1936 senesinde İstanbul’un Harbiye semtinde Cumhuriyet Caddesi üzerinde bulunan Eski Harp Okulu Binası Ankara’ya taşınmış, günümüzde Askeri Müze bir süreliğine Yedek Subay Okulu olarak kullanılmıştır.
ATATÜRK ‘ün Mareşal Üniforması içerisinde “ORDULAR İLK HEDEFİNİZ AKDENİZ’DİR, İLERİ” komutunu verirken tasvir edilen heykel; ilk yapılışında okulun önünde, giriş kapısının üzerinde bulunmaktadır. Caddenin genişletilmesi nedeni ile 30 Ağustos 1960’da yerinden kaldırılarak düzenlenen “Askeri Tören” ile bugünkü yerine (Harbiye Ordu Evi Bahçesi) konulmuştur. 1937 yılında bir Yedek Subay tarafından ve Yedek Subay öğrencilerinin kendi aralarında topladıkları para ile yaptırılmıştır.(Kaynak: Cumhuriyet, 31 Ağustos 1960, Yeni Yerinde)
Düzenlenen Askeri Tören ile yeri değiştirilen ilk heykel olmasının dışında, elimizde kalan; anıtın ilk yerinde çekilen, çektirilen hatıra fotoğraflarının dışında, iki buçuk yıl süren ve 5 Ağustos 1925 tarihin de sonlanan dev bir aşkın da hikâyesidir.
O’ndan ayrı yaşadığı uzun yıllar;
—“ATATÜRK ‘e dair bir eser yazmak istedim ve işe insanlığın yetiştirdiği “BÜYÜKLERİN” hayatlarını tetkikle başladım. Her büyük insanın hayatını okudukça ATATÜRK gözümde büsbütün büyüdü ve en nihayet şuna kanaat getirdim ki, “ATATÜRK YAZILAMAZ; YAZAMAYACAĞIM” demişti Latife hanım, Niyazi Ahmet BANOĞLU ‘na.
Latife hanım, ayrıca Türk Gençliğine ’de iletilmek üzere kendisinden şu ifadeyi de yazmasını arzu etmişlerdi:
—“ATATÜRK, milletini çok ama çok seviyordu. Hayatını Türk milletine adamıştı. Sevilmeyi de aynı derecede istiyordu. Siz gençler, O’nu sevmek, O’nu sevdirmek için mütemadiyen O’ndan bahsediniz. O’na dair yazınız.”
Sayın BANOĞLU, (Yelken Matbaası İstanbul – 1976, II. Baskı, Nükte ve Fıkralarla ATATÜRK) adlı eserinde Latife hanımla yaptıkları görüşme sonucunda; Latife hanımın kendisine ATATÜRK ‘e ait birkaç hatırasını lütfettikleri günü meslek hayatının en şerefli günü olarak taçlandırmışsa da, Sayın Fatih BAYHAN. “LATİFE HANIM’IN KÂĞITLARI” adlı eserinin 358-359 sayfalarında:
—“ Latife Hanımın evlilikten bahsedilmesine bile tahammülü yoktu, bunu asker sözüne ihanet sayıyordu… BANOĞLU ‘ndan tam 20 yıl sonra, ölümünden de 5 yıl önce bir olay daha yaşayacaktı. Bu olayda da bir başka gazeteye daha haber konusunda ciddi tartışma yaşayacaktır.
O da Mete AKYOL ‘dur…
Gazetecinin adı, Mete AKYOL ’du. Yıl 1970’ti. Latife Hanım’ın Ayazpaşa’dan taşınıp yerleştiği Harbiye’deki evinin kapısına dayandı. Evet, Harbiye’de Safir Apartmanı’nın sekizinci katındaki daire, Latife Hanım’a göre GAZİ ‘ye en çok benzeyen heykeline bakıyordu ve yakınlarının ifadesiyle Latife Hanım bilinçli olarak seçmişti bu evi. (Görsel: İstanbul’un Harbiye semtinde Cumhuriyet Caddesi üzerinde Taksim istikametine doğru sağ tarafta bulunan Safir Apartmanı)
Görsel: Sayın Nilüfer HATEMİ ‘nin “MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK VE GÜNLERİ” c.II / s:1093 eserinden edinilmiş olup; 12 Nisan 1950 Çarşamba günü İstanbul’un Harbiye semtinde Cumhuriyet Caddesi üzerinde Türkiye Büyük Milet Meclisi Ordusunun 2’nci, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk Genelkurmay Başkanı olan Mareşal Fevzi ÇAKMAK Paşa’nın cenaze töreninde çekilmiştir.”
