Atatürk, Cemal Kutay’ın kendisine sorduğu sorulara, 13 Ocak 1921’de nasıl cevap vermişti?
Ünlü tarihçi yazarlarımızdan Cemal KUTAY, 5 Şubat 2006 Pazar günü İstanbul’da vefat etmiş, Karacaahmet Mezarlığında toprağa vermiştik. 2001 yılına kadar yazdığı 183 kitapla belki de dünya rekorunun sahibi olması acımızı o gün az da olsa hafifletmişti. Huzurlarınızda bir kez daha kendisine Allah’tan rahmet diliyorum efendim.
1909 doğumlu KUTAY, tarih eğitimini almamasına rağmen, ünlü tarihçi olma yolunda ilk adımını 26 yaşında atmış, 1935 yılında “Selçuklu’dan Osmanlı’ya” adında bir biyografi kitabını yayımlamıştır. Ulus gazetesinde Naşit Hakkı ULUĞ ‘ün idare müdürlüğü yaptığı zamanda iş başı yapmış, ancak ULUĞ ‘un “herkesin CHP’ye girmesini zorunlu kılmasına rağmen” kendisinin siyasete ilgi duymadığı söylenmektedir.
1952 yılında yakın çevre dostlarından EbüzziyadeVelid, Hüseyin Cahit ve Ahmet Emin Beylerin kendisine karşı çıkmalarına rağmen, bin sekiz yüz abone bulmak için seksen bin adrese bir açık mektup yazarak ilk büyük projesine başlayan KUTAY, projesi tamamlandığında on iki bin sayfa ve yirmi cilt olan kronolojik değerler içerisinde fasikül fasikül yayımlanan ve adını “Türkiye İstiklal ve Hürriyet Mücadeleleri Tarihi (1952 – 57)” eserini yayımlamıştır.
Doğum yeri olan Konya’da, “Babalık” ta başlayan ve “Hâkimiyet-i Milliye” ile devam eden basın hayatını “Tan”, “Tanin”, “Son Telgraf” gazetelerinde devam ettiren KUTAY, “Son Posta” da; “İttihat ve Terakki Nasıl Çıktı, Nasıl Kuruldu, Nasıl Ayrıldı?” başlığıyla, sekiz yüz yedi gün yayımladığı tefrika ile de bu alanda bir rekorun sahibi de olmuştur.
“Hür Anadolu” ve Sedat SİMAVİ ‘nin sahibi olduğu “Yedigün” de kalem oynattığı diğer basın kuruluşlarındandır.
Bazı kaynaklarda Sedat SİMAVİ Bey’in; Hüseyin Cahit YALÇIN ‘ın yazılarına, Faruk Nafiz ÇAMLIBEL ‘in şiirlerine, Refik Halid KARAY ‘ın hikâyelerine; “250 Krş.” verirken – Cemal KUTAY ‘a; “375 Krş” verdiği” belirtilse de, Kültür Tarihçisi Turgut KUT, 1960 – 61 ‘li yıllarda KUTAY ‘ın İstanbul, Çarşıkapı’daki Karamani Medresesi’ne yakın bir köşede “köfteci” dükkânı olduğunu ve “1 liraya köfte sattığı”nı da belirtmiştir.
Bizce hayatının büyük bölümünü kalemiyle kazanan Cemal KUTAY ‘ın “Çerkez Ethem Hadisesi” adlı eseri, Tarih Kütüphanesi Yayınları tarafından 1955 ‘te yayımlanmıştır. Eserin 4’ncü sayfasında, “Ethem Bey’in isminin başına oturtulan ‘Çerkez’ ifadesi hakkında” şunları söylemişti:
…”Mantığı, hatta vicdanı rahatsız eden garabet, Ethem’in ismi yanında ayrılmayan “Çerkez” tabiriyle başlar;
Milli Mücadele’de Ethem’den başka Çerkez yok muydu?
Ethem bir nasyonalist miydi?
O tarihte ve ondan sonra, aynı ırklara mensup olanlar arasında türemiş olan infiratçılara (- yalnızlık siyaseti izleyen devlet adamı duruşu -) Ethem karışmış mıydı? Hangi sebeple Ethem’e isminin ayrılmaz tabiri halinde Çerkez Ethem denilmiştir?
Şayan-ı dikkat olan, Ethem “hain” oluncaya kadar, Çerkezliğinin asla söylenmemiş olmasıdır. Ne resmi, ne hususi vesikalarda, hatta Ethem’in aleyhindeki muharebelerde bile “Çerkezlik” iddiasına rastlanmıyor. Bu ısrarlı tabirle anlatılmak istenen nedir?”
