Oldum olası kedilerin gizemli dünyaları ilgimi çekmiştir.
Onları izlemek ve gizemli varlıkları hakkında mucizevi güzelliklerine tanık olmak adeta beni rahatlatıyor ve terapi etkisi yaratıyor.
Biliyoruz ki onlar enerjisel ve boyutsal olarak bizlerden daha ilerideler. Onların bu gezegendeki varoluş sebepleri bizleri rahatlatmak, mutlu etmek, dengelemek ve sonsuz sevgilerini karşılıksız sunmak olduğunu düşünüyor ve hatta öyle olduğunu biliyorum.
Nasıl mı? Çünkü ben bir kedi severim ve muhteşem sezgilerine defalarca şahit olduğum harika bir kediye sahibim. Şimdi size ruhumu besleyen ve maneviyatımı güçlendiren bu mucize varlığın hayatımıza giriş öyküsünden kısaca bahsetmek istiyorum: Uzun yıllar önce iki defa kedi besleme girişiminde bulunup başarılı olamamış ve bunu bir iş olarak görmüştüm. Yok, tüyüydü, kılıydı aşısıydı; Ay! Koltuklar perdeler gitti; Of! Tırmaladı gibi türlü bahanelerle bu işten tamamıyla elimi ayağımı çekmiştim. Buna rağmen hayvanları çok fazla seviyordum ve bunu sürekli dillendiriyordum. Ancak eve bir hayvan alma noktasında tekrar o sorumluluğu almaya cesaret edemiyordum. Hani koltuklar tırmalanacak, perdeler yırtılacaktı ya!
Bir gün bir arkadaşım aradı ve dedi ki: ”Sultan abla elimde anneleri tarafından terk edilmiş bir aylık civarında dört tane yavru kedi var. Birini sahiplenmek ister misin?” Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Direkt olarak hayır diyemeyeceğim için işi yokuşa sürmeye karar verdim: – Aaa ne hoş! Aslında dişi bir kedi olabilir belki! – Evet, bir tanesi dişi ablacım. – Evet, ama hem dişi olsun hem de şu battaniye desenlilerden olsun. Öyle istiyorum. – O dediğinden bir tane var. Hem dişi hem de battaniye desenli – Ha öylemi! Ne güzel… Neresi güzel? Sanki pazardan yumurta seçiyordum. Çift sarılı olsun ama kahverengi çift sarılı olanlardan, organikte olmalı. Tamam, abla buyur! Böyle kedi mi alınır? Bu işten nasıl sıyrılacağımı bilemeden zaman kazanmak için ”Ailemle görüşüp sana döneceğim” dedim ve teşekkür ederek telefonu kapattım. Akşam yemekte kedi mevzusunu açtığımda heyecanlanan ev halkı beni iyice çıkmaza soktu. ”Ama koltuklar, perdeler ne olacak. Kılı var, aşısı var, birde tırmalıyorlar” Yok! Ne kadar caydırmaya çalıştıysam olmadı tabii. Ve böylelikle çoğunluğun ezici baskısıyla karar verildi: ”O kedi bu eve gelecek!”
Bir kaç gün sonra kedi evimize geldi. İlk başlarda yavru olduğundan alışmakta zorlandım tabii. Çok yaramaz kıpır kıpırdı ve hiç durmuyordu. Aşı ve tırnak bakım zamanlarında evde büyük bir kovalamaca oynanır olmuştu. Hele kısırlaştırıldığında hepimiz bir kaç gün travma yaşamıştık. Saklambaç ve kovalamaca ile geçen yıllarda büyük özveri ile sabır gösterdik.
Zamanla bu şirin kedi kız dört yaşında, bilge bakışlı üstün sezgileri olan zarif bir kedi kız haline geldi. Hepimiz ona çok alışmıştık ama en çok da ben alışmıştım. Eve gelişimi 100-150 metre öteden hissediyor ve kapılarda nöbet tutuyordu. Adeta evde yanımdan bir an bile ayrılmayan güçlü bağlar kurduğum bir aile ferdi olmuştu. Şu an ise iyi ki gelmiş ve bizimle yaşamayı seçmiş diyorum.
Biliyor musunuz? Ne muazzam bir duygudur onları sevmek. Bunu anlamak için onlarla yaşayıp ruhsal yönümüzü nasıl desteklediklerini dikkatlice gözlemek yeterli diyorum. Sadece kedilere değil bu yaşam yolunda bizleri destekleyen her varlığa teşekkür etmeli ve şükran duymalıyız. Lütfen unutmayalım! Bizler dünyamızın Sessiz gözlemcileri olan bu güzel varlıklarla bu kocaman evi, gezegenimizi paylaşıyoruz. Belki onları görmezden gelmeyip daha duyarlı davranmalıyız. Evde besleyemesek de dışarıda kışın soğuğundan, yazın sıcağından korunmaları, aç ve susuz kalmamaları konusunda ulaşabildiklerimize elimizden geleni yapmalıyız. Bu hepimiz için toplumsal ve vicdani görevdir çünkü onlarda bizler kadar yaşam hakkına sahipler.
Yazımı Mahatma Gandi’nin bir sözüyle bitirmek istiyorum: Bir milletin büyüklüğü ve ahlaki gelişimi, hayvanlara olan davranış biçimi ile değerlendirilir.
Not: Evinizde tüylü hayvan besleyemiyorsanız en azından balık besleyin. Evinizin enerjisinin nasıl değiştiğini göreceksiniz.