Günümüz teknolojisi ile bir toplu iğnenin başına yüz bin silikon devre yerleştirilebiliyor. Mikro ve nano teknoloji adı verilen bu bilim şimdilerde hemen hemen her alanda kullanılmaktadır. Mikro-elektro-mekanik sistemler (MEMS); elektronik cihazlar, bolometreler, jiroskop ve nem, sıcaklık, basınç, sarsıntı algılayıcılar gibi alanlarda kullanılmaktayken nanoteknoloji daha çok elektronik devre elemanları, bataryalar, akıllı tekstil ve boya malzemeleri, otomotiv, havacılık ve uzay sanayinde karşımıza çıkmaktadır. Mikro ve nano teknoloji aynı zamanda gelecek için insanoğlunun hayal gücünü zorlayacak buluşlarında kapısını aralamaktadır.
Tüm bu bilgiler ışığında nanoteknoloji ve bu teknolojinin ürünü nanitlerin geleceği yeniden şekillendirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yazımda Meral Coşkun arkadaşımızın gaiadergi için yapmış olduğu çeviriyi kaynak alarak ve üzerine önermeler ekleyerek korkutan gelecek hakkındaki görüşlerimi sunmak istiyorum.
Peki, bu durum olumlu mu olumsuz mu?
Bilim her zaman insanoğlunu ileri taşıdığından “Bunda ne kötülük var ki?” diye düşünebiliriz. Evet bilim ilerleme demektir ancak önümüzde canavarlaşmış savaş sanayi, virüs teknolojisi, atom bombaları gibi örneklerde var. Şimdi biraz düşünelim: Bir topluiğne ucundan binlerce kat küçük olan teknoloji ürünü nanitler, insanın tüm yapısını değiştirebilir. Bu nanitler vücudumuza havadan, GDO’lu yiyeceklerden ya da yediğimiz besinlerden rahatlıkla sokulabilir. Bir süre sonra da bu nanitlere verilen komutlar ile bedenimiz arasında bir savaş yaşanabilir. Bunlar hiç te komplo teorisi değil, günümüzün ve hatta geleceğimizin gerçekleri…
Plüton’u incelemek üzere gönderilen New Horizons’a uzay aracını yönlendirmek ve kontrol etmek için üzerine program yüklenen ve her komutu yerine getiren çipler yerleştirildi. Bu sayede milyarlarca kilometre uzakta bulunan araç dünyadan verilen komutları uygulayabiliyor. Bir uzay aracını bu şekilde programlayıp işlevselleştirebiliyorsak böyle nano ölçeklerde devreleri insan vücuduna da yerleştirip kontrol etmek neden zor olsun ki?
Hatta insan ve hayvanlarda kullanılmaya başlandı bile. Çip yerleştirme işlemleri hayvanların kaybolmasını engellemek adına yıllardır kullanıyordu zaten. Artık Arjantin, Brezilya gibi ülkelerde zengin kişilerin kaçırılma olaylarına önlem olarak da kullanılıyor. Geçen yıl Amerika’daki teknoloji şirketi Applied Digital Solutions, insanlara enjekte edilecek çipler için Florida Eyaleti’nde hükûmete başvurarak izin istedi. Bu yıl ise İsveç’te Tictail adındaki bir şirkette çalışanların fotokopi makinelerini kullanabilmesi, şifreli kapılardan geçebilmesi, çiplerine tanımlı hesapla alışveriş yapabilmesi ise deri altına çip yerleştirme işlemini uygulamaya başladı. Pirinç tanesi büyüklüğündeki bu çiplerin dışında çok daha küçük (5 mikro milimetre ki bir saç telinin çapı 50 mikro milimetre), enseye ve gözdeki görme sinirlerinin içine yerleştirilebilen bazı çipler de var ki askerlerin uzaktan kontrolü için hali hazırda kullanılıyor.
Amerika’da 1946 yılında yeni doğan birçok bebeğe ailelerinin izni olmadan çip takıldı. 1950’lerden sonra hayvanlar ve insanlar üzerinde bu çipler denenerek davranışları, beyin ve vücut fonksiyonlarını kontrol etme üzerine birçok araştırma yapıldı. 1970’lere kadar röntgen ile fark edilen çipler silikon yerine galyum arsenit kullanılarak çok daha küçük boyutlara indirgendi. İsveç’ in öldürülen başbakanı Olof Palme 1973 senesinde bu çiplerin mahkumlara takılmasına karar verdi ve bu izin o dönemin devlet raporlarında da bulunuyor. Bu çipler yardımıyla insanları uzaktan izleme, kontrol etme işlemleri gerçekleştirilebiliyor hatta elektromanyetik dalga iletimleriyle insanlara değişik eylemler yaptırılabiliyor.
Bunlardan çok daha önemlisi DNA’larımızda bulunan kodları, bize yerleştirdikleri gözle bile görülemeyecek kadar küçük olan çiplere, uzaktan yükledikleri yeni programlarla yeni yazılımlar yükleyebilirler. Kendi istedikleri şekilde yeni bir ırk yeni bir kültür yaratabilirler. Bunu öyle bir şekilde yaparlar ki değişimin gerçekleştiğini dahi fark etmeyebiliriz. Günümüzde kültürler ve yaşam tarzları zaten çok hızlı değişmekte. Modern köleliğin dünyadaki adı AVM ve kapitalizm kültürü iken bizde buna ek olarak particilikte eklenmiş durumda. Her görüşten insanların alış veriş algısına şöyle bir baktığımızda bunu net bir şekilde görebiliriz nasıl mı? “Benim bu ayakkabıya ihtiyacım var.” cümlesi “Ben daha iyi ayakkabılara layığım.” ya da “”Kendimi biraz şımartacağım.” cümlesine dönüşmüş durumda… Alışveriş çılgınlığı yüzünden kredi kartı mağdurlarının intihara sürüklendiği, borca battığı, her on kişiden sekizinin kredilerle borçlandığını görmezden gelemeyiz. Peki, bunları sadece aptal olduğumuz için mi yapıyoruz yoksa bizi reklam dışında harekete geçiren ve içsel dürtülerimizi harekete geçiren nanitler gibi başka etkenler mi var bir düşünün derim ben.
Hatta dünyaya tohum ihracatının neden tekel şeklinde sadece İsrail elinden yapıldığını sorgulamak, topraksız İsrail’in bu kadar tohumu nerede, nasıl üretebildiğini düşünmek gerekmiyor mu sizce de? (Burada genetikçi arkadaşlarım Namık Özer’e ve Tolga Karadağ’a teşekkür ediyorum.) Dünya’daki yazılı değer olarak bulunan ama nerede olduğu hiç bilinmeyen “devletlere ait altınların” gittiği yerden geliyor olamaz mı bu tohumlar?
Çipler nasıl çalışıyor?
Çipin herhangi bir enerji kaynağına ihtiyacı yok, bunun yerine deri üzerinde bir tarama aracı çalıştırıldığında aktif hale gelen 1 mm uzunluğunda manyetik bobin kullanılıyor. Çipin üzerindeki minyatür bir transistör de sürekli olarak verileri iletiyor. Tarayıcı olmadan çip okunamıyor. Dokunmatik kredi kartlarında da kullanılan radyo-frekans tanımlama (RFID) sistemi ile çalışıyor. Normalde bir doktor kontrolünde deri altına yerleştirilen çip, 1-2 hafta enfeksiyon riskine karşı doktor tarafından gözetim altında tutuluyor. Ekstrem bir durum olmadığında insana zarar vermiyor.
Bunları birçok yolla gerçekleştiriyorlar. Belki de şu an bahsetmiş olduğum çipler de bizlerde mevcut. 5 mikro milimetre boyutundaki bir çip hava ile solunarak dahi vücuda alınabilir, ilaçlarla vücuda enjekte edilebilir, sulara, besinlere, diş macununa, şampuanlara dahi yerleştirilerek vücuda aktarılabilir. Size bu yolla hiç hatırlamayacağınız şeyler yaptırılabilir.
Son olarak size Stargate SG-1 dizisinin 1997’de yayınlanan bir bölümünü biraz anlatmak sonra da tavsiye etmek istiyorum:
Dizi de bilinmeyen bir gezegene giden ekibimiz orada Yunan tapınaklarına benzer bir yer ve çevresinde de eski grek giyimleriyle dikkat çeken güzel insanlar bulur. Kadınlar çok güzel erkekler ise çok yakışıklıdır. Bir de tanrı heykeli vardır başlarında ve her gün bu halk tanrısına şükreder. Neden mi? Çünkü tanrı onlara her günü bir öncekinden daha güzel 100 gün bahşetmiştir.
Bizim ekip bu olayı anlamaz tabi ama daha yeni doğmuş bir bebeğin iki gün içinde büyüyüp beş gün içinde gencecik bir kız haline geldiğini gördüklerinden mevzuyu anlarlar. Gerçekten de karşılarında hızlandırılmış bir yaşam vardır ve bu insanlar sadece yüz gün yaşayabilmektedir.
Akşam olduğunda yatıp dinlenen sabah eğlence için tekrar uyanan bu halktan birisi bizim ekipten biriyle cinsel ilişki yaşayınca olanlar olur. Bizim eleman birden yaşlanmaya başlar…
Tabiki uzun araştırmalardan sonra cevap bulunur: NANİTLER… NANOTEKNOLOJİ
Tanrıları olarak gördükleri “uzaylı” bir deney yapmış ve bu nanitleri insan vücuduna verip DNA’yı yeniden yazmıştır. Bu zavallı insanların gerçek yaşam sürelerini yüz güne indirmiştir. Bu nanitlerin bir de tetikleyicisi uyaranı olmalıdır. Sonuçta bir bilgisayar olmadan nanitler işlevsiz kalır çünkü. İşte o tetikleyici bilgisayarda tanrının heykeline gizlenmiştir…
Kendi ömürlerimize bakarak filmdeki yüz günlük hayatı maksimum ömrümüz olan yüz yirmi yıla çıkaralım bizde… Belki de bir milyon yıllık ömürlerimiz vardı ve böyle bir müdahaleyle bu süre yüz yirmi yıla indirildi ve de sonuçta uzaydan koparılıp bu kısa ömürlerle Güneş Sistemine hapsedildik? Olamaz mı?
Kaynaklar:
(Bahsedilen diziyi izlemek isteyenler için: http://dizipub.com/stargate-sg-1-1-sezon-8-bolum-izle/ )
Meral Coşkun’un yazısı: https://gaiadergi.com/nano-boyutta-kolelestirilen-insanin-psikotronik-cag-teknolojisi-ile-olusturulan-yaban-hali/
http://sanayilesme.ssm.gov.tr/ARGE/MUKNET/MikroVeNanoTeknolojiler/Sayfalar/default.aspx