KUTAY, eserinde devamla…
“Ethem, hatıralarının bir bölümünde şöyle diyor” ve ekliyor:
Fotoğrafta Çerkez Ethem’in babası Pşışawo Ali Bey’i görmekteyiz.
—“Beni, babamın ırkı ile mahkûm etmek istediler. Bana Çerkez, ona Arnavut, şuna Arap, buna Kürt, diğerine Boşnak gibi tabirlerle milli vahdeti parçalamaktan bile çekinmediler. Ben memleketimi terke mecbur edilinceye kadar kimse karşıma çıkıp da ismimin başına Çerkezlik ilave etmemişti. İsmimin öncesine muhili şeref ve namus bir isnat bulamayanların sadece bu ithama mecbur kalmalarının sebebini tarih bir gün araştıracaktır.”
Değerli okurlar, bu günkü yazımda, sizlere Cemal KUTAY ‘ın sorularına yanıt olarak Atatürk’ün 13 Ocak 1921 günü Birinci İnönü Muharebesi hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde konuşmasını paylaşacağım:
…”Efendiler!
Savaş durumunun çeşitli evreleri ve gelişimi hakkında Erkân-ı Harbiye Umumi Reisi ve Müdafaai Milliye Vekili Paşa Yüce Heyetinize daha ayrıntılı bilgi verecektir. Fakat kendileri, henüz harekâtı yönetmekle uğraştıklarından biraz gecikecektir. Onun için ben sizce gereken ve bu anda bilinmesi mutluluk verecek konuları kısaca sunacağım.
Bilirsiniz ki Venizelos’un düşmesiyle Yunanistan’da bir mesele, bir özel durum ortaya çıkmıştı. İktidar mevkiine gelen Konstantin’in takip edeceği siyaset tamamen belli olmamış gibi idi. Fakat alınan bilgiye göre İngilizler Konstantin’i bile sıkıştırarak kendi emperyalist emelleri uğrunda oyuncak etmek istiyorlardı. Konstantin krallığını onaylatabilmek için bu konuya meyyal görünüyordu.
Fakat İngilizlere karşı yükleneceği görevi yapmak için Yunan ordusunu taarruz ettirmek ve bu taarruzunda başarılı olmak gerekiyordu. İşte bu sırada idi ki Ethem, Tevfik ve Reşit hainleri hainliklerini fiilen göstererek Yunan ordusuna katılmış bulunuyorlardı.
Efendiler, Yunan karargâhında ve İngilizlerde bu katılım ile ortaya çıkan sevincin derecesini anlamak ve kavramak için Ethem, Tevfik ve Reşit’in anlayışlarını biraz anlatıp yorumlayacağım.
Bu bedhahlarca Batı ordusunda madden ve manen kuvvet olarak yalnız onların emri altında bulunan insanlar vardı. Esasen ordumuzun maddî kuvveti bunlardan aşağı idi. Öyle farz ediyorlardı. Hele maneviyatça ordunun hiç değeri yoktu. Ancak düşman karşısında ve harekât bölgesinde Ethem ve kardeşlerinin kuvveti sayesinde ve bu kuvvetin tesiriyle, bu kuvvetin düşmanı korkutmasıyla durabiliyorlardı.
Yani Kuvva-i seyyare ortadan kalkarsa onların görüşlerine göre hemen ordu ortadan kalkacaktı.
Yine onların zanlarınca ve yanlış inançlarınca milletimizde birlik ve dayanışma yoktu. Milletimizin tek temsilcisi olan Yüce heyet-i aliyede hiçbir birlik ve kararlılık inancı yoktu. Bundan dolayı bütün bu görüşleri Yunan karargâhına ve doğal olarak İngilizlere, İstanbul’a yetiştirilmişti. Şüphe yok bundan fazla olarak bütün askerî düzenlememizi nerelerde ne kadar askerîmiz var, nelerimiz mevcut, araçlarımız ne derecededir, hangi yerlerden ne kadar zamanda ne kadar kuvvet getirebiliriz.
Doğal olarak bunları da söylemişlerdi (Allah kahretsin sesleri).
İşte Konstantin’in, bundan olağanüstü cesaret alarak seri bir hareketle zayıf olduğu kendilerince belirlenen yönden yürüyerek Eskişehir’i işgal etmek, ona göre diğer harekâtlarını düzenlemek istediği ortaya çıktı.
Şüphe yoktur ki bu harekete Ethem kendi kuvvetleriyle de katıldı.
Ethem ve kardeşlerinin kuvveti henüz kuvvetlerimiz Gediz yakınında bulunurken bir darbe ile dağıldı. Bilirsiniz onu izleyen askerî kuvvetlerimiz asıl tehlikenin gelmekte olduğu yöne yönlendirildi. O yönde, yani Kütahya bölgesinde bazı şeyleri söylemekte beis, zarar görmeyeceğim.
