Bu harita Kristof Kolomb’un yolculuklarından birkaç yıl sonra çizilmiştir; ancak ilginç olan Güney Amerika’nın güney kısımlarını haritanın çiziliş tarihine dek bilen yoktur. Düşünün ki bu topraklara ilk giden komutan olan İspanyol Pizarro Panama’dan Peru’ya ancak M.S. 1530’da gitmiştir, aynı haritadan on yedi yıl sonra. Buna rağmen Piri Reis’in Haritası Patagonya ucuna varana dek tüm Güney Amerika’yı göstermektedir. Hele bırakın Antarktika’nın kıyılarını, kıtanın varlığı bile üç yüz yıl sonra M.S. 1820’de keşfedilmiştir.
Peki, bu haritanın sırrı neydi? Hazırsanız geçmişin daha da derinlerine doğru gizemli yolculuğumuz başlasın…
Günümüzde bazı kesimlerce ilahi sebeplere bağlanan bu haritanın aslında bir teknoloji ürünü olduğu büyük Türk Amirali Piri Reis’in “Bahriye” adlı kitabında ilk ağızdan aktarılmıştır. Haritanın kenar boşluklarındaki kısa notlar da bu kitapta uzun uzadıya açıklanmıştır. Piri Reis, Antil Adaları gibi coğrafi işaret noktalarını “Cenovalı Kolomb’un Haritaları”ndan aldığını yazmıştır. Hatta Kolomb’un elinde olan bir kitapta yer alan “Atlantik Denizinin sonundaki kıyılar ve adalarda her türden metal ve değerli taşlar olduğu” bilgisini de Bahriye’de paylaşmıştır. Kolomb’un, Cenova’nın önde gelenlerini ve İspanya Kralını nasıl ikna etmeye çalıştığını da yine Bahriye’den öğreniyoruz.
Piri Reis kısaca diyor ki; Kolomb, kadim kaynaklardan gelen coğrafi haritaları ele geçirmiştir ve nereye gittiğini gayet iyi bilen bir denizcidir. Ben, Kolomb gibi, Piri Reis’in de bu yolculuklara çıkmak istediğini düşünüyorum. Eğer bu seyahat ve keşif ateşi Osmanlı’da yansaydı, Piri Reis ve donanması Pizarro’dan önce Mayalarla karşılaşsaydı neler olabilirdi acaba? Bu konuyu okuyucunun engin hayal gücüne bırakıyorum ve yolculuğa devam ediyorum.
Piri Reis haritayı çizerken kullandığı kaynaklar Bahriye’de sıralanmıştır: Buna göre amiral; Arap haritacılar tarafından çizilen ve Hint, Sind, Çin ülkelerini gösteren Portekiz menşeli haritaları, Kolomb’un haritalarını, Çift Boynuz Efendisi(Büyük İskender) haritalarını ve buna benzer yirmi haritayı kaynak almıştır. Buradan anlaşılmaktadır ki Piri Reis, M.Ö. Dördüncü yüzyıldan kalan haritaları bile kullanmıştır. Haritayı ilginç kılan ilk iki özelliğin cevabı eski tarihli haritalardır diyebiliriz böylece.
Ya Antartktika?
Antarktika’yı binlerce yıldır buz örtüsü altında kalıp görünmeyen coğrafi ve topoğrafik özellikleriyle gösteren bu harita, hataya yer bırakmayan ayrıntılarıyla buz örtüsü tarafından saklandıkları için günümüzde görünmeyen kıyıları, körfezleri, koyları, haliçleri ve dağları, hatta nehirleri göstermektedir. Üçüncü neden günümüzde bile hala muammadır çünkü bu haritanın doğrulanışı ancak 1958 yılında Uluslar arası Jeofizik Yılı boyunca pek çok ekip tarafından sürdürülen yoğun taramalar sırasında elde edilen bilimsel buz altı sondajlarıyla keşfedilmiştir. Kısaca mantıklı izahı henüz bilim dünyasında yapılamamıştır.
Antarktika bilmecesi için şimdi başka bir yolculuğa çıkalım:
O döneme ve öncesine ait başka haritalar da bulunmuştur. M.Ö. 1351 tarihli Medici Haritası ve M.Ö. 1367 tarihli Pizingi Haritası gibi çizimlerin daha sonraki denizciler ve haritacılar tarafından kullanıldığı kabul edilmektedir. Bu haritacılardan birisi de Gerhard Kremer’in M.Ö. 1569 tarihli Atlas’ıdır. Mercator adıyla tanınan bu atlas haritacılığın standart özellikleri olarak günümüze dek gelmiştir. Mercator’da da Antarktika gösterildiği için haritacının; elli yıl önce çizilmiş olan Piri Reis’in haritasından ve M.S. 1531 de Finaeus tarafından çizilen dünya haritasından etkilenmiş olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca Mercator’un çizilirken; kökeni Fenikeliler ve Kartacalıların hakim olduğu dönemlere dek uzanan haritaların kullanıldığı, M.S. ikinci yüzyılda Mısır’da yaşamış olan astronom, matematikçi ve coğrafyacı Batlamyus’un tanıttığı Tireli Marinus tarafından çizilmiş haritaların kullanıldığı kabul edilmektedir.
Peki, çözüm ne?
Aynı akımdan gelen Fineus’un dünya haritasının çözüme katkıda bulunacağına inanıyoruz. Çünkü o harita üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Bu noktada bizden birileri çıkıp ta “Piri Reis’in Haritası”nı araştırsaydı keşke diyor insan ama maalesef biz bu noktada Batı’dan geri kaldık. O yüzden yolculuğa Fineus Haritası üzerinden devam edeceğiz.
Fineus’un haritası üzerindeki araştırmalardan en titizi Charles H. Hapgood tarafından yapılmıştır. Kadim Deniz Krallarının Haritaları adlı eserinde Hapgood bu haritanın, Antarktika kıtası üstünü örten buz örtüsünden kurtulduktan sonra batı kısımlarında yeniden buzla kaplanmaya başladığı sıralarda betimlenen kadim çizimlere dayandığı sonucuna varmıştır. Hapgood’un araştırma ekibi bu olayın M.Ö. 4000 civarında gerçekleştiğini düşünmektedir.
Hapgood kitabında ayrıca hayranlığını şöyle belirtmiştir: “Kadim yolcuların kutuptan kutba seyahat ettikleri açık hale gelmektedir. Görünüşte inanılmaz olsa da kanıtlar bazı kadim insanların Antarktika’yı, kıtanın kıyıları buzla kaplı değilken keşfettiklerini işaret etmektedir. Ayrıca boylamları doğru olarak belirlemek üzere Antik Çağ, Orta Çağ ve 18. Yüzyılın ikinci yarısından öncesinde Modern Çağda insanların sahip olduğu herhangi bir şeyden çok daha üstün bir seyrüsefer aygıtına sahip oldukları açıktır.”
Bir başka araştırmacı John W. Weihaupt, Eos, Amerikan Jeofizik Birliğinin Bildirilerinde konu hakkında “Büyük bir kıtanın kabaca haritalandırılması bile ilkel denizcilerin kabiliyetinin çok ötesinde bir seyrüsefer ve geometri bilgisi gerektirmektedir.” demiştir. Weihaupt bu haritanın 2600 ile 9000 yıl önceki bir dönemdeki verilere dayanarak çizildiğine emin olduğunu söylemiş ama böyle bir verinin kaynağını tam bir muamma olarak eklemiştir.
Bilim cevap bulamıyor ama belki de cevap gözümüzün önünde; Mezopotamya da…
Modern bilimin çaresiz kaldığı bu noktada “Kadim Astronotlar Teorisi”ni savunan Zecheria Sitchin gibi araştırmacıların farklı bir önermesi bulunmaktadır. Bu önermeye göre; bu haritalar insanlar tarafından yapılmadığı gibi insanlara hizmet amacıyla da yapılmamıştır. Nibiru’dan Dünyamıza gelen ve kadim tanrılar olarak bilinen anunnakiler tarafından kendileri için yapılmıştır. Sonraları insanların da hizmetine sunulan bu haritalar bir şekilde günümüze kadar varlıklarını korumuştur. Mısırlıların Neteru, Türklerin Tengri, Yunanlıların Tanrı dediği bu anunnakiler Sümerlerde çok detaylı anlatılmıştır. Bu anlatımların birinde bir Sümer metni şöyle demektedir: “Göze hoş gelen ne varsa anunnakilerin lütfuyla yaptık.”
Ben ana akımın tamamen dışına çıkarak önermeyi biraz daha ileriye taşıyayım:
M.Ö. 11 000 dolaylarında gerçekleşen buz devrinin aniden bitişi ve Antarktika buzlarının birden denize düşmesiyle oluşan tsunami dünyanın bir çok bölgesini su altında bırakmıştır. Günümüze büyük tufan olarak sözlü geleneklerle taşınan bu olayın ardından anunnaki liderlerinden Ninurta yeni dünyanın haritasını çizmekle görevlendirilmiştir. “Amon Ra: Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü” kitabımdan bir bölüm ile Piri Reis’in Haritası’nın izinden binlerce yıl geriye doğru gittiğimiz bu yolculuğu sonlandırayım:
“Ninurta, Dünya’nın yeni şekline ilişkin ayrıntılı bir rapor hazırladı. Çıkan yeni Dünya haritasına göre Enki’nin gizli şehri Atlantis yerinde görünmüyordu. Asya ile Amerika kıtaları arasındaki bağlantı sular altında kalmıştı. Antarktika üzerinde ise artık buzullardan eser yoktu. Antarktika’nın yeni topoğrafyası; kuru topraktan, nehirlerden ve göllerden oluşuyordu…”
Bu yazı www.sechaber.com için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.