Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Sayın Murat EKMEKÇİ, 12 Mart 1989 tarihli “Ankara Notları” adlı köşe yazısında Ali Rıza ERDİM ‘in bir anısını şöyle aktarır bizlere:
“YOLLUK”;
—“ Ne kendi yolluk alırdı, ne bize yolluk verirdi! 1927 ya da 1928 yılında, vapurla İstanbul’dan İzmir’e gidildiği bir sıra, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza SOYAK, bir ara Gazi Mustafa Kemal’in yanına girer; Köşk görevlilerinin gittikleri yerlerde masrafları olduğunu bunlara ise bir yolluk verilmediğini anımsatarak “YOLLUK VERİLMESİNİ” dilediler.
Gazi Mustafa Kemal, Hasan Rıza SOYAK ‘a şu karşılığı verir;
-…”BENDEN YİYORLAR, BENDEN İÇİYORLAR, BENİMLE BİRLİKTE GEZİYORLAR, GEZİLER ONLAR İÇİNDE DE BİR ZEVKTİR. MEMLEKETİ GÖRÜP TANIYORLAR. HARCIRAH (“yolluk”) VERİLMESİNİ TAFSİYE ETMEM. HAZİNEYİ Mİ SOYALIM?”
9 Şubat 1995 Perşembe günü, 94 yaşında ani bir rahatsızlık geçirerek yaşamını yitiren, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün Özel Kalem Memuru Ali Rıza ERDİM, ATATÜRK tarafından bizzat dikte ettirilen “Büyük Nutuk” u kaleme alan birkaç kişiden biridir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 2. Cumhurbaşkanı İsmet İNÖNÜ, 3.Cumhurbaşkanı Cemal GÜRSEL ’in de Özel Kalem Memurluğunu da yapan Ali Rıza ERDİM, ATATÜRK ‘ün vefatından birkaç gün sonrasında Dolmabahçe Sarayında şahit olduğu diğer bir anısını da, Sayın Yaşar GüRSOY ‘un “ATATÜRK VE BERBERİ” adlı eserinin 477.sayfasında şöyle anlatır:
—“Çocukları yıllardır saraydaydı. ATATÜRK ‘ün vefatı ile dünyaları başlarına yıkılmış, hepsi karalar bağlamış, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Her birinin ağlamaktan gözleri şişmişti. Aralarında eskileri yâd ederken bulundukları odaya Hasan Rıza SOYAK girdi, cebinden bir deste para çıkararak Daire Müdürü Lütfü ATLINOK Bey’e uzattı:
Hasan Rıza SOYAK: —“Şu andan itibaren devlet bizi besler, ben ATATÜRK ‘ün parasını sarf edemem. Bunu İş Bankası’ndaki hesabına yatır,” dedi.”
İş Bankasının gerçek kurucusu ATATÜRK ‘tü.
Kurtuluş Savaşı sona ermiş, Cumhuriyet ilan edilmişti. Şimdi, yeni Türkiye devletini, aşılması gereken ekonomik ve sosyal sorunlar bekliyordu. Bu dönemde tasarrufu teşvik ederek toplanacak fonlarla bütün ekonomik faaliyet kollarını finanse edebilecek, gerektiğinde çeşitli alanlarda sanayileşme hareketinin başlatılmasına kendi kaynaklarıyla katılabilecek milli bir kuruluşun doğması ve milli bankacılık sisteminin oluşturulması ihtiyacı derin bir şekilde hissediliyordu.
İşte bu hissiyat ulusal bir banka fikrini doğurmuştur. ATATÜRK ‘ün baldızı Vecihe Hanım,(Görselde ortada ayakta) bir banka kurulması fikrinin nasıl doğduğunu bakın nasıl aktarıyor;
—“ATATÜRK, İzmir’deki evimizin selamlık kısmında özel odasında çalışırdı. Bakanlarla ATATÜRK, sık sık çalışma odasında görüşürdü. Celal (BAYAR) Bey’de çağırdığı Bakanlardandı. Gene öyle bir gün, Celal Bey önce ATATÜRK ile onun çalışma odasında görüştü, sonra bizim yanımıza geldi. Biz, Latife ablam, ben ve babam selamlık bölümünde oturuyorduk. Bu sözünü ettiğim bina şimdi Özel Türk Koleji olarak faaliyette bulunmaktadır…
Evet, bu binada babam ile Celal Bey arasında; “ATATÜRK’ÜN 250 BİN LİRASININ NASIL DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKTİĞİ ÜZERİNDE KONUŞULDU.” Babam ihracat ve ithalatın yabancılar tarafından yapıldığını hatırlatarak bu işleri yapacak bir Türk Şirketi’nin kurulmasını önerdi. Celal Bey’de bankacılık işlerinin de yabancılar tarafından yapıldığını hatırlatarak, bir banka kurulmasının yararlı olacağını söyledi. Sonunda da görüş birliğine vardılar.
Bugün gibi aklımda… Güzel bir akşamüstü idi. Daha sonra ATATÜRK ‘de çalışma odasından çıkıp yanımıza geldi.
Yeni bankaya bir ad bakın nasıl konuyor:
Türkiye’nin ilk milli bankasının isim babasının kim olduğu konusunda iki farklı öykü bulunmaktadır. Bunlardan biri Celal BAYAR ‘a aittir;
Celal BAYAR: —“Hasan SAKA Maliye Vekili idi. Bu ismi onlar buldu. Onlar “İş Bankası” dediler. Yani İş Bankası ismi benim değil.”
Diğerini ise Cemal KUTAY yine Celal BAYAR ‘ın ağzından şöyle aktarır;
—“Nitekim ertesi günü Çankaya’da ATATÜRK, kayınpederi Muammer Bey’e (Görselde ATATÜRK ‘ün hemen yanında) bir isim üzerinde arzusunu soruyor ve cevap beklemeden şöyle diyor:
-…“SİZ BU KURULACAK BANKA İLE BAKİR SAHALARDA FAALİYET GÖSTERECEK, İŞ YAPACAKSINIZ. O HALDE HER ŞEYİ İLE TÜRK OLACAK BU BANKAYA TÜRKİYE İŞ BANKASI İSMİNE NE DERSİNİZ?”
İş Bankası’nın ilk kurucuları ve hissedarları hakkında derlemesini Sayın Hulusi TURGUT Bey’in yaptığı “ATATÜRK ‘ün sırdaşı KILIÇ Ali’nin anıları” adlı eserin 298 – 299 sayfalarında şu bilgi bulunur:
KILIÇ Ali:
—“ATATÜRK, yalnız Türk gençlerinin emeğiyle ve ulusal bir kurum olarak gelişmesini arzu ettiği bu bankayı Celal BAYAR ‘a kurdurtmuş ve onu İmar – İskân Bakanlığından alarak bu bankanın başına müdür olarak getirtmişti. Eski Maliye Bakanı Cavit Bey başta olmak üzere bazı muhalifler, bir bankanın topla ve silahla gelişemeyeceğini iddia ederek İş Bankası’nı bir şikâyet konusu haline getirmişlerdi. Buna rağmen Celal BAYAR bu müesseseyi yoktan var etti. Yalnız Türk sermayesine daha çok Türk bilgi ve emeğine dayanan bu müesseseyi sağlam temeller üzerinde kurmayı mükemmel bir şekilde kurmayı mükemmel bir şekilde başardı.”
İş Bankasının inşasının temel harcı niteliğinde olan 250 bin lirayı ATATÜRK koymuştu ama mütevazı bir bankanın kurulması için bile bu para yeterli değildi. Para bulmak için neler yapıldığını Celal BAYAR şöyle anlatır;
—“Sermaye “1.000.000.“du. 250.000.Lira hazırdı. O nispeten fazla para, dışardan on para yok. Müessis hissesi, bir hisse 1.000. Liraydı. Müessisler bulacağız ve Meclis-i İdareyi kuracağız.
Hiç kimse yanaşmıyor ve diyorlar ki; —“Ne kadar böyle bir işe girdiysek, hiçbirinin netice çıkmadı, bu da onların devamı…” Ecnebi bankaların nezdinde, Bangue D’athens vari İtalyanların Bankaları var, Fransızların Bankaları var. Onlar bizim Türklere hatır için; Kızılay’a 1.000.Lira teberruda bulunur gibi, müessis hisselerini verdiler. Ben de şahsımı kullanarak, hatta ATATÜRK ‘ün nüfusunu kullanarak 1.000’er Lirayı böyle topladım.”
LİMONATA, PASTA…
9 Eylül 1924 günü, İstasyon Caddesi üzerindeki ilk binasında düzenlenen bir törenle İş Bankası’nın açılışı yapıldı. Açılış törenine devlet erkânı, hükümet üyeleri, mebuslar, kordiplomatik ve Ankara eşraf ve tüccarı davetliydi. Davetli sayısı 150’yi bulduğundan, bu kadar kişiyi alacak salon bulunamamış, davetliler gruplar halinde ağırlanmıştı. Törende limonata ve pasta dağıtılmış, bu açılış için toplam 120 lira masraf yapılmıştı.
Görselde: ATATÜRK, Ankara’da Türkiye İş Bankası’nın Kuruluş yıldönümü şerefine onurlandırdıkları çay partisinde.
Yapı Kredi Bankası A.Ş ‘nin 1973 yılında yayınladığı, Hasan Rıza SOYAK “ATATÜRK’TEN HATIRALAR” adlı eserin II. Cilt sayfa 683 – 684 ise Sayın SOYAK:
—“ATATÜRK ‘ün para ve mala karşı büyük bir meyli yoktu; şahsi gelir ve masrafları ile de hiç alakadar olmazdı; bu hususta katlandığı tek külfet, maaş senedini imzalamaktan ibaretti. Hemen ilave edeyim ki, dairenin resmi masrafları üzerinde — TAM AKSİNE — çok titiz davranırdı…
Devletten aldığı maaş ve tahsisattan başka geliri yoktu; Ha bir de — EMEKLİ AYLIĞI — vardı; o zamanki kanunlara göre tekaüt olan Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya bağlanan ilk emekli aylığı — KIRK KÜSÜR LİRA — idi; sonradan Ordu Komutanlığı ve Vekillik yapanlar için çıkarılan bir kanuna göre — 150 LİRA — olmuştu. Bu parayı sarf etmiyor, “BAKALIM SENELER SONRA NE MİKTARA BALİĞ OLACAK ?” diye verdiği emir üzerine — İŞ BANKASI‘NDA — açılan ayrı bir hesapta biriktiriyorduk. Fâni hayattan çekildiği gün bu hesapta toplanan miktar ancak: — 19.566 LİRA 80 KURUŞ’U — bulmuştu.
İlk zamanlarda ev ve diğer şahsi masrafları işini, Özel Kalem Müdürü rahmetli Hayati Bey, evli bulunduğu yıllarda da muhterem refikası idare ediyordu. Ondan sonra, lütfettiği — UNUMUMİ VEKİLLİK — sıfatıyla ben meşgul olmaya başladım ve bu fâni hayattan çekildiği güne dek böyle sürüp gitti…
Üzerinde hiç para taşımazdı; gezdiği yerlerdeki masraflarını benden avans olarak alıp yazılarında bulundurdukları paradan yaverleri öderdi.
Her ay gelir ve giderleri, tafsilâtıyla gösterir bir hesap cetveli tanzim ve belgeleriyle birlikte kendilerine arz ederdim; bunları daima eliyle iter, incelemek şöyle dursun, bir göz atmayı bile fazla bulurdu. Tabii ben böyle kontrolsüz bir durumda ve bu kadar ağır bir sorumluluk altında kalmaktan çok üzüntü duyuyordum. Hele bazen, İstanbul’da bulunduğumuz aylarda elimize geçen maaş ve tahsisatı, masrafları karşılamaz olurdu, borçlanırdık ve sıkıntıya düşerdik. Böyle durumları kendilerine izah etmeye çalıştığım zaman sözümü keser, gülümseyerek:
-…“PEKİ, PEKİ, ANKARA’DA KENDİMİZİ BİRAZ SIKAR, AÇIĞI BİRAZ KAPATMAYA ÇALIŞIRIZ” der geçerdi.
Filhakika Ankara’da masraf daha az olduğundan birkaç ay içinde vaziyet düzelirdi. Hastalığının devam ettiği uzun aylar zarfında fazla masraf olmadığından İş Bankası’ndaki 418 KURUŞ numaralı hesabına yatırılan hususi tasarrufu da — 53.463 LİRA 18 KURUŞ — olmuştu.
Kontrolsüzlükten doğan huzursuzluğum gittikçe artıyordu; nihayet, aylık hesapları denetlemek üzere, Başyaver Özel Kalem Müdür ve Daire Müdüründen mürekkep bir komisyon kurmayı düşündüm ve kurdum, bu suretle sıkıntım hayli hafiflemişti.
Şimdi bu mevzu ile ilgili olup vakit vakit bazı çevrelerde birçok dedikodulara sebep olan —“HİNDİSTAN’DAN GÖNDERİLMİŞ BİR MİKTAR PARA’NIN” — nasıl ve nerelere sarf edildiğinden ve neticelerinden bahsedeceğim;
Açtığı çetin mücadeleye yardım yardım maksadıyla — HİNSİTAN’DAN ŞAHSINA YEKÜNÜ TAKRİBEN 500 / 600 BİN LİRA — kadar tutan bir para gönderilmişti. O, bu paranın — 500.000 LİRA’SINI BÜYÜK TAARRUZDAN ÖNCE MALİYENİN KARŞILAYAMADIĞI BAZI HUSUSİ MASRAFLAR İÇİN BATI CEPHESİ KOMUTANLIĞI EMRİNE VERMİŞTİ.— Yunanlıların kaçarken yakıp yıktıkları savaş alanında aç ve açıkta kalan zavallılara yapılan yardım da, Paşa’nın ordu ile beraber İzmir yolunda iken verdiği emirle yine bu paradan yapılmıştı.
Zaferden sonra, — BEŞYÜZBİN LİRANIN ÜÇYÜZ SEKSEN KÜSUR BİN LİRASI, İCRA VEKİLLERİ HEYETİ KARARIYLE — kendisine iade olunmuştu. (Hesaplar elimde olmadığı için verdiğim rakamlar takribidir. Zaten mühim olan, herkesçe takdir edilebileceği gibi, rakamlar değil, hadisedir.)
ATATÜRK, bu paranın memleket hesabına en hayırlı, en faydalı şekilde nasıl ve nerede kullanabileceğini düşünüyordu; bu sırada kendisine bir — MİLLİ BANKA’NIN — kurulması zaruretinden bahsedilmiştir; zaten o da yabancı mali müesseselerin, bu arada bilhassa Osmanlı Bankası’nın hazine ile yakından alâkası olmasına rağmen, — CUMHURİYET HÜKÜMETİNE — karşı takındığı mütehakkim tavırdan teessür duymakta, böyle bir milli müesseseye olan ihtiyacı çok derinden hissetmekteydi.
Binaenaleyh derhal kararını verdi; elindeki paranın — 250.000 LİRASINI — temel sermaye olarak bu işe tahsis etti ve ayrıca toplanan sermayenin katılması ile şimdiki büyük ve itibarlı mali müessesemiz, —- TÜRKİYE İŞ BANKASI — vücut buldu.
Bilindiği gibi bu bankanın ilk Genel Müdürü Celâl BAYAR ‘dı; sağlam temeller üzerine kurulup memleketin ticaret, iktisat ve hatta kültür hayatına sayısız hizmetler ifa etmiş olan bu müessese; günümüze kadar bazen temposu yavaşlamış olmakla beraber, hiç durmadan gelişme ve yükselme seyrine devam etmiş ve şimdiki yükselme seviyesine ulaşmıştır.
İş Bankası’nın, bankacılık alanında, memleketteki teşebbüs erbabına, şevk ve cesaret verici bir örnek olduğu muhakkaktır; sayısı son senelerde gittikçe artmakta olan Milli Bankalarımıza, yüksek kalitede eleman yetiştirmek hususunda bir mektep vazifesi görmüş olması da, bu kıymetli müessesenin değerli hizmetleri arasında şükranla anılacak hususi bir yer işgal etmektedir. ATATÜRK, yardım parasının elinde kalan kısmı ile de ziraat sahasında çalışmayı muvafık görmüştü.”
-…”İş Bankası kurumu, Cumhuriyet tarihinde ekonomi bakımından başlı başına yer alacaktır. Bu kurum, değersiz bir servetin bile, ekonomik hayatta fert menfaatlerine kullanılmayıp ulus menfaatine kullanılmasından çıkabilecek olan büyük neticeleri, az bir zamanda ve özellikle yepyeni bir devlet kuruluşunun türlü inkılâp güçlükleri içinde evrensel bir surette fiilen göstermiştir.”
EKSİKLİKLER BENİM FAZLALIKLAR DAHA ÖNCE EMEK VERENLERİNDİR. BİR BAŞKA YAZIMDA GÖRÜŞMEK ÜZERE ESEN KALINIZ.