Orada (600-800) kişiden oluşan ufak bir kuvvet Ethem’i dağıttıktan sonra yalnız 300 kişi beraberinde kalmıştır. Yanında bir bataryayı beraber götürmüş, fakat o bataryanın zaptı kaçmıştı. Batarya kullanılamayacak bir halde bulunuyordu.
Bu kuvvetlerin buradan çekilip gittiğini görünce yine birtakım insanları başında toplamış, 600 kişiye belki 800 kişiye çıkarmış. Bataryaya da belki Yunanlılardan gönderilen topçularla bir faaliyet vermiş ve önceki günden beri Kütahya’da bulunan ufak kuvvetlerimize saldırmaya başlamıştır. Bundan dolayı önceki gün, dün ve bugün orada bulunan bu cüz’î kuvvet bu âciz kuvveti devamlı darbelerle uğraştırmıştır. Hatta şimdi gelen bir raporda sağ tarafta Aydoğdu sırtları yönüne çekilen asiler takip olunmaktadır. Efendim, işte bu ufacık kuvvet yenilmeye mahkûmdur.
Fakat doğal olarak durumu daha gerçek düşünmek ve bunları bir an önce temizleyebilmek için oraya süvari ve piyade olmak üzere bugün üstün kuvvet gönderilmiştir.
Bekliyorum.
Bu üstün kuvvet bunu büsbütün perişan edecektir (İnşallah sesleri). Şimdi Fevzi Paşa Hazretleri haber göndermişler geleceklerdir. Onun için çok kısa geçeceğim. Asıl İnönü Meydan Savaşı’na geçiyorum. Biliyorsunuz kuvvetlerimizi İnönü bölgesinde toplamaya başladık, düşman oraya kadar geldi. Fakat Nazifpaşa mevkiinde ve sonra Pazarcık bölgesinde daima bir taburdan ibaret olan küçük kuvvetler, bütün bu düşman ordusuna iki üç gün kadar zarar verdirdi.
Düşmana göre az olan kuvvetlerimiz İnönü’nde toplanmıştı.
Burada gerçekleşen Meydan Savaşı’nda düşman, büyük zararlar ile yenilgiyi hissetti, anladı ve seri bir şekilde çekilmeye başladı. Kuvvetlerimiz, biliyorsunuz Otalbalı, Beşkardeş tepeleri hattında bulunuyordu. Dün bütün ordu, düşmanı takiben ileriye hareket etti ve dün akşam aldıkları vaziyet (20-30) kilometre kadar daha ileride olmak üzere Gündüzbey, Metris, Akpınar ve Karaağaç hattına kadar ilerledi ki bu hat bütün piyade kısımlarının hattıdır.
Fakat süvari kolları daha ileri gitmiştir. Bir kısmı Bozüyük, bir kısmı da Mezit vadisine doğru ve daha ileride Söğüt ve Pazarcık yönünde keşif bölükleri gönderilmiştir. Bugün ordu Komutanlığı’ndan gelen bir raporda, düşmanın iki alay piyade, iki bölük süvari ve bir batarya toptan oluşan kuvvetinin Söğüt, Bilecik, Yenişehir yönünde çekilmekte olduğu bildiriliyor.
Gerçek kuvvetlerinin de (Pazarcık, Nazifpaşa, İnegöl, Bursa) yönüne doğru çekildiği bildiriliyor. Düşman son derece seri bir çekilme yapıyor. Birçok eşya ve malzemeyi terk ederek çekiliyor. Yalnız güzergâhlarında Müslüman halka tecavüz ve zulüm yapmaktan geri durmuyorlar. Buna karşılık ordu komutanı, doğrudan doğruya Mezit vadisinden düşmanın dönüş yolunu kesmek üzere önemli bir süvari kuvveti gönderiyor. Kuzeyde de piyade ve süvari kuvvetinden oluşan bir kuvvet, doğrudan doğruya Yenişehir yönüne doğru düşmanın dönüş yolunu kesmek emrini almış bulunuyor. Şimdi bunun sonuçlarını bekleyeceğiz.
Efendim, Yüce Meclisiniz, toplantı durumunda bulunmadığı için, bu zaferin gerçekten çok önemli ve değerli olan siyasal ve askerî durumumuzun, iç durumumuzun üzerindeki etkisinin önemini anlayacağınıza emin olarak İnönü Meydan Savaşı’nı kazanmış olması dolayısıyla Batı Ordusu Komutanı’nı, bütün subaylar, komutan ve fertlerini Yüce Heyetiniz adına tebrik etmiştim (şiddetli alkışlar).
