Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün kız kardeşi Sayın Makbule Hanım vasiyetnamenin doğruluğuna inanmamakla kalmamışlar “Resimli 20. Asır” Dergisinin 8 Kasım 1952 günü, Kandemir ile yaptıkları röportajda duydukları üzüntü ve sıkıntıyı uzun uzun dile getirmişlerdir. İçini döker, hem de öyle bir döker ki, kısa bir alıntı yapacak olursak; “HAYATTA YAPAYALNIZ KALDIM, ALLAH’TAN BAŞKA HİÇ KİMSEM YOK ŞU EVDE, ÖMRÜM KUR’AN VE İBADETLE GEÇİYOR; BİR DE O’NUN SESİ KULAKLARIMDA…,” demektedir.
18 Ocak 1956 yılında aramızdan ayrılan Makbule Hanım, Ankara’da Cebeci Asri Mezarlığı’nda Merhum Üç Devrimci Milli Eğitim Bakanı’nın, Reşit GALİP, Vasıf ÇINAR ve Mustafa NECATİ ‘nin gömütlerinin hemen arkasında yer alır ve Taşında “ALİ RIZA KIZI MAKBULE ATADAN” yazar.
Huzurlarınızda bir kez daha kendilerini rahmetle anarak, dilerseniz hep birlikte eski Beyoğlu Altıncı Noteri Yargıtay Üyeliğinden Emekli İsmail KUNTER ‘in 6 Eylül 1938 günü tüm yaşananları anlatan “ATATÜRK VASİYETİNİ BANA NASIL VERMİŞTİ ?” başlıklı hatıratına bir göz atalım;
5 Eylül 1938 Pazartesi sabahı kendi el yazısıyla kaleme alınmıştır. Vasiyetnamesini yazdıktan bir gün sonra notere vermeyi uygun görmüştür. Bu işlem için Beyoğlu Taptaş Handaki İstanbul Altıncı Noter İsmail KUNTER’i seçmiştir.
İsmail KUNTER anlatıyor (10 Kasım 1943);
*ATATÜRK VASİYETİNİ BANA NASIL VERMİŞTİ: 1938 yılı Eylül ayının altıncı günü her zaman yaptığım gibi sabahleyin erkenden daireme gitmiş, işlerimle uğraşmağa başlamıştım. Telefon zili çalındı, benim dairede olup olmadığım sorulduktan sonra Cumhur Reisliği Umumi Kâtibi Hasan Rıza (SOYAK) ‘ın görüşmek için daireye geleceği haber verildi. Telefon eden de Kocaeli eski Milletvekili rahmetli Salâhattin YARGI idi. Aradan bir saat kadar geçti. Bay Hasan Rıza daireye gelerek görüştük. Cumhur Reisi aziz ATA ‘mızın yazdığı bir vasiyetnameyi bana tevdi edeceklerini, bunun için de saraya gelmemi emrettiklerini söyledi.
*SARAYA GİDİŞ: Aldığım bu emir üzerine Umumi Kâtiple beraber Dolmabahçe Sarayına gittik. Şurasını kaydetmek lâzım gelir ki vasiyetname tanzimi haberi halk arasında şayi olursa bu hal ATATÜRK ‘ün fazla hasta olduğuna dair kanaat husulüne sebep olacağını ve bunun da halkı üzeceğini düşünen Büyük Ata bu ve buna benzer düşüncelerle yapılacak kanuni muamelenin mahrem tutulmasını emrettiklerini Umumi Kâtip bana ayrıca haber vermişti. Onun için Saraya bir noterin geldiğini umumisi Kâtiple rahmetli Doktor Profesör Neşet Ömer’den başka kimse bilmemişti. Saray memurları ve müstahdemleri bile işin farkına varmamışlardı. Doktor Neşet Ömer’le beraber konsültasyon (Görüş alışverişi) için çağırılmış bir doktor gibi huzura çıkmamız kararlaştırılmıştı.
Görsel: 1 Temmuz 1927 günü çıkan Vakit gazetesine aittir.
*SARAYA GİRMEMİZ: Sarayın saat kulesi cihetindeki kapısından girdik, Muayede salonunun methalini geçtik. Dolmabahçe Sarayı’nı ve Muayede salonunu ATATÜRK ‘ün Milli Mücadele’den sonra İstanbul’a geldikleri zaman yani 1 Temmuz 1927 tarihinde yapılan merasim sırasında görmüştüm, Milli Kahramanın mübarek ellerini o gün de sıkmak nimetine nail olmuştum. Bu defa gidişimde merasim salonunun methalini geçtikten sonra deniz istikametinde biraz daha ilerledik, oradan içeriye girdik. Girince sağ tarafta bir odaya bizi aldılar. Umumi Kâtipten gerek dairede ve gerek bu odada aldığım izahata göre Ebedi Şef’in daha evvel kendi elleri ile yazdıkları ve zarf içine koydukları kapalı bir vasiyetnameyi saklamak için bana emanet verecekleri anlaşılmıştı. Oturduğumuz odada ona göre bir zabıt varakası hazırladım. Bir müddet sonra odaya rahmetli Profesör Doktor Neşet Ömer İRDELP de geldi. O vakit Bay Hasan Rıza yanımızdan çıktı., ben Neşet Ömer’le kaldım.
