Atlantis’in batmadan hemen önce 2 gruba ayrıldığını belirtmiştim. Mu’nun ilmini iyiliğe kullananlar ve kötülüğe {menfaat} kullananlar… Biz bugün bu grupları, “Işığın oğulları – Karanlığın oğulları” veya “Bir’in oğulları – Belial’in oğulları” olarak biliyoruz. { Orta Çağ’da yapılan ve Şeytan’ı tasvir eden tablolardan birinin adı “Belial”dir!}
Agarta ve Şambala bu şekilde kurulmuştur. Her iki grup da, yer altındadır ve zaman zaman yeryüzüne çıkıp, kendi amaçları doğrultusunda, insanları seçip eğittikleri iddia edilir. Efsanelerde, mitlerde, sembollerle aslında bizlere bu durum da anlatılmaktadır. Bir önceki yazıda Hitler’in, Agarta’yı bulduğunu ve yöneticileriyle temas kurduğu iddialarını vermiştim. Hitler’in uygulamaları düşünüldüğünde, Şambala ile iletişim kurmuş olma olasılığı yüksektir.
Fotoğrafta da görüldüğü üzere, Naziler her alanda bu svastika ya da diğer adı ile, gamalı haç sembolünü kullanmışlardır. Oysa bu sembol, öz be öz Türk tamgası OZ’dur.
Oz tamgası Ön Türkler tarafından pek çok kez , pek çok yerde tarihe imza olarak işlenmiştir. Saymalıtaş da sadece 1 örnektir. Ön Türkler, yazıyı M.Ö. 14 binde icat etmiştir! Bu tarih, Sovyet Bilim Akademisi üyelerinden Sliyenski tarafından C14 testiyle, onlarca kere tekrarlanmış, sonuç daima M.Ö. 14 bin olarak çıkmıştır. {K.Mirşan} Aynı tarih, Fransız araştırmacıları tarafından da bulunmuştur.{Halûk Tarcan}
Oz tamgası daha evvelinde kullanılmış mıdır, nerede kullanılmıştır diye düşünürsek, acaba kayıp kıta Mu tabletlerinde gördüğümüz bu sembol ile Oz tamgası aynı mıdır? Üstelik bazı kaynaklarda bu sembolden, Agarta’nın sembolü diye de bahsedilmektedir.
Peki bunlar ne anlama geliyor. Büyük bir tesadüf mü?
James Churchward, Mu Kıtası batmadan önce ve battıktan sonra diğer kıtalara yapılan göçlerden bahsetmiş ve Mu battıktan sonra imparatorluğa dönüşen Atlantis ve ondan daha büyük olan Uygur İmparatorluğu bilgisini, tabletler vasıtasıyla bizlere vermiştir. Uygur İmparatorluğu diyerek bahsettiği elbette M.S. 8.yy yaşayan Uygur Devleti değildir. Churchward’in bahsettiği Uygurlar, M.Ö.12/14binlerde Mu batmadan hemen önce M.Ö.15binlerde Orta Asya’ya göç eden Uygurlardır.
Aslında Uygur diyerek bahsettiği { Haluk Tarcan’ın ifadesiyle} Ön Türk tarihini çok bilmeyen James Churchward’in, o coğrafyada yaşayan insanlara verdiği isimdir. Keza Orta Asya’da yapılan kazılarda ortaya çıkan bilgiler, M.Ö. 20/25 binlere kadar inen, ileri bir uygarlığın varlığını işaret etmektedir.
Türk Kültür ve Tarihi’ni bugün bizlere en iyi sunan kişilerden iki kıymetli isim olan Kazım Mirşan ve Halûk Tarcan, bilinen ezberlenen tarihin aksine, ilk Türk devletinin Hun Devleti olmayıp, M.Ö.9000 lere kadar inen Bir Oy Bil Devleti olduğunu bilgisini vermektedir. Hatta İmparatorluk denmektedir ki, tıpkı Osmanlıdaki gibi, kendisine bağlı uç beylikleri bulunmaktadır. Bu müthiş bir bilgidir.
