Cemal DURSUNOĞLU, 10 Kasım 1955 günü “Son Havadis” gazetesinde, ATATÜRK ’ü anma ve kutlama haftası etkinliği içerisinde yazdığı makalesinin bir bölümünde, O‘na ait fikir ve düşünceleri şu satırlarla aktarmıştı:
“ATATÜRK, bir sohbet esnasında Fransız Büyükelçisi’ne söylemiştir:
-…”Ekselans Paris’i çok görmek istiyorum; ama büyük törenlerle karşılanacağım Paris’i değil! Ben Paris’e, dünyanın bu güzel şehrine, operalarını, tiyatrolarını, revülerini, zarif kadınlarını bir daha görmek için gitmek isterim. Dedim ya gençlik hatıralarımı tazelemek için… Böyle olunca da “kendini tanıtmayarak” belli olmadan gitmek isterim; yoksa törenlerle karşılanmak için değil!”
Altı yıl sonra…
“Son Havadis Kapatılıyor!…”
Akis Başyazarı, Sayın Metin TOKER, 7 Temmuz 1961’de Ankara Adliyesinde “Son Havadis” gazetesi aleyhinde 200.000 liralık bir manevi tazminat davası açmıştı.
Sebebine gelince:
“Son Havadis” gazetesi; “Metin TOKER ‘in Amerikalı bir kadınla basıldığını, kadınla Amerika’ya gitmeye hazırlandığını, eşinin ayrılmak için mahkemeye müracaat etmek üzere olduğunu, kayınpederi İsmet İNÖNÜ ‘nün çok üzgün bulunduğunu” yazmıştı. Sayın TOKER, yazılanların en ufak asıl ve esası bulunmadığını, bir yakıştırma dahi sayılamayacak şekilde kasten düzenlendiğini bildirerek, “Son Havadis” gazetesine ispat hakkı da tanımış, ayrıca gazetecilerin hapsedilmelerine taraftar bulunmadığından, isnat sahipleri aleyhinde ceza davası açmayı reddetmişti.
“Son Havadis Kapatıldı!..”
10 Kasım 1961’de İstanbul basınında yayımlanan haberlerde, “Şehrimizde yayınlanan “Son Havadis” gazetesi dün Örfi İdare Kumandanlığı tarafından süresiz olarak kapatılmıştır. Gazetenin kapatılma sebebi bilinmemektedir” bilgisi yer alır.
7 Temmuz 1961’de, Ankara Adliyesinde açılan manevi tazminat davası, 16 Mart 1963 ‘e gelindiğinde sonuçlanmıştı. Ankara 8. Asliye Hukuk Mahkemesi; “Son Havadis gazetesini, Akis Dergisi Başyazarı Metin TOKER ‘e “Beş bin lira manevi tazminat ödemeye” mahkûm etmişti.” Demektedir.
Kararın verilmesinin üzerinden kırk yıl sonra…
22 Ocak 2002 ‘de, Milliyet gazetesinde rastlarız Metin TOKER ‘e.
“Not Defterinden” isimli köşesinde, Sayın TOKER, yazının başlığını “Tımarhanelik Tarih Yazıları” atar;
—“1935’te Mareşal Fevzi ÇAKMAK ATATÜRK ‘ün 1938’de öleceğini biliyormuş,” Niyeti, onun yerine İsmet İNÖNÜ ‘yü oturtmakmış. Daha 1935’te hesap ediyormuş ki; 1938’deki böyle bir girişimine “İçişleri Bakanı Şükrü KAYA / Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü ARAS” ikilisi o vakit karşı çıkacaklardır.
Niçin?”
Bu sorunun yanıtını Sayın TOKER ‘den birazdan okuyacağız elbette. Dilerseniz öncelikle bugüne kadar çok az bahsedilen ATATÜRK ile Mareşal Mustafa Fevzi ÇAKMAK ’ın nerede ve nasıl tanıştıklarına dair tarihi bir yolculuk yapalım:
“Mareşal Fevzi ÇAKMAK ‘la ilk tanışma!..”
—“ATATÜRK, Selanik’te bulunduğu sırada Arnavutluk’ta başkaldırmalar oldu. Bu olayları bastırmakla Şevket Turgut paşa görevlendirilmişti. Ancak ihtilal yatıştırılamadığı için Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa oradaki kuvvetlerin başına geçmeye karar vermişti. Mahmut Şevket Paşa Selanik’ten geçerken Mustafa Kemal’i “Kurmay Başkanı” olarak yanına aldı. ATATÜRK, başarı ile sonuçlanan bu harekât esnasında o zaman İpek’te mutasarrıf ve tümen komutanı olan Albay Mustafa Fevzi Bey’le (Mareşal Fevzi ÇAKMAK) ilk defa tanıştı.
ATATÜRK, bir akşam sofrasında, bu harekâttan söz ederken:
-…”ÖZEL BİR GÖREV İÇİN SIRBİSTAN’A DA GİTTİĞİNİ VE SIRBİSTAN’A GEÇMEK İÇİN MAREŞAL’DAN BÜYÜK YARDIM GÖRDÜĞÜNÜ” anlatmıştı.
Picardie Manevraları’nda
1910’da Fransa’da büyük bir manevra yapılacaktı. (17 – 21 Eylül) Bu manevra “Picardie Manevraları” diye anılır. Bu manevralara hükümet benimle Binbaşı Selahaddin Bey’i göndermeye karar vermişti. Paris Ataşemiliterimiz Fethi Bey heyette başkanlık edecekti. Selahaddin Bey’le Selanik’ten trenle yola çıktık. Sırp hududunu geçtikten sonra ben valizimi indirdim, başımdaki fesi valize koyarak İstanbul’da Tring Mağazası’ndan aldığımız kasketi başıma geçirdim.
Selahaddin Bey çok mutaassıp bir arkadaştı;
—“Ne yapıyorsun” dedi; “Biz saye-i şahanede birinci mevki ile seyahat ediyor ve devleti temsil ediyoruz. Osmanlılığımız, Müslümanlığımız belli olmalıdır.”
Ben cevap verdim:
-…”Canım Selahaddin Bey artık hududu geçtik. Sivil kıyafetle yolculuk ediyoruz. Herkesin bizi tanımasında ne fayda var?” dedim.
Selahaddin Bey suratını astı, uzun zaman benimle konuşmadı…
“Fes Düşmanlığı”
—“Trenimiz bir Sırp istasyonunda durmuştu. Selahaddin Bey pencereyi açtı. Elindeki tepside sandviç satan bir Sırp çocuğunu çağırdı. Sandviç alacaktı. Fakat sandviçlerin içinde domuz eti olmaması lazımdı. Onun için sandviçleri birer birer alıyor, kokluyor ve tekrar tepsiye koyuyordu. Bu seçme uzun sürdü. Tepsiyi uzun süre başında tutan çocuk yorulmuştu. Tepsiyi indirdi ve karşısındaki fesli Selahaddin Bey’e:
—“Tuh Türk” dedi, uzaklaştı.
Selahaddin Bey onurlu bir adamdı. Derhal başını içeri çekti, pencereyi kapattı.
Trenimiz tekrar yola düzüldüğü zaman Selahaddin Bey ağır ağır yerinden kalktığını, valizini indirerek kasketini çıkardığını ve fesi valize koyarak kasketi giydiğini gördüm ve:
-…”Ne o Selahaddin Bey?” dedim.
—“Şimdi zamanı geldi” cevabını verdi.”
ATATÜRK bu anısında fese niçin düşman oldum derken başka bir anı ile birlikte anlatmıştı:
Picardie Manevralarına o zaman general rütbesinde olan ve Birinci Dünya Savaşında İngiliz ve Fransız ordularına komutanlık eden Mareşal Foch komuta etmekte imiş. Mustafa Kemal manevra sonunda söz alarak bazı eleştiriler yapmış, Bu Mareşal Foch’un dikkatini çekmiş. O akşam verilen ziyafette Albay rütbesinden daha küçük olanlar çağrılmadığı halde Mareşal, ATATÜRK ‘ün mutlaka çağrılmasını istemiş. (Kaynak: Uluğ DEMİR; Yılların İçinden Ankara, 1976, Türk Tarih Kurumu Yayınları. Sf.121)”
Hani, söz uçarmış da yazı kalırmış ya işte o kabilden sıra geldi “Niçin?” sorusunun yanıtını Milli Damat, ya da Demokrasinin yazarı Sayın Metin TOKER ‘den okumaya:
—“1935’te Mareşal Fevzi ÇAKMAK ATATÜRK ‘ün 1938’de öleceğini biliyormuş,” Niyeti, onun yerine İsmet İNÖNÜ ‘yü oturtmakmış. Daha 1935’te hesap ediyormuş ki; 1938’deki böyle bir girişimine “İçişleri Bakanı Şükrü KAYA / Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü ARAS” ikilisi o vakit karşı çıkacaklardır.
Niçin?
Çünkü Şükrü KAYA ile Tevfik Rüştü “Müdafaa-i Hukuk öğretisine” yakın, daha solcu, daha Sovyetler Birliği yandaşı bir hükümet isteyeceklermiş.
Peki, ne yapacaklarmış?
Mareşal onların 1938’de ne yapacaklarını da 1935’te görüyormuş:
“Sosyalist Sol” ile temas arayacaklarmış.
Nasıl?
Şevket SÜREYYA vasıtasıyla Nazım Hikmet ile görüşerek destek ve işbirliği isteyeceklermiş; Mareşal 1935’te Nazım Hikmet’i yakalatmış, mahkemeye vermiş, mahkûm ettirmiş ve hapsetmiş.
Haydi, bakalım; şimdi, Mareşalin bildiği ATATÜRK ‘ün yerine İsmet İNÖNÜ ’yü oturtma amaçlı 1935 planına 1938’de karşı çıkınız da, görelim.
Eğer Nazım HİKMET ‘i bulabilirseniz…
Zaten “menkup İsmet Paşa” nın Cumhurbaşkanı seçilme durumu da yeterince aydınlanmış değilmiş. Denilirmiş ki o oturum da Mecliste Mareşalin Locası’nda her halde mubassır gibi 1. Ordu Komutanı Fahrettin Altay Paşa oturuyormuş. Gene halk arasında yayıldığı gibi denilirmiş ki seçim günü Muhafız Alayı TBMM binasını kuşatmış. Bu “denilirmişler ’in doğru olup olmadığı“ netliğe kavuşturulmamış. Netliğe kavuşturulmadıkça da, tarih karanlıkta kalacakmış.
Tam bir deli saçması!..
Sene ,1935.
ATATÜRK sapasağlam. Daha iki yıl önce büyük bir coşku içinde ve milletiyle birlikte Cumhuriyet’in 10. Yıldönümünü kutlamış. İsmet İNÖNÜ, “menkup” filan değil, devrin “kudretli Başbakan” ı Şükrü KAYA ve Tevfik Rüştü, onun kabinesinin “itaatli Bakan” ları. Şükrü KAYA ^nın solcularla bir ilişkisi sonradan da olmayacaktır.
1935’te, 1938’deki “Ölüm ihtimali” üzerine Cumhurbaşkanlığının devri hesapları yapılır mı?
İsmet İNÖNÜ ’nün “Cumhurbaşkanı seçilme durumu” ile ilgili spekülasyonlar büsbütün havada. Bir defa Mecliste “Mareşalin locası” diye bir loca yok. Muhafız Alayının Çankaya’dan kımıldadığında, hele “TBMM ‘yi kuşatma” ya kimsenin kalkışmadığına o tarihteki bütün Ankara halkı şahit.
“Denilirmişler” sadece, tedavi kabul etmez bir “İsmet Paşa saplantısı” na sahip bilinen yazarın “kendi dedikleri” olmalı…
Sonuç olarak Metin Toker, Allah’ın rahmetine erdi. Yaşasaydı eğer, ortaya konulan bilgi ve belgeler karşısında ne derdi? Belge olarak okumayan tüm dost ve arkadaşlarıma 7 Şubat 2017 Salı günü paylaşımım olan: http://www.sechaber.com.tr/ataturkun-olumundeki-sir-perdesi-2-bolum/ tavsiye etmek isterim.
Bu gerçek olması muhtemel olmayanların gerçek olduğu düşünüldüğünde şaşılmaması mümkün değildir.
Eksiklikler benim fazlalıklar saha önce emek verenlerindir. Bir başla yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.
İsmet ERARPAT