-…”Sevgili yurttaşlarım! Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Rahmetli annemle ilgili ve doğrudan şahsımla ilgili utanmazca yalanların üstünde durmayacağım. Bunlara cevap vermeyi milletimin çocuklarına bırakıyorum.
GÖRSEL: 15 OCAK 1923’TE 66 YAŞINDA VEFAT EDEN ZÜBEYDE HANIM.
Ben Milli Mücadele hakkındaki başlıca yalanlara, çarpıtmalara ve bazı yanlışlara değineceğim.
Milli Mücadele’yi Vahidettin’in planlayıp başlattığı şeklindeki zırvayla da, bu zırvayı pekiştirmek için bana kimine göre 40.000, kimine göre 800.000 altın verdiği şeklindeki kanıtsız, tanıksız, gülünç yalanlarla da vakit kaybetmeye gerek yok. Vahidettin’in siyasetini ve tutumunu açıklayan bilgi ve belgeleri artık biliyorsunuz.
Gerisi masaldır.
Bu zavallıların Bandırma gemisi ile ilgili yalanları çok çabuk ortaya çıkmıştı. Ama geride o kadar çok yalan ve çarpıtma var ki;
Dinci yazarlar, iki sahnesini aktardığım o kanlı isyanları haklı göstermeye çabalıyorlar. Meğerse “İÇTİHAT FARKI” yüzünden, “DİNSEL KAYGI İLE” isyan etmişlermiş.
İslam dini, işgali, esirliği, kendi askerlerini arkadan vurmayı bile caiz gören, her amaca hizmet edebilir, istenilen yana çekilebilir, önüne ve işine gelenin, istediği gibi içtihatta bulunabileceği bu din midir?
Haşa!
Ne İslam dini böyle bir dindir, ne de isyancılar içtihat sahibi olacak düzeydedir. Bunlar ya kör kütük cahil, ya gözü kanlı meczup ya da düpedüz haindir. Böyle olmasalar o pislikleri yapmazlardı.
Anzavurcular Aktaş olayı kahramanı Köprülü Hamdi Bey’i öldürüp cesedini parçalarlar.
Konya isyancıları (Sivaslı) Ali Kemal Hoca’yı öldürür, sonra da başını kesip bir sırığa geçirerek gezdirirler. Bolu isyancıları hastanede yatan yaralı teğmeni çıkarıp boynuna ip takar, sokaklarda sürüye sürüye öldürürler. Nasihat için gelen silahsız Yarbay Mahmut Bey’i dinlemeden vurup öldürürler…
Buna içtihat farkı, dinsel kaygı değil, vahşet ve ihanet denir. Bu isyanları savunmak dine saygısızlık, gerçek dindarlara hakarettir.
GÖRSEL: SEVRES ANTLAŞMASINA GÖRE BÜYÜK YUNANİSTAN (ÜSTTE SOLDA VENİZELOS)
Bir başka sahte tarihçi de diyor ki:
—“SEVRES’İN İMZALANMASI, MUSTAFA KEMAL PAŞA İLE YAPILAN HABERLEŞME VE SAĞLANAN MUTABAKAT YANİ UYUŞMA ÜZERİNE OLMUŞTUR.”
Sahte tarihçi;
Sevres antlaşmasının utanç verici olduğunu biliyor, Vahidettin’in ve İstanbul yönetiminin sorumluluğunu azaltmak gayreti ile ‘benimle yazışıldığı, uyuşularak imzalandığı’ sunturlu yalanını uyduruyor.
Sevres antlaşması, Damat Ferit Hükümeti ve 2. Saltanat Şûrası’nın kararları, 1924 beyannamesinde açıkladığı gibi Vahidettin’in de izni ile imzalanmıştır. Başkanı olduğum TBMM ise, 19.8.1920 günü, bu kararlara katılanları ve antlaşmayı imzalayanları hain ilan etmiş, Ankara İstiklal Mahkemesi de Damat Ferit ile antlaşmayı imzalayan Rıza Tevfik, Hamdi Paşa ve Reşat Halis’i idama mahkûm etmiştir.
GÖRSEL: SEVRES ANTLAŞMASI’NI İMZALAMAK ÜZERE PARİS BARIŞ KONFERANSI’NA GİDEN OSMANLI HEYETİNİN İTİLAF DEVLETLERİ’NE AİT BİR SAVAŞ GEMİSİNİN GÜVERTESİNDE ÇEKİLMİŞTİR. ŞURA-YI DEVLET REİSİ RIZA TEVFİK, SOLUNDA MAARİF NAZIRI BAĞDATLI MEHMET HADİ PAŞA VE BERN SEFİRİ REŞAT HALİS BEY YER ALMAKTADIR.