Kazım Mirşan Mısır-Sina’da, piramitlerdeki yazıtlarda Ön Türkçe kartuşlar bulmuştur. Antik Mısır’ın kültür kökeninde Ön Türkler vardır diyen Kazım Mirşan’a ek olarak, Halûk Tarcan da, James Churchward’un Hindistan’da bulduğu Naacal Tabletlerinin, M.Ö. 15bin’e ait olduğunu, bunun yanında Ön Türklerin M.Ö.35binde Hindistan’da bulunduklarını ve izler bıraktıklarını söyler.
Bu ne anlama gelmektedir?
Bu söylemlerden, bana kalırsa; daha önemli ve heyecan verici olanı, Sovyet Bilim Akademisi eski üyelerinden olan Vadim. A. Ranov’un yapmış olduğu araştırmalardır. Ki, tüm insanlık tarihini değiştirecek türdendir. Ranov, bugün Tacikistan sınırlarında olan Karatav Mağarası’nda resimler tespit etmiştir. Bu resimler için, M.Ö. milyon yıl denmektedir. Halûk Tarcan bunu, 2 milyon yıl olarak ifade eder.
Bu ilk insan mı demektir. İlk bilen/akıllı insan.. Bu durumu daha iyi aktarmak için Halûk Tarcan’ın kelimelerini buraya almak gerekmektedir diye düşünüyorum;
“ Türkleri yeryüzünden silmek.. Batılılar bunu istiyor; ve Orta Asya’yı yok etmek için Afrika’dan başlatıyor tarihi. Buna çok dikkat etmek gerekir. Afrika’da başlatıyor. Milyon yılda orada başlıyor. Sene sene artarak milyon yılda, ki Orta Asya kişisi, milyon yılda zamanın örsünde dövülüyor dövülüyor dövülüyor, yavaş yavaş ilerlemeye başlıyor, homo sapiens meydana geliyor. bilen adam, ortaya çıkıyor. Bilen adam 35 bin tarihlidir. Kâzım Mirşan, homo sapiens için, “ÖGÜL-UQUS” der. Ögül uqus. Bence her ikisi de aynıdır. Çünkü o da 35 bindir. Ögül uqus’dan itibaren kaya resimleri yapılmaya başlandı. ög: Felsefe demektir. Ögül; felsefeye ait. Uq: Algılamak demektir. Us: Yüce. Düşüncenin kutsal algılanması, kutsal düşünceyi algılayan kişi falan gibilerden… Kaya resimleri yapılıyor, ama 35 binden 14 bine kadar adamın kafası kaç sene geçiyor işliyor işliyor…
14 binde ortaya yazı çıkıyor, düşünceyi resimlerden ayırıyorlar. Bazı resimler şematik hale geliyor.
At resmi yapmaya başlarken, adamcağız doğrudan doğruya “haç” resmi yapıyor… Ok ucu “haç” haline gelmiş… ”
Bu heycan verici bir anlatımdır. Elbette biz o coğrafyada var olmuş olduğu iddia edilen ilk kendini bilen insan için Türk’tür diyemeyiz. O çağda ırk, millet, devlet kavramları yoktu fakat başka kaynaklardan da okuduğumuz üzre, M.Ö. 9000 tarihli ilk Türk Devleti, Bir Oy Bil’den bile önce var olduğu yazılan bazı topluluklar var. Ve Türk toplulukları oldukları bilgisi vardır. Net kaynak bulmakta zorlansam da, yine de bu bilgiyi yazmadan edemedim ;
“OT-OZ KABİLESİ—MÖ 25.000’ler
ON-OK HALKI—MÖ 20.000-15000
ANAU HALKLARI—MÖ 12.000 (İlk medeniyeti kuran halktır)
OGÜL-ULKUS—MÖ 9000-7000
OK-OZ—-MÖ 7000’ler(İLK OĞUZLAR)
OZ HALKI —MÖ 6000-5000(UZLAR)”
Araştırma ruhu ile sizler de, ben de bunun peşine düşeceğiz nasılsa.
Peki bunların asıl konumuz Agarta ile ne ilgisi var.. Bahsedilen tarihlere bir baktığımızda nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza. Bu son yazıma kadar yazdığım diğer yazıları da, bütün olarak gördüğümüzde ne ile karşılaşıyoruz.
***
Agarta ile temasa geçmek aslında mümkün değildir. İzin verilmez! Bunu, resmi kayıtlara da geçmiş bir olay ile açıklamak isterim; Amerikan Donanması’ndan Amiral Richard Evelyn Byrd’ın 1947 yılında yaşadığı tecrübe ile…
Amiral Byrd, o günü dakika dakika günlüğüne aktarmıştı. Kuzey Kutup görevi sırasında yaptığı, o rüya gibi uçuş! Ben özet geçeceğim ama ilgilenenler, mutlaka o sayfalarda yazılanları okumalıdır.
Her şey normal başlamıştı. Uçuş ile ilgili tüm teknik veriler, olması gerektiği gibiydi. Kutup buzulları üzerinde ilerleyen Byrd, bir süre sonra mümkün olamayacak şekilde yeşil bir vadi, nehirler ve değişik, devasa hayvanlar görmeye başladığını not aldı. Defalarca yaptığı uçuşlara rağmen, bugüne kadar görmediği dağlar üstünde uçuyordu. Bunu merkeze bildirmek üzere, telsize sarılsa da, iletişim kesilmişti. Telsizcisiyle bu inanılmaz manzaraya şahitlik ediyorlardı. Bir süre sonra uçak, kontrollerinden çıktı ve üzerinde haç/gamalı haç simgesi olan uçan araçlar eşliğinde yere indirildiler. Kendilerine korkmamaları ve üstat tarafından kabul edildiklerini söylenerek, kristallerle aydınlanan bir yeraltı tüneline doğru yönlendirildiler. Belli bir yerden sonra telsizciye izin verilmedi ve O geride kaldı. Amiral Byrd’ın ifadesine göre çok güzel 2 hostes Onu üstada götürdü. Melodik bir ses tonuyla konuşan üstat, gayet misafirper ve anlayışlıydı. Şaşkınlık içindeki amirale, onu yer altına neden davet ve kabul ettiğini detaylarıyla anlattı. İnsanlığa mesajlarını gönderdi. Her türlü negatif durumlardan, savaşlardan, yıkımlardan, dünyanın ve insanlığın sonunu getirebilecek durumlardan kaçınılması adına Byrd vasıtasıyla, yöneticilere mesajlarını iletti. Amiral bu inanılmaz tecrübesini yetkililere iletti elbet fakat değişen bir şey olmadığından, mesajların önemsenmediğini anlayabiliyoruz. Byrd ölümünden ancak bir kaç ay önce, devlet yetkililerine verdiği sözü bozdu ve insanlığa bu mesajları, günlüğünden aktardı.
Gerçekliği kesin olan bu olayda, Amiral Byrd kiminle görüşmüştür? Üstat olarak ifade ettiği kişi kimdir? Şu anki aklımızla biz bunu çok net bilemiyoruz elbette. Fakat ezoterik ve mitolojik olayları bilenler, efsanelerden haberdar olanlar, cevap için fikir yürütebiliyordur.
***
Mitolojileri, efsaneleri incelediğimizde, kutsal yüce dağları, sonsuz tünelleri, dipsiz mağaraları görüyoruz. Özellikle yabancı yazarlar kitaplarında, bu dağlardan ve içlerindeki mağaralardan, orada yaşayan bilgeler tarafından inisiye edilen ve sonra yeryüzüne gönderilen insanlardan bahsederler. Hatta öyle ki, dünyada sözü geçmiş, peşinde kitleler toplamış bazı kişilerin de, bu yeraltı merkezlerinde eğitim aldıkları iddiaları mevcuttur.
Yabancı kaynaklardan ayrı olarak bizim Yunus Emremiz de şöyle demiştir;
Ayrıca Ömer Sami Ayçiçek, 4 kitaptan oluşan bir Agarta serisi yazmıştır ve kendisinin Agartalılar ile bir şekilde iletişim kurduğunu ve kitaplarını bu sayede yazdığını iddia etmektedir. Ek olarak, “ Göz ile görünebiliyorlar ama kendilerini insanlardan gizliyorlar. Başka gezegenler ile ilişki içindeler. Yönetimleri bir “Üstatlar Meclisi” ne bırakılmış. Onlar ise gerçekten çok değerli varlıklar ve hatasız çalışıyorlar. Alabildiğine özgürler. Bedenleri bizimki ile hemen hemen aynı ama hastalıklı değil, hastalanmıyorlar ve çok uzun süre bedenlerini genç tutabiliyorlar. Bizim tarihimizi en ince noktasına kadar biliyorlar ve çok güçlü bir bilgi merkezleri var. Dünyada büyük değişim gerçekleştiğinde bizimle irtibata geçecekler ve yeni düzenin kurulmasında bize yardımcı olacaklar.” demektedir. Kendisine yöneltilen bir soru üzerine, “Ergenekon Destanı’ında gerçeklik payı vardır. Türk milletinin Agarta ile birebir bağlantısı vardır ki zaten Agarta Uygarlığı’nın tanıtımı görevi Türklere verilmiştir.” ifadelerini kullanmıştır.
Bu ifadeler, bir yazarın ifadeleridir. Sözden ötesi, kanıtlanabilirliği var mıdır diye düşünebiliriz elbette. Ve fakat, benim bu son yazıya kadar, kaynaklara dayalı vermiş olduğum veriler de eklendiğinde, zihinlerde nasıl bir algı oluşmaktadır. Amaç bir yere ulaşmak değil, düşünmektir. Belki de hatırlamaktır.!
Bugün Tibet’e bakıldığında ya da Moğolistan’a, Şambala’yı sahiplendiklerini ve hatta ticari kazanımda olduklarını görmekteyiz. Şambala isimli turistlik mekânlar olduğu gibi, aynı isimde eyalet bile bulunmaktadır.
Hatta Şambala’nın simgesi olarak görülen Tanrı Şiva, bugün tartışmaları da yanında getiren Cern’in girişinde yer almaktadır.
Oysa Agarta daima gizli kalmıştır. Her ne kadar Şambala, Agarta’nın içinde yer alıyor olsa da, her nedense kimilerince daha merak uyandıran yer olmuştur. Tibet ile ilgisini çok bilemesek de Budizm/Şiva bize bir başlangıç noktası olabilir.
Agarta kapıları da, Dünyanın pek çok yerinde merak edilmiş, aranmış, araştırılmıştır. James Churchward’un Uygur İmparatorluğu ifadesi üzerine olsa gerek, definecilerce Uygur’un o zamanlar başkenti olduğu söylenen Khara Khota şehrinin altında, Mu hazineleri aranmış ve Khara Khota Harabeleri defalarca bu şekilde ziyaret edilmiştir.
İnsanlık hâlen bu bilinmezlik üzerine kafa yormakta, fikir yürütmekte, araştırmaktadır. Ben de, büyük bir merak ve ilgiyle, bugüne kadar okumuş olduğum ilgili kitaplar, web sayfaları, röportajlar ve özellikle belirtmek isterim ki, çok değerli araştırmacı yazar dostum Gök Türk’ün büyük desteği ve bilgi paylaşımları sayesinde, bu yazı dizisini yazmaya cesaret edebildim. Kendisine bir kez daha teşekkür ediyorum.
Yazanlar olarak, okuyanlar ve araştıranlar olarak bu gizemli olayları öğrenme arzusuyla yolumuza devam edeceğiz.
—
Kaynaklar;
http://www.guncelmeydan.com/pano/uy…
Gizli Sırlar Öğretisi – Ergün Candan
Antik Mısır Sırları – Ergün Candan
Altın Çağ – Ezgi Duran
Kayıp Kıta Mu – James Churchward
http://kutuphane.pamukkale.edu.tr/d…
http://www.efsaneler.net/category/t…
http://gezelimgorelimbilelim.com/20…
http://derlerki.com/ataturk-kayip-k…
http://www.bilinmeyenler.org/atlant…
http://gokturkramu.blogspot.ro/sear…
http://gizliilimler.tr.gg/Esrarengi…
https://onedio.com/haber/nevsehir-d…
https://www.youtube.com/watch?v=Z0P…
http://www.guncelmeydan.com/pano/mu…
https://www.youtube.com/watch?v=ZtO…
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/t…
https://www.youtube.com/watch?v=UOw…
https://www.youtube.com/watch?v=E9r…