*ATANIN HUZURUNDA: Aradan tahminen bir çeyrek kadar zaman geçti. Saray memurlarından bir zat gelerek yukarıya çıkacağımızı haber verdi. Odadan salona ve oradan da asansörle yukarı kata çıktık. Asansörden çıkınca büyük bir salona girmiş olduk. Deniz cihetine doğru beş, altı metre gittikten sonra bir koridora girdik. Deniz cihetinde ATATÜRK ‘ün bulundukları odanın kapısına geldiğimiz anlaşılıyordu. Burada ufak bir sarsıntı geçirdim. Yıllarca içli dışlı birçok mücadeleden sonra köhne ve perişan bir saltanatı kökünden yıkarak yerine yepyeni, muntazam bir devlet kuran Ebedi Şef’in, Eşsiz Kahramanın büyük huzuruna çıkmak şüphesiz ki bana tasavvur edilemeyecek bir heyecan vermişti. Fakat kendilerinin naçiz şahsıma karşı gösterdikleri itimat neticesi olarak mahrem tuttukları bir işte kanuni vazifeyi yapmak için davet edildiğimi düşünerek ve bu düşünce ile sevinerek heyecanımı yatıştırmağa çalışıyordum. Hemen bizi içeriye aldılar. Odadan içeri girince Büyük ATA ‘yı odanın deniz cihetine doğru bir yerindeki şezlongun üstünde oturmuş vaziyette gördüm. Taltif ve İltifat maksadı ile hafif bir şekilde kımıldandıktan sonra; -…”BUYURUNUZ,” dediler.
Kendilerine hürmet ve tazim vazifesini ifa ettim, mübarek ellerini öptüm. Karşı taraflarında ve deniz cihetindeki bir sandalyeyi gösterdiler. Ben o sandalyeye oturdum. Umumi Kâtiple Doktor Neşet Ömer İRDELP de kapı cihetindeki diğer sandalyelere gene kendilerinin işaretleri üzerine oturdular.
*ATATÜRK’ÜN İLTİFATLARI: Büyük ATA kanuni muamelenin yapılmasını doğrudan doğruya emredebilirlerdi. Böyle yapmadılar. Emirlerini vermezden evvel beni taltif etmek istediler, biraz konuşmak lütfunda bulundular, kaç yıldan beri Noterlikte bulunduğumu sordular. Ondan evvel Temyiz Mahkemesinde bulunmuşsunuz dediler ve Temyiz ’den niçin ayrıldığımı ve boş vakit geçirmemek için Noterlik vazifesi üzerine aldığımı söyleyince de; -…”TEKAÜD OLMAK İÇİN ERKEN DAVRANMIŞSINIZ,” demek sureti ile bulundular. Ayrıca da İstanbul’da Noterlik muameleleri ile noterlik kanunu hakkında bazı sualler sordular. Bu konuşmalar iltifatlar esnasında getirilen kahveleri de içmiştik.
*VASİYETİN BANA VERİLMESİ: Asıl işe sıra gelmişti. Evvelce hazırladıkları bir zarfı bana uzatarak; -…”KENDİ ELİMLE YAZDIĞIM BU VASİYETNAMEYİ SİZE VERİYORUM. MUHAFAZASINI VE KANUN HÜKÜMLERİNİN YERİNE GETİRLMESİNİ İSTERİM,” buyurdular. Ben de kemali hürmetle zarfı aldım. Zarf kapalı idi. Üstü aziz ATATÜRK tarafından kendi imzaları ile imzalanmıştı. Aşağıdaki odada hazırlanan zabıt varakasını imzaları ile tezyin ettiler. Bu noktada biraz durmak iktiza ediyor;
Ben gerek eski harflerle, gerek yeni harflerle atılmış belki yüzbinlerce imza gördüm. Fakat ATATÜRK ‘ün imzası başlı başına tetkik edilecek bir mevzudur. O imzayı dikkatlice gözden geçiren bir adam imza sahibinin bildiğimiz, tanıdığımız alelâde insanlardan olmadığına, Onun eşsiz, keskin bir irade, enerji sahibi olduğuna hükmedebilir. Aziz ATA ‘nın imzasını taşıyan bu zabıt varakası 6 Eylül 1938 tarihinde Beyoğlu Altıncı Noterlik dairesinin evrakı arsında saklıdır. Fakat yüzbinlerce evrak içinde bir gün gelip de karışması, zayi olması ihtimali de vardır. Böyle bir ihtimale meydan vermemek için tasdikli bir örneği dairede kalmak üzere aslının ATATÜRK MÜZESİ” inde saklanması münasip olur.
*HUZURUNDAN ÇIKMAMIZ: Zabıt varakasını ATATÜRK ‘ten sonra Umumi Kâtiple Doktor Neşet Ömer şahit sıfatı ile imzaladılar. Nihayet ben de imzalayınca muamele tamam olmuştu. Kendilerini fazla rahatsız etmek doğru olmazdı. Gene hürmet ve tazim vazifesini yapmakla beraber müsaadelerini alarak mübarek ellerini tekrar öptüm. Umumi Kâtip ve Profesör Neşet Ömer’le birlikte dışarıya çıktık.
*BÜYÜK ATA’YI O GÜN NE DURUMDA GÖRMÜŞTÜM VE BU DURUM BANA NE TESİR YAPTI: Huzurlarına girdiğimiz gün hastalıklarının ne derece olduğunu ve o vakte kadar kadar yatakta yatıp yatmadıklarını tabii ben bilemem. Fakat biz yanlarına girdiğimiz zaman yatakta değildiler. Bir şezlongda oturuyorlardı. İpekli bir pijamanın üstüne robdöşambr giymişler ve boyunlarına vişne renginde ipekli bir eşarp takmışlardı. Radium şuaından daha keskin olan, hali ve istikbali kimsenin göremeyeceği şekilde gören lahuti gözleri ilk bakışta insanı teşhir ediyordu. Vücutça zayıflamışlardı. Elleri süzülmüş, renkleri his solur derecede uçmuştu. Memleketi esaretten kurtaran millete yeniden can veren bu Büyük Adamın itimadına, iltifatına mazhar olarak hizmetinde bulunmak, ona noterlik etmek yalnız benim değil; evladım, torunlarım, sülalem için de dünyalar değer bir şeref teşkil edecektir. Tesadüfün sevk ile böyle bir nimete nail olduğumdan dolayı nihayetsiz memnun olmakla beraber ATATÜRK gibi dünyaya karşı koymuş ve sonunda büyüklüğünü herkese tanıtmış bir insanı amansız bir hastalıktan sararmış, sarsılmış bir halde görmek bana kan ağlatmış acı acı yüreğimi yakmıştı.
*VASİYETNAMEYİ NASIL VE NEREDE SAKLADIM: O gün aldığım muazzez emaneti iki aydan fazla ihtimamla sakladım ve mektubun mahrem kalması hakkındaki arzuyu da son dereceye kadar yerine getirdim. Dairem memurlarından, ailem efradından, dostlarımdan hiç biri böyle bir vasiyetnamenin varlığından haber almadı. Noterlik dairesinde kasam vardı, fakat emaneti saklamak için onu bile kâfi görmedim. Saraydan döner dönmez Ziraat Bankası ‘nın Galata’daki şubesine giderek bir kasa tuttum, vasiyetnameyi orada saklamayı daha sağlam görmüştüm.
*EMANETİN CUMHURİYET SAVCILIĞINA VERİLMESİ: Yıllarca bu emanetin elimde kalmasına dua editördüm. O kıymetli emaneti saklamak, ona bekçilik etmek benim çok şerefli bir vazifem olmakta idi. Millete kan ağlatan yürekleri dağlayan acı felaketi o yıl Kasım ayının onuncu günü sabahı haber alınca kanuni vazifelerimi hatırladım, emaneti götürüp Cumhuriyet Savcılığına teslim ettim. Kanuni hükmünü de, Büyük ATA ‘nın mübarek ağızlarından telakki ettiğim emri de bu suretle yerine getirmiş oldum. Vazifem sona ermişti.
Son olarak şunu ifade edeyim; o tarihten sonra noterlikte çok kalmadım, çekildim. Anlamıştım ki talih beni böyle bir şerefe nail etmek için noterliğe sevk etmişti. O bahtiyarlığa mazhar olmak bana yeterdi.
Kaynak: Eski Beyoğlu Altıncı Noteri Yargıtay Üyeliğinden Emekli İsmail KUNTER
Ayrıca;
http://www.sechaber.com.tr/ataturkun-unutulan-vasiyeti/Medeni Kanunun 35. Maddesi mucibince ATATÜRK ‘ün son ikametgâhı olan Ankara ahkâmı şahsiye mahkemesince gönderilmiştir. Bunu üzerine vasiyetname ATATÜRK ‘ün kanuni mirasçısı Bayan Makbule’nin önüne 22.11.1938 tarihinde açılmış,
http://www.sechaber.com.tr/simdiki-yuzer-lira/ATATÜRK’ÜN VASİYETNAMESİ, ANKARA ÜÇÜNCÜ SULH HAKİMLİĞİ’NDE 28 KASIM 1938 PAZARTESİ GÜNÜ SAAT 15.00’DE AÇILMIŞTIR!…
http://www.sechaber.com.tr/ataturkun-vasiyeti-nerede-ve-nasil-yazildi/Günlerden Pazartesiydi; Atatürk vasiyetini, Dolmabahçe Sarayı’nda, yatak odasında 5 Eylül 1938 Pazartesi günü yazmıştır.
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
Bu yazı www.sechaber.com.tr için yazılmıştır. Bu yazının kaynak gösterilmeden kopyalanması ve kullanılması “5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasası“na göre suçtur.