Sizi bilmem ama ben Çerkez Ethem Bey’i, Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün doğumunun 100’ncü yılı için bastırılmış olan büyük eseri “Nutuk” ile tanımıştım (19 Mayıs 1981).
Aziz hatırası daima gönlümüzde yaşayacak Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün, Ankara, İstasyon Binası’nın önünde 1920’lerde çekilmiş olan üstte görmekte olduğumuz orijinal fotoğrafı, Sayın Eriş ÜLGER ‘in özel arşivinden alınarak 1 Ağustos 1994’te yayımlanan “ATATÜRK ve İsmet Paşa” adlı fotoğraf albümünün 15’nci sayfasında paylaşılmıştır.
Sayın Eriş ÜLGER ‘in özel arşivinden alınarak yayımlanan bu eserde, Çerkez Ethem Bey’in yüzünün karalanmasının nedeni şöyle açıklanmaktadır:
“Çerkez Ethem, fotoğrafta soldan ikinci sırada bulunan İbrahim Bey’in eşini öldürtmüştü. İbrahim Bey bu yüzden kendisinde bulunan fotoğraftaki Çerkez Ethem’in yüzünü karalamıştı.”
Bildiğimiz üzere “Nutuk”; Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15 Ekim 1927 Cumartesi günü, T.B.M.M ‘de toplanan ve 23 Ekim 1927 Pazar gününe kadar devam eden “2’nci Büyük Kongresi”nde yaptığı “uzun ve teferruatlı” konuşmasının kitaplaştırılmasından meydana gelen eserdir. (Cumhuriyet Halk Fırkası’nın“1’nci Kongresi” olarak 4 – 11 Eylül 1919’ta toplanan “Sivas Kongresi” kabul edilir. ATATÜRK, “3’ncü Büyük Kongresi” açılış konuşmasında (10 Mayıs 1931);-…”Birinci Umumi Kongremiz, 12 yıl evvel, Sivas’ta bir mektep dairesinde yapılmıştı,” demiştir.)
ATATÜRK, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2’nci Büyük Kongresi’nde(15 – 20 Ekim 1927) , T.B.M.M ‘nin toplantı salonunda;
İlk beş gün; öğleden önce ve öğleden sonra olmak üzere günde 6’şar saat, her gün iki toplantıda konuşmuş, son günü de 6 saat 33 dakika olmak üzere toplamda “36 saat 33 dakika” konuşmuştur. (Bazı kaynaklarda Nutuk’un tamamının 36 saat 31 dakikada okunduğunu belirtilse de bu konuşma, dünya hitabet tarihinde eşine az rastlanacak uzunluktadır.)
Nutuk’u meydana getiren ünlü konuşma metninin 1927 yılının ilk yarısında başlandığı bilinmektedir.
Yakın çevresinde bulunanlar, “Nutuk’u ATATÜRK bizzat kendisi yazmıştır,” demişlerse de;
10 Kasım 1938 Perşembe günü saat 9.05’te ebedi istirahatlerine çekildikten bir süre sonra, Nutuk’un müsveddeleri ve ilgili bütün belgelerin, Ziraat Bankası kasalarında saklandığı ve daha sonra Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi’ne verilerek orada da tasnif edildiği bilinmektedir. Ayrıca, Nutuk’un müsveddelerinde hemen her sayfasında düzeltmeler, eklemeler ve çıkarmalar da bulunmaktadır. Bunlar ya daha önce ya da konuşma ve tartışma esnasında yapılmıştır. Müsveddelerdeki yazılardan bir kısmı ATATÜRK ‘ün, bazı sayfalar ise kendisi tarafından dikte ettirilerek Ankara’da yazılmıştır.
Nutuk, ATATÜRK tarafından hitabet tarihinde eşine az rastlanacak konuşmanın yapıldığı 1927 yılında “eski harfler” ile 543 büyük boy kitap sayfasından meydana gelen gerçekten hacimli bir eser olarak bastırılmıştır. Ayrıca, 266 sayfa tutan vesikalar cildi de vardır. (Nutuk’un Arap Harfli ilk baskısı üzerinde, konuşma yılı olan 1927 tarihi vardır. Ancak, kitap halinde yayının Temmuz 1928 olduğu bazı belgelerden de anlaşılmaktadır.)
