1. Sümerler, Mezopotamya ’ya M.Ö. 3500 ’lerden sonradan gelmeye başlamıştır.
Güney Mezopotamya ’daki bataklık bölgeye gelen Sümerler, gruplar halinde yerleşime kullanışlı bölgelerde Eridu, Tümör, Uruk, Lagaş, Umma, Şuruppak ve Kiş gibi birçok şehir devleti kurmuşlardır.
2. Bugün, Sümerlerin kökeni ve din anlayışı hakkında veri sahibi olmamızı sağlayan şey, geride bıraktıkları tabletleridir.
3. Çünkü Sümerler, yazıyı bulmalarından itibaren kolay bir alacak-verecek meselesinden evren ve kozmolojiye değin bütün konularda yazılmış tabletler bırakmışlardı.
Bu tabletler ilk bakışta mitolojik hikaye ve efsanelerden oluşmuş gibi görünse de, dönemin dini inanç yapısını da betimlemektedir.
4. Konumuza dönecek olursak, Sümerlerin bireysel ve toplumsal yaşantılarında dinin önemli bir yer tuttuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Şöyle oysa:
Sümerlere kadar kurulan medeniyetin ve gelişimin tek kaynağı dini inançlardır. Bir Sümerli, -dini anlayışın bütün merkezinde yer alan- tanrıların ihtiyaçlarını giderip onlara hizmet ettiği ve Tanrıların bundan memnun kaldığı ölçüde değerinde bulur ve saygınlık kazanır.
Tarım, ticaret, seyahat, uygunluk gerektirici işler, hukuk, doğum, izdivaç, vefat, cenaze merasimleri, idare, savaş, uzlaşma, sağlık durumu, hastalık, bilim, astronomi, sihir, insan ilişkileri gibi birçok konu dini inanç ve uygulamalar civarda şekillenir ve dini ritüellerin esas esas konularını oluşturur.
5. Keza, Sümerlerin din anlayışıyla evren arasında yakın bir ilişki vardı. Onlara göre cihan iki esas ögeden oluşuyordu:
Gökyüzü ve yeryüzünden oluşan evren için Sümerler ‘an-ama’ kelimesini kullanmaktaydı. Kelimenin sözcük anlamları da bu durumu doğrulamaktadır. Çünkü ‘an‘ kelimesi gök, ‘ama’ kelimesi yer anlamına gelmektedir.
Sümerler bununla beraber dünyayı disk gibi düz bir bölge biçiminde düşünmüşlerdi. Diskin üstünde, gökyüzüne dek uzanan, adını ‘lil‘ verdikleri; hava, rüzgar ve ruh diye adlandırdıkları boşluk bulunmaktaydı. Gezegenler, yıldızlar, güneş ve ay da, lilden oluşmuş bunun yanı sıra onlara tanrılar göre parlaklık özelliği verilmiştir.
6. Bildiğiniz gibi Sümer dini çok tanrılıdır. Dinin temelini ise bu tanrıların kurduğu birlik, yani panteon oluşturmaktaydı.
Sümerler bu tanrılarının her birini ‘dingir’ kelimesiyle adlandırmaktaydılar. Genel özellikleri itibariyle insana benzer ama ebediyet gibi dağıtılmış üstün güçlere sahip çoğu tanrı bulunmaktaydı. Bu tanrılar yeme, içme, evlenme, çoluk çocuk sahibi olma, hastalanma, ölümcül bir şekilde yaralanma, savaşma, kızma, öfkelenme, kıskanma, nefret etme, gibi insanın esas doğasında bulunan özellik, gereklilik ve duygulara sahiptiler.
Her ne değin mucizevi güçlere sahip olsalar da Sümerlere ait mitolojik kaynaklara baktığımız vakit bu güçlerin sınırsız olmadığını, muhakkak bazı kanunlara ve yasalara yan oldukları anlaşılır. Aynı zamanda her istediklerine ulaşamadıklarını, ara sıra amaçları uğrunda değişik planlar kurup aldatma ve cin gibilik diyebileceğimiz bir takım davranışların içerisine girebildiklerini görürüz.
7. Keza Sümer tanrıları, millet gibi aile kurup, çocuk sahibi olabiliyordu. Bu Nedenle sayıları kesintisiz artıyordu.
Sümerler, tanrıların evlenmesini ve birleşmelerini, bolluk ve verim kaynağı sayıyordu. Dolayısıyla tüm Sümer topraklarında rahat ve mutluluğu sağlayacağına inanıyorlardı..
8. Bazı tarihiçiler Sümerlerin manâlı tanrılarını iki gruba ayırarak inceler:
Bunların ilki, An, Enlil ve Enki ’den oluşan büyük tanrılar üçlüsüdür. İkinci grupta ise Nanna-Sin, Utu ve İnanna ’dan oluşan gezegen tanrıları üçlüsü gelir.
Tabletler incelendiğinde tanrılar panteonunda Lahza, Enlil ve Enki ’den meydana gelen üçlü tanrı anlayışı diğerlerine göre epeyce baskındır. Âlem unsurları bu üç tanrı da karakterize olmuş, diğer tanrılar daha kolay unsurlarla ifade edilmiştir.
9. Gökyüzü, yeryüzü ve etrafı çevreleyen sular bu üç tanrının sorumluluğu altında şekillenir.
Hava, su, toprak öngörüsünden hareketle ortaya çıkan bu üçleme, Sümerlerin evrenle alakalı düşünceleri ve maddenin esas unsurları fikriyatından türemiştir.
Sümerlere tarafından kozmosun tamamlanabilmesi için nasıl bu unsurlara ihtiyaç varsa ilahi sistemin bütünüyle işlevsel bir hal alması da bu üçlemeyle ancak olası olabilirdi.
10. İşin garip yanı ise, Sümer tanrılarının hak önünde hesap vermesi zorunluluğu olmasıdır.
Hatta bu yüzden panteonda, Sümerlerin en büyük tanrısı kabul edilen Enlil bile yargılanmıştır. Şöyle ki, Enlil veziri ve yardımcısı Nusku ’nun da yardımıyla, Ninlil ’e tecavüz eder.
Bu olayı duyan tanrılar yapılan ahlaksızlığı kabul edemezler. Her ne değin panteonun dolayısıyla da kendilerinin kralı da olsa Enlil yakalanır ve yaptığı bu suç nedeniyle ölüler diyarına sürülür.
11. Din görevlilerine gelecek olursak, Sümer toplumunda büyük bir öneme sahip oldukları söylememiz gerekir.
Sümer kralları, tanrıların desteğini din adamlarının belirttiği şekilde almak zorundaydılar. Din adamlarının desteklerini kralların üzerinden çekmeleri büyük bir iktidar sorunuydu.
Ningirsu tapınağının baş rahibi Enetarzi ’nin bir şekilde yönetimi ele geçirmesi ve Lagaş kralı unvanını kullanması Sümer rahiplerinin siyasal açıdan ne kadar büyük bir güce sahip olduğunun göstergesidir.
12. Sümer toplumunda, kraldan ve baş rahiplerden sonra en kayda değer din görevlileri, ‘maşmaş’ olarak adlandırılan; sihirbazlar, kahinler ve ilahicilerdi.
Sihirbazlar, tanrıların sevgi ve merhametini yaşanılan toplumun üstüne çekmekten sorumluydu. Bunun yanı sıra insanları, Galla gibi yer altı dünyasının kötü ifritlerinden ve cinlerinden korumak, onların zararlarını yok etmekle görevliydiler.
Kahinler yıldızların konumlarını peşine düşüp takip ediyor, gelecekten haber verip, iyi ve fena olabilecek şeyleri tespit ediyorlardı. Keza ciğer falına bakmakta kahinlerin göreviydi. Savaş kararları alınmadan önce kahinlerin görüşüne baş vurulur, onlar onay vermeden savaşa girişilmezdi.
İlahiciler de ayin, tören ve ritüellerde öteki rahiplere yardım ediyorlar, diyakos vazifesini ifa ediyorlardı.
13. Devletin ilk zamanlarında, rahip ve rahibeler ayin ve törenlerde vazifelerini yaparken soyunurlardı.
14. Tırnak yazılı tabletlere baktığımız zaman, Sümer toplumunda kadının özel bir yerinin olduğunu görürüz.
Sosyal hayatta faal olarak yer alan Sümer kadını, dini hayatta da kayda değer görevler üstlenmiştir. Elde yer alan kanunlarda kadınların sosyal statülerini, ticari alandaki etkinliklerini, evlenme ve boşanma gibi konulardaki haklarını, sahiplik edinmelerini sağlayıcı birçok madde bulunmaktadır. Hatta Sümer kadınları bazı alanlarda erkeklerden bile daha fazla haklara sahipti. Keza izdivaç uygar kanunlarla ifade edilmiş, erkeğin ansızın fazla kadınla evlenmesi yasaklanmıştı.
15. Din deyip de, Zigguratlara değinmemek olmaz..
Sümerlerin tapınaklarına Ziggurat denirdi. Sümerler Zigguratların, dünyanın merkezini temsilcilik ettiğine inanırlardı. Yüksek bir tepeye oturtulmuş bu tanrısal yapılar Sümerler için hem gerçek hem de simgesel manada gökteki tanrılarla yeryüzündeki ölümlüler arasında bir bağlantı merkezleriydi ve kentlerin en manâlı binalarını oluşturuyordu.
16. Sümerlerin din anlayışlarının gayesi, dünyasal fayda ve mutluluktu.
Tanrılardan beklentileri ise yalnızca bu dünya hayatı ile ilgiliydi. Tanrıların kendilerine sunacakları iyilik ve kötülüklerin sadece bu dünyadaki hayatlarında etkin olacağına inanıyorlardı.
17. Sümer inançlarında cennet, cehennem anlayışı yoktu.
Fakat yeryüzünde geçici bir hayata değer görülen insanın da ölümden daha sonra yer altı dünyasına gideceği düşüncesi bulunmaktaydı. ‘Kur’ adı bahşedilen bu dünyanın bir öteki ismi ise ölüler diyarıydı.
Sümer teolojisine göre bir kimse öldükten sonradan o kişinin ruhu bedeninden ayrılır, gölge ya da hayalet gibi sözde cisme sahip bir varlığa dönüşürdü. ‘Edimmu’ olarak isimlendirilen bu ruh yükselir ancak ölümle tanışan bedenle tamamiyle münasebeti kesilmediği için ancak defnedildikten sonra rahat edebilirdi.
18. Birçok toplumda olduğu gibi Sümerlerde de adak ve kurbanlar kanlı ve anemik elde etmek üzere ikiye ayrılıyordu.
Kansız kurban meyve, sebze, dağıtılmış ur ve tarım arazilerinden yetiştirilen ürünlerden, şarap, su, zeytinyağı, meyve nektarları ve dağıtılmış akışkan özlerden, aroma veren ot, ağaç dalları ve tütsülerden oluşuyordu.
Kanlı kurbanlar, tanrıların rızalarını, teveccüh ve yardımlarını , onları incitmemek ve dolayısıyla da herhangi bir felakete maruz kalmamak için bazı hayvanların boğazlanmasıyla yapılırdı. Tanrının en çok hoşuna gidecek kurbanın kuzu olduğuna inanılırdı. Bu yüzden kesilen kurbanlar genel olarak koyun, kuzu ve oğlak olurdu.
19. Sümer dininde mükafatlar da, cezalar da bu dünya da verilirdi.
Çünkü yeryüzünün yaratılışında belirlenen kurallara kadar vefat insanlara, sonsuzluk ise tanrılara verilmişti. Sonunda yer altı dünyasına gidecek olan insana verilen en kayda değer mükafat bu dünya içerisinde geçirmiş olduğu anlardı.
20. Konumuzu, Sümer mitolojisinde insanın nasıl yaratıldığını anlatan öyküyle bitirelim..
İnsanın yaratılışı, tanrıların yiyeceklerini sağlarken karşılaştıkları güçlükler nedeniyle Enki ’nin annesinin onu uykusundan uyandırmasıyla ve diğer tanrıların sıkıntılarını anlatarak takviye istemesiyle başlar. Enki bunun üstüne hatasız insanı yaratır ve bir şölen tertip eder.
Bu şölende Enki ve Ninhursag içkiyi azıcık fazla kaçırırlar. Ninhursag deniz diplerinden kil getirir ve biraz da Enki ’ye meydan okurcasına altı tane olağan dışı birey şekli oluşturur. Enki yazgılarını belirlediği bu yaratıklara yemeleri için ekmek verir ve tüm kusurlarına rağmen onlara yerinde birer iş bulur. Bunu üstüne Enki kendisi için de bir tane bedensel açıdan da ruhsal açıdan da zayıf bir varlık yaratır ve Ninhursag ’ın da bu varlığa uygun bir meslek bulmasını ister.
Ninhursag, hiçbir hareketine tepki veremeyen bu varlığa uygun bir meslek bulamaz. Bunun üzerine Ninhursag Enki ’nin üstünlüğünü ister istemez kabul eder ve böyle zayıf bir varlık yarattığı için Enki ’ye lanet okur.
Kaynak: http://sondakikagelismeleri.com/