Belki okudunuz, tekrar okuyayım, yazdığım tebrik şu idi:
-…”Erkân-ı Harbiye Umumi Reisi ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Beyefendi! İnönü Meydan Savaşı’nda Batı Cephesi bölüklerinin uğurlu ve üstün yönetiminiz altında kazandıkları kesin galibiyetten dolayı yüce şahsınıza ve kahraman ordumuzun bütün komutanlarıyla subaylarına ve fertlerine Büyük Millet Meclisi’nin içten tebriklerini sunarım ve bu başarının kutsal topraklarımızı düşman işgalinden tamamen kurtaracak olan kesin zafer için hayırlı bir başlangıç olmasını Allah’tan diler ve işbu tebriklerin bütün Batı Ordusuna ve subaylarına ulaştırılmasını rica ederim.
Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal “
Hilmi Bey (Bolu)- İzin verilir mi Paşa Hazretleri Ben, İsmet Beyin, komutanların ve gerekenlerin birer derece terfilerini öneriyorum.
Mustafa Kemal Paşa- İzin verir misiniz?
Bu konu hakkında daha biraz genel durum tespit edilsin ve kazanılmış olan bu meydan savaşı zaferini taçlandıracak beklediğimiz birkaç şey vardır. Ondan sonra yine uygun bulursanız buyurduğunuz şey yapılır efendim.
İsmet Beyin verdiği cevabı da aynen okuyacağım.
…”Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine:
Allah’ın yardımıyla İnönü Meydan Savaşı’nın kazanılmasından dolayı Büyük Millet Meclisi’nin içten destek ve dilekleri, ordunun bütün fertlerini ve subaylarını teşekkür onuruna erdirmiştir. Geleceğimizi tam istiklâl ile yüklenmiş olan Büyük Millet Meclisi’ne kayıtsız şartsız bağlılık ve teslimiyetten aldığı manevî ve kutsal ışık ile (şiddetli alkışlar) kutsal topraklarımızı kurtarma görevini yapacağına, ordunun kesin inancı ile emin bulunduğunu Başkanımıza arz ederim. (Allah muvaffak etsin sesleri)
Erkân-ı Harbiye Umumi Reisi ve Batı Cephesi Komutanı İsmet Efendiler, ben bu arada Yüce Heyetinize özellikle teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Nedenini açıklayacağım. Aleyhimize oluşan harekâtın, gerçekten birçok kalpleri endişeye düşürecek boyutta olduğunu kabul etmek gerekir. Böyle bir görüntü karşısında Yüce Meclisiniz olağanüstü bir sükûnet, soğukkanlılık ve kararlılık göstermiştir. Hükûmet de komutanlara ve orduya karşı güvenini iyi korumuş ve sonucu tam bir sakinlikle beklemiştir. Yüce Meclisiniz ’de beliren bu yüksek durum emin olunuz, hepimize ve bütün millete aynı şekilde iyimser bir etki yapmıştır. Eskişehir’den gelen birçok kişiye kendiniz sorabilirsiniz. Daima buradaki sükûnet, oraya sakinlik vermiştir. Hâlbuki düşman Eskişehir’e iki üç saat yakınına kadar gelmişti. Eğer Meclis’te ufak bir telâş olsaydı, bu bütün memlekete yansıyabilirdi. Hatta orduya da bulaşabilirdi ve Allah korusun istenmeyen sonuçlar karşısında kalınabilirdi.
İşte Yüce Heyetiniz’in sakinlik ve dayanıklılığının etkisi ve sonucu olmak üzere İnönü Meydan Savaşı kazanılmıştır. Bundan dolayı teşekkürlerimi sunarım (estağfurullah sesleri).
Efendim, Fevzi Paşa Hazretleri geldikleri zaman daha fazla bilgi vereceklerdir. Bu kadarla yetiniyorum.
Mustafa Kemal Paşa (Ankara)- Arkadaşlar, Muhittin Bey’in son derece değerli sözlerinin doğurduğu duygulara tercüman olmak üzere bir iki kelime arz edeceğim. Milletimiz bugün bütün geçmişinde olduğundan ve atasından daha çok ümitlidir.
Bunu ifade için şunu söylüyorum:
Kendilerinin tabiri ile cennetten vatanımıza bekçi olan merhum Kemal demiştir ki:
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yok mudur kurtaracak bahtı kara mâderini”
İşte bu kürsüden bu Yüce Meclis’in Başkanı sıfatıyla yüce Heyetinizi oluşturan bütün üyelerin her biri adına ve bütün millet adına diyorum ki:
“Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini; bulunur kurtaracak bahtı kara mâderini (annesini)” (Sürekli alkışlar).
Yararlanılan Kaynak: Zabıt Cerideleri (Türkiye Büyük Millet Meclisi) Devre:I, cilt:7, s.278-279, 285