Aklıma takılan soru şu; Göbeklitepe hangi takım yıldızının iz düşümü?
Yazıya pat diye bu şekilde girmek, elektro şok minvalinde, zihnim için. Bu ilk soru kurcalarken zihni, biraz öncesine gidelim;
Peri çizgileri, Hermes’in yolları, Ejderha yolları ya da günümüzde geçen ismiyle Ley Hatları…
Peki nedir bu hatlar, bilimsel geçerliliği var mıdır?
Arkeolog Alfred Watkins 1921’de, Britanya’nın yol haritasını detaylı incelemiş ve bu yolların aslında bir nevi kopya olduğunu ve Roma yollarının esas alındığını fark etmişti. Araştırmalarını daha da derinleştiren Watkins, antik haritalar vasıtasıyla, günümüz yer isimleri ile o dönemin yer isimlerinin benzerliğinden yola çıkarak, Roma yollarının da, daha önceki uygarlıkların yolları üzerine kurulmuş olduğunu keşfetmişti. Konu ile ilgili yazdığı The Old Straight Track isimli kitabında, konuyu detaylı anlatan Watkins, yaptığı incelemeler sonucunda çizdiği yeni hatlara da kitabında yer verdi. Bu hatlar üzerinde, tarihi yapıların olduğunu keşfetmesiyle birlikte, hatların izinden devam edip, tüm Avrupa hatlarını çizdi. Ve gerçekten de, kilometrelerce uzunluktaki bu hatlar üzerinde tarihsel pek çok yapının olduğunu belirledi. Bazı yapıların da, adeta ipe dizilmiş boncuklar gibi, kısa mesafeli aralıklarla dizilmiş olduğunu yazdı. Hatta iddia ettiğine göre, derinlemesine yapılacak yeni detaylı arkeolojik kazılarla, henüz bilmediğimiz şehirler, uygarlıklar bulunabileceğini söylemiştir.
Hakikaten de, insanlar tarih boyunca bilerek ya da bilmeyerek(!), Ley Hatları’nı takip etmişler ve özellikle kutsal saydıkları yapıları/taş dizilimlerini bu hatlar üzerinde, özellikle de kesişim noktalarında kurmuşlardır. Medeniyetler yok olsa dâhi, bir sonraki medeniyet, bu yapıları sahiplenmiş ve kendi kutsal mekânları olarak güncellemiştir ya da bu yapıları yıkmamış, korumuştur.
Bu konuyla ilgili çalışmalardan başlıcası, radyestezi uzmanı Bill Louis’in çalışmasıdır. Londra Emperial Kolej’den Dr.Eduardo Balonovski ve ünlü bilim adamı, fizik ve matematik profesörü John Taylor ile birlikte, Güney Galler’de bir nehir kenarında bulunan 4 metrelik tarih öncesi bir taşı incelediklerinde, Bill Louis, bu taştan yayılan ve zamanla değişen bir manyetik alanın varlığını hissetmeye başlar. Taylor ve Balonovski, bu taşı gaussmetre ile ölçtüklerinde, bu alanın İngiltere’ye ait olan 0.47 gaussluk değerin üzerinde olduğunu ve bu enerjinin, spiral biçimde uzaya doğru yayıldığını tespit ederler. (Murat İrfan Ağcabay – İstanbul’un Kadim Sırları)
“Agarta Efsanesi ve Kayıp Kıta Mu” adlı yazımda da bahsetmiş olduğum dairesel yapılardan, burada da çok kısa bahsetmem gerekecek. Kezâ, Murat İrfan Ağcabay muhteşem bilgiler verdiği kitabında, elektro manyetik enerji yaydıkları bilimsel olarak kanıtlanan bu dairesel yapılarda, Mart ve Eylül gün dönümlerinde çok daha yüksek frekanslı dalga yayınımı olduğunu, topraktaki radyoaktivite oranının, daire dışında olana oranla, çok daha düşük bulunduğunu ve bu taş yapıdaki enerjinin, uzaydan gelerek dünyaya kadar inen kozmik ışınları durdurup, koruyucu bir kalkan gibi dairenin dışında tuttuğunun da, bilim adamlarınca tespit edildiğini yazar.
Gözlemevi olarak kullanılan antik dairesel yapıları düşündüğümüzde, bu araştırmaların sonuçları daha da heyecan verici oluyor. Örneğin İngiltere’deki Stonehenge veya Ermenistan stonehenge’i olarak adlandırılan Zorats Karer, Polonya’da bulunan hatta kayıp Nazi komutanlarının, boyut geçerek kaçmalarını sağladığı düşünülen bir aygıt için kullanıldığı iddia edilen Ludwikowice Kłodzkie… Hatta Dünya’nın ilk tapınağı olarak ilan edilen ve nihayet bunun yanında bir gözlemevi de olduğu, son araştırmalar sonunda düşünülmeye başlanan Göbeklitepe…
Kadim doğu felsefesi ve ezoterizmi aslında bu yolları çok daha önce keşfetmişti. Yin yang felsefesiyle bu hatları açıklayan Çinliler, bu yolları Ejderha Yolları olarak adlandırmışlardır. Yin Yang gibi; zıtların bir arada olduğundan yola çıkarak, Dünya içinde, hem pozitif, hem de negatif enerji akışından bahsetmişlerdir. Bu felsefe, Dünya’nın da, tıpkı bir insanlar gibi çakraları olduğunu söyler. Belki de bu yüzden, bu çakra merkezlerine tıpkı akupunktur iğnelerinin, vücudun uygun görülen noktalarına saplanması ve şifa vermesi gibi, bazı kadim yapılar inşaa edilmiştir. Bu düşünce hayli yaygındır. Elektrik kablolarını andıran Ley Hatları’nın kesiştiği noktalar, en yüksek enerji noktalarıdır. Karşılaştığımız bazı haritalarda bu kesişim noktaları siyah nokta ile bazıları ise beyaz nokta ile gösterilmiştir. Az önce de bahsettiğim gibi Yin Yang misali, pozitif ve negatif noktalardır bu kesişim noktaları. Yani enerji üreten ve enerji tüketen!
Mistik Doğu öğretileri, Dragon çizgilerinin / Ejderha yollarının, gökyüzünde (de) olduğunu söyler. Aynı şekilde, Avustralya yerlileri yani Aborijinler de, bu hatları gökyüzünde gösterir ve bu kilometrelerce uzunluktaki yollardan, gök tanrılarının geçtiğini iddia ederler. Tam da burada aklıma, Yunanlıların bu çizgileri Hermes’in Yolları olarak adlandırması geliyor. Çünkü Hermes, “Bu yüzden bana Üç Kere Büyük Hermes denir.” cümlesiyle sonlandırdığı, Zümrüt Tablet’te, belki de Ley Hatları’nı işaret ediyordu şu cümlesiyle; “Aşağıda olan yukarıda olan gibidir, yukarıda olan da aşağıda olan gibidir ve birlikte tek bir şeyin mucizesini gerçekleştirirler.”
Aşağıdaki görselde, Ley Hatları üzerinde inşa edilmiş bazı merkezler verilmiş. Bu kadim yapıların yanında, günümüzde de kutsal geometri ile inşa edilen, bazı neslimiz yapıları da, tıpkı bu kadim yapılar gibi enerji noktalarına inşa edilmiştir. Negatif ve pozitif enerji kesişim noktaları gözetilmiştir. Bazı nükleer güç tesislerinin, askeri ve siyasi üslerin bu noktalarda olduğu iddia edilmektedir. Dünyamızın çakralarından ve bedenimizdeki çakraların benzerliğinden bahsetmiştim. İşte, bazı noktalara yapılan yapılar da, hem Dünyamızı hem de bizleri negatif etkilemektedir. Ley Hatları’ndan alıp yaydıkları enerji, oluşturdukları manyetik alan, ruhsal ve bedensel olarak bizleri etkiler. Bilimsel olarak da bu kanıtlanmıştır. Elektromanyetik alanların ve radyasyonun, insan sağlığı üzerinde negatif etkileri olduğu bilinmektedir. Jeopatik Stres denilen bu durum uykusuzluk, migren, romatizmal ağrılar olarak ortaya çıkabilir. Daha ciddi sağlık sorunlarına da yol açabilir. Çünkü Jeopatik Stres’in en büyük tehlikesi, insanların bağışıklık sistemini etkisiz hâle getirmesidir.
Tam da burada, yeri gelmişken, Haarp teknolojisinden ve Chemtrails’den, yani kimyasal spreylemeden bahsetmek gerek.
(devam edecek…)