Mehmet Tevfik FİKRET (24 Aralık 1867 – 19 Ağustos 1915) Saygıyla anıyoruz.
Tarih: 19. Ağustos 1918.
Birinci Dünya Savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği bir sırada MUSTAFA KEMAL PAŞA ‘nın, Şair Mehmet Tevfik FİKRET ‘in ölümünün 3. Yıl Dönümünde Aşiyanı ziyaret etmiştir. Bu büyük düşünür ve şaire duyduğu hayranlığının güçlü bir kanıtı ve göstergesidir demekle yetinmeyecek yazımızın son kısmında fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür olan ünlü Şairimize ait “FERDA” şiirini nasıl içtenlikle okuduğuna da şahitlik edeceğiz.
ATATÜRK, bu ziyaretin gerekçesini şöyle açıklamıştır:
-…”BEN İNKILÂP RUHUNU ONDAN ALDIM. ZİYARET EDECEĞİM YERLERİN BAŞINDA ELBETTE AŞİYAN GELİR,” demişlerdir.
19 Ağustos 1945’te Mehmet Tevfik FİKRET ‘in “Aşiyan” (KUŞ YUVASI) adını verdiği evi, müze olarak düzenlenerek şairin 30. Ölüm Yıl Dönümünde halka açılmış, “EDEBİYAT-I CADDE”, “HAMİT” ve “FİKRET” salonları da 1946’da düzenlenerek müzeye eklenmiştir. Ve bu gün, yani bundan 98 yıl önce Şairin Rumeli Hisarı’ndaki Aşiyan ’da bulunan evini ziyaret etmiş ve ziyaretçi defterini de imzalamıştır.
İbrahim Alâeddin GÖVSA, “ACILAR” adlı eserinde bu tarih 18 Ağustos 1917 olarak geçmektedir.
KEMAL YERİ…
Yıl 1915… Çanakkale Savaşı’nın sonlarına yaklaşılmaktadır…
İbrahim Alâeddin GÖKSA;
O zamanki hükümet, cephede gözlem yapsın ve gördüklerini edebiyat, resim ve müzikle dile getirsin diye on yedi kişilik bir sanatçı grubunu savaş alanına gönderdi.
Gidenler arasında, dönemin şair ve yazarlarından İbrahim Alâeddin GÖYSA da vardı.
Cephe gezisi devam ederken, kılavuzluk yapan subay grubu bir tepede durdu. Aşağılardan hâlâ top tüfek sesleri geliyor, arka arkaya patlamalar duyuluyordu. Kılavuz subay, bir süre aşağılara baktıktan sonra, bulundukları tepenin adını “BURASI KEMALYERİ” diyerek, biraz da gururla söyledi.
Kimse bu ismin neden önemli olduğunu ilmiyordu. Bir tepki vermemelerinden bunu anlayan kılavuz subay, bir açıklama yapma gereği duydu:
—“19. FIRKA KUMANDANI MUSTAFA KEMAL, ANAFARTALAR ZAFERİ’Nİ BU TEPEDE KAZANDI,” dedi.
Grubun havası birden değişti. Herkes MUSTAFA KEMAL ‘i görmek, onunla konuşmak istiyordu. Kılavuz subay,
—“KEŞKE MÜMKÜN OLSA,” dedi.
Yüzünü, top tüfek seslerinin geldiği aşağı tepelere çevirdi:
—“MİRALAY MUSTAFA KEMAL ŞU ANDA SİPERLERİN EN İLERİSİNDE DÜŞMANA EN YAKIN TERDE BULUNUYOR… ORAYA GİTMEK ÇOK TEHLİKELİDİR, HATTA MÜMKÜN DEĞİLDİR!”
Sanatçılar o gün, çok istemelerine rağmen MUSTAFA KEMAL ‘le tanışmadılar…
Aradan yirmi beş ay geçti…
İbrahim Alâeddin, 18 Ağustos 1917’de Tevfik FİKRET ‘in 2. Ölüm Yıldönümü dolayısıyla Aşiyan’da bulunuyordu. Tevfik FİKRET ‘i seven otuz – kırk kişi onun evinde, Aşiyan’da bulunmuştu.
Tevfik FİKRET ‘ten konuşulup, anılar anlatılırken, İbrahim Alâeddin ‘in dikkatini, bahçenin köşesindeki küçük bir grup çekti. Grupta bulunan Süleyman NAZİF ‘i, Filozof Rıza TEVFİK ‘i, Robert Kolej’in (Şimdi Boğaziçi Üniversitesi) ünlü müdürü tanıyordu… Ama onların dikkatle dinlediği subay kimdi?
—“19. FIRKA KUMANDANI MUSTAFA KEMAL, KEMALYERİNDEN BAKIYOR”
Hareketleri ve kıyafetiyle hemen fark edilen sarışın, kibar tavırlı bu subayı anımsamaya çalıştı. Epey zorlandı belleğini. Çıkaramayacağını anlayınca, yanındakilere kim olduğunu sordu. Aldığı yanıt, onu çok şaşırttı:
—“MUSTAFA KEMAL… ANAFARTALAR KAHRAMANI!”
Kemalyeri ‘nde göremediği MUSTAFA KEMAL ‘i yirmi beş ay sonra Tevfik FİKRET ‘in evinde görmek, İbrahim Alâeddin için hoş bir sürpriz olmuştu.
MUSTAFA KEMAL ise, çok sevdiği Tevfik FİKRET ‘i 2. Ölüm Yıl dönümün ’de unutmamıştı.
GELECEK GÜNLER…
ATATÜRK, bir vapur gezisinde çevresindeki gençlerle sohbete dalmıştı. Söz döndü dolaştı çoğu zaman olduğu gibi, edebiyata, şiire geldi…
Şiir, şair deyince ATATÜRK ‘ün ilk aklına gelen elbette Tevfik FİKRET ‘ti.
-…”ONU BİZ OKUL SIRALARINDA OKURDUK. ONDAKİ HEYBET, ONDAKİ VAKUR, AHENK HİÇBİR ŞAİRİMİZDE YOK,” dedi.
Hayranlığını uzun uzun anlattıktan sonra, birden heyecanla,
-…”KİM BANA FİKRET’TEN BİR ŞİİR OKUYACAK?” diye sordu.
Bir genç atıldı:
—“BEN OKURUM ATAM!”
-…”GÜZEL… HANGİ ŞİİRİ?”
—“FERDA ŞİİRİNİ ATAM!”
Şiirin adını duyunca ATATÜRK birden dikkat kesildi.
-…”FERDA MI?” diye sordu. Yüzüne tatlı bir gülümseme yayıldı.
Gözlerini, gencin gözlerine dikerek:
-…”AH DELİKANLI,” dedi, “BENİM EN SEVDİĞİM ŞİİİRDİR O! ONU SANA BEN SÖYLEYECEĞİM!”
Delikanlının ve oradakilerin şaşkın bakışları altında ATATÜRK, “FERDA ŞİİRİ” ni ezberinden okumaya başladı!
ATATÜRK ‘ün ezberinden okuduğu “FERDA ŞİİRİ” bugünün Türkçesiyle şöyledir:
GELECEK GÜNLER;
GELECEK GÜNLER SENİN, TAPTAZE GÜNLER, AYDINLIK GÜNLER, ZATEN NE VAR NE YOK SENİN DEĞİL Mİ Kİ? EY UMUDUN AK YÜZÜ, AYNAN KARŞINDA BAK İŞTE:
SABAHLI BİR GÖK, LEKESİZ,
SÜT GİBİ, TİTREYEN KUCAĞINI AÇMIŞ SENİ BEKLER,
HAYDİ, DURMA, DAVRAN! İNSANLARIN GÖZÜ SENDE, EY TANRI YERİ, EY CIVIL CIVIL YAŞAMAYLA DOĞAN,
SENSİN UMUDU GÜNÜMÜZÜN,
ALNINDA YENİ BİR YILDIZLA,
–Yok, yıldızla değil —
ALNINLA BİR GÜNEŞLE DOĞ UFUKLARA,
GEÇMİŞ BÜTÜN ACILARA GÖMÜLSÜN KARANLIKLARA, BİR SAATİ BİLE GELMESİN GERİ.
BİR DAHA YAŞANMASIN O CEHENNEM,
YURDUN VAR SENİN CENNET GİBİ GÜZEL, ŞU GÖRDÜĞÜN KIZ BİL BAKALIM KİM, ZÜMRÜT GİBİ BAKAN, İNCİ GİBİ GÜLEN?
O İŞTE YURDUN SENİN
ALÇAK BİR GÖZ O NAZLI YÜZE
–Tanrı esirgesin —
ŞÖYLE BİR YAN BAKSA, DAYANABİLİRMİSİN?
ŞU AK SAKALIN TERTEMİZ, GÜNEŞLİ, DİK ALNINA,
KİRLİ BİR EL ŞÖYLE DURSUN,
BİR YABANCI EL UZANSA, İÇİN GÖTÜRÜR MÜ Kİ? RAZI OLUR MUSUN, BU MEZARI BİR SERSERİ TAŞA TUTSUN?
İÇİN GÖTÜRMEZ, RAZI OLMAZSIN, BİLİRİM, VATANIN KUTSAL BİR PARÇASIDIR O MEZAR, O DİK ALIN.
VATAN YÜKSELECEK OMUZLARI ÜSTÜNDE
ARI GİBİ ÇALIŞAN İNSANLARIN. BÜTÜN UMUT ŞİMDİ SİZDE. NE VAR NE YOK HER ŞEY SİZİN, VATAN DA SİZİN, ŞAN DA ŞEREF DE.
AMA ŞUNU ÇIKARMAYIN AKLINIZDAN:
ZAMAN ARKANIZDAN GELİYOR GÜVENLİ, TOK, AĞIR ADIMLARLA. O HER ŞEYİ ARAYAN, ARADIĞINI BULAN,
O HEM ÖNDE KOŞAN, HEM ARKADAN GELENİN BİR GÜN AZARINI İŞİTİP KIZACAKSA YÜZÜMÜZ,
YUF OLSUN BİZE!
YUKARIDA NE DEMİŞTİM SANA, “GELECEK GÜNLER SENİN” DEMİŞTİM, ALKIŞLAMIŞTIN BENİ. HAYIR, HER ŞEY SENİN DEĞİL,
GELECEK GÜNLER EMANETTİR SANA OĞLUM, VARIMIZ YOĞUMUZ EMANETTİR SANA. BİR GÜN SENDEN DE HESAP SORAR İLERİSİ.
SEN ŞİMDİ NASIL GÖZÜNÜ DÖRT AÇMİŞSAN DÜNE, İLERİSİ DE ÖYLE BAKACAK SANA, KUŞKUYLA.
ARA SIRA GETİR AKLINA ŞUNU:
KİMSİN SEN, NESİN? YOKSULLUK KASIRGASINDA, TEPEDEN TIRNAĞA ÇATIR ÇATIR ÇATIRDAYAN BİR SOYUN OĞLU.
UNUTMA OĞLUM, BU YAŞADIĞIN ÇAĞ ŞİMŞEKLERİN ŞAVKIYLA MUTLU BİR ÇAĞ.
HER YILDIRIMLA BİR GECE SİLİNİR GİDER, HER YILDIRIMLA YOK OLUR BİR KUŞKU,
AÇILIR BİR YÜCELME UFKU.
ÇIK ÇIKABİLDİĞİN KADAR YUKARLARA. YÜKSELMEYEN DÜŞER, YAVRUM, YA YUKARI, YA AŞAĞI. YÜKSELMELİ, GÖKLERE DEĞMELİ ALNIN,
AMA NE KADAR YUKARLARA ÇIKSA
GENE DOYMAZ İNSAN DENEN KUŞ.
BUGÜN ARTIK DURMAK YOK, UĞRAŞ, DİDİN, DÜŞÜN,
ARA, BUL, ATIL, BAĞIR,
DURMA OĞLUM, DURMA KOŞ. DÖK BU TOPRAĞA ALIN TERİNİ.
Kaynak: A.KADİR, “BUGÜNÜN DİLİYLE TEYFİK FİKRET” İstanbul 1967, s.84-87 / Ayrıca Bkz. Süleyman BULUT “BÜYÜK ATATÜRK’TEN KÜÇÜK ÖYKÜLER -2-“
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.