Eserine “Nutuk” adını bizzat Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK vermiştir. “Söylev” adı O’nun ebedi istirahatlerine çekilmesinden sonra ATATÜRK ‘ün bu ünlü tarihi eserine başkalarının verdiği isimdir ve ATATÜRK ile bir ilgisi yoktur.
Yukarıda az evvel de belirtiğim üzere; Nutuk’un ilk baskıları üzerinde Arap Harfleriyle konuşma yılı olan 1927 tarihi yer almaktadır. Ancak, Nutuk’un basım ve ciltleme işlemleri 1928 yılı Temmuz ayı ortalarına kadar sürmüştür;
Görsel; Şişli, ATATÜRK Evi – İnkılap Müzesi’nde bulunmaktadır.
Nutuk’un basılan 2000 adedi lüks baskı olup, kenarları altın yaldız çerçeveli şekilde “627”sayfadır. Her nüsha numaralandırılmıştır. Metinde zaman zaman konu değişikliği sırasında milletvekillerine hitap kelimelerinin ilk harfleri renkli kare çerçeve içinde ve kûfi yazı karakterli olarak kullanılmıştır. Kitabın kâğıt süslemeleri İstanbul’da ZiyadEbüzziya, basımı ise Ahmed İhsan matbaalarında, harita ve krokiler de Viyana’da bastırılmıştır.(Yukarıdaki verilen bilgiye göre: büyük boy sayfa 543 + vesikalar sayfası 266: toplamda 809” olması gerekmektedir!)
ATATÜRK, “Nutuk” adını kitabın bütün gelirini basım ve yayımını da yapacak olan Türk Tayyare Cemiyeti’ne vermiştir. (Normal baskılar 5, lüks baskılar 10 – 500 lira arasında fiyatlarla satılmıştır.)
1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı “Yeni Türk harflerinin kabul ve tatbiki hakkında” kanunun kabul edilmesinden altı yıl sonrasında, “Nutuk” yeni harflerle ilk defa Milli Eğitim Bakanlığı tarafından İstanbul’da 1934 yılında Devlet Matbaası’nda üç cilt(I. II. III.)halinde basılmıştır.
III. Cilt; Vesikalardan oluşmaktadır.(İlk iki cildin sonunda basit birer indeks ve toplam on adet harita ve kroki yer almaktadır.)
ATATÜRK ‘ün sağlığında “Nutuk” adıyla üç ayrı baskısı yapılan büyük eserin sonraki yıllarda Nutuk’un orijinal dilinin anlaşılmasında zorluklar yaşanması üzerine birtakım sadeleştirme çabaları da olmuştur. “Nutuk” bu çerçevede ilk olarak 1963’te sadeleştirilmiştir. (Kemal ATATÜRK, Nutuk 1919 – 1927, “Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan Prof. Dr. Zeynep KORKMAZ: …“Her ne kadar 1960’tan sonra değişik kurumlarca da bastırılmışsa da, bu değişik baskıların içinde, asıl metne bağlı kalınarak basılanlar olduğu gibi, “sadeleştirme” hatta “Öz Türkçeleştirme!” adı altında, üslup ve anlam bakımından aslından belki tanınmayacak kadar uzaklaştıranlar da vardır. “Nutuk” adının “Söylev” e çevirisi olan baskıları genellikle böyledir. ATATÜRK, büyük eserinin adını “Nutuk” olarak koymuştur. Onu – değiştirmeğe kimsenin hakkı olmamalıdır.” Bkz. ATATÜRK Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu – ATATÜRK Araştırma Merkezi, Ankara. 1990))
Nutuk, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çeşitli baskıları yapılmıştır. Türk Tarih Kurumu ise İsmail ARAR, Uluğ İĞDEMİR ve Sami N. ÖZERDİM tarafından hazırlanan Osmanlıcadan doğrudan Latin harflerine çeviri yanında Söylev başlığı ile ve günümüz Türkçe ’sine uyarlanmış şekliyle birlikte 1981’de yayımlamıştır.
Nutuk sonraki yıllarda birkaç defa daha basılmışsa da, günümüzde de özel yayınevleri tarafından basımına yoğun ilgi gösterilmektedir.
Aşağıda görmekte olduğumuz Ankara, İstasyon Binası’nın önünde çekilmiş aynı fotoğraf, halen Türkiye Cumhuriyeti’nde 5000 adetle Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ‘ün en büyük fotoğraf koleksiyonuna sahip olan Sayın HanriBENASUZ ‘un “Büyük ATATÜRK Albümü” sayfa: 58’de yayımlanmıştır.
