20 Haziran 1938’de Dağ Başını Duman Almış Marşı, Gençlik ve Spor Marşı olarak kabul edilmişti.
“ATATÜRK” Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15 – 20 Ekim 1927 günleri arasında toplanan İkinci Büyük Kongresi’nde dünyaca meşhur “NUTUK” unu söylemiştir. Sonradan kitap halinde ve ikinci kez 1938’de yayınlanan bu “NUTUK” un 1 ve 16’ncı sayfalarında “ATATÜRK” şunları anlatıyordu:
1.sayfadan:
-…”1919 SENESİ MAYISININ 19’UNCU GÜNÜ SAMSUN’A ÇIKTIM.”
16.sayfasında:
-…”BİR HAFTA KADAR, SAMSUN’DA VE 25 MAYIS’TAN 12 HAZİRAN’A KADAR, HAVZA’DA KALDIKTAN SONRA AMASYA’YA GİTTİM.”
Meydan Larousse Ansiklopedi ’sinin ATATÜRK ‘ten söz ederken, birinci cildinin 808.sayfasının üçüncü sütununda 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonraki durumunu şöyle yazmaktadır:
—“MUSTAFA KEMAL DAHA RAHAT ÇALIŞABİLME İMKÂNLARINI ARIYORDU. BU DÜŞÜNCEYLE KARAGAHINI SAMSUN’DAN SEKSEN KİLOMETRE İÇERİDEKİ HAVZA’YA ÇEKTİ. YOLDA ARABASI BOZULMUŞ, YAYA GİTMEYE MECBUR OLMUŞLARDI. SONRADAN MİLLİ MÜCADELE’NİN MARŞI HALİNE GELEN (DAĞBAŞINI DUMAN ALMIŞ) ŞARKISINI MUSTAFA KEMAL VE ARKADAŞLARI İLK DEFA 1200 METRE RAKIMLI BU DAĞ YOLLARINDA SÖYLEDİLER.”
Sel Yayınları’nın “ATATÜRK KÜTÜPHANESİ” serisinden “ATATÜRK’DEN HATIRALAR” kitabının 108. sayfasında BÜYÜK ÖNDER ‘in son Başbakanı Celal BAYAR, 16 Mayıs 1949 günü Samsun’da bu konuda şunları söylediğini öğreniyoruz:
—“ATATÜRK’ÜN AĞZINDAN DİNLEDİM. SAMSUN’DAN ÇIKIP HAVZA’YA GİRERKEN ATATÜRK’ÜN (GÜNEŞ UFUKTAN ŞİMDİ DOĞAR) MARŞINI ARKADAŞLARIYLA BİRLİKTE SÖYLEDİKLERİNİ BİLİRSİNİZ.
ATATÜRK:
-…”BU ESNADA DOĞACAK GÜNEŞ OLARAK HEP KENDİ GÜNEŞİMİ DÜŞÜNÜYORUM,” DERDİ.”
ATATÜRK ‘ün, 25 Mayıs 1919 günü Samsun’dan Havza’ya girerken yanındaki arkadaşlarıyla birlikte söylediği bu marşın oldukça enteresan bir durumu vardır.
Babamın yakın arkadaşlarından ve 1908 yılında yurdumuzda Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin ilk temsilcisi olarak “MİLLİ OLİMPİYAT KOMİTESİ” nin ilk temsilcisi olarak bu komiteyi kuran Selim Sırrı TARCAN, bir süre kaldığı İsveç’ten İstanbul’a dönüşünde beraberinde Felix KORLING ’in “Tre Trallade Jantor” Türkçesi “ŞAKIYAN ÜÇ GENÇ KIZ” marşının notasını getirmişti.
“YILLARBOYU” dergisinin Mayıs 1978 tarihinde yayınlanan 2.sayısının 20.sayfasında da anlattığım gibi, 1911 yılının Kasım ayının sonunda doğumum dolayısıyla babamı tebrike gelen Selim Sırrı TARCAN, bu marştan söz etmiş ve besteye uygun bir şiir yazacak kimseyi aradığını söylemiş. Biz rastlantı sonucu o sırada babamın amcasının oğlu ve “ÇOCUKLARA NEŞİDELER” adlı şiir kitabını yazarı Ali Ulvi ÖLEVE ‘nin aynı amaçla evimizde bulunması nedeniyle “DAĞBAŞINI DUMAN ALMIŞ” ortaya çıkmış.
Gençlerin ve çocukların spora eğitilmesi için çıkarılan ve 4 Nisan 1916 tarihinde yürürlüğe giren “Genç Dernekleri Teşkili Hakkında Kanunu Muvakkat’ın dokuzuncu maddesi gereğince hazırlanan derdi Talimatnamenin 12. Maddesi:
“UMUM OSMANLI GENÇ DERNEKLERİ, YÜRÜYÜŞ HALİNDE MERBUT NOTADAKİ ŞARKIYI TERENNÜM EDECEKLERDİR.” Denmekte ve tüzüğün bu maddesine göre, Kanun ve Tüzük ile birlikte yayınlanan kitabın 30.sayfasında “TERBİYEYİ BEDENİYE YÜRÜYÜŞ MARŞI” nın şu sözleri yazılı bulunmakta
DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ GÜMÜŞ DERE DURMAZ AKAR GÜNEŞ UFUKTAN ŞİMDİ DOĞAR SESİMİZİ YER GÖK, SU DİNLESİN SERT ADIMLRLA HERYER İNLESİN BU GÖK DENİZ NEREDE VAR NEREDE BU DAĞLAR TAŞLAR BU AĞAÇLAR GÜZEL KUŞLAR SESİMİZİ YER GÖK, SU DİNLESİN SERT ADIMLARLA HER YER İNLESİN.
“TERBİYEYİ BEDENİYE YÜRÜYÜŞ MARŞI”
Aynı kitabın 51.sayfasında da bu marşın notası basılmıştır:
ATATÜRK, bu kanun ve tüzüğün hazırlayıcısı olarak Selim Sırrı TARCAN ile Ali Ulvi ELÖVE ‘nin bu marşını o günlerde öğrenmiş, Havza’ya gelirlerken de arkadaşlarıyla birlikte okumuştur.
Yine Meydan Larousse Ansiklopedisi’nin 5.cildinin 98.sayfasında, 1938 yılı 20 Haziran’ında yürürlüğe giren “19 MAYIS GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI” ından söz edilirken şunları okumaktayız:
“GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI İÇİN, DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ MARŞI GENÇLİK MARŞI OLARAK KABUL EDİLDİ.”
ATATÜRK ile ilgili olarak bir öyküyü de, 1937 yılı Temmuz ayında İstanbul’da “Balkan Festivali” dolayısıyla yapılan toplantılardan birinde rastlıyoruz. Türkiye PTT Mensupları ve Emeklileri Derneği tarafından çıkartılan “GÜVERCİN” dergisinin Kasım 1975’te yayınlanan 114/92 sayısının 18. sayfasında, ATATÜRK ‘ün ebedi istirahatlerine çekildikleri 37. yıldönümünü anarken Dr. Ali TANRIYAR ‘ın “EBEDİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü ANDIK” başlığı altındaki yazısının son bölümünde bu öyküyü şöyle açıklıyordu:
—“1937 yılı Temmuz ayında Balkan Festivali için Balkan atletlerinin gençleri ile Park Otel’de toplanmıştık.
Bir ara ATATÜRK:
-…”GENÇLİK GELİN.” Buyruğunu verdi. Biz, yedi sekiz arkadaş zaten yakınında idik. Karşısına dizildik.
-…”OTURUN.” Dedi, konuşmaya başladı.
Türklerin menşei üzerinde durdu. Cetlerimizin, Orta Asya’dan Anadolu’ya nasıl geldiklerini tüm yönleri ile anlattı. Atalarımızın, güzel sanatlara olan eğilimlerine değindi. Şarkılarla ilgili sorular sordu. Meğer topun ağzında ben varmışım!
GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ‘ü hemen cevapladım:
—“EFENDİM DAĞBAŞINI DUMAN ALMIŞ, EN ÇOK SEVDİĞİM BESTELERDEN BİRİDİR DEDİM. Arkasından coştuk. Hep beraber inlete inlete Dağbaşı’nı söyledik ve Dağbaşı’nı duman almış, yürüyelim arkadaşlar teranesi ile ATAMIZ ‘ın elini öperek ayrıldık.”
ATATÜRK “Dağ Başını Duman Almış” Marşını Yorumluyor;
20-21 Haziran 1936, Cumartesi – Pazar
ATATÜRK bu gece, konukları arasındaki Giresun Milletvekili ve Gazeteci Hakkı Tarık US ‘a 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra Anadolu yollarında dilinden düşürmediği “Dağ Başını Duman Almış” marşının yorumunu yapmış ve bu marşla ilgili duygularını, anılarını anlatmıştır.
Hakkı Tarık US, Ulusal Kahramanımızın iznini alarak anlattıklarını huzurunda not etmiştir. Hakkı Tarık US, ATATÜRK ‘ün anlattıklarını yetiştirebilmek için çok hızlı not aldığından bazı kelimeler okunamamış, bunların yeri boş bırakılmıştır. ATATÜRK, anılarını bir üçüncü şahıs olarak anlattığı için kendisinden adı ile bahsetmiştir.
Sadi BORAK ‘ın izniyle özel arşivinden aldığımız bu tarihi belgeyi bu eserle ilk defa kamuoyuna sunuyoruz (Kaynak: “ATATÜRK’ÜN İSTANBULDAKİ GÜNLERİ – N. Ahmet BANOĞLU s: 504 – 506):
“Dağ başını duman almış gümüş dere durmaz akar…”
Bu Türkü ATATÜRK ‘ün şundan dolayı dikkat ve duyarlığını çekmiştir.
ATATÜRK, bilindiği gibi Samsun’a çıktıktan ve ………………… Yoluyla doğuya yürürken yardığı insan denizi dalgalarından kulağına karamsarlık ve ümitsizlik seslerinin gelmiş olduğunu duymuştur. Bu ses, bütün Türk ulusunun kolaylıkla tahmin edeceği gibi ulus inlemesi, kardeş, arkadaş sezinişiydi.
ATATÜRK bu haklı taşkınlığa karşı hemen doyurucu ve olumlu vaatlerde bulunacak koşullar içinde bulunmuyorlardı. Fakat bu genel ulusal üzüntünün ne olursa olsun giderilmesi, kendi maddi, manevi, ahlak ve düşünsel varlığının olduğu kadar tam güven ve cesaretle inancı vardır. İşte ATATÜRK bu inancı, bugün genç artist dediğimiz, o günün ama kucağında bulunan bu çocuğun diliyle tekrar ettirdi.
Yukarıdaki türküyü yanında bulunan yaveri Cevat Abbas’a sürekli söyleyerek anlatmaya çalışmıştır.
Türkünün çözümlemesini şöyle yapmak gerekir; Büyük, yüksek, geniş bir Türk kuruluşu yıkılıyor, karanlıklar, bulutları bürüyor. Fakat bu yüksek bayındırlığı yaratan bir ırmak, parlak bir ırmak, gümüş dere: İşte o durmaz akar. Bu aktıkça Türk yüksek hayatiyeti var olan ve her durumda yeni, yepyeni büyüklükler yaratır. Gerekli olan şey bu büyüklükleri insanlığın gözüne gösterebilmektir. Bunun için bütün dünyayı aydınlatabilecek bir fanus gereklidir. O fanus, doğanın fanusu elbette güneştir.
ATATÜRK ‘ün bu karanlık içinde tek çekindiği şey dünyayı ve özellikle Türk ulusunu boğmuş, karanlıklar içinde mahvolmuş ve fakat onun yerinde yükselmiş olan …………………………’i görebilmek için muhtaç olunan fanusun henüz ufukları aydınlatmamış olması kuruntusuyla ulusun tereddütle düşmesiydi. İşte bunun içindir ki ATATÜRK bu türkünün ikinci dizesine çok önem vermiş ve onu sürekli söylemiş ve söyletmiştir. Onu burada aynen söylemek uygun olur.
“Dağ başını duman almış …………………………”
ATATÜRK, bunu yorumlayan sözlerle “Türk’ün güneşten çıkacağına emin ol” demek istiyorum. Fakat ondan çıkmasını bekleyerek yürüyüşü kısalt!………………………… Karanlıktan bile yararlanarak yürümene devam et.
Ne demek istiyor ki ………………………… Simge bu yürümek, daha da yürümek ve bütün sesimizle ve hareketimizle hedefte olduğumuzu göstermemiz lazımdır.
Kendini göstermekte ve bize gerçeği belli etmekte gene mütereddit olsa dahi güneş, bizim bu maksat temin olunur.
İşte bu büyük düşünceleri ifade eden cümleler de şudur: “Yürüyelim arkadaşlar …………………………”
Sesimiz gerekir ki yer, gök, su dinlesin, sert adımlarla her yer inlesin!
Bu son sözleri söylerken ………………………… Bile ister istemez büyüksünüz.
Bu idealist, bu kahramanı selamlamak ve aydınlanmak üzere ………………………… Şüphe edilmemek gerekir.
Nitekim gerçekten Türk ulusunun hareket ve faaliyeti ve yaradılışında yüksek aydınlatması gecikmemiştir. Nasıl gecikebilirdi ki Türk ulusu insan doğasının ne kadar çocuğu ise güneş de onlara hayat vermektedir. O da doğanın ………………………… Emrine boyun eğmiş bir bağımlıdır. Egemen olan doğa güneş midir, yoksa ondan da yüksek, ışığı, hayatiyeti altında yaşayan insan kafasında mıdır?
En son deneylerden anlaşıldığına göre büyük olan, temel olan doğadır…
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.