Latife Hanım’a göre GAZİ ‘ye en çok benzeyen heykel için Ali Hadi Bara, günümüzde İstanbul Harbiye Orduevi Bahçesi’nde yer alan “Atatürk Heykeli, ” şöyle demektedir;
Ali Hadi Bara, Güzel Sanatlar Akademisi Profesörlerinden dir. 1906 yılında Tahran’da doğmuş, 1923’de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisinde ilk heykeltıraşımız İhsan Bey’in atölyesinde çalıştıktan sonra 1927’de Paris’e gitmiş ve orada Julien Akademisinde Bouchard ve Landovski ile çalışmıştır. Charles Despiau’nun etkisi altında yaptığı eserlerden, bugün Resim ve Heykel Müzesindeki (Havva) adlı eseri 1929’da Paris’te Fransız Sanatçılar sergisinde teşhir edilmiştir.
Avrupa’daki eğitiminden döndükten sonra İstanbul Güzel Sanatlar Akademisine mulaj öğretmeni, sonra heykel atölyesi profesörü olmuştur. Sanatçının yaptığı eserler arasında özellikle Adana’daki Büyük Kurtuluş Anıtı, Hat Okulu bahçesindeki ATATÜRK Heykeli sayılabilir. 30 Ağustos 1971 Pazartesi günü aramızdan ayrılarak bizleri eserleriyle bırakan Ali Hadi BARA, günümüzde İstanbul’un Harbiye semtinde Cumhuriyet Caddesi üzerinde Taksim istikametine doğru sol tarafta bulunan Harbiye Orduevi Bahçesi’nde yer alan ATATÜRK Heykeli, hakkında bizlere şu bilgileri vermektedir;
23 Nisan 1937: —“Yıl 1937.Harbiye’de iki genç yedek subay adayı, bir Atatürk heykeli üzerinde harıl harıl çalışır dururlar. Maket hazırlanmış, kabul edilmiş, alçı çalışmaları sürdürülmektedir… I. Ordu Komutanı Fahrettin Altay çalışmaları inceler, beğenir ve gider.
İkinci gün tekrar gelir:
—“Bu heykelde büyük bir hata var; bulun bakalım” der.
Zeki ve Hadi adındaki iki genç sağ ayağı önde, sağ elinde dürbün sol eliyle Akdeniz’i gösteren heykele bakarlar, bir şey bulamazlar.
ALTAY Paşa, Atatürk ’ün ileriye uzanan kolunu göstererek:
—“Kumanda sol elle verilmez” der.
İki genç izah ederler; Sağ ayak önde olduğu için, heykelde denge unsuru olarak sol kolun ileriye uzanması gerektiğini anlatırlar.
Fahrettin Altay Paşa gider; birkaç gün sonra, Dolmabahçe Sarayı’nda istirahat etmekte olan Atatürk, heykelin fotoğraflarını ister.
Fotoğraflar Atatürk ’e gittikten sonra bir telefon emri gelir:
—“Atatürk dürbünü sol eliyle tutar.”
Oysaki hatırlanacak olunursa, Zeki Faik İZER ’e ait “İnkılap Yolunda” adlı tablodaki Atatürk figürü Ali Hadi BARA’ ya aittir ve kompozisyona uygun olarak Atatürk’ün sol kolu ileridedir; ancak söz konusu olan heykel olunca tepkiler farklılaşır!
Görsel; Zeki Faik İZER ‘in adını ““İnkılap Yolunda” verdiği; 1,76 x 2,37 cm. boyutlarındaki tablosudur. Sayın İZER ‘in bu tablo hakkında şunları söylemiştir:
—“ Delacroix’den mülhem (Esinlenmek) olmuştum. Aslında bu fikri bana Heykeltıraş Ali Hadi (BARA) vermişti. “ Çaldı dediler! ” Oysa açıktı durumumuz.” Diyerek, resmin öge düzenini ve şematizasyonunu, Delacroix ’in “Özgürlük Halka Yol Gösteriyor” isimli tablosundan esinlendiğini belirttiği eseri kimi çevrelerce çok beğenilse de eleştirenler de olmuştur.
Örneğin, tabloyu değerlendiren Sayın Nurullah BERK;
—“ İstif bakımından etkilendiğine kuşku yok! Ama acaba hangi sanatçı mizacına uygun gördüğü bir başka yapıtı seçerek ondan esinlenmemiştir?”
Sayın Gültekin ELİBAL ise resmi eleştirenlere;
—“ Ancak en azından bir düzenlemeyi temelde alarak geleneğe saygıdan yola çıkabilmek, sanıldığı kadar da sanattan uzak sayılmamalıdır…” şeklindeki sözleriyle resmi ve sanatçısı xxx
İkinci Türk Tarih Kongresi’nden sonra İstanbul Devlet Resim ve Heykel Müzesi’ni açan ATATÜRK ‘de (http://www.sechaber.com.tr/ata-turkiyenin-ilk-resim-sergisi-acilisinda-20-eylul-1937/ ) dönemin Müze Müdürü olan Halil DİKMEN, anılarında ATATÜRK bu resmi çok beğenmiş ve hatta Sayın DİKMEN ‘e göre ATATÜRK, resmin konusunu kendisine anlatmasını istemiş;
—“ Efendim; Eser temsili bir resimdir. Tablonun sol üst (Alt) köşesinde bir insan topluluğu vardır; bu topluluk sizin gösterdiğiniz yolda ilerleyen gençliği temsil ediyor; sağ köşede de, altta bir ikinci topluluk, bu da sizin bu ileri hamleniz karşısında irticanın nasıl ezildiğini veriyor.” Şeklinde tablonun konusunu kendisine aktarmış.
ATATÜRK ‘de bunun üzerine;
-…” GÜZEL “ diyerek; Zeki Faik İZER ‘in adını ““İnkılap Yolunda” verdiği tablosunun önünden ayrılmışlardır.
Değerli okurlarım, tartışmalar, eleştirmenler verdiğim bir iki örnekle sınırlı değildir. Her ne kadar bazı çevreler dönemin Müze Müdürü olan Halil DİKMEN, anılarına riayet etmeseler de, Ulu Önderimizin;
—”FİKİRLER VE İNKILAPLAR, SANATLA YAYILIR,” sözünü hatırlatarak burada noktalamak ve Sayın Fatih BAYHAN. “LATİFE HANIM’IN KÂĞITLARI” adlı eserinin 358-359 sayfalarına kaldığım yerden devam etmek istiyorum:
AKYOL; “TANRI MİSAFİRİ” şansını deneyerek Latife Hanım’ın kapısını çaldı. Ancak bu davetsiz misafire sinirlenen Latife Hanım, AKYOL ‘un karşısına dikildi ve oldukça sert bir üslupla:
—“SEN GAZETENE BENİ YAZACAĞINA, TAKSİM MEYDANI’NA GİT DE TAKSİM ANITI ÖNÜNDE NAMAZ KILINIYOR ARTIK BU ÜLKEDE. GİT DE ONLARI YAZ.” dedi ve kapıyı, AKYOL ‘un yüzüne kapadı.
O, kısacık andan geriye “LATİFE HANIMLA 30 SANİYE” başlıklı bir anı – yazısı kalmıştı…” yazmaktadır.
24 Aralık 201 Çarşamba günü sizlerle paylaştığım (http://www.sechaber.com.tr/ataturkun-evliligi-nikah-toreni-ve-latife-hanim/) yazımdan bir alıntı yaparak vedalaşmak isterim;
—“Latife Hanım ebedi istirahatine kadar ATATÜRK ^ün ilk ve son eşidir. Evlilik yıllarında Ankara’da yaşayan Latife Hanım, ATATÜRK ‘ten ayrıldıktan sonra ailesinin yanına dönerek sakin bir yaşam sürmüştür. Latife Hanım, ATATÜRK ‘le ilgili anıları konusunda herhangi bir açıklama yapmaktan ömrünün sonuna kadar büyük bir titizlikle kaçınmıştır. Latife Hanım ailesini kaybettikten sonra İstanbul’a yerleşmiş ve Harbiye’deki evinde uzun süren sağlık problemleriyle birlikte kalan günlerini okuyarak ve yazarak geçirmiştir. Latife Hanım’ın yazdığı kitaplardan hiçbiri yayınlanmamıştır.”
Dilerseniz, 12 Temmuz 1975 yılında vefatının ardından hakkında yazılan kitapları hatırlayalım:
“Latife Gazi Mustafa Kemal – S. Eriş ÜLGER, 2.Baskı, İnkılap Yayınları, 2005.”
“Gazi ve Latife – İsmet BOZDAĞ, Emre Yayınları, 1991.”
“Mustafa Kemal’le 1000 Gün Latife Hanım’ın ATATÜRK ‘le Yaptığı Kısa SÜREN Evliliğin ÖYKÜSÜ – Nezihe ARAZ, Dünya Yayıncılık, 2005.”
“Latife Hanım’ın Sırları ve Türk Sosyetesi – Mehmet BARLAS, Birey Yayıncılık, 2005.”
“Latife Hanım – İpek ÇALIŞLAR, Doğan Kitap, 2006.”
“Latife Hanım’ın Kâğıtları- Fatih BAYHAN, M. Sadık ÖKE, Pegasus Yayınları, 2011.”
“Sen Latife Değil Latifsin – Nezihe ARAZ, Özgür Yayınları, 2002.”
“ATATÜRK ‘ün Aşkı Latife – Fatih BAYHAN, Paradoks Kitap, 2012.”
“Uşakkizade Köşkü ve Gazi Mustafa Kemal Paşa – Ahmet GÜREL, İzmir Özel Türk Koleji Yayını, 2007.”
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.
İsmet ERARPAT
*Yazının her hakkı saklıdır.