“ATATÜRK, Çerkez Ethem ve Adamları ile – Ankara, 6 Kasım 1920”
Uzun yıllardır, “İnsan”, “Yakın Tarihimiz” ve “ATATÜRKÇÜLÜK” konusunda kitaplar yazmakta, konferanslar vermekte, sergiler açmaktadır. Halen bu etkinliklerini Türkiye Cumhuriyeti içinde ve yurt dışında birçok okul, Üniversite, dernekler kademesinde devam ettiren BENASUZ ‘un bildiğimiz kadarıyla 60’a yakın eseri bulunmaktadır.
Sayın Hanri BENASUZ, sahip olduğu 5000 adetlik ATATÜRK fotoğraf koleksiyonundan 3105 adetlik fotoğraflarını Ankara, Çankaya Cumhurbaşkanlığı Köşkünde kurulmakta olan “ATATÜRK Müzesi” ne hediye ettiği de bilinenler arasındadır.
Yazımın hemen başında sizlerle paylaştığım Sayın Eriş ÜLGER ‘in özel arşivinden alınarak 1 Ağustos 1994’te yayımlanan eserdeki bilgi notu gözden kaçmış olacak ki, 25 Şubat 2013’te “En son haber – Son Dakika Haberler” adlı haber sitesinde “Genelkurmay’dan Çerkez Ethem’e sansür! “ manşeti atılarak;
…”Genelkurmay’ın yayımladığı ATATÜRK fotoğraflarında Çerkez Ethem’e sansür uyguladığı ortaya çıktı.Genelkurmay Başkanlığı, 1905’ten 1938’e kadar Mustafa Kemal’in tüm anılarının yer aldığı fotoğraflarda sansür uyguladığı ortaya çıktı. Sansür uygulanan fotoğraf ta (Çerkez Ethem’in Kuvayı Seyyare askerleriyle birlikte Yozgat’taki Çapanoğlu İsyanını bastırmak üzere Batı Cephesi’nden Ankara’ya geldiği zaman çekilmiş,) denilmiştir.
Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, T.B.M.M ‘nin toplantı salonunda Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2’nci Büyük Kongresi’nde okuduğu büyük eseri Nutuk’ta ilk olarak Çerkez Ethem hadisesi, Yeşil Ordu ile olan ilişkisi çerçevesinde geçmektedir.
Çerkez Ethem Bey’in, Yozgat isyanının bastırılması için Ankara’ya gelişi, karşılanışı, mecliste ve Ziraat Mektebinde ağırlanışı ile Ankara’da, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, Fevzi ve İsmet Paşalar ile yapılan toplantı; gerçekten ilgi çekici özelliklere sahip, incelenmeye değer bir durumdur. Zira Ethem’in hatıralarını Nutuk adlı eseri okuduktan sonra yazmış olduğu bir gerçektir. Hatta hatıralarında bazı yerlerde bizzat Nutuk’a cevap olduğunu da belirtmektedir.
İsmet Paşa (İNÖNÜ), “Hatıralar” adlı eserini, Çerkez Ethem Bey’in hatıralarından sonra kaleme almış, Ankara’da yapılan toplantıya ise hiç yer vermemiştir.
Ayrıca, Nutuk’ta da bu toplantıdan bahsedilmemektedir.
Oysa Çerkez Ethem Bey, bu toplantıda söylediklerini hatıralarında açıkça dile getirmektedir. Dolayısıyla, Ethem’in toplantıya ilişkin anlatmış olduğu hikâyelerin doğruluk derecesini, aktardığı sahneler ve Milli Mücadele’nin en üst düzey liderlerinin tutumları hakkında söylediklerini net olarak kanıtlamak mümkün değildir.
Ancak, Nutuk’ta açık olarak veya satır aralarında belirtildiği gibi; Çerkez Ethem Bey’in Ankara’da bulunduğu sürede bazılarının abartılı iyi niyet gösterilerinde bulunması, o dönem için Ethem kuvvetlerine olan ihtiyaç gibi hususlar göz önünde tutulduğunda gerçeklik payının çok da az olmadığını değerlendirmek mümkündür.
Nutuk’ta;
-…”Baylar, bu başlangıçtan sonra Çerkez Ethem Bey ve kardeşlerinin, ilk kez göze çarpmaya başlayan kimi tutum ve eylemleri konusunda yüksek kurulumuzu aydınlatmak isterim.
