… Gerçekten de Ne Olmuştu?
“Türkiye’de Mason Locaları Bir Emirle Kapatıldı” başlıklı haberinde olayın perde arkası şu şekilde aktarılıyordu:
“İçişleri Bakanlığı’ndan verilen bir emir üzerine Türkiye Mason Localarının faaliyetlerine nihayet verilmiştir. Yüksek makamın emri ile Türkiye Masonluğunun İstanbul, Ankara, İzmir, Edirne, Muğla, Gaziantep ve Adana’da bulunan müteaddit Locaları kapanmış, bunların emlak’ ı hükümete intikal etmiştir.”
Cumhuriyet Gazetesi’nin haberinde sözü edilen yüksek makam dönemin Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ten başkası değildir.
İşin ilginç yanı ise ATATÜRK ‘ün Mason Localarını kapatma emrini, Mason İçişleri Bakanı Şükrü KAYA ‘ya vermiş olmasaydı.
Mason İçişleri Bakanı Şükrü KAYA, ATATÜRK ‘ü bu tarihi kararından vazgeçirmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştı.
Bunun üzerine, Yüksek Şurası adına Doktor İsmail Hurşit, Türkiye Büyük Locası Büyük Üstadı Muhittin Osman OMAY ve bir grup Masonu, İçişleri Başkanlığına çağırır ve ATATÜRK ‘ün kesin kararını bildirir:
—“Mason Locaları kapatılıp çalışmalarına son verecekler ve mal varlıklarını Halkevlerine aktaracaklardır.”
Mason Locası, İsmet Paşa’nın Reisi Cumhurluğu döneminde Kanun-u Mahsusla Localar faaliyete geçene kadar aldığı ani bir kararla 5 Şubat 1948 yılında Türkiye Mason Derneği’nin kurulması ile ATATÜRK ‘ün emri ile kapatılan Mason Locaları, İNÖNÜ ‘nün emri ve Celal BAYAR ‘ın desteği ile tekrar faaliyete girmiştir.
Masonlar açtıkları davalarda Halkevlerine devredilen tüm mal varlıklarını tekrar ele geçirdiler. 5 Şubat 1948 tarihinde “Türkiye Mason Derneği” ismi de İstanbul Valiliğine yapılan başvuru kabul edildi ve Masonlar, bu tarihten sonra resmen faaliyete başladılar. Locaların 13 yıl aradan sonra açılması, uyku döneminde olan Masonlar tarafından sevinçle karşılandı. (Bu açılışın geniş ayrıntısı için Ogün Deli (ORPARS) “KEMİKSİZLER” kitabına bakmanızı tavsiye ederim.)
İlhami SOYSAL, “Dünyada ve Türkiye’de Masonluk ve Masonlar” adlı eserinin sf. 420 – 426 ‘da;
“MASON BAKANLAR;
*** Tek partili C.H.P. Hükümetlerindeki Mason Bakanlar;
*** 1950 Menderes Hükümetindeki Mason Bakanlar;
*** Diğer Menderes Hükümetlerindeki Mason Bakanlar;
*** 2’nci ve 3. İNÖNÜ Hükümetindeki Mason Bakanlar;
*** 27 Mayıs Hükümetinde Mason Bakanlar;
*** 61. Hükümetinde Mason Bakanlar;
*** Nihat ERİM, Ferit MELEN, Naim TALU Hükümetlerindeki Mason Bakanlar;
*** 1965 AP Hükümetindeki Mason Bakanlar;
*** C.H.P. – M.S.P. Koalisyon Hükümetindeki Mason Bakanlar,…”
Sayın SOYSAL ‘ın “Dünyada ve Türkiye’de Masonluk ve Masonlar” adlı eserindeki “MASON BAKANLAR ‘a ait isim listesi eksiksiz olduğu halde, konumuz ile alakalı olan Hipokrat yemini etmiş bir zevata rastladığım için 1950 Menderes Hükümetindeki Mason Bakanların isim listesini vermekle yetineceğim.
