14 Aralık 1930 Pazar:
ATATÜRK, bugün öğleye kadar Dolmabahçe Sarayında istirahat etmiş, öğleden sonra yanında Umumi Kâtip Tevfik, Başyaver Rusuhi, Kılıç Ali, Sağlık Müsteşarı Hüsamettin, Yaver Celâl Beyler olduğu halde Kabataş, Fındıklı, Tophane, Karaköy, Eminönü yol ile Beyazıt’a gitmiş, havuz etrafını dolaştıktan sonra Cerrahpaşa Hastanesini gelerek ziyaret etmiştir.
Burada ATATÜRK ‘ü Hastane Baş Hekimi Rüştü Bey’le doktorlar karşılamışlardır. ATATÜRK hastanede yarım saat kalarak koğuşları, pavyonları, laboratuvarları gezmiş, hastalarla konuşarak hatırlarını sormuştur.
ATATÜRK, hastanede gördüğü emekli bir Yüzbaşı’nın yanında bir müddet oturarak nerelerde bulunduğunu, askerlik hayatı hakkında bilgi almıştır.
ATATÜRK, hastane defterine şunları yazmıştır:
-…”GÖRDÜKLERİMDEN MEMNUN OLDUM. TEMİZLİK, İNTİZAM, CİDDİ MESAİ TAKDİRE ŞAYANDIR.”
14 Aralık 1930 Pazar / İstanbul Cerrahpaşa Hastanesinden ayrılırken ölümsüzleştirilmiş bu fotoğraf Sayın Onur OKUR arşivinden olup, biz dostlarına armağanıdır. Huzurlarınızda kendilerine teşekkürü bir kez daha borç bilirim efendim.
ATATÜRK, hastaneden ayrılırken kendisine bir dilekçe veren yaşlı bir kadınla da konuşmuş, kimsesi olup olmadığını sormuştur. Kadın kimsesi olmadığı cevabını verince ATATÜRK kendisi ile ilgilenmesi için Başyaverliğe emir vermiştir.
ATATÜRK daha sonra Hasekinisa Hastanesine gitmiş (Haseki Araştırma ve Eğitim Hastanesi), doktorlar tarafından karşılanmış, burada da her tarafı gezerek hastalarla konuşmuştur. Saat 16’da Hasekinisa Hastanesinden ayrılan ATATÜRK, Beyoğlu’na geçerek oradan Saray’a dönmüştür. Aksaray, Laleli, Divanyolu, Pangaltı, Osmanbey, Maçka, Valide Çeşmesi, Akaretler Yolu ile Saray’a dönen ATATÜRK, otomobilinin yavaş gitmesi emrini vermiş, böylelikle her tafı dikkatle incelemiştir.
ATATÜRK ‘e seyahati sırasında refakat eden müfettişler yapmakta oldukları soruşturmalar hakkında ATATÜRK ‘e bilgi vermişlerdir. (Kaynak: Niyazi Ahmet BANOĞLU – ATATÜRK’ÜN İSTANBUL’DAKİ HAYATI – s.327-328 – Milli Eğitim Basımevi – İstanbul 1973)
56 yıl sonra…
—“ Ben İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi’nde hasta bakıcıydım. O zaman Ata’yı gördüm!”
Hatice nine, elindeki tek ATATÜRK fotoğrafına bakıp duruyor. (Fotoğraf: Yavuz BEKTAŞ)
—“ATATÜRK ‘ten sonra her şey bozuldu. Nerde o günler…”
ATATÜRK ‘ün hastabakıcılığını yapan 85 yaşındaki Hatice CANBAZOĞLU tek başına yaşamını sürdürdüğü İzmir – Tepecik’teki tek göz odalı evde hep bu tümceleri yineliyor. Hatice CAMBAZOĞLU ‘nun üç çocuğu var, eşi yıllar önce ölmüş, ne zaman öldüğünü bile anımsayamıyor. Sadece “Çook oldu” diyor.
Eşinden, çocuklarından söz etmek yerine “Ata” sını anlatmak istiyor.
Tanışır tanışmaz bize ATATÜRK ‘le birlikte çekilmiş fotoğraflarını göstereceğini söylüyor. Arıyor, arıyor, bulamıyor. Sonunda çantasının derinliklerinden küçük bir ATATÜRK fotoğrafı çıkartıyor. Fotoğrafı göğsüne bastırıp yüzünü acıyla buruşturuyor:
—“Ah Atam ah!… Sen ölmemeliydin.”
Odanın içi karmakarışık. Bir yandan da mangalın üzerinde patates yemeği pişiyor. Duvarlarda birkaç eski resim, yatağın üzeri dağınık. Bu dağınıklığın içinden ATATÜRK fotoğrafından sonra gençlik fotoğraflarını bize gösteren Hatice CANBAZOĞLU, ATATÜRK ‘ü tanıdığı günleri şöyle anlatıyordu:
Ben İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi’nde hastabakıcıydım. O zaman Ata’yı gördüm. Bana, “Hatice Hanım, sen benim canımsın “ derdi. Ölürken bile ATATÜRK ‘e su verdim. O öldü, her şey bitti…
Hatice CANBAZOĞLU yaşamının bu en “önemli, anlamlı” günlerini anlatırken sözcükleri bile tek tek aktarıyor. Oysa kendi yaşantısına ilişkin pek çok ayrıntıyı anımsamıyor bile. Ne yaşını tam çıkarabiliyor, ne de kocasının kendisini “11 mi yoksa 13 yaşında mı” kaçırdığını…
Yaşantısına ilişkin yönelttiğimiz soruları yanıtlamak istemiyor, konuyu hep Ata’sına çekiyor:
—“O zamanlar çok çalışırdık, eşek gibi çalışırdık, bey gibi yerdik. Hastanede çamaşır makinesi yoktu, o zaman çamaşırları elde yıkardım. Atam onun için severdi bizi. ATATÜRK ölünce onu top arabasıyla Dolmabahçe’ye götürdük. (???) Sonra Ekrem Hayri Bey bizi İzmir’e getirdi. Burada Numan Hastanesini açtık, orada çalıştık. Şimdi kapanmış. Sonra devlet hastanesinde çalıştım, oradan emekli oldum.”
Hatice CAMBAZOĞLU, nasıl geçindiğine ilişkin sorularımıza da yanıt vermekten kaçınıyor “görkemli anıları” gölgelemek istemiyor. (Röportaj: Cumhuriyet 10 Kasım 1986, s.5)
ATATÜRK ölünce onu top arabasıyla Dolmabahçe’ye götürdük. (???);
Yazımın bu bölümüne Cemal KUTAY ’ın “ATATÜRK’ÜN SON GÜNLERİ “ adlı eserinden bir alıntı yaparak başlamak istiyorum.
—“Gerçekler bir bakıma yadırgandığı ölçüde değer ifade ediyor… Mustafa Kemal ATATÜRK gibi bir de şahsen temsil ettiği müstesna kıymetler sahibi ise çevresinde ister istemez toplanmış kalabalığın yarattığı duvar aşılmaz oluyor! OLAYLARIN İÇ YÜZÜ SİSLENİYOR. BU ETRAFIN ARZULADIĞI TERCİH ETTİĞİ YÖNDE DIŞARIYA AKTARILIYOR. VE ÇOK HAZİN AMA GERÇEK TARİHEDE BÖYLE BİR YAPI İÇİNDE İNTİKAL EDİYOR.” (A.G.E. s.6 )
Öncelikle, ATATÜRK ‘ün yakın hizmetinde bulunan Cemal GRANDA, “ATATÜRK ‘ÜN UŞAĞI İDİM” adlı eserinde, sayfa 40 – 41 ‘de ATATÜRK ‘ün mahiyetinde olanların isim listesinde Hatice CAMBAZOĞLU ‘na rastlamadığımızı belirterek, ATATÜRK ‘ün Savarona yatında geçen rahatsızlık günlerinden sonra 25-26 Temmuz 1938 gecesi getirilerek tedavisine başlanan ve 10 Kasım 1938 Perşembe günü saat dokuzu beş gece gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayındaki odasında yaşanan son 9 saate kısaca bir göz atmak isterim:
—“Yatağının aya ucunda son saygı duruşlarını yapan muhafız Kıtaları komutanı İ. Hakkı TEKÇE ile Rıza ve Kılıç Ali Beyler de üzüntü içinde idi ve Hasan Rıza Bey’in sesi duyuldu:
—“KILIÇ BAK, KOCA BİR TARİH GÖÇÜYOR!”
Dr. Kamil BERK devamla;
Ölümü anında bilahare rapora imza koyan hekimler hepimiz orada idik, yalnız hükümet temsilcisi Dr. Asım ARAR yoktu. Sonradan geldi.
Dr. İ.A. ÖZKAYA son dakikaları, dakika dakika veriyordu.
10 Kasım 1938 Perşembe,
Saat: 0.05’te sonda ile 140cc’lik idrar boşaltıldı.
Saat: 2.00’de yarım balon oksijen verildi.
Saat: 2.45’de 1.cc’lik Huile de Camphree şırınga edildi.
Saat: 3.30’da koltuk altından ateşi 38 derece olarak alındı. Aralıklı olarak oksijen verilişi sürdürüldü.
Saat: 6.25’te solunum yüzeyselleşti ve hırıltı azaldı.
Saat: 7.45’te ateşi 37.7 cc, nabız 124 olarak kaydedildi.
Saat: 8.00’de glikozlu serum verildi.
Saat: 8.00’i geçerken ATATÜRK ‘ün yüzü daha da soldu. Sapsarı oldu ve birden gırtlağından “Hi… Hi… Hi…” diye sesler çıkmaya başladı. Bu sırada ordaki doktorlardan Kamil BERK gözleri yaşlı ve eli karyolada dayalı olarak diğer elindeki ıslatılmış pamukla ATATÜRK ‘ün ağzına su verme çabasındaydı.
Prof. Dr. Süreyya Hidayet SERTEL ile Dr. Abravaya MARMARALI, tabanla ilgili refleksleri kontrol etmektedir.
Saat: 8.05’te 1cc Huile Camphree ve 500 cc glikozlu serum yapıldı.
Saat: 8.25’te toplardamar için 1/8 mgr ouabaine şırınga edildi.
Saat: 8.30’da 500 cc glikozlu serum tekrarlandı.
Saat: 9.00’da… Nabız 130… soluk alıp verme 34
ATATÜRK ‘ün gözleri kapalı göğsü sık sık inip çıkmakta. Başta bulunduğu oda olmak üzere, bütün Dolmabahçe Sarayı derin bir sessizlik içinde.
Saat: 9.05’te, ATATÜRK birden gözlerini açtı, başını sert bir hareketle sağ tarafa çevirdikten sonra tekrar önceki duruma getirdi.
Görselde: ATATÜRK ‘ün müdavi doktorlar tarafından verilen vefat raporu, 10 Kasım 1938 görmekteyiz.
Son nöbet defterine şöyle yazıldı:
“Saat 9.05 vefat etmişlerdir.”
İmzalar;
Dr. Akil Muhtar ÖZDEN,
Dr. Neşet Ömer İRDELP,
Dr. N. Reşat BELGER,
Dr. Abrabaya MARMAMRALI,
Dr. Mim Kemal ÖKE.
Burada ilginç bir olayda bu imzaların içinde Dr. Kamil BERK ‘in imzasının olmamasıdır. Nitekim ATATÜRK ‘ün başında bekleyen ve imzaları bulunan bu doktorlardan sadece Dr. Kamil BERK imza atmamıştır. Oysa okuduğumuz bir çok hatırat ta “Dr. Kamil BERK ‘te, Gazi Mustafa Kemal (G.M.K.) markalı bir mendille çenesini bağladı” denilmektedir. (Kaynak: Ogün DELİ, “AGONİ” s: 41)
ATATÜRK ‘ün hastabakıcılığını yaptığını iddia eden Hatice CAMBAZOĞLU ‘nun kendisini İzmir’e götüren Ekrem Hayri Bey kimdir?
“Ekrem Hayri ÜSTÜNDAĞ: Tıp Doktoru, Devlet Adamı, Siyasetçi, (D.1886 Preveze, Yunanistan – Ö.1956 Ankara)
Eğitim; İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdikten sonra çocuk sağlığı ve bakteriyoloji uzmanı oldu. Uzun yıllar hekim olarak çalıştı ve hekimlik yıllarının büyük bir kısmını da İzmir’de Fransız Hastanesi başhekimi olarak geçti.
ÜSTÜNDAĞ, 1946’dan sonra siyasetle ilgilenmeye başladı ve 1950 seçimlerinde Demokrat Parti (DP) listesinden İzmir Milletvekili seçildi. Meclis’e girişinden birkaç ay sonra, Birinci Menderes Hükümetinde yapılan değişiklik sırasında Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığına getirildi. Bu görevi sadece altı ay sürdü. ÜSTÜNDAĞ, 1954 seçimlerinde yeniden Meclis’e girdi, ancak DP içindeki özeleştiriye ilk katılanlardan biri oldu. Basına ispat hakkı tanınmasına ilişkin kanun teklifini de imzaladı. Bu yüzden parti liderlerince kınanınca istifa etti ve Hürriyet Partisi’nin (HÜRPA) hazırlık çalışmalarına katıldı. Bu çalışmalar sırasında kendisi kurulacak partinin doğal başkanı sayılıyordu. Ne var ki sağlık durumu elvermediği için bu görevi kabul etmedi. Adı İzmir Bayraklı’daki bir İlköğretim Okuluna verilmiştir. (Kaynak: Hakkı DEVRİM – Türkiye Ansiklopedisi (3. Cilt 1974), Ayrıca Bkz. Milliyet Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi (23. Cilt 1986)”
Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.