Çerkez Ethem Bey, ulusal bir birlik ile önce Anzavur’u kovalamakta ve sonra Düzce ayaklanmasında başarılı birtakım işler gördüğünden Yozgat’a gitmek üzere Ankara’ya getirildiği zaman, hemen herkesçe beğenildi ve övüldü. Kendisini abartarak övenler de bulunmuştur besbelli.
Ethem Bey ve kardeşlerinin sonraki davranışları bu aşırı ve beğeni ve övgülerden dolayı büyülendikleri dahası kimi kuruntulara kapıldıkları anlaşılıyor.
Ethem Bey ve kardeşlerinden Tevfik Bey, Yozgat ayaklanmasını bastırmaya çalıştıkları sırada kendisine yakın ve uzak bütün askeri ve ulusal birlik komutanlarının hepsine karşı, bunların rütbe ve durumlarına önem vermeksizin, birer birer küçültücü ve saldırganca davranışlarda bulunmakta hiçbir sakınca görmemeye başladı.
Ethem Bey’in kendisini, nitelik ve değerlerini tanımayan bu komutanların, çoğu ülkesinin ateş içinde bulunduğunu ve Ethem Bey’in abartılmış olarak işittikleri hizmetini düşünerek elden geldiğince kendisiyle çok çekişmede bulunmaktan sakınmışlardı.
Bundan yüreklenen Ethem Bey ve kardeşi Tevfik Beyler, Türk ordusunda değerli hiçbir subay ve komutan bulunmadığı ve kendileri hepsinin üstünde birer kahraman bulundukları sanısına kapılmışlar ve bu sanılarını açıktan açığa, korkusuzca herkese söylemekten çekinmemeye başlamışlardı. Doğrudan doğruya valilere ve herkese buyruklar veriyor ve buyruklarının yerine getirilmemesi durumunda ölüm cezası verileceği yolunda gözdağı da veriyorlardı.
Ethem Bey, Ankara ve Ankara’daki Hükümet üzerinde de etki yapma girişiminde bulunmuştur.
Sözde Yozgat ayaklanması, Yozgat’ın bağlı bulunduğu Ankara Valisinin kötü yönetiminden doğmuş; bundan dolayı öteki ayaklandırıcılara uyguladığı cezayı ki, o ceza asarak öldürmekti; Ankara Valisi için de olay yerinde kendini uygulamaya karar vermişti. Yozgat’a gönderilmesi isteği Ankara Valisi, ulusal girişimlerde olağanüstü hizmet ve özveri göstermekte bulunan Yahya Galip Bey’di.
Yahya Galip Bey’in özellikle bizce, hizmeti beğenilmiş ve varlığı pek gerekli ve yararlı bir kişi olduğu biliniyordu. İşte böyle bir kişiyi kendilerine, darağacına vermeye bizi zorlamakla en büyük erk ve etkiyi kazanabileceğini düşünmüştü. Besbelli Yahya Galip Bey’i veremezdik ve vermedik.
Ethem Bey ve kardeşleri bu iş için çok üsteleyemediler.
Ancak Yozgat’ta özellikle milletvekillerine “Ankara’ya dönüşümde Büyük Millet Meclisi Başkanını Meclis önünde asacağım,” yollu saçmalıkları duyulmuştur. Yozgat Milletvekili Süleyman Sırrı Bey de bu saçmalıkları işitenlerdendir. Biz, bütün duyup ve öğrendiklerimize karşın, bu kardeşlerden her zaman yararlanabilecek bir durumda bulundurmayı yeğledik. Bundan dolayı kendilerini idare ettik. Yozgat’tan sonra Ankara üzerinden Kütahya yörelerine gönderdik…” demişti.
Nutuk’ta;
-…”Yozgat’a gitmek üzere Ankara’ya getirildiği zaman,”sözüne karşılık Çerkez Ethem Bey Ankara’ya getirilişini hatıralarında; “Ankara’dan gelen davet” diye nitelendirir ve şöyle anlatır;
—“Yozgat (Çapanoğlu) İsyanı, Ankara’yı tehdide başlayınca, yine vazife başına çağrıldım. Bu davet, bütün diğer kuvvetlerin kullanılıp hüsranla netice alınmasından sonra vukua geliyordu. Bir başkası olsa bu hareket tarzından belki istikbal için intibah dersleri alırdı. Amma ben, ne o gün, ne bugün, vatanın istiklalinden başka hiçbir şey düşünmüyordum. İtiraf edeyim ki düşünemezdim de…
Yozgat (Çapanoğlu) İsyanını tenkile memur edildiğimi, yine Ali Fuat Paşa tebliğ etti. Paşa’nın teessür içinde olduğu görülüyordu. Çok hürmet ettiğim bu dürüst ve cesur kumandan, telaş ve endişesini saklamıyordu. Beni Eskişehir’deki karargâhında, harita üzerinde çalışırken kabul etti. Bu haritada, isyan havalisi, kırmızı çizgilerle işaret edilmişti. Çizgiler, hemen hemen Ankara’nın dış mahallelerine doğru uzanıyordu. Kısaca ve haritayı göstererek, ”Ethem Bey, size yeni yol gözüktü” dedi.
Bu emri sükûnetle karşıladım ve derhal hazırlıklara başlayacağımı söyledim. Yalnız şu endişemi Ali Fuat Paşa’ya arz ettim:
Paşam, zannediyorum ki, Yunanlılar bugünlerde bir taarruza geçeceklerdir. Salihli Cephesinin sukutu, Alaşehir ve hatta Uşak havalisini tahliyede bırakır. Benim bugünkü mevcudum, kıtalarımın maneviyatı, hatta bir mukabil taarruza bile müsaittir. Ben, tekrar cepheme avdet hazırlığında idim. Acaba Yozgat isyanını tedip vazifesini başka kıtalara tevdi buyurmaz mısınız?
Ali Fuat Paşa, masasının gözünden çözülmüş bir şifreyi çıkardı: “Bu kararı ben verdim. Beni, bilirsiniz ki, sizin cephedeki asıl yerinize dönmeniz taraftarıyım. Bunu, muhtelif sebeplerle istiyorum. Fakat sizin derhal ve mümkün olan süratle Yozgat havalisindeki tedip hareketini idare etmeniz, Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti tarafından talep ediliyor. Bu kararı da bizzat Mustafa Kemal Paşa imzalamıştır,” dedi.
Ali Fuat Paşa bundan sonra, bir eksiğimin olup olmadığını sordu. İsyan mıntıkasında ele geçirdiğimiz esliha ve mühimmat bize kâfiydi. Müfrezelerimin kadrosu da tam ve dolgun vaziyette bulunuyordu. Kendisine teşekkür ettim.
Beni, tekrar ve muhabbetle teşyi etti ve “BİR AN EVVEL CEPHENİZE DÖNÜN!” Ethem Bey, bu isyanı da bastıracağınıza da eminim. Size bir an evvel asıl cephenize dönmenizi tavsiye edeceğim. İnşallah hadiseler buna imkân verir” dedi.
Ali Fuat Paşa’nın bu samimi tavsiyesiyle neleri kastettiğini yıllar sonra ve hadiselerin ibretamiztecelli yatı ile anladım. O, benim etrafımda, beni tahrik ve hususi maksatlarına alet etmeye çalışacak insanların türeyeceğini ve bu hareketin, beni tasfiye için bazılarınca teşvik ve terkip edileceğini hissettirmişti. (Çerkez Ethem Hadisesi, s.68 – 69)
Ali Fuat Paşa’nın gönülsüz oluşuna mukabil, Çerkez Ethem Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın ısrarı üzerine birliklerini trenlere bindirmiş ve Eskişehir üzerinden Ankara’ya doğru hareket etmişti. Bu kuvvetlerin hepsi bir katarda gelememiş, peyder pey yola çıkıp Malıköy’de kurulan karargâhta toplanmıştı.