*** 1950 Menderes Hükümetindeki Mason Bakanlar;
Zühtü Hilmi VELİBEŞE (Ekonomi ve Ticaret Bakanı 33. Dereceden Mason) ,
Halil ÖZYÖRÜK (Adalet Bakanı),
Refik Şevket İNCE (Savunma Bakanı),
Rükneddin NASUHİOĞLU (İçişleri Bakanı),
Halil AYHAN (Maliye Bakanı),
Nihat Reşat BELGER (Sağlık Bakanı),
Hadi HÜSMEN (Gümrük ve İnhisarlar Bakanı),
Nihat İGRİBOZ (Tarım Bakanı),
Hulusi KÖYMEN (Çalıma Bakanı),
Muhlis ETE (Ticaret Bakanı),
Mümtaz TARHAN (D.P. Hükümetinin Çalışma Bakanlarından Eski İstanbul Valisi ve Belediye Reisi Ahenk Locası Üstadlarından.)”
Evet, Locaların 13 yıl aradan sonra açılması, uyku döneminde olan Masonlar tarafından sevinçle karşılanmış ve Masonlar bu arada geçen dönem de kendisine sıkı sıkı bağlarla bağlı oldukları ATATÜRK ‘e karşı bir anda cephe oluşturmuşlardır.
Artık Masonlar bir şeyi çok iyi anlamışlardır;
ATATÜRK ‘ün varlığı kendilerinin yaşamaları için bir tehlike arz etmekte ve bu sebepten ötürü yok edilmesi gerektir. Kökü dışarıda olan bu Locaların kapatılması ülkemiz dışındaki localardan da tepkiler almasına neden olmuş, Sarı Lider’in bu yaptığına akıl sır erdirilmemişti.
Birazdan hep birlikte okuyacağımız aşağıdaki gazete kupürleri, 1950 yıllarında Yunanistan basınında yayınlanmış ve ülkemizde General Cevat Rıfat ATİLHAN tarafından iktibas edilerek, ülkemizde yayınlanan ve ATATÜRK ‘ÜN BİR SUİKAST SONUCU ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ öne süren bir metin olarak, yıllardan beri ülkenin demokratik ve bağımsız ülke olduğu iddiası içinde bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi yüce ve kutsal bir kurumun kütüphanesinde mevcut bilgiler içerisinde yer almasına karşın herhangi bir çalışma yapılmaması yapıldı ise açıklanmaması gerçekten çok manidardır.
ATİLHAN kitabında şöyle diyor;
Yunan basınında Atatürk’ün ölümü:
*** “Yunan Komünist Halk Cumhuriyeti” E.L.D. ‘nin Erkânı Harbiye oranı “Halkın Sesi”;
— Laiki Foni Gazetesi’nin 1 Ağustos 1948 tarihli ve 685 sayılı nüshasında Egenin ve Balkanların kıdemli komünist mübeşşiri Varnalı Bulgar Yahudilerinden 33 dereceli Farmason Avarma Benaroyas ‘ın yazısında;
— “Mefkûremizi imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şekilde ölümdür!
Türkiye’nin mağrur Sarı diktatörü Mustafa Kemal ATATÜRK, 10.10.1935 tarihinde Ankara’da Çankaya Köşkü’nde Doktor Mim Kemal ÖKE ‘ye hitaben;
-…“Mason Cemiyeti’nin faaliyetini inkılaplarına muarız gördüğüm için kapatılmasını elzem gördüm. Bu dakikadan itibaren bu cemiyeti ölmüş biliniz. Ve bir daha diriltmeye teşebbüs etmeyiniz” demişti.
Muhtelif memleketlerde, sistemli ve metotlu bir tarzda çalışan, bize her suretle hizmet eden 5. Kolumuz masonlardır. Türkiye’deki Masonlar, Kemal ATATÜRK ‘e karşı gayet müşfik ve dostane vaziyet aldıkları halde, mağrur diktatör yersiz vehime kapılarak yukarıda zikredilen takrirle Mason Cemiyetini lağvetti.
O zannetti ki; bütün muhalif ve muarızlarını tasfiye ve bertaraf ettiği gibi Masonları da tasfiyeye tabii tutmaya muvaffak olacaktır. Fakat asla!
Türkiye’deki mason cemiyetlerinin Kemal ATATÜRK tarafından kapatılarak faaliyetinin durdurulduğu Moskova’da tarihi bir yerde yoldaşlar arasında yapılan bir toplantıda işittiğim zaman, beynimden okla vurulmuş gibi sersemledim. Heyecandan şaşırmış bir halde oradakilere şaşkınlık içinde “Bu nasıl olur? Neden kapatırlarmış! Buna imkân yoktur! Kapatıldığı da bir gerçek ha! Bu böyle olduğuna göre Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır” diye haykırdığını hatırlıyorum.
“… ATATÜRK ‘ün ani bir dönüşle Mason cemiyetini kapatması bizi pek derin bir düşünceye sevk etmişti. İlk anlarda Kemal ATATÜRK ‘ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük.
Çünkü O, felsefemizin Türkiye’de yerleşme imkânlarını ortadan kaldırtmıştı. Bu sebeple kendisinin ortadan kaldırılması son derece elzemdi. Fakat tehlike büyük ve muvaffak olmak yüzde on ihtimal dâhilinde idi. Nihayet bir gün Kremlin kat’i kararını verdi. O’nun ölümü esrarengiz olacak ve kendisine göre esrar arz edecekti.
Mason cemiyeti ATATÜRK tarafından kapatıldıktan sonra; Mason Biraderler, cemiyet sanki kapatılmamış ve ATATÜRK ‘le aralarında hiçbir ihtilaf yokmuş gibi vaziyet aldılar. İmkân buldukça, O ‘nun her hareketini alkışladılar ve zamanla O’nun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti.
Doktorlarımız ATATÜRK ’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden; 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor (?), bazı şöhretlerine dayanarak ATATÜRK ‘e ilk darbeyi sinir organlarını za’fa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, ATATÜRK ‘ün sinir organlarını felce uğrattı. ATATÜRK ‘te zaman zaman burun kanaması, baş dönmeleri, istifralar, karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeğe başladı.
Onun pek elim bir vaziyette olduğunu, beşinci kullarımızın ajanları gizliden gizliye yaymağa ve hastalığın öldürücü olduğunu efkârı umumiye ye duyurmak, milli hislerde zaaf hâsıl etmeğe çalıştılar. ATATÜRK ‘ün hastalığı efkârı umumiye de şüyu bulunca, vazifemizin birinci faslı muvaffak olmuştu.
— İsmini açıklayamayacağım bir Doktor (?);
*** Hasan Rıza SOYAK, “ATATÜRK’TEN HATIRALAR” Yapı ve Kredi Bankası A.Ş. Yayınları 2. Cilt sf. 736 ‘da şöyle demektedir; 22 Haziran 1937 / ATATÜRK ’ün Yalova’da, -isteği üzerine- Prof. Dr. Nihat Reşat Belger tarafından muayenesi (Bu muayenede dikkate değer bir bulgu tespit edilmemiştir.)
Ayrıca;
***26 Kasım 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan beyanatta: Prof. Dr. Nihat Reşat BELGER; —“ATATÜRK ‘ü ilk defa 1937 Haziranında Yalova’da muayene ettim…”demiştir.
ATİLHAN ‘ın kitabında ayrıca;
*** “HALK CEPHESİ” – (LAİKO METOPO) Gazetesinde 1.2.3.4.5 Eylül 1949 tarihinde APOSTOLOS GRAZOS;
—“Farmasonların anti –Kemalist olmalarına sebebiyet veren hadise, 1935 ‘de Kemal ATATÜRK tarafından localarının faaliyetten men edilmesidir. ATATÜRK, bu kararını tatbik ederken, şahsını ve eserlerini tavsiyeye matuf her türlü melanetlerin ve suikastların farmasonlar tarafından tertip edildiğini anlamış ise de, resmi bir açıklamaya lüzum görmemiştir. Hakikatten ATATÜRK ‘ün tasfiyesi için düzenlenen gizli komplolar, şimdi zahiren Kemalist görünen yoldaşlarımız farmasonlar tarafından tanzim edilmiş olmasına rağmen, her defasında âdem-i muvaffakiyetle karşılanmıştır.”
Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için, Osmanlı İmparatorluğu’nu parçaladık. Bundan sonra, yapılması elzem olan, ikinci, üçüncü ve dördüncü vazifeler geliyor ve bunları seri olarak tatbik etmek icap ediyordu ki; Doktor Abravaya ve Fissenger cidden bu işte fedakârane çalıştılar.
Bazı Avrupalı Tıp dâhileri, siroz mütehassısları, Sarı Lider’in hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk Hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiye’deki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve salahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Lider’in tedavisinde vazife vermemekle bize pek ala ispat ettiler.
Sarı Lider’in ölümü bir gün meselesi haline gelmişti. Onun ölümünden her suretle istifade etmeli idik.
Türkiye’nin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı NALÇACI, bunun üzerine Kremline davet edildi. Üstad Moskova’ya vardığında yüzü sapsarı sararmış ve korkak, ürkek bir hale bürünmüştü.
Sovyet hariciye komiserliği, NALÇACI biraderimize samimi alaka göstererek kendisini hoşnut etmek için bütün imkânları seferber etmişti. Moskova’ya ulaşmasının hemen akabinde, büyük ve şahane bir yerde ilk toplantı yapıldı.
Ben, Laurenti Berya ile yan odada ses alma cihazıyla içeride cereyan eden muhavere ve müzakereyi takip ediyorum.
NALÇACI, Türkiye’nin Siyasi ve askeri icraatına ve kuvvetine dair etraflı malumat taşıyan, bir dosyayı tevdi etti. Birkaç gün sonra anladım ki, NALÇACI ‘nın tevdi ettiği bu dosyadan Kremlin çok memnun kalmıştı.
NALÇACI;
—“ATATÜRK’ÜN MASON DOKTORLAR TARAFINDAN YANLIŞ TEŞHİS VE TEDAVİ NETİCESİNDE ÖLDÜRÜLDÜĞÜ, TÜRKİYE GENELKURMAYI TARAFINDAN ÖĞRENİLİRSE, GAYET MÜŞKÜL VAZİYETE DÜŞECEKLERİNİ VE EĞER BU AKİBETE MARUZ KALIRLARSA, KREMLİ’NİN ÇANKAYA MEZDİNDE SİYASİ BİR TAZYİK YAPARAK SERBEST BIRAKILMALARININ TEMİNİ HUSUSUNDA ISRAR EDİYORLARDI. YOLDAŞLAR, HER VESİLE İLE TÜRKİYE’DEKİ MUKADDES ÜÇGENİMİZİ MÜDAFAA ETMENİN KENDİ MENFAATİMİZ İCABI OLDUĞUNU İZAH ETTİKLERİNDE; NALÇACI BUNDAN MEMNUN OLDUĞUNU ANLATMAYA ÇALIŞIYORDU.
…NALÇACI ‘nın ATATÜRK ‘ün ölümünü müteakip, Nazım HİKMET ‘in riyaseti altında bir hükümetin teşekkülü, gayri ihtiyari bazı dedikoduların ve tereddütlü düşüncelerin çıkmasına yol açacak, ölümü tabii sebeplerden olmayıp, kasıt olduğu öğrenilirse MÜRTECİ MAREŞAL FEVZİ ÇAKMAK’IN TABANCASINA HEDEF OLUNACAĞI “ itirazıyla karşılaştı denilmekteydi. (Kaynak: General Cevat Rıfat Atilhan, “Menemen Hadisesinin İç Yüzü”, T.B.M.M. Kitaplığı Es. No. 1970,20, Remiz S.A. 1376)
Huzurlarınızdan ayrılırken Behçet Kemal ÇAĞLAR ‘ın şu dizelerini tekrar etmek istiyorum;
—“İsterse hayat zehrolsun, İsterse refah kahrolsun,
İsterse kurşun düşsün, yanımıza, belimize,
İsterse geçinmek için,
Bir dilim kuru ekmek geçmesin elimize,
Halel gelmez bizim ateşimize, Dünya düşse peşimize, Yer sarsılsa yerinden,
Ne sensen vazgeçeriz, Ne de eserinden…”
Aşağıda görmekte olduğumuz belge İstanbul Belediyesi tarafından verilen 13.12.1938 – 555 sayı, cilt; 19 tarih ve sayı ile “ATATÜRK’ÜN ÖLÜM KAĞIDI” dır. Bu belge, Sayın Ogün Deli (ORPARS) tarafından eseri AGONİ sf. 57’de değerli araştırmacı arkadaşların dikkatine sunulmuştur. Teşekkürü bir borç bilirim.
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız.