Atatürk, 1936 yılında yakın dostlarına bir sohbet esnasında şöyle demişti:
-…”Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu meselede örnek İsmet Paşa’dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş…”
29 Ocak 1923 günü Atatürk ile İzmir’de evlenen Latife Hanım’ın27 Haziran 1341 (1925) tarihinde Galibe Hanım’a yazdığı mektup, büyük ihtimalle Mustafa Kemal’den boşanmadan önce yazılan son mektuptur.
Atatürk, 11 Ağustos 1925’te Başbakanlığa Latife Hanım’la evliklerinin 5 Ağustos 1925 günü sona erdiğini bildiren bir yazı göndermiş, 12 Ağustos 1925’te Atatürk’ün Latife Hanım’dan ayrılışı hakkında hükümet bildirisi yayımlanmıştır.
Yayımlanan bildiride; “Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri, Başbakanlığa yazdıkları 11 Ağustos 1925 tarihli tezkerelerinde, Uşakîzade Lâtife Hanımefendi Hazretleri ile evlilik bağına son vererek birbirlerinden ayrılmaya karar verdiklerini ve 5 Ağustos 1925 tarihinde boşanma vuku bulmuş olduğunu bildirmiştir. Durum malûm olmak üzere Vekiller Heyeti kararı ile resmen tebliğ olunur (*)” denilmiştir.
Doç. Dr. İhsan Sabri Balkaya (**)Latife Hanım’ın 27 Haziran 1341 (1925) tarihinde Galibe Hanım’a yazdığı mektup hakkında;
…”Bu mektupta dikkat çeken en önemli durumlardan biri, mektubun yazıldığı kâğıtta bir başka simgenin olmasıdır. Bu simge 25 Nisan tarihli mektuptaki simgeden çok farklıdır. Önceki mektupta simge sağ üst köşede iken bunda simge sol üst köşededir. İkincisi ise bu simgenin Latin harflerinden oluşmasıdır.
Dikkatle incelendiğinde, mektuptaki bu simge; M,K,L harflerinden yani Mustafa Kemal ve Latife Hanım’ın isimlerinin baş harflerinden oluşmuştur. Bu simgeyi asıl önemli kılan daha harf devrimi olmadan ve mektup Osmanlı Türkçesi harfleriyle yazılmış olmasına rağmen simgenin Latin harflerinden oluşmasıdır. Bu da şu soruyu akla getirmektedir: İki ay içinde değişen şey neydi ? İki ay önce yazılan mektupta Arap harflerinden oluşan bir simge ya da kaşe kullanılırken, iki ay sonra Latin harflerinden oluşan bir isim kaşesi neden kullanılmıştır? Tabii bu sorulara kesin verilecek bir cevap yoktur. Harf devriminden üç yıl önce böyle bir şeyin denenmesi, Köşk’te harf devrimi ile ilgili görüşmeler ve tartışmaların yapıldığının habercisi olabileceği gibi; İngilizce, Fransızca, Almanca ve Latince bilen Latife Hanım’ın kendiliğinden, hiç bir amaç gütmeden kullanmış olabileceğini de düşündürmektedir.
Latife Hanım’ın bu mektubundan, Galibe Hanım’dan önceki mektubuna cevap aldığı anlaşılmaktadır. Galibe Hanım mektubunda çocuklarının kızamık geçirdiğini yazmış, Latife Hanım buna çok üzüldüğünü ve her ikisinin de fotoğraflarını beklediğini özellikle dile getirmiştir.
Latife Hanım’ın bu mektubunda dikkat çeken bir diğer husus Melahat Hanım’la İsmail Bey’in kavgaları ve dayağa varan şiddetin yaşandığıdır. İsmail Bey Latife Hanım’ın kendinden küçük erkek kardeşidir (***).
Latife Hanım, kardeşinin eşiyle kavga etmesi olayına hayret ettiğini, şimdiye kadar tarafsız kaldığını, müdahale etmediğini söyleyerek bu durumun uzun zamandır olduğunu ortaya koymaktadır. Bir diğer ortaya çıkan durum ise Latife Hanım’ın kardeşi İsmail Bey’in dışişleri bakanlığının memuru olarak Paris Büyükelçiliğinde çalışıyor olması.
Çünkü Latife Hanım mektubunda; eğer İsmail Bey görevinde hatalı ise Fethi Bey’i rahatsız ve huzursuz ediyorsa görevine son vermesini rica etmektedir. Zaten İsmail Bey’in Paris’den ayrılıp bir kaç gündür İstanbul’da olduğunu da belirterek gerçek durumun yakında ortaya çıkacağını yazmaktadır. Ama Latife Hanım bu olayda suçun kardeşinde olduğunu başta söylemeyi ihmal etmemektedir. Mektubun devam eden kısmında yine diğerlerinde olduğu gibi giyimle ilgili hatırlatmalar, istekler dile getirilmiştir. Mustafa Kemal’in, kendisine söz verdiği takım elbise ve ayakkabıların Fethi Bey’e özellikle hatırlatılması isteği de mektubun sonunda yer almaktadır.
Latife Hanım’ın Galibe Hanım’a yazılan 27 Haziran 1341 (1925) tarihinde yazdığı Osmanlıca mektubun günümüz Türkçesine transkripti:
…”Sevgili kardeşim kıymetli Galibeciğim.
Mektubuna hemen cevab veremediğime mütessirim.
Bu ay sıtma nöbetlerinden o kadar sarsıldım ki başımı kaldıramaz bir halde idim. Tabii hemen kinin tedavisine başladım. Bir kaç gündür sanki te’sirat-ı heraiye dolayısıyla muntazam aks etmeyen bir telsiz telefon konseri dinliyormuşum gibi kulaklarımda mütemadiyen uğultu var…. Çocukları çok merak etdim. Kızamık mikrobunu acaba nereden aldılar?
Bana lütfen sıhhatleri hakkında malumat ver. Her ikisini de ne kadar sevdiğimi bilirsin. Vaad etmiş olduğun resimleri unutmadım. Her gün bekliyorum.
Melahat Hanım’la İsmail’in kavgasına, bilhassa dövüşle neticelenen bir karı koca kavgasına hayret etdim. En büyük kabahat elbette İsmail’dedir. Ben şimdiye kadar tamamen bitaraf kaldım. Ne aile efradı bana bir şey yazdı. Ne de ben müdahale etdim. Yalnız Fethi beğefendiden bir tek ricada bulunacağım. İsmail vazifesinde hatalı ise memuriyetine nihayet versinler. Eğer sefir hazretlerini mahzun ediyorsa hayat-ı hususiyesi kendisine aiddir. Bu sabah bir kaç günden beri İstanbul’da olduğunu öğrendim. Me’zuğidir, ma’zulhidir? Bilemiyorum. Elbette vekayi’ hakikati gösterecektir.
Burada havalar gayr-i muntazam devam ediyor. Bazen çok sıcak, bazen rüzgarlı. Komşularımızın hepsini tanırsın. Ara sıra buluşuyoruz. Bilirsin ki ben evde oturmağı çok severim. İki defa sizin eve gitdim. O kadar müteessir oldum ki; zavallı kadın : “tabiiyi efendim. Evin her köşesinde Galibe Hanım efendiyi aliyi arıyorsunuz” dedi. Gülümseyerek ( nevet) dedim ve uzun uzadiye senden bahsetdik.
Gelelim bizim tuvaletler meselesine. Sana birçok zahmetler veriyorum. Fakat biricik kardeşimsin. Hiç çekinmediğime emin ol. İzzet Melih Beg henüz avdet etmemiş olacak, zira ben elbiseleri almadım. Kim bilir ne güzel şeyler intihabetdin. Tkelsteru’a bir kaç çift ayakkabı ısmarlaya bildin mi? Bu hususda ne kadar zahmet çekdiğimi bilirsin. Senden bir düzine lyes’in ince çoraplarından da isteyeceğim. Posta ile göndersen belki daha çabuk gelir.
Paşa bu sabah: Galibe Hanımefendi’ye yazdığında kendilerine hem samimiyetlerimi takdim et, hemde Fethi Beğ kardeşimize vaad etmiş olduğu elbise ve ayakkabı numunelerin hatırlatmalarını rica et diyordu. İşte biz karıkoca her ikinizi de mütemadiyen yoruyoruz. Mektubların ve Paris’deki hayatına aidintibaata intizar edeceğim. Muhabbetle güzel gözlerinden öperim. Benim cici kardeşim.
Fethi Beğefendiye selamlarımı söylersin.
İmza (Latife)”
Dipçe:
(*)Hasan Rıza Soyak, “Doğumundan Cumhuriyetin İlânına Kadar Fotoğraflarla Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri”, 1965. s.13-14)
(**):Doç. Dr. İhsan Sabri BALKAYA, “Atatürk’ün Eşi Latife Hanım’dan Ali Fethi Okyar’ın eşi Galibe Hanım’a Mektuplar”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S. 55, Güz 2014, s. 1-22
(***): -…”İsmail Bey’in eşi Melahat Hanım ise Serasker Rıza Paşa’nın oğlu Süreyya Paşa’nın kızıdır. Süreyya Paşa’nın oğlu Hayri Bey de Latife Hanım’ın kız kardeşi Vecihe Hanım’ın eşidir.”M. Sadık Öke- Fatih Bayhan, “Teyzem Latife, Atatürk’le Geçen Bir Ömrün Saklı Kalmış Hikâyesi”, Pegasus Yayınları, İstanbul, Nisan 2011. s.57-58
Eksiklikler benim fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız Efendim.