İstanbul Üniversitesi’nin tarihinde üç farklı öğretim kurulu yer almaktadır. Bunlardan birincisi, fetihten (1453) hemen sonra Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’da açtığı medrese; ikincisi, 1900 yılından itibaren değişik isimler altında sürekli eğitim veren Darülfünun, üçüncüsü ise, 1933 yılında ATATÜRK ‘ün Üniversite Reformu ile kurulan İstanbul Üniversitesidir.
Fikir bakımından direnmeyen bir ülkenin, cismani olarak direnmesi mümkün olamazdı. Bundan dolayı İstanbul Üniversitesi’nin böyle bir işlevi var. Milli Mücadelenin beyni olarak görev yapan bir kurumdur. İzmir işgal olduğu zaman hemen buradan protesto edilmiştir. Sevr Antlaşması imzalandığı zaman Sevr’e karşı bir protesto mitingi düzenlenmiştir. Daha da önemlisi ATATÜRK ‘e, Mustafa Kemal Paşa’ya işgal altında olan İstanbul Üniversitesi Fahri müderrislik unvanı vermiştir. Mustafa Kemal ATATÜRK ‘de 1922 yılında kendisine verilen bu müderrislik unvanını kabul etmiştir. Mustafa Kemal ATATÜRK, İstanbul Üniversitesi’nin o zamanki adıyla İstanbul Darülfünununun öğretim üyesi olmuştur. Buna göre Mustafa Kemal ATATÜRK bir yerde öğretim üyesi olarak alınacaksa, O’ İstanbul Üniversitesi’nin öğretim üyesidir.(Prof. Dr. Ali ARSLAN)
İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi Profesörler Kurulu 19 Eylül 1922 ‘de yaptığı toplantıda:
—“Siz Kurtarıcı Kumandanlarını Fahri Profesörlüğe oy birliği ile seçmekle şeref duyar.”
ATATÜRK ‘ün kendisine “Fahri Profesörlük” unvanı verilmesi münasebetiyle 26 Ekim 1922’de İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi’ne teşekkür telgrafı:
-…”EMİNİM Kİ MİLLİ BAĞIMSIZLIĞIMIZI İLİM SAFHASINDA FAKÜLTENİZ TAMAMLAYACAKTIR!. BU ŞEREFLİ GELİŞMENİN GERÇEKLEŞMESİNİ ÜZERİNE ALAN KURULUNUZ ARASINDA BULUNMAK BENCE İFTİHAR SEBEBİDİR.
Darülfünun Osmanlı Devletinin en yüksek eğitim kurumları oldu ve medreselerden sonra burada ülkemizin bütün bilim adamları, müderrisleri hocalık yaparken, ülkemizi daha sonra modern bir Cumhuriyete dönüştürecek olan temel kadrolar da buradan yetiştiler. Bu sadece, hukuk, edebiyat, tıp alanında değil, her alanda, siyasette de, ülkemize yön verecek siyasetçiler de Darülfünun ’da eğitim aldılar, hocalık yaptılar ve 1923’te genç Türkiye Cumhuriyeti kurulunca Mustafa Kemal ATATÜRK bu Cumhuriyeti kalkındırmak için Darülfünun ’da yetişen bu bilim adamlarını yanına aldı, onlarla birlikte hareket etti.
Genç, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin beyin takımı bu kadrolardan oluştu. İşte bunlar arasında Darülfünun ‘da görev yapan Ziya GÖKALP, Fuat KÖPRÜLÜ, Yahya Kemal BEYATLI, Ahmet Hamdi TANPINAR gibi şairleri, düşünürleri, edipleri görüyoruz. İsimlerini burada daha sayamayacağımız pek çok âlim Darülfünun ‘da hoca idi ve Türkiye’nin geleceğine yön veriyorlardı ve verecek olan öğrencileri yetiştiriyordu.
ATATÜRK, 1925 yılında bir “Aydınlatma Heyeti” oluşturarak Anadolu’yu dolaşmaya karar veren İstanbul Talebe Birliği’nin telgrafına şu yanıtı verir:
-…”HEYETİNİZİN OLUŞMASINI MEMNUNİYETLE KARŞILADIM. MEMLEKETİN AYDIN GENÇLİĞİNİ BAĞNAZLIK VE GERİCİLİĞE KARŞI MÜCADELESİNDEKİ YÜKSEK VAZİFESİNİ İDRAK İLE TEŞEBBÜS SAHASINA GEÇMESİ, TAKDİRE DEĞERDİR. DÜZENLEYECEĞİNİZ HEYETLERİN MEMLEKET DÂHİLİNDE SEYAHATİ, EN BÜYÜK İLİM OCAĞINA, MEMLEKETİMİZİ YAKINDAN TETKİK FIRSATINI DA VERECEĞİNDEN AYRICA FAYDALIDIR.”
Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanması ardından, Darülfünun ile ilgili daha önemli adımlar attılar.
O günlerde Darülfünun ’un en önemli sorunlarından biri yeterli binaya sahip olmamasıdır. Tıp Fakültesi hariç bütün Darülfünun o günlerde Zeynep Hanım Konağı’nda faaliyet göstermektedir. Ankara’nın Başkent ilan edilmesinin ardından Bakanlıklar Başkent Ankara’ya taşınır. Bu nedenle boş kalan Beyazıt’taki Harbiye Nezareti Binası resmi yazıyla 1923 yılında Darülfünun ‘a devredilir.
(Görsel: Darülfünun-i Osmaninin 1870 Yılında Öğretime Başladığı ve Halen Basın Müzesi Olarak Kurulan Bina.)
(Görsel: Darülfünun-i Şahane’nin 1900 Yılanda Öğretime Başladığı ve Halen Eminönü Belediye Başkanlığı Olarak Kullanılan Eski Mekteb-i Mülkiye Binası 2003)
(Görsel: Fen ve Edebiyat Fakültelerinin 1909-1942 Yılları Arasında Faaliyet Gösterdiği Zeynep Hanım Konağı)
(Görsel: 1924 Yılında İstanbul Darülfünununa Verilen Eski Harbiye Nezareti Binasıdır. Günümüzde İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası ve Hukuk Fakültesi Olarak Kullanılmaktadır. “BÜYÜK GAZİYE DARÜLFÜNUNDAN KÜÇÜK BİR ARMAĞAN 1927”)
(Görsel: 1924 Yılında İstanbul Darülfünuna Verilen Medresetü’l Kuzat Binası; Halen İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Bölümünü Barındırmaktadır.)
(Görsel: 1926-1959 Yılları Arasında Eczacı ve Dişçi Mekteplerinin Çalıştığı Beyazıt Meydanı’ndaki Eski Jandarma Komutanlığı Binası, Günümüzde Beyazıt Devlet Kütüphanesi Olarak Kullanılmaktadır.)
Tüm bu düzenlemelerle Beyazıt’ta bir Darülfünun Mahallesi meydana getirmek amacını taşır.
İstanbul’da ikamet edenler hatırlayacaklardır; Bugün Beyazıt, Vezneciler ’de, Fen Fakültesi’nin önünden geçen cadde halen Darülfünun Caddesi adını taşımaktadır. Birçoğumuz gibi ben de bu caddeden her geçişimde, Fahri Profesör ATATÜRK ‘ün;
-…”BURADA ÖLMEK DEĞİL, YAŞAMAK İSTEYİN” söylevini hatırlarım.
Şimdi dilerseniz o söylevin doğduğu güne, o günün yaşananlarına bir göz atıp hep birlikte şahitlik edelim:
15 Aralık 1930, günlerden Pazartesi;
ATATÜRK bu sabah 10.30’da yanında Genel Sekreter Tevfik, Başyaver Rusuhi, Kütahya Milletvekili Recep ve Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali Bey olduğu halde otomobille Dolmabahçe Sarayı’ndan ayılarak Tophane, Karaköy, köprü yolu ile Darülfünunu ziyaret etmiştir.
ATATÜRK, üniversitede profesörler, Hukuk Fakültesi Genel Sekreteri Ethem Akif Bey ve öğrenciler tarafından karşılanmıştır.
ATATÜRK, darülfünun emininin (üniversite rektörü) odasında on dakika kadar dinlenirken Ethem Akif Bey’den öğrenci sayısı, üniversite örgütü, fakültelerin bulundukları yerler, öğrencileri hakkında sorular sorarak bilgi almıştır.
Kendisine en çok öğrencisi olan fakültenin hukuk olduğu, burada sekiz yüz elli öğrenci bulunduğu, bütün fakültelerdeki öğrenci sayısının iki bin kadar olduğu bildirilmiştir. Bu sırada Darülfünun Emini ve Hukuk Fakültesi Başkanı Tahir Bey üniversiteye girerek ATATÜRK ile buluşmuşlardır.
Görsel: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencileriyle Birlikte (15 Aralık 1930)
Dersler başladıktan sonra ATATÜRK kendisine verilen ders programlarını gözden geçirmiş, önce Hukuk Fakültesi birinci sınıfına girmiştir.
Bu sırada Profesör Tahir Bey tarafından “Ceza Hukuku” dersi veriliyordu. Burada bir yasanın geçmişe dönük yürürlüğü olup olmadığı konusu ele alınmıştır. ATATÜRK bu dersi yirmi dakika kadar dinlemiş, daha sonra Tahir Bey’e teşekkür ederek sınıftan ayrılarak, üçüncü sınıfa geçmiştir. Bu sınıfta Mustafa
Raşit Bey tarafından “hukuk muhakemeleri usulü” dersinin tanıklık ve senetler konusu veriliyordu. Bu sınıfta da on beş dakika kalan ATATÜRK, profesöre teşekkür ettikten sonra Mustafa Fazıl Bey’in ders verdiği ikinci sınıfa girmiştir. Bu sınıfta da İktisat dersinin “taşıma araçları tarifesi” ve “demiryolları” konusu okutuluyordu. ATATÜRK burada da bir süre ders dinledikten ve profesöre teşekkür ettikten sonra sınıftan ayrılmış, Hukuk Fakültesi’nin seminerlerini, fakülte başkanlık odasını gezmiştir.
Görsel: İstanbul Üniversitesi’ni Ziyaretinde Öğretim Üyeleriyle Beraber (15 Aralık 1930)
Darülfünun emininin odasında profesörlerle görüşen ATATÜRK ‘e Muammer Raşit Bey üniversiteyi nasıl bulduğunu sormuştur. ATATÜRK memnuniyetini söyledikten sonra, üniversite hakkında bilgi almıştır. Muammer Raşit Bey, darülfünun bütçesinin arttırılmasını, ihtiyacı karşılamayan şimdiki binanın yerine bir bina yapılmasını, laboratuvarlarla enstitülerin tamamlanmasını, öğrencileri hazırlayacak profesörlerin getirilmesi gereğini belirtmiş, bunların iki milyon liraya ihtiyaç gösterdiğini söylemiştir. ATATÜRK, iki milyon değil, hatta dört milyon liraya ihtiyaç bulunduğu cevabını vermiştir.
Görsel: Prof. Ali Kemal Bey’in Deniz Ticareti Hukuku Dersini Dinlerken (15 Aralık 1930)
ATATÜRK daha sonra Profesör Ali Kemal Bey’in “deniz ticareti hukuku” dersinde bulunmak arzusunu göstermiş, saat 12.30’da bu derse de girmiştir. Üçüncü sınıfta “Kaptan ve Kaptanını hukuki durumu” üzerinde ders veriliyordu. ATATÜRK bu dersi de on beş dakika dinlemiştir.
ATATÜRK bu sınıftan çıktıktan sonra:
-…”DARÜLFÜNUNUN BU SICAK ORTAMINDAN İNSAN KOLAY KOLAY AYRILAMIYOR. BİRAZ DAHA OTURALIM,” demiş, tekrar rektörün odasına girmiştir.
Rektör Muammer Reşit Bey, ATATÜRK ‘ün değerli sözleri üzerine:
—“Onun içindir ki biz burada ölmek istiyoruz,” cevabını vermiştir.
ATATÜRK de Muammer Reşit Bey’e şu karşılığı vermiştir:
-…”HAYIR, BURADA ÖLMEK DEĞİL, YAŞAMAK İSTEYİN. ŞİMDİKİ MUHAREBELERDE ASKER BİLE ÖLMEYEREK SAVAŞI KAZANMAK İÇİN ÇALIŞIR.”
ATATÜRK rektör odasında bir saat kalarak bir kahve içmiş, profesörlerle görüşerek çeşitli sorular sormuştur. ATATÜRK bu arada, Türkiye Genel Maarif Programı’nın olması sorusunu sormuş, Muammer Reşit Bey şöyle cevap vermiştir:
—“Maarif programında önemle dikkate alınması gereken iki nokta var; Biri öğretim, biri eğitim.”
ATATÜRK, öğrencilere ne yolla düşünce eğitimine hizmet edilmesi gerektiği konusuna dokunmuştur. Muammer Reşit Bey bu konuda şöyle demiştir:
—“Ana kucağından başlayarak ilkokullardan yükseköğrenime kadar Cumhuriyet, Demokrasi Ulusallık ilkeleri aşılanmalıdır.”
ATATÜRK, okullarda öğrencilere Cumhuriyet ülküsünün nasıl aşılandığını sormuştur. Muammer Reşit Bey, Milli Eğitim Örgütü’nün, maarif ve darülfünun olarak iki kısma ayrıldığını, ilkokul ve ortaokullarda, liselerde böyle bir görevin nasıl yerine getirildiği hakkında bilgisi olmadığını söylemiştir. Ama darülfünunda öğrencilerin Cumhuriyet, Demokrasi ve Ulusallık ilkeleri çerçevesinde yetiştirildikleri cevabını vermiştir.
ATATÜRK, darülfünunun ilerlemesinin neye bağlı olduğunu sormuş, kendisine bu konuda ve profesörlerin çalışmaları hakkında gerekli bilgiler verilmiştir.
ATATÜRK bundan sonra, konuyu tarihi mevzulara getirerek; “Ankara, Ege, Eti, Ata, Arkesos, Amiral” sözcüklerinin kaynaklarını sormuş, Profesör Köprülüzade Fuat, Fuat Nazmi, Zeki Velidi Beyler görüşlerini bildirmişlerdir.
ATATÜRK ‘e bu arada profesörlerin yayınladıkları eserler hakkında bilgi verilmiştir.
ATATÜRK, darülfünun emini tarafından kendisine sunulan hatıra defterine şu cümleleri yazmıştır:
(Görsel: Üniversite defterini imzalarken 15 Aralık 1930); -…”İSTANBUL DARÜLFÜNUNU’DA YÜKSEK PROFESÖRLER VE KIYMETLİ GENÇLERLE YAKINDAN TANIŞTIĞIMDAN ÇOK MEMNUN OLDUM., BİLİM SİMGESİ OLAN BU YÜKSEK KURUMUN BÜYÜK HİZMETLERİYLE ÖVÜNECEĞİMİZE KUŞKU YOKTUR.” 15 Aralık 1930 /Gazi M. Kemal
ATATÜRK ellerini öpen, kendisini hararetle alkışlayan öğrenciler arasından geçerek otomobiline binmiş saat 14.00’de üniversiteden ayrılmıştır.
Divan yolu, Ankara Caddesi, köprü, Şişhane, Tepebaşı, Galatasaray yoluyla Taksim’e giden ATATÜRK burada Adapazarı Bez Fabrikası, İstanbul şubesi ile Abdullah Hulusi Bey’in (Sebat) krep döşin fabrikasını ziyaret etmiştir. ATATÜRK her iki kuruluşu etraflıca gezmiş, fabrikanın satış yerine oturarak ipekli kumaşları incelemiştir. ATATÜRK daha sonra otomobiline binerek 14.45’de saraya dönmüştür.
ATATÜRK, üniversiteden ayrılırken Avrupa’ya tahsile gidecek otuz üç gençten tarih okuyacak üç gençle görüşmek isteğinde bulunmuştur. Bunun üzerine Galatasaray Lisesi’nden mezun Hayri, İstanbul Lisesinden mezun Halil ve diğer bir genç saraya giderek Reşid Galip Bey tarafından ATATÜRK ‘e takdim edilmiştir.
ATATÜRK bugün saat 15.00’de saraya gelen Başbakan İsmet Paşa ile görüşmüştür.
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız.
İsmet ERARPAT
*Yazının tüm hakkı saklıdır