Kadına yönelik şiddet haberlerinde son yıllarda ciddi artışlar olmaktadır. Bu haberlerde ülkemizin dünyada özellikle de Avrupa’da ilk sıralarda yer aldığı konusu ağırlık kazanmaktadır. Ancak burada bir durum göz ardı edilmektedir. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin eski dönemlerle kıyaslanması fazla yapılmamaktadır
Son yıllarda kadına yönelik şiddet konusunda daha sağlıklı araştırmalar ve değerlendirmeler yapılmaktadır. Ayrıca kadınlarımız artık uğradıkları şiddeti eskiye oranla daha kolay dile getirmeye başlamışlardır. Kadınların mağduriyetlerini daha kolay anlatmasında kuşkusuz ki toplum baskısının bir nevi azalması etkili olmaktadır. Eskiden kadının mağduriyetinde ilk hedefte olan kadındı. Şiddete uğramış bir kadın toplum tarafında adeta linç edilirdi. Özellikle cinsel şiddete uğrayan kadınlara toplum intihardan başka bir kurtuluş çaresi bırakmazdı. Cinsel istismar veya cinsel şiddete maruz bir kadının varsa evlilik hayatı sona erer, işinden atılır, toplumdan dışlanır ve uğradığı şiddet alenen dillendirildiğinden kadının toplum karşısında rencide edilmesi sağlanırdı. Kadına şiddet uygulayan erkeğe fazla bir yaptırım yapılmaz ve işlediği suç kadın mağduriyetinin artmasıyla aklanırdı.
Günümüzde yapılan birçok araştırmada kadına yönelik şiddetin giderek arttığı kanısı yaygınlaşmaktadır. Ancak burada üzerinde durmamız gereken nokta kadına şiddet konusunun eskisine göre daha fazla kayıt altına alınmaktadır. Aslında kaotik bir durumla karşılaşıyoruz. Artışın eskiyle kıyaslandığı zaman fazla bir değişikliğin olamadığı yönündedir. Kadının iş, eğitim ve sosyal alanda aktifleşmesi, kendini eşiti birey olarak görmeye başlaması, kadınlarda hak arama bilincinin oluşmasını sağlamaktadır. Eskiden birçok yerde alenen kadının fiziksel şiddete tabi olduğunu görürdük. O zaman yayın inanç eşi veya babası tarafından şiddete maruz kalan bir kadına toplum, bu durumu aile içi bir mesele olarak baktığı için fazla müdahale etmezdi. Eşine veya kızına şiddet uygulayan bir erkeği şikâyet etmek birçok kişinin aklının ucuna bile gelmezdi. Dolayısıyla gerek emniyet gerekse hastane kayıtlarında kadına uygulanan şiddetle ilgili fazla bir veri bulunmazdı.
Toplumda “eşidir döver de sever de” anlayışı hâkim olduğundan kadına uygulanan şiddeti sorun olarak algılanması fazla yaygın değildi.
Kadınlar aile ortamında erkek egemen bir anlayışla yetiştirildiklerinden, erkeğin kadına uyguladığı şiddeti, erkeğin bir hakkı olarak algılardı. Günümüzde birçok kadının hala erkeğin üstün olduğuna inanması, kadının çocukluğundan itibaren erkek egemen bir anlayışla yetiştirilmesinden kaynaklanmaktadır.
Kadınlar ekonomik bağımsızlıklarını elde etmeleriyle, artık uğradıkları şiddeti daha kolay dile getirmeye başlamışlardır. Özellikle kadınlara sağlanan iş güvenliği sayesinde kadınlar uğradıkları mağduriyet için eskisinden daha fazla şikâyetçi olmaya başlamışlardır. Eskiden boşanan bir kadının her türlü şiddeti ve taciz hak ettiği anlayışı oldukça yaygındı. Boşanma sadece erkeğe mahsus bir hak olarak algılandığından, hangi sebeple olursa olsun boşanan bir kadın dul yaftasıyla toplum tarafından cezalandırıldı. Çok daha eski dönemlerde bir kadının erkeğin evine beyaz gelinlikle gelip ancak ve ancak beyaz kefenle çıkacağı inancı yaygındı. Böylece bir kadın aile içinde ne kadar işkence ve şiddete maruz kalırsa kalsın boşanma diye bir haktan asla söz edemezdi.
Eskiden aileler genellikle çok kalabalık bir yapıdaydı. Bir evde anne- baba, gelin-damat bir arada bulunduğundan aile mahremiyeti pek mümkün olmazdı. Kalabalık, çok çocuklu ailelerde kadının uğradığı şiddeti dile getireceği ne zamanı vardı, ne de imkanı. Böylece hemen hemen her ailede meydana gelen kadın şiddeti çoğu kez kayıt altına alınamazdı. Kadına yönelik şiddet sadece cinayet durumunda dile getirilirdi. Cinayet durumunda bile erkek masum gösterilmeye çalışılırdı.
Günümüzde ülkemiz, maalesef dünyada kadına yönelik şiddet konusunda çok kötü durumdadır. Ancak kadına yönelik şiddetin fazla olması cumhuriyetle birlikte gelişen bir sorun değildir. Aksine cumhuriyet kazanımları sayesinde kadınlarımızın daha da bilinçlenmesiyle şiddete karşı daha korunaklı hale gelmişlerdir. Çıkarılan birçok yasa özellikle kadın mağduriyetini gidermek içindir. Yasalar kadınlar lehine çok önemli haklar içermektedir. Sorun yasalarda değil, tolumun algısındadır.
Kadının bilinçlenmesiyle, kadınlarda hak arama düşüncesi daha da yaygınlaşacaktır. Bazı kesimlerin başta karma eğitim olmak üzere, kadını toplumdan dışlama çabaları erkek egemen zihniyetlerinin devamlılığını sağlama amacından kaynaklanır. Toplumdan dışlanmış, sinmiş ve cahil bırakılmış kadın onlara kölelik yapabilir. Bu yüzden kadına yönelik şiddetin azaltılması için kadın, toplumda, çevrede, sokakta, okulda ve işyerinde daha fazla bulunmak zorundadır.
Yasalar, kadını korumaya yönelik birçok kazanım içerse de bazı yasa uygulayıcıların erkek egemen, cinsiyetçi tavırları nedeniyle geçmişi artmayan kadın mağduriyetlerine tanık olmaktayız. Kadın dayanışması, uygulamalardan kaynaklanan mağduriyetleri giderecektir. Yeter ki kadınlarımız bilinçlensin.
Hakan TUNÇ