5713 şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplamda; 39.289 olan zayiatla Sakarya Meydan Muharebesi 13 Eylül 1921’de zaferle sonuçlanmıştı.
Sakarya Meydan Muharebesi zaferi ile 30 Ağustos 1922 ‘de Dumlupınar (Başkomutanlık Meydan Muharebesi) zaferi arasında geçen bir yıla yakın zaman içinde, ATATÜRK daima ordularını teftiş etmiş, durumlarını gözden geçirmiştir.
Vatanı uğruna canlarını feda eden aziz şehitlerimize, kahraman gazilerimize milletçe minnettarız.
Yıl 1922…
Rahatsızlığı sebebiyle bir gün öncesi yatakta istirahat buyuran ATATÜRK, 14 Mart Salı günü, saat 11.00’de tren ile Bolvadin’den Akşehir’e Batı Cephesi’nde denetlemelerde bulunmak üzere hareket etmişlerdir. Çay istasyonunda 1. Ordu Komutanı Ali İhsan (SABİS) Paşa ile görüşen ATATÜRK, saat 14.20’de Akşehir’e gelmişlerdir.
Görsel: 14 Mart 1922 Salı. ATATÜRK, Batı Cephesi’nde denetlemelerde bulunmak üzere Akşehir’e gelişlerinde saat 14.20’de istasyonda trenden iniyor.”
15 Mart Çarşamba günü, Akşehir Batı Cephesi Karargâhına giden ATATÜRK, öğle yemeklerini İsmet Paşa ile birlikte yemişlerdir.
ATATÜRK, yanında İsmet Paşa olduğu halde 17 Mart Cuma günü Tayyare Bölüğünü teftiş ederek, Fazıl Bey ve diğer pilotun uçuşlarını izlemişlerdir.
18 Mart Cumartesi günü, Akşehir Batı Cephesi Karargâhına posta ile gelen İstanbul ve Avrupa gazetelerini okumuştur.
Müdafaa-i Hukuk Heyeti, Ali İhsan (SABİS), Fahrettin (ALTAY) Paşalar, ATATÜRK ‘ü 20 Mart Pazartesi günü ziyaret etmişlerdir.
Yukarıda, “Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi ATATÜRK Arşivi, Ankara, Klasör 58, Dosya: 19” dan alıntıladığım ATATÜRK kronolojisinde; 22 Mart 1922 Çarşamba günü için ATATÜRK ‘ün Akşehir’de
Medreseyi ve Mektepleri dolaşarak, Kazak Köyü’ne gidişleri ve tekrar Akşehir’e dönüşleri bilgisi yer almaktadır. Ziya ORANLI, “Atatürk ’ün Şimdiye Kadar Yayınlanmamış Anıları, Anlatan: Ali Metin Atatürk’ün Emir Çavuşu, Ankara 1967, s. 98-103’de ATATÜRK ‘ün Batı Cephesi Karargâhı olan Akşehir’de iken civar köyleri ziyaretleri sırasında Ermenak (Ermenek) Köyü’nden de bahseder:
—“Atatürk, Batı Cephesi Karargâhı olan Akşehir’de bulunuyordu. Civar köyleri gezmek istediğini söyleyerek yalnız yaverleri ile Ali Çavuş’u yanına aldı. Bir müddet dolaştıktan sonra ileride bulunan Ermenak Köyü’nü gördüler. Hava birden bire bozmuş ve yağmur serpelemeye başlamıştı. Gezintiyi kısa kesip Ermenak köyüne dönülmesini istedi. Onlar da köyün yoluna girdi. Köyün karşı tarafından terk edilmiş bir bina hissini veren iki katlı ahşap bir konak görünüyordu. Bu defa otomobilin o tarafa sapmasını istedi. Böylece konağın önüne gelindi. Otomobil konağın önünde durduğu halde binada hiç hareket görülmüyordu. İçerisinde insan olmadığını düşündüler. Atatürk konağın merdivenlerini, konağa hiç yabancı değilmiş gibi rahatlıkla çıktı. Kapıyı vurup içeri girdi. Kapısı açık odalardan birine yaklaştı. Yaverler ve Ali Çavuş, Atatürk ’ün hemen arkasında merakla etrafa bakınıyorlardı.
Koca odada, bir yaşlı, bir genç kadın yere oturmuş, aralarına koyduğu beşiği sallıyorlardı. Kırık pencere camlarının yerine bezler ve mukavvalar koymuşlardı. Hemen hemen hiç eşya yok gibiydi. Yerde eski bir kilimle raflarda eski birkaç tencere görülüyordu. Kadınların elbiseleri yama içinde, yüzleri solgundu. Şaşkın şaşkın bakıyorlardı. Her gün çete ve eşkıyaların baskınlarına uğramaktan yüzlerinde kanıksamış bir ifade vardı. Yaşama ve ölmenin onlarca bir farkı yoktu sanki.
Atatürk ’ün üzerinde Erzurum’dan beri çıkarmadığı sivil avcı elbisesi vardı.(…)
—“Mustafa Kemal Paşa 9 Temmuz 1919’da Askerlik Mesleğinden istifa etmiş, üniformasını çıkarmıştı. Ali Metin Çavuşun yukarıda okuduğumuz hatıratında bahsettiği “Avcı Elbise”sini uygun görerek giymişlerdi. Görselde: İstanbul’da Damat Ferit Paşa, üçüncü kabinesini kurarken Mustafa Kemal Paşa arkadaşları ile beraber Erzurum Kongresinin som hazırlıklarını yapıyordu. (ATATÜRK ‘ün yanındakiler yaveri Muzaffer ve Cevat Abbas Beylerdir.)”
(…) Atatürk kadınlara:
-…“Merhaba bacılar!… Nasılsınız?” diyerek hatırlarını sordu.
Kadınlar biraz şaşırdılar. Kapanmak istedilerse de bu kadar efendi kıyafet ve içlerinde subay da bulunan insanların kendilerine zararı dokunmayacağını anladıklarından rahatladılar.
Yaşlı kadın:
—“Sağ ol oğlum, iyiyiz işte. Gördüğün gibiyiz” dedi.
Atatürk:
-… “Sizin kimseniz yok mu? Yalnız mısınız? Diye sordu.
Yaşlı kadın:
—“Türemeyesice bir Mustafa Kemal çıktı. Oğlumuzu elimizden alıp asker etti. Başka kimsemiz yok” dedi.
Atatürk:
-…“Kimmiş bu Mustafa Kemal, biliyor musun bacım?” deyince kadın:
—“Ne bileyim. Hükümete isyan etmiş herifin biriymiş. Oğlan askere gidince çocuk ile gelin bana kaldı. Ne yapalım. Buna da şükür.” Dedi.
Atatürk:
-… “Oğlun nerde asker” diye sordu.
Kadın boş gözlerle Atatürk ’e baktı.
Düşündü.
Sonra aklına gelmiş olacak ki, “Mektubu var getireyim” diyerek içeriye koştu. Mektubu getirdi.
Atatürk mektubu okudu. İkinci Ordu’da asker olduğunu öğrendi ve yaşlı kadına:
-…“İkinci Ordu Kumandanı benim arkadaşım. Yazayım, oğluna izin versin” dedi.
Kadın küçümser bir tavırla:
—“ Zahmet etme yavrum bizim muhtar bile yazdı da cevap dahi gelmedi. Mustafa Kemal hiç kimseye izin vermiyormuş” dedi.
Bu konuşma sırasında evin genç gelini misafirlere süt hazırlamıştı. Toprak kâselerde ikram etti. Atatürk yaşlı kadına ne ile geçindiklerini sordu. Kadın, birkaç günlük bulgurunun kaldığını, o da biterse belki muhtardan ödünç alacağını söyledi. Atatürk civarda bakkal olup olmadığını sordu. Kadının evet demesi üzerine Ali Çavuş’u yanına çağırdı ve kulağına:
-… “Çocuk, bakkaldan bir şeyler al ve getir” buyurdu.
Bir müddet sonra Ali Çavuş, çeşitli yiyeceklerden 30 liralık alıp getirdi. 30 lira o zamanlar büyük paraydı. Yiyecekleri kadına teslim etti. Bakkal kendisinde buğday olmadığını ve muhtardan alabileceğini söylediğinden, muhtara gelmesi için haber gönderildi.
Kadın yiyecekleri misafirlerin kendilerine aldıklarını zannederek hepsini bir köşeye yığdı. Muhtarın gelmekte olduğu haber verilince;
Atatürk:
-… “Allah’a ısmarladık” diyerek kalktı.
Hep beraber merdivenlere doğru gidiyorlardı ki kadın:
— “Erzakları unuttunuz” diye seslendi.
Atatürk:
-… “Bacım, onlar senin olsun” dedi.
Kadın:
—”Oğlum, bizim paramız pulumuz yok, neyle ödeyeceğiz?” dedi.
Atatürk:
-… “Ben oğlundan alırım meraklanma” diye cevap verdi.
Kadın:
—“İyi ama oğlum asker, nereden parası olacak? Nasıl verecek? Kurbanın olayım bizi borçlandırma” diye yalvarmaya başladı.
Bu esnada muhtar merdivenleri çıkıyordu. Atatürk ve beraberindekiler de merdiven başına gelmişti. Kadın hiç değilse muhtarı evin dışarısında karşılamak için koştu ise de muhtar merdivenleri çıkmıştı. Yaver Muzaffer Bey kadının muhtarla konuşmasına fırsat vermeden kulağına,
—“Bu Mustafa Kemal’dir.” dedi.
Kadın şaşırmıştı.
—“Tövbe oğlum. Bu iyi kalpli adam Mustafa Kemal olur mu hiç?” deyince, konuşmayı duyan muhtar işi anlamıştı. Hemen Atatürk ’ün elini öpmek için sarıldı.
Muhtarın bu halini gören kadın da işi anladığından o da ellerine sarılarak:
—“Aman oğlum, affet beni. Senin gibi Mustafa Kemallere hepimiz kurban olalım. Ne bileyim ki senin gibi iyi bir adamın Mustafa Kemal olduğunu” deyince,
Atatürk:
-…”Valide meraklanma. Benim arkamdan yalnız sen değil, herkes söylüyor” diyerek konaktan ayrıldı.
Kadın ve gelin merdivenlerin alt basamaklarına inmişler, Mustafa Kemal Paşa’yı uğurluyorlardı.
Kadın Atatürk ’e:
—“Mahdumu görürsen iyi olduğumuzu söyle. Vazifesine mukayyet olsun. Bizi düşünmesin. Mustafa Kemal başımızda” dedi.”
Atatürk kadının bu inceliğinden çok memnun olmuştu.
Kısa bir müddet sonra Atatürk kadının oğluna izin verilmesi için gereken emri verdi. Mahmut da izinden dönerken Atatürk ’e gelip minnet gözyaşlarıyla elini öptü.”
Ali Metin Çavuş Kimdir?
Ali Metin Çavuş, I. Cihan Harbi’nin başlamasıyla 1915 yılında gönüllü olarak askere yazılır. Çavuş’un okur-yazar olması, -şahsiyetinin harcında olan- dürüstlüğünün hemen göze çarpması, vazife şuuruna sahip bir şahsiyet olması, babayiğit ve korkusuz bir asker olması gibi birçok subay ve Paşa’ya sevdirmesine, başta Enver Paşa, (Kazım KARABEKİR) Paşa ve Mustafa Kemal Paşa gibi şahsiyetlerin yanlarında Emir Çavuşu olarak görev yapmasına neden olur. Seferberlik yıllarının tamamını asker olarak geçirir. 1925 yılında sağlık durumundan dolayı memleketine döner.
Ayrılırken Mustafa Kemal Paşa tarafından imzalı:
-…”ERZURUM’DA 335 SENESİNDEN BERİ HİZMETİMDE BULUNMUŞ VE HİÇ BİR SURETLE SADAKAT VE FEDAKÂRLIKTAN AYRILMAMIŞ AKILLI VE NAMUSLU BİR EFENDİDİR. HAKKINDA İCABI TAKDİRİN HÜSNÜ MUAMELE VE MUAVENET EDİLMEK ÜZERE İŞBU VESİKA KENDİSİNE VERİLMİŞTİR.” Yazılı vesikayı ölene kadar yanında taşır.
Paşa’nın kendisine “Can yoldaşım” hitabını bir gurur kaynağı olarak yaşamının diğer safhalarında belirtir. Daha sonraki dönemlerde merhum Çavuş kişisel gayretleri sonucu Ankara’daki Kurtuluş Savaşı’na tanıklık eden tarihi gar binasını “ATATÜRK MÜZESİ” haline getirir. Bu müzenin müdürü olarak uzun yıllar görev yapar. Paşa’ya olan hayranlığının bir kanıtı olarak da torunlarına Mustafa, Ali Rıza ve Zübeyde ismini verir. (Bkz: http://www.erzurumgazetesi.com.tr/yazar/Mustafa-Kemal-Pasa-nin-Can-Yoldasi-Ali-Cavus/2238/)