Kararlar ve belgeler ortada, olayın nasıl geliştiği belli, Milli Mücadele’nin başlıca amacının Sevres’i yırtmak olduğunu bilmeyen yok. Ama bu açık gerçekler sahte tarihçiyi hiç ilgilendirmiyor. Çünkü niyeti gerçeği belirtmek değil, maksatlı olarak çarpıtmak.
Bu sahte tarihçi ile bir güya bilim adamı özetle şöyle de diyorlar:
“MİLLİ MÜCADELE TÜRK – YUNAN SAVAŞIDIR.”
Milli Mücadele bir Türk – Yunan savaşı değildir. Sıcak savaşların yalnız bizimle Yunanlılar arasında olmadığını gördük. Milli Mücadele’nin askeri yanı, yalnız Türklerle Yunanlılar arasındaki savaştan ibaret olsaydı bile, bu karmaşık süreç, Türk Yunan savaşı olarak nitelendirilemezdi.
Bu beyler, Birinci Dünya Savaşı öncesi ve savaş içi gizli paylaşma anlaşmaları ve onların uzantısı olan Sevres Antlaşması ile Üçlü Antlaşmayı ya bilmiyor ya da yok sayıyorlar.
Öyleyse galipler Türkiye’nin neredeyse tamamını neden işgal ettiler?
Sarıkamış, Kars savaşları, Urfa, Maraş, Antep direnişleri, Çukurova Savaşları, Çanakkale olayı hayal miydi?
Yunan ordusu İzmir’e kimlerin izni ile çıktı?
Kimlerin izni ile yayıldı?
Her aşamada Yunanistan’ın arkasındaki İngiltere yok muydu?
Bu güya bilim adamı daha da ileriye gidiyor ve diyor ki;
“Milli Mücadele’nin aynı zamanda İngiliz ve diğer İtilaf devletleriyle de bir savaş olduğu, sonradan uydurulmuştur… Zaten emperyalistler Anadolu’ya yerleşmek niyetiyle girmediler ve savaşmadan da çekildiler.”
Şu bilgisiz bilim adamına bakınız!
Antep niye GAZİANTEP, Maraş niye KAHRAMANMARAŞ, Urfa niye ŞANLIURFA acaba?
Neden bu sanları hak ettiler?
Antep 6.317 şehit vererek 11 ay hayallerle mi dövüştü, yoksa Fransızlarla mı?
Bir başka dinci yazar da, bu bilgisiz bilim adamının rekorunu kırıyor:
“YUNANLILAR İŞGAL İÇİN GELMEDİĞİ ORTAYA AÇIKTI.”
Fanatik bir Yunanlı bile bu yalanı söylemekten utanır.
Öyleyse neden gelmişlerdi acaba?
Yunan ordusu 15 Mayıs 1919’dan 18 Eylül 1922’ye kadar üç buçuk yıl Türkiye’de kaldı. Tatil yapmak için mi?
Bu dinci yazar Yunanlıların niye geldiğini, neler yaptıklarını, neler yaşandığını bilmez mi?
Bilir.
Ama maksadı başka. Şerefini Vahidettin’e yazamadıkları, bu doğrultudaki bütün iddiaları komik kaçtığı için Milli Mücadeleyi küçültmek, bundan doğacak şerefleri önemsizleştirmek için çırpınıyor.
Çocukların plajda kumla oynaması gibi bunlar da tarihle oynuyorlar. Bu ayıbı işlemekten çekinmiyorlar.
Şu bilgisiz bilim adamı şöyle de yazıyor:
—“MİLLİ MÜCADELE ANTİ – EMPERYALİST BİR HAREKET DEĞİLDİ.”
Laf!
Elbette anti – emperyalist bir hareketti.
Kapitülasyonlardan, sömürge olmaktan, parçalanmaktan, paylaşılmaktan, kısıtlama ve denetlemelerden nasıl kurtulduk? Elbette emperyalistler bu yüzyıllık isteklerinden nedensiz yere caymadılar. Herhalde bir olay oldu.
İşte o olayın adı, MİLLİ MÜCADELE’DİR! (Kaynak: “19 MAYIS 1919 ATATÜRK YENİDEN SAMSUN’DA” Tuncay ÖZAKMAN s: 136 – 140)
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.
İsmet ERARPAT