Çerkez Ethem Bey, kendisine bağlı kuvvetleri şu şekilde anlatmaktadır:
—“İki gün içinde toplanan kıtalarım, o tarihte hiçbir kolorduda mevcut olmayacak kadar dolgun, muntazam ve yeknesaktı. Bilhassa süvari kıtalarım göz dolduruyordu. Mızraklı ve kılıçlı ellişer kişilik kıtalar, usta binicilerden mürekkepti. (Çerkez Ethem Hadisesi, s.70)”
19 Haziran 1920’günü, Çerkez Ethem Bey, muntazam bir yürüyüşle Ankara’ya girmiş, şehrin girişinde başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere devrin ileri gelen ricali tarafından hararetle karşılanmıştı…
Mustafa Kemal Paşa, Milli Mücadele’nin Kuva -yı Seyyare Kumandanı, Çerkez Ethem Bey’e şöyle diyordu:
-…”Şimdi öğle namazından sonra Meclis toplanacaktır. Sizden rica edeceğim. Meclisin önünden muntazam bir yürüyüş yapınız. Süvariler, tırısla geçsinler, piyadeler, kitle nizamında olsun. (Çerkez Ethem Hadisesi, s.71)”
Çerkez Ethem Bey istenileni yapacak, birliklerini Meclis önünden geçirecek ve bu sahneyi şöyle anlatacaktı:
—“Sıcak bir gündü. Öğle namazından sonra, Meclisin toplanmasına takaddüm eden saatte, önde süvariler, kıtalarım İstasyon Caddesini takiben yürüyüşe başladı. Yürüyüş başlamadan çocuklar ve kadınlar dâhil, hemen hemen bütün Ankara halkı sakaklara dökülmüştü. Önde, davul ve trampetlerle borazanlarımız vardı. Dinlenmiş, mümkün olduğu kadar iyi giyinmiş, çetin mücadelelerde pişmiş bu kıtalar, halkın coşkun alkışları arasında Meclisin önünden geçmeye başladılar… Mebusların önünde Mustafa Kemal Paşa ve vekiller bulunuyordu. Birçokları dua ediyorlar, hatta bir kısmı ağlıyorlardı. Ankara yerinden oynamıştı. Ben piyadelerin önünde ve atlıydım… Mebusların sıralandığı Meclisin önünden geçerken, “YAŞA! ALLAH SENİ MİLLETE BAĞIŞLASIN!” sesleri ayyuka yükseliyordu. Meclisin önünden Karaoğlan Çarşısını takiben Saman ve Koyun Pazarlarından geçerek, tarihi kalenin eteklerinde çadırlarımızı kurduk. (Çerkez Ethem Hadisesi, s.72)”
Çerkez Ethem Bey, birlikleriyle geçit resmi yaptığı günün akşamında Mustafa Kemal Paşa’nın verdiği yemeğe katılmıştı. Yemekte Fevzi Paşa (ÇAKMAK), İsmet Bey (İNÖNÜ), Celal Bey (BAYAR), Hakkı Behiç Bey, Doktor Rıza Nur Bey, Reşit Bey (Milli Mücadele’nin Kuva -yı Seyyare Kumandanı, Çerkez Ethem Bey’in ağabeyi) de vardı.
Mustafa Kemal Paşa, Çerkez Ethem Bey’i sofrada hemen yanı başına oturtmuştu. Sofrada konuşulan mevzu; Yunanlıların yakın zamanda yapacakları söylenen taarruzla, Yozgat’taki isyandı.
Çerkez Ethem Bey sofrada, görüşlerini dobra dobra söylüyordu. İsmet Bey (İNÖNÜ) bir ara, Ali Fuat Paşa ile görüşüp görüşmediğini sorunca:
—“Ali Fuat Paşa Hazretlerinin, tedip şekli üzerinde bugüne kadar takip ettiğimiz tarzın isabetine kanaatlerimiz vardır. Bu sefer de bana bu hususta bazı emirler verdiler. (Çerkez Ethem Hadisesi, s.74)”
İsmet Bey’in (İNÖNÜ) isyan hareketleri üzerinde verdiği bilgileri dinleyen Çerkez Ethem Bey, neler düşündüğü hakkında şunları söylüyordu:
—“Dinlediklerimden sonra anladım ki, isyanın genişlemiş olması, daha çok tedbirlerin vaktinde alınmamış olmasından dolayıdır. (Çerkez Ethem Hadisesi, s.75)”
Çerkez Ethem Bey sofrada, görüşlerini pervasızca açıklıyor ve adeta muhatabını tokatlar gibi şöyle diyordu:
—“Şuna şaşırıyorum.
Sivas’ta Heyet-i Temsiliyye ve Ankara’da Büyük Millet Meclisi unvanıyla toplanan ve kuruluşundan bu yana bir (yıl) hayli zaman geçtiği halde Anadolu’da milli hareket adına neden mühim bir teşebbüs görülmedi?
Niçin merkezinizi güçlendirmediniz?
Ayrıca, şimdiye kadar mühim cephelerde kayda değer bir çalışmanıza, bir yardımınıza da şahit olmadık. Netice bizleri düşman cephesinden geri çağırıp size düşen vazifelerle uğraştırmaya mecbur bıraktınız.
Gördüğüm ve kabul ettiğiniz o ki, hiçbir dış güçle ve İstanbul Hükümeti ile ilişkisi olmayan Yozgat (Çapanoğlu) İsyanını bile bastırmaktan acizsiniz. Anladığım kadarıyla ya baştan beri durumu değerlendiremediniz yahut da şahsi ve ehemmiyetsiz işlerle ilgileniyorsunuz. Siz her şeyin konferanslarla, bildirilerle hallolacağını sanıyorsunuz. Affedersiniz, bu yakınmalardan maksadım gafletinizi tekrar etmemeniz içindir… (Erkekçe Dergisi, Temmuz 1988, s.94)”
Çerkez Ethem Bey sofrada bu şekilde konuşurken Mustafa Kemal Paşa’nın devamlı sustuğu, yalnızca söylenenleri dinlediği adı geçen Erkekçe Dergisi şöyle yorumlanmıştır:
…“Evet, Mustafa Kemal Paşa, bu ihtiraslı, yetenekli ve enerjik Çerkez’i, simsiyah bir sükûnet şalı gerisinde dinlemektedir. Ancak O bir Selaniklidir, Komitacıdır, İttihatçıdır. Bu üçgen O’nun suskunluğunu “ürkütücü” kılmaya yeter. Ethem, belki de Ankara’daki son tavrıyla, O’nun gözünde, çizmeyi aşmış biridir… İttihatçılar arasındaki yaygın bir görüşe göre, Selaniklilerin susması hayra alamet değildir!”
Çerkez Ethem Bey, Mustafa Kemal Paşa ile kabine üyelerine, Yozgat (Çapanoğlu) İsyanını 15 gün içerisinde bastırıp kendilerini bu dertten de kurtaracağını ancak bazı şartları olduğunu söyler.
Bu şartlar şunlardır:
“Milli Mücadele’nin Kuva -yı Seyyare Kumandanı, Çerkez Ethem Bey vazifeyi tamamlayıp dönünceye kadar; Yunan cephesinin mesuliyetini, Mustafa Kemal Paşa, İsmet Bey ve Fevzi Paşalardan biri üstlenecek ve bu vazifeli kişi Salihli’de bulunacak ve cephe kumandanı Ali Fuat Paşa’ya bağlı kalacaktır.”
Çerkez Ethem Bey’in bu şartları kabul edilerek Fevzi Paşa görevlendirilir.
Görselde; Saruhan Mebusu Çerkez Reşit Bey görmekteyiz. Osmanlı Meclis-i Mebusan IV. Dönem Saruhan Mebusu – I. Dönem T.B.M.M Saruhan Milletvekili (Saruhan İlinin adı, 24.10. 1926 tarih ve 4268 sayılı Kararname ile Manisa olmuş, 08.01.1921 tarih ve 88 sayılı kararla Saruhan Mebusu Çerkez Reşit Bey’in Milletvekilliği düşürülmüştür.)
…”Ankara’dan hareket etmeden önce Reşit Bey, yanında sekiz Milletvekili olduğu halde karargâha gelmişti. Asıl maksatları nabız yoklamaktı. Kısa bir müddet geçtikten sonra, bir milletvekili şöyle demişti:
—“Ethem Bey, sizden, namusunuz üzerine açık söylemeniz istirhamıyla bir sual soracağım. Bu suale vereceğiniz cevap sadece bendeniz için değil, bütün Meclis- i Âlinin bir meseleyi halletmesi bakımından çok mühimdir.
Lütfen bize söyler misiniz?
Yunan kuvvetlerinin karşısında milis halinde milli kuvvetlerin mi bulunması muvaffaktır, yoksa nizami kuvvetlerin mi? Bugünkü ahval ve şerait içinde hangisini tercih buyurursunuz?”
Çerkez Ethem Bey, şu cevabı vermişti:
—“Efendim, ben büyük bir kumandan değilim. Sadece, vatani hizmetlerimi ifa için en faydalı olduğunu tahmin ve zannettiğim sahada çalışan naçiz bir ferdim. Bu kadar mühim bir sualinizin cevabını vermeye nefsimi salahiyetli addetmiyorum. Yalnız, muntazam ve nizami bir ordunun mevcudiyeti ebetteki şarttır… Zat-ı alilerinin suali isyan mıntıkası için ise, asiler ekseriyetle çete harpleri yaptıklarından kendilerini yeni tarzda mukabele etmek neticelerin asgari zayiatla elde edilmesi itibariyle elbette ki şayan-ı tercihtir. Nitekim Adapazarı, Düzce, Hendek İsyanları da aynı tarz da tenkil edilmiştir. Kanaatim odur ki, bu iki mevzu birbirine karıştırılmamalıdır. (Çerkez Ethem Hadisesi, s.78)”
Ankara’daki bütün politik hesapları geride bırakan Milli Mücadele’nin Kuva -yı Seyyare Kumandanı, Çerkez Ethem Bey, 20 Haziran 1920 ‘de isyan bölgesine hareket etmişti…(Yararlanılan Kaynak Eser için bakınız; Burhan BOZGEYİK, “Çerkez Ethem Hain mi, Kahraman mı?” Ocak 1995,Timaş Yayınları s. 50…55)
Türkiye Cumhuriyeti Yozgat Valiliği resmi internet sitesinde “Çapanoğlu İsyanı” anlatılarak Çerkez Ethem Bey hakkında şu bilgilere yer verilir:
…”19 Haziran 1920’günü Erkân-ı Harbiye-i Umumiye ‘nin aldığı bir kararla,Çerkez Ethem Ankara’ya çağrılmış ve Çapanoğlu İsyanını bastırmaya memur edilmiştir. 20 Haziran 1920 günü, Ankara’dan hareket eden Çerkez Ethem, 23 Haziran 1920’i sabahı Yozgat’a ulaşır. Yozgat’ta öğleye kadar yapılan çarpışmalar neticesinde şehir ele geçirilmişse de Çapanoğulları şehri terk ettiğinden yakalanamamışlardır. Şehirdeki çarpışmalara, Ermeniler de isyancıların saflarında yer aldıkları halde teslim olmamışlar ancak evlerinin yıkılması üzerine teslim olmuşlardır.
Çerkez Ethem, Yozgat’a tamamen hâkim olduktan sonra “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” na dayanarak bir Askeri Mahkeme kurarak, isyana katılanları cezalandırmıştır. Ayrıca, Yozgat’tan kaçan isyancıların Alaca’da toplandığı haberini alınca, Yozgat’ta 200 kişilik bir kuvvet bırakarak, 24 – 25 Haziran 1920 gecesi Alaca’yı kuşatmış, ertesi günü de kazaya hâkim olmuştur. Alaca’da tutunamayacaklarını anlayan asiler bu defa da savunması daha elverişli olan Yozgat – Alaca yolu üzerinde sarp bir boğazda bulunan Arapseyfi’de toparlanmaya başlamışlardır.
Asilerin düşüncesi; Çerkez Ethem’i asıl kuvvetlerinin Alaca’da bulunması sebebiyle Alaca’dan Yozgat’a dönerken bu geçitte kendisini pusuya düşürerek yenmekti. Bu durumun farkında olan Çerkez Ethem, Alaca’da iki gün kalarak, asilerin tamamının Arapseyfi’de toplanması için onlara zaman kazandırmak istemiş ve böylece asilerin tamamını bertaraf edeceğini düşünmüştür. Nihayet, 27 Haziran 1920 günü Alaca’dan ayrılan Çerkez Ethem, önden emrindeki küçük bir kuvveti ileri sevk ederek asilerin mevzilendiği yerleri tespite çalışmış, durum düşündüğü gibi gerçekleşince boğazın etrafını sararak, asileri iki ateş arasında bırakıp direnişlerini bertaraf etmiştir.
Böylece asilerin direnme gücü Arapseyfi’de kırılmıştır.
ATATÜRK, Milli Mücadele’nin Kuva -yı Seyyare Kumandanı, Çerkez Ethem Bey’e bir telgraf göndererek onun bu başarısını kutlamıştır.
Çolak İbrahim komutasındaki Kuva-yı Seyyare Kuvvetleri batıdan, Albay Refet Kuvvetleri ise kuzeyden gelerek, bölgenin emniyete kavuşmasını sağlamışlardır.”
“ATATÜRK, Milli Mücadele’nin Kuva -yı Seyyare Kumandanı, Ethem (Çerkez) Bey ve Kuvayı Seyyare askerleri ile birlikte – Ankara, İstasyon Binası’nın önünde “19 – 20 Haziran 1920” olduğunu düşünmek